Erdoğan ve AKP yetkilileri, ABD’deki Zarrab davasıyla ilgili birbirinden ilginç açıklamalar yaptı, yapıyor.
Daha en başından davayı açan savcının zaten “FETÖ”cü olduğu belirtilmişti… Sonrasında davanın “kumpas ve komplo” olduğu söylendi… “Mahkemelerin, FETÖ denilen alçağın uydurma temsilcileri ile kurulduğu” vurgulandı… “İftiracılar”dan söz edildi… Delillerin hukuki yoldan elde edilmediği ve mahkemeden delil saklandığı anlatıldı…
Hepsi bir yana, Erdoğan Salı günü AKP Meclis Grup toplantısında öyle bir benzetme yaptı ki!..
“Davanın projesi, Amerikan yönetimi içindeki bir gruba aittir. Amerika’da ülkemizdeki 28 Şubat dönemine benzer bir süreç yaşanıyor. Eski yönetim bakiyesi bir grubun ülkemiz konusunda Trump yönetiminin iradesine aykırı olarak yönetim izlediği anlaşılıyor. Bizim muhatabımız Sayın Trump’tır ve öyle de kalacaktır. Bizi yargılamalarının niyeti, onbinlerce kilometrelik terör koridorudur. Şantaj aracı olarak kullanmak üzere gündemde tutulduğu açıkça görüldü” dedi.
Sanırsınız ki, ABD Ulusal Güvenlik Konseyi toplanmış… Genelkurmay Başkanı Dunford, Suriye PKK’sına binlerce TIR dolusu silah yardımı yapılması veya Kudüs’ün İsrail’in başkenti olarak tanınması kararlarını zorla imzalatıyor, Trump da “boncuk boncuk” (Duruşmalarda 28 Şubat kararlarının merhum Erbakan’a MGK toplantısında değil, bizzat Çiller tarafından Meclis’te imzalattırıldığı, Erbakan’ın da o toplantıda boncuk boncuk terlemediği anlatıldı) terliyor!..
Bu arada Erdoğan’ın 28 Şubat’çı ilân ettiği Dunford, bizim Genelkurmay Başkanının yakın “arkadaşı” değil miydi?!.
Erdoğan’ın, “Muhatabımız Sayın Trump’tır” dediği Trump’ın daha adaylığı döneminde İsrail Başbakanı Netayhanu ile görüştükten sonra, “Kudüs’ün Yahudi halkının 3 bin yıllık ebedi başkenti olduğunu benimsiyorum” açıklamasıyla, Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanıyacağı vaadinde bulunduğunu hatırlatmakla yetinip, bizim 28 Şubat’ımıza geçelim.
-Davada Sona Gelinirken-
Yaklaşık 5.5 yıldır süren davada sona gelindi. Savcının yarınki duruşmada mütalaasını vermesi bekleniyor.
Bu davayı açan Savcı Mustafa Bilgili “FETÖ/PDY silahlı terör örgütüne üye olma ve bu örgütün yargı ayağını oluşturma” suçlarından tutuklandı.
Özel yetkili mahkemeler döneminde bu davaya bakan mahkeme heyetinin bazı üyeleri ve savcısı yine “FETÖ”den tutuklandı veya görevden uzaklaştırıldı.
Davaya konu edilen “belgeleri” getiren eski asker “FETÖ”cü çıktı… Keza daha 1 hafta önce yaşandı; 2011 yılında yaptığı suç duyurusuyla bu davayı başlatan ve açılan davada müşteki avukatı olan kişi hakkında da “FETÖ soruşturması” kapsamında gözaltı kararı verildi.
Birçok “delilin” sahte, bunları inceleyen TÜBİTAK bilirkişilerinin “FETÖ”cü olduğu anlaşıldı.
Kovuşturma sürecinde Savcı Mustafa Bilgili ile yakın işbirliği içinde çalışan, bazı delilleri sanıklardan gizleyen dönemin Genelkurmay Adli Müşaviri Muharrem Köse, 15 Temmuz darbe teşebbüsüne katılmaktan tutuklandı.
Davanın mağdur/müştekilerinden bir kısmının “Fetullah Gülen-Nurculuk faaliyetlerinden” dolayı TSK’dan ihraç edilmiş kişiler olduğu, dahası iddianamede de, “Fetullah Gülen yanlısı askerlerin TSK’dan tasfiye edildiği” suçlamasının yöneltildiği ortaya çıktı.
Hasılı burada da bolca “kumpas, komplo, FETÖ’cü” bulunmasına rağmen Erdoğan ve AKP, bu davanın arkasında durdu, duruyor.
-Savcı da 28 Şubat’çılardan Şikayetçi-
Aynı zamanda Kozmik Oda’ya girilmesinde de görev yapan Savcı Mustafa Bilgili’nin durumunu mercek altına alalım. 15 Temmuz’dan sonra firar eden ve 4 ay sonra yakalanan Bilgili 6-8 Aralık tarihlerinde verdiği ifadesinde sık sık 28 Şubat’a atıf yaparak, “Toplumda 28 Şubat darbesi olarak bilinen soruşturmada 130-140 asker kişi hakkında emniyet fezlekesi olmadan 1300 sayfa iddianame düzenledim, bu dosyanın yargılaması halen 5. Ağır Ceza Mahkemesinde devam etmektedir” dedi.
28 Şubat soruşturmasının basın, gazeteciler, ekonomi ve üniversiteler ayağı ile ilgili de çalıştığını vurguladı.
Sanık sayısının 104’ten, 103’e nasıl düştüğü konusunda özetle şu itiraflarda bulundu:
“28 Şubat soruşturmasıyla ilgili Genelkurmay 2. Başkanı Hulusi Akar’ı ziyaret ettim. Dosyadan yazdığımız yazıları kendisine ilettim. O da bir subay çağırdı. Yeni Adli Müşavirleri Muharrem Köse olduğunu orada öğrendim. Yazdığımız resmi yazılara da bu şahıs tarafından cevap verildi. Dosyaya gönderilen Genelkurmay belgelerini zaman zaman gizli olması sebebiyle kurye aracılığıyla gönderiyordu, çok gizli belgeleri de kendisi bizzat getirip bana teslim ediyordu. Hatta 28 Şubat soruşturma dosyasında biz Genelkurmay’dan soyadı Ataman olan bir korgeneralle ilgili bilgi ve belge istemiştik, Muharrem Köse bizzat geldi ve bu şahsın halen korgeneral rütbesi ile Silahlı Kuvvetlerde muvazzaf subay olduğunu, onunla ilgili bilgi ve belgeleri komutanlarına danışmadan veremeyeceğini söyledi. İddianame taslağını hazırladığım sırada hatırladığım kadarıyla Adalet Bakanı Sadullah Ergin özel kalemi aracılığıyla her zaman ulaştığı gibi bana ulaştı. 28 Şubat iddianamesi ile ilgili bilgi notu istedi. Ben de ifadesini aldığım 104 kişi hakkında iddianame düzenleyeceğimizi belirttim. Bunların içerisinde Ataman soyadlı korgenaralin olduğunu gördü, ‘Konuyu Başbakana danışayım’ dedi. Bir süre sonra Adalet Bakanı Sadullah Ergin beni yine özel kalemi aracılığıyla çağırdı. Başbakanın Genelkurmay Başkanı ile görüştüğünü, hükümet ile asker arasında sıkıntı çıkmaması için bu paşanın idddianameden çıkarılmasının uygun olacağını değerlendirmişler. Bu konu Başbakan tarafından bizzat Sadullah Ergin’e iletilmiş. Bakan Bey de bana bunu anlattı. Bu şahsın adını hazırladığımız iddianameden çıkarttık, hakkında hâlâ tahkikat devam etmektedir. Hatta duruşmalarda haklarında iddianame tanzim ettiğimiz 28 Şubat sanıkları, ‘Ataman Paşa ile ilgili dosyada bilgi var, hakkında niçin dava açılmadı?’ diyerek hâlâ beni suçlamaktadırlar.”
Ve bakın kaçmasının sebebini nasıl açıkladı:
“Geçmişte haklarında soruşturma yaptığım özellikle 28 Şubat sanıkları olan şahıslar yargılama safhasında basın yayın organlarına da yansıyacak şekilde beni kastederek, ‘O savcı hesap verecek’ şeklinde tehditlerine devam etmektedirler, bu nedenle endişe duyuyorum, bu nedenle de ortalık sakinleşene kadar teslim olmayıp, kaçmayı uygun gördüm.”
Bilmem ortadaki garipliği anlatabildim mi?
Bu iddianame doğruysa ve “kumpas” yoksa, Savcı niye tutuklu?
Yok, Savcı “FETÖ’cü, kumpasçı” ise 28 Şubat davası onun hazırladığı iddianame üzerinden nasıl sonuçlandırılacak?
28 Şubat illa ki yargılanacaksa, mütalaa almak yerine Mahkeme’nin bu iddianameyi savcıya iade edip, yeni bir iddianame hazırlanmasını istemesi gerekmez mi?
Yazıyı 28 Şubat döneminde hazırlanan bir raporda yer alan şu tespitlerle bitirelim:
“Bugün birinci öncelikli tehdit olarak algılanan siyasal İslâm’a karşı ılımlı görüntüsü nedeniyle Fetullah Gülen’i bir umut ışığı ve denge unsuru olarak görenler, kısa bir zaman sonra bu yanılıgının ağır faturasını ödemek mecburiyetinde kalacaklardır… Müşterek amacı, şeriata dayalı İslâm devleti kurmak olan irticai akımların birbirinden farkı, radikali, ılımlısı yoktur. Unutulmamalıdır ki, yolları farklı da olsa tüm nehirler aynı istikamette denize dökülürler… Sorun artık Cumhuriyet rejiminin bekası sorunudur. Oy kaygısı ile bu gerçeğin gözardı edilmesi ülkeyi kaosa götürecektir.”
Müyesser YILDIZ
7 Aralık 2017
Odatv Link: https://odatv4.com/yazar/muyesser-yildiz/ortada-onemli-bir-gariplik-var-0712171200.html