Yunanistan’ın çiçeği burnunda Başbakanı Miçotakis, seçim kampanyası sırasında Doğu Akdeniz’deki sondaj çalışmalarıyla ilgili olarak “Ankara hükümetinin Kıbrıs’ın egemenlik haklarını ihlâl etmeyi sürdürmesi halinde” AB’nin, Türkiye’ye yaptırım uygulamasını istedi.
Yine seçim çalışmaları sırasında sınırımıza yakın Kestanelik bölgesini ziyaret ettiğinde, Türkiye’yi uluslararası hukuk kurallarına saygı göstermeye çağırıp, “İyi komşuluk ilişkileri her zaman uluslararası hukuka saygı çerçevesinde olmalıdır” diye vurguladı.
Görünen köy kılavuz istemiyordu. Ancak onun seçilmesine neredeyse en çok Türkiye sevindi.
Hemen Miçotakis’i telefonla arayıp, kutlayan Erdoğan, “Birbirimize karşı güzel ifadeler kullandık. Temennim odur ki, kendileri de bu ifadelerine sadık, sahip olmak suretiyle adımlar atarsa, Yunanistan-Türkiye arasındaki ilişkileri süratle daha iyi bir konuma taşırız. Bu konuda görevlendirmeler yaptık. Bu görevlendirmelerle birlikte karşılıklı olarak görüşmeler yapılacak. Yeni dönemde Yunanistan bizden ne istiyor? Biz Yunanistan’dan ne istiyoruz? Bunları heyetlerimiz, arkadaşlarımız görüşecekler. Buna göre adımlarımızı atacağız” dedi.
Dışişleri Bakanlığı’mız da şu tebrik açıklamasını yaptı:
“Sayın Miçotakis’in liderliğinde Hükümetin kurulmasıyla birlikte, Türk-Yunan halkları arasındaki dostluk temelinde ikili ilişkilerimizin daha da geliştirilmesini temenni ediyoruz. Bu amaçla, mevcut diyalog kanallarını süratle çalıştırmak ve gündemimizdeki meseleleri ele almak için temaslarımızı en kısa zamanda başlatmak istiyoruz.”
Medyamız da boş durmadı; Günlerce 1967’deki darbe sonrasında Türkiye’nin, Miçotakis’in babasını nasıl kurtardığı yazıldı… Seçim sonuçlarıyla Yunanistan’daki Türkiye düşmanlarının mevzi kaybettiği anlatıldı… Bir “Miçotakis bizim sayemizde seçildi” demedikleri kaldı.
Ankara, hem Kıbrıs hem Türk-Yunan ilişkileri konusunda yeni yönetimle masaya oturmaya hazırlanırken, Miçotakis dün Rum kesimine gitti ve tabir-i caizse bu iyimserlerimizin hayallerini yerle yeksan etti!..
Dedi ki;
“Yunanistan dış politikasının en üst stratejik talebi Türk işgâline son verilmesidir. Modası geçmiş garantiler kaldırılmadan Kıbrıs sorununun çözümünün manası yok.”
Miçotakis’in eksik bıraktığını da Rum Lider Anastasiadis, şöyle tamamladı:
“Yunanistan’la, Türkiye’nin, Rum Münhasır Ekonomik Bölge (MEB) içerisindeki faaliyetlerine ve Kapalı Maraş ile ilgili planlara son verilmesi gerektiği ortak tezine sahibiz.”
Miçotakis’in bu sözleri karşısında ilk “şok” geçiren medyamız oldu; 20 gün önceki güzellemelerin yerini “Küstah sözler… Atina’da güvercin, Kıbrıs’ta şahin” tepkileri aldı.
Niye bu bu kadar şaşırdılar ki?!. Miçotakis, daha seçim sürecinde tavrını ortaya koymadı mı?.. Haydi bunlar görmezden gelindi veya “seçim propagandası” sayıldı; Partisinin geneline göre “ılımlı” olduğu bildirilen Dışişleri Bakanı Nikos Dendias’ın 20 Temmuz Kıbrıs Barış Harekâtı’nın 45’inci yıldönümü nedeniyle yaptığı açıklamada, Türk askerine “işgâlci”, Doğu Akdeniz’deki faaliyetlerimize, “yasadışı” ve “provokasyon” dediğini ve “çözüm”den ne anladıklarına ilişkin şu sözlerini de mi duymadılar?
“BM Güvenlik Konseyi ve Avrupa müktesebatının ilgili kararları çerçevesinde karşılıklı olarak mutabık kalınan, kapsamlı, adil ve uygulanabilir bir çözüm bulunması, Yunan dış politikasının en önemli önceliğidir. Modası geçmiş garantörlük sisteminin ortadan kaldırılması ve işgâl kuvvetlerinin geri çekilmesi, Kıbrıs sorununun çözümünün temel unsurlarıdır.”
Ankara Ne Yapacak?
Medyamız tepkili, Ankara’dan ise henüz bir ses seda yok.
Ancak Miçotakis’in bu sözlerinden sonra hiçbir şey olmamış gibi davranılamaz ve Türkiye’nin çözüme ilişkin alternatifleri artık gündeme gelir herhalde.
Nedir o alternatifler; KKTC’de üs kurulması, KKTC’nin bağımsız bir devlet olarak tanınması için Türk ve İslâm dünyasına çağrı, bir de Türkiye ile KKTC’nin entegrasyonu.
KKTC’nin tanınması konusu üzerinde duralım.
Bilindiği gibi, Azerbaycan ile “iki devlet, bir milletiz”.
Ankara’nın yakın dost ve müttefik saydığı, hatta Erdoğan’a yakın işadamının, “iki devlet, bir millet” olduğumuzu belirttiği diğer ülke de Katar.
2003-2004’teki Annan Planı sürecinde Azerbaycan’ın, KKTC’ye tanımak istediği ancak Ankara’nın frene bastığı konuşuldu..
Katar Kimin Dostu?
Katar’a gelince; Ocak 2003’te dönemin Rum Lideri Glafkos Klerides, ABD’nin Irak operasyonundan sonra KKTC’nin tanınması olasılığının gündeme gelebileceğini belirtip şunları söyledi:
“Müzakereler çıkmaza girerse, sahte devletin (KKTC) tanınması tehlikesi var. Farzedelim ki, Irak’a karşı savaşın başladığı bir dönemde olursa, çok ciddi tehlike vardır. 6 ay kadar önce bazı Arap ülkeleri ve özellikle Katar, yakın gelecekte Kıbrıs sorununa çözüm bulunmaması durumunda sahte devleti tanıyacakları uyarısında bulundu. Tehlikenin mevcut olduğunu gördük ve bunların Amerikan faktörü tarafından etkilenen ülkeler olmasından dolayı müdahale etmesi gerektiğine işaret ettik. ABD devreye girdi ve tanınmadan kaçınıldı.”
2019’dayız. Rum kesimi ile doğal gaz arama anlaşması imzalayan ülkelerden birisi Katar Petrol olsa da hâlâ Ankara nezdinde “en ziyadesiyle ayrıcalığa mazhar” olan ülke Katar. Orada koca bir askeri üs kurduk; neyimiz var neyimiz yok, onlara satıyoruz.
İlişkiler bu düzeydeyken, “Gelin artık, KKTC’yi tanıyın” deme hakkımız yok mu?.. Bu vesileyle “dostluğumuz” da önemli bir testten geçmiş olmaz mı?
Tabii hemen şunu da hatırlatalım.
Erdoğan’ın “Kardeşim” dediği Katar Emiri Şeyh Temim 21 gün önce Beyaz Saray’da Trump’ın misafiriydi. Trump, Şeyh Tamim’in “gerçek bir lider” olduğunu ifade ederken, Katar Emiri, “birlikte iyi iş çıkardıklarını” anlattı. O görüşmede iki ülke arasında 5 anlaşma imzalandı. Bunlardan birisi de ABD’nin Türkiye’ye vermediği Patriot füze sistemlerinin alımıydı.
Katar Emiri’nin ABD ziyareti, “İran ile Amerika arasında gerginliğin daha da yükseldiği, ayrıca Katar’ın komşu Arap ülkelerinin yaptırım ve kısıtlamalarına maruz kaldığı bir döneme denk gelmesi sebebiyle iki ülkenin halihazırda sıkı olan ekonomik ilişkilerini daha da pekiştirme niyeti” olarak yorumlandı.
Acaba Trump’ın, Şeyh Temim’i ağırlamasının bir sebebi de Türkiye’nin, Katar’dan KKTC ile ilgili olası böyle bir talebinin önünü peşinen kesmek olabilir mi?
Bunu neden söylüyoruz?
Rum Lider Klerides’in 2003’teki, “ABD’nin Irak operasyonundan sonra KKTC’nin tanınması olasılığı gündeme gelebilir… Bazı Arap ülkeleri ve özellikle Katar, yakın gelecekte Kıbrıs sorununa çözüm bulunmaması durumunda sahte devleti tanıyacakları uyarısında bulundu… ABD devreye girdi ve tanınmadan kaçınıldı” şeklindeki sözlerine dönelim.
Şu olmuştu; dönemin ABD Başkan Yardımcısı Dick Cheney, Başbakan Abdullah Gül’ü telefonla arayıp hem Irak’ın işgâline hem de Annan Planı’na destek istemişti. Gül de, “Bu halka aynı anda hem Irak’ı hem Kıbrıs’ı kabul ettiremem” karşılığını vermişti.
Şimdi ne oluyor? ABD, hem Suriye hem Kıbrıs’taki emperyalist planlarını Türkiye’ye kabul ettirmeye çalışıyor. Yani tarih, aynıyla vaki tekerrür ediyor.
O yüzden diyoruz ki; Miçotakis söyleyeceğini söylediğine göre Ankara, KKTC konusunda her ne düşünüyorsa, elini çok çabuk tutmalı!..
Müyesser YILDIZ
30 Temmuz 2019
Odatv Link: https://odatv4.com/yazar/muyesser-yildiz/dostumuz-katarin-kktcyi-tanimasini-kim-engellemisti-30071916.html
Odatv yeni link: https://odatv4.com/makale/dostumuz-katarin-kktcyi-tanimasini-kim-engellemisti-30071916-165934