İçeriğe geç

“Yeni TSK”nın Mimarı Kim?

Bu yıl 1.5 saatte tamamlanan YAŞ kararlarının üzerinden 1 ay, tayin ve görevlendirmelerin üzerinden yaklaşık 15 gün geçti.

Ordu komutanlıklarının korgeneralle yönetilmesine başlandı… Sadece kumpas davasında yargılananlar değil, 15 Temmuz sürecinde kritik konumda olan çok sayıda subay görev süresini tamamlamadan emekliye sevk edildi… Tayin/terfi mekanizmasında TSK’nın teamülleri alt üst oldu… Kurmayların yerini sivil kökenliler aldı vs.

Ancak bu önemli gelişmelerin üzerinde neredeyse hiç durulmadı, “TSK nereye?” diye sorulmadı.

Üç Liste İddiası

Önce YAŞ kararlarına ilişkin yeni bazı kulis bilgileri aktaralım.

İddialar şöyle:

Toplantı öncesi tüm kuvvet komutanlıklarında çalışmalar yapılmış, kimlerin terfi edip, etmeyeceği belirlenmiş ve bunlar Milli Savunma Bakanlığı’na sunulmuş.

Ancak toplantıdan 1 gece önce Bakanlığa çağrılan Kuvvet Komutanları, öyle bir listeyle karşılaşmış ki, herkesin morali bozulmuş. Zira, “Terfi etmeli, şu göreve getirilmeli” denilenlerin neredeyse tamamının emekliliğine, terfisi öngörülmeyen ve yetersiz bulunanların ise terfisine karar verildiği görülmüş.

Gerek terfi ve emekliliklerde, gerekse görevlendirmelerde, Komutanlıkların hazırladığı liste yerine “Yeşil- Kırmızı – Beyaz” şeklinde üç liste dikkate alınmış.

Yeşilde, iktidara yakın isimler, beyazda, “itaat eden, zararsızlara” yer verilmiş.

Kırmızı listede kimlerin olduğunu ise hiç aktarmayalım.

Ya “FETÖ’cüler” listesi?.. Hayır, böyle bir liste çıkarılmamış!..

Geçen yıl “FETÖ”den atılması planlanan bir isim terfi ettirilirken, daha 8 ay önce en iyi tugay komutanı seçilen birisinin emekliye sevk edildiğini söylesek, yeter herhalde.

Bir başka örnek; Yurtdışında aynı ülkede iki komutanlık var. Bunlardan üst konumdaki komutanlığa bu yıl Tümgeneral yapılıp, Korgeneral rütbesiyle 92 mezunu birisi atanırken, alt konumdaki komutanlığı 85’li bir Tuğgeneral verildi.

9 Yıl Önceki Yol Haritası

Bu iddialardan sonra genel duruma geçersek; TSK’daki gidişata itiraz edenler, bir kişiyi işaret ediyor.

O isim, 15 Temmuz’dan sonra Erdoğan’ın “Güvenlik Politikaları” Başdanışmanı olan emekli Tuğgeneral Adnan Tanrıverdi.

Bir röportajında, “28 Şubat’ın arifesinde, inancım tehdit görülerek, terfi sırasında iken 30 Ağustos 1996 tarihinde kadrosuzluktan emekliye sevk edildim” diyen Tanrıverdi, önce ASDER (Adaleti Savunanlar Derneği) ve ASSM (Adaleti Savunanlar Stratejik Araştırma Merkezi) Başkanlığı, ardından SADAT (Uluslararası Savunma Danışmanlığı)’ın kurucusu olmasıyla tanınıyor.

Tanrıverdi’nin, Erdoğan’la tanışıklığını da yine kendi ağzından dinleyelim:

“Cumhurbaşkanımız Sn. Recep Tayyip Erdoğan’ı 1994 yılında Büyükşehir Belediye Başkanlığı’na adaylığı sürecinde tanıdım. İstanbul Maltepe’de 2. Zırhlı Tugay Komutanı’ydım. Samandıra Belde Belediye Başkanı da Sn. Mehmet Sekmen idi. Aramızda komşuluktan kaynaklanan bir yakınlık oluşmuştu. Partilerinin İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı’nın Tugayımızı ziyaret arzusunda olduğunu bildirdi. Biz de memnun olacağımızı bildirince ziyaret gerçekleşti. Bu buluşma dostane ilişkilerin başlangıcı oldu. Belediye Başkanlığı süresinde görüşmelerimiz sürdü. Siirt’te okuduğu şiirden dolayı verilen ceza nedeniyle tutulduğu Pınarhisar Cezaevi’nde 1999 yılında kendilerini ziyarete gitmiştim. Ziyaret sırasında, ‘Paşam, buradan çıkınca bir parti kurmak istiyorum. Beraber olur muyuz?’diye sordu. Ben de, ‘Devletime 32 yıl hizmet ettim. Geri kalan ömrümde ibadetle meşgul olmak istiyorum’dedim. Cevabı ilginçti, ‘Dağ başında dervişlik kolaydır’dedi. 2001 yılında AK Parti kuruldu. Aktif siyasi partili hayata katılmama ilkemi bu kez de sürdürdüm. Ancak, askeri ve siyasi bakımdan ülkemizin içinden geçtiği süreç, gelişen meseleler hakkındaki yorum ve düşüncelerimi kamuoyu ile paylaşarak siyasi hayatın içinde bulundum. Birikimlerimi devletimin hizmetine sunmaya çalıştım. 15 Temmuz’dan sonra Cumhurbaşkanımızın daveti üzerine, idaredeki ilahi imtihanımın henüz bitmediğini düşünerek, 15 Ağustos 2016 tarihinden itibaren güvenlik politikaları alanında Cumhurbaşkanı Başdanışmanlığı görevini üslenmiş bulunmaktayım.”

Peki, TSK’daki gidişat neden Tanrıverdi’ye bağlanıyor? Tabii, geçmişte yaptığı açıklamalar ve yaptığı tekliflerden dolayı.

Mesela daha Mayıs 2010’da şunları söyledi:

– TSK’nin vazifesi yeniden belirlenmeli, İç Hizmet Kanunu’nun 35’inci maddesi değiştirilmeli…

– İç güvenlik ve terörle mücadele görevi TSK’dan alınıp, İçişleri Bakanlığı’na verilmeli. Jandarma Genel Komutanlığı, Genelkurmay Başkanlığı ile olan organik bağları koparılarak, her yönüyle İçişleri Bakanlığı’na bağlı, profesyonel personelden oluşan bir kolluk kuvveti haline getirilmeli…

– Silahlı Kuvvetler küçültülmeli. Genelkurmay, Ordu Komutanlıkları, Donanma Komutanlığı ve Taktik Hava Kuvvet karargahları komuta-kontrol karargahları haline dönüştürülmeli…

– Orduevleri, askeri kamplar, askeri gazinolar, askerlik şubeleri, askerihastaneler ve askeri mahkemeler sivilleştirilmeli…

– Genelkurmay Başkanı dahil beş Orgeneralin MGK’ya üye olması, TSK üst komuta kademesini ve karargahlarını iç ve dış siyaset ile aktif olarak ilgilenmek mecburiyetinde bırakmaktadır. Olumsuzluklara sebep olan bu durumun düzeltilmesi için MGK ‘nın oluşumu ve görevleri ile ilgili yasal mevzuat yeniden düzenlenmeli…

– Yüksek Askeri Şura’nın yapısı değiştirilmeli…

– Askeri okullar MSB’ye bağlanmalı…

Geçen süreçte, özellikle de 15 Temmuz darbe teşebbüsünden sonra bunların tamamına yakını oldu mu, oldu!..

Tanrıverdi’nin Anayasası ve TSK

Tanrıverdi’nin 30 Aralık 2011’de yaptığı bir yeni Anayasa teklifi de var.

Öncelikle çok çarpıcı bazı taleplerini hatırlatalım.

“Anayasa’da resmi ideoloji olmamasını” istedi. Tanrıverdi’ye göre, bunun açılımı şu:

“Yakın tarihimizde, Atatürkçülük ve Kemalizm adı altında, seküler-sol-kavmiyetçi görüş resmi ideoloji olarak benimsenmiş, bu ideoloji dışındakiler bölücü ve yıkıcı akım mensupları olarak, aşırı solcu, ırkçı, aşırı sağcı, irticacı, Kürtçü, Ermenici vb. olarak devletin güvenlik belgelerinde tasnife tabi tutulmuş, iç tehdit olarak görülmüş, kamu görevlerinden tasfiye edilmiş, güvenlik güçlerine hedef olarak gösterilmiş, dışlanmıştır. Farklı ideolojiler peşinen suçlu ilân edilmiştir. Resmi ideolojinin mensubu olmamak, suçlu sayılmak için yeterli görülmüştür. Resmi ideoloji, önce kamu görevlilerini bölmüş, benimsemeyenler tasfiye edilmiş; Kamuda ideoloji birliği sağlandıktan sonra da toplum bölünmüş ve düşman kamplara ayrılmıştır.”

Keza Anayasa’da “değişmez ve değiştirilmesi teklif edilemez maddelerin” bulunmaması gerektiğini belirtip, “Toplum istedikten sonra her madde ve anayasal kural değiştirilebilmelidir” dedi.

Laiklik ilkesinin Anayasa’dan çıkarılmasını ise şöyle savundu:

“Laiklik Anayasa’ya girdiği tarihten itibaren devletin resmi dini olmuştur. Bu dini (laikliği) benimsemeyen, inancını gönlüne bastıramıyorsa devlette tutunamamış, vatandaş ise devlet kapısına yaklaştırılmamıştır. Yüzde 99’u Müslüman olan ülkemizde yeni yapılacak Anayasa’nın hiçbir maddesi ve hükmü, Kur’an-ı Kerim’in hiç bir ayetine ters olmamalıdır. Bu hususun temini için, Meclis Yeni Anayasa Komisyonu’nun çalışmalarında, Diyanet İşleri Başkanlığı’ndan bir heyet de hazır bulunmalıdır.”

Tanrıverdi’nin, “ana dilde eğitim yapılmasını”, “idam cezasının konmasını”, Türk Milleti yerine, “Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı” denilmesini, yönetim şeklinin “bölgeli üniter devlet ve idari özerklik ilkelerine göre düzenlenmesini”, ayrıca başkanlık sistemine geçilmesini istediğini de kaydedip, TSK ile ilgili taleplerini özetleyelim.

“Askerin siyaset üzerinde vesayet kuramaması” için;

– MGK’nın sadece Genelkurmay Başkanı’nın bulunduğu, üyelerinin TBMM, yüksek yargı, yürütme ve bağımsız kurumların temsilcilerinden oluşan Devlet Şurası’na dönüştürülmesini,

– Sivil üyelerin katılımıyla YAŞ’ın, MGK’nın işlevini yapabilecek hale getirilmesini,

– Genelkurmay Başkanlığı’nın danışmanlık ve Kuvvetler arasında koordinasyonu sağlayacak yeterlikte küçültülerek, MSB’ye; Kara, Deniz ve Hava Kuvvetleri Komutanlıklarının da direkt olarak Milli Savunma Bakanı’na bağlanmasını,

Ve de

– Kara Kuvvetleri’nde Ordu Karargâhlarının kaldırılıp, Kolorduların direkt Kara Kuvvetleri Komutanlığına bağlanmasını önerdi.

Bunların da çok büyük bölümü 15 Temmuz’dan sonra KHK’larla yapıldı mı, yapıldı.

Son YAŞ kararıyla ne oldu? En kritik 3 Ordu Komutanlığına Korgeneral atandı.

Demek ki, “Ordu komutanlıkları kaldırılıyor mu?” sorusu hiç de yersiz değilmiş!..

TSK’daki Dönüşüm 5’inci Süreçte

Peki Adnan Tanrıverdi bu gelişmeleri nasıl yorumladı?

Geçen yıl verdiği bir röportajda şunları anlattı:

“15 Temmuz sonrası yeniden yapılanma çalışmaları ile devletimizi ileri demokrasi hedefine ulaştıracak adımların atıldığına inanıyorum. Kuvvet Komutanlıkları, Milli Savunma Bakanlığı’na direkt bağlanarak, sivil siyasi irade emir-komuta sistemine sokulmuştur. Milli Savunma Üniversitesi’nin Bakanlık bünyesine sokulması ile eğitim kadrolarına personel atamasının, müfredatın hazırlanmasının ve öğrenci seçme ve alma yetkisinin Bakanlık kontrolünde yapılması sağlanmıştır. Yüksek Askeri Şura’nın yapısı değiştirilmiş, 14 olan asker üye sayısı 4’e indirilirken 2 olan sivil üye sayısı 8’e çıkarılarak, TSK’nın yapılanmasında sivil irade etkinleştirilmiştir. TSK’da ideolojik kadrolaşmanın zemini olarak kullanılmaktan başka mesleki formasyona bir faydası olmayan askeri liseler kapatılmıştır. Askeri mahkemeler ve askeri yüksek yargı kaldırılarak yargıda birlik sağlanmıştır. Jandarma Genel Komutanlığı ve profesyonel personelinin alım ve eğitim-öğretim yetkisi İçişleri Bakanlığı sorumluluğuna verilerek, Jandarma Genel Komutanı’nın YAŞ üyeliğine son verilerek ve bu makamın jandarma generalleri arasından doldurulması sağlanarak, Jandarma Genel Komutanlığı’nın TSK ile bağlantısı kesilmiştir. Askeri hastaneler, askeri sağlık meslek yüksekokulları ve üniversitesi Sağlık Bakanlığı’na devredilerek, sağlık hizmetleri açısından da sivil iradenin etkisi arttırılmıştır. Devrim niteliğindeki bu değişikliklerle, yasama ve yürütme üzerinde askeri vesayetin kurulması önüne engeller konulmuştur. Yeni yapılanma ile ileri demokrasi yolunda ilerleyen ülkemizin önü açılmıştır.”

15 Temmuz ve “FETÖ’yle mücadele” adına yapıldığını sandığımız TSK’daki dönüşümün daha ötesi var mı?

Galiba var. Bunun ne olduğunu da yine Tanrıverdi’nin aynı röportajındaki şu sözlerinden anlıyoruz:

“Siyaset bilimciler ileri demokrasiye geçişin yedi aşamada gerçekleştiğini ifade ediyorlar. İlk üç safhasını ‘Demokrasiye geçiş’, son dört süreci de ‘Demokrasinin sağlamlaştırılması’ dönemi olarak değerlendiriyorlar. Bu safhalardan beşincisi; Ordu üst kademeleri tarafından, sivil üstünlüğünün resmen, ancak kısmen kabulü, altıncısı; Ordunun kendi içindeki ideolojik denetimi elinde tutması, Yedincisi de; Ordunun demokratik sivil denetimi içine sindirmesi olarak ifade ediliyor. Bu değerlendirmede beşinci safha, TSK’nin üst komuta kademesinin, siyasi iradenin otoritesine girmeyi içlerine sindirme safhası olarak görülüyor ki, şahsen ben de bizim demokrasimizin henüz ileri demokrasinin beşinci safhasında olduğuna inanıyorum. İleri demokrasi kültürünün Silahlı Kuvvetlerimizde yerleşmiş olmasının, yani TSK’nin en genç rütbelisi ile en üst rütbelisi arasında kalan bütün personelinin, siyasi iradenin emrine girmeyi içine sindirmiş olmasının askeri vesayet sisteminin sonunu getirecek çok önemli bir aşama olduğunu kabul ediyorum.”

“İleri demokrasiye” ve “askeri vesayetin sonlandırılmasına” elbette ki, kimsenin itirazı olmaz. Ancak “beka mücadelesi” verildiği söylenen bir dönemde yaşanan bu kadar altüstten acaba nasıl bir TSK çıkar?

“Profesyonel orduya geçiyoruz” diye seviniliyor ya; yazıyı, yine Tanrıverdi’nin Mayıs 2010’daki şu tespitleriyle bitirelim:

– Askerlik hizmeti vatandaşlar için bir yükümlülük olmakla beraber, aynı zamanda bir de haktır. Personel alımında, ideolojinin, yeteneğin önüne geçtiği dönemlerde, Silahlı Kuvvetler Milletin silahlı gücü olmaktan çıkar, bir kısım zümre, grup ve ideolojilere hizmet eden güç haline getirilir. Silahlı Kuvvetlere personel alımı imkanını ellerinde bulunduranların ideolojisine uygun olmayanların profesyonel kadrolara girmeleri engellenir…

– Profesyonel ordularla emperyalist görevler yapılmıştır, ama vatan savunmasının yapıldığının örnekleri yoktur…

Müyesser YILDIZ
5 Eylül 2019

Odatv Link: https://odatv4.com/yazar/muyesser-yildiz/nedir-bu-yesil-kirmizi-beyaz-liste-05091909.html

Odatv yeni link: https://odatv4.com/makale/nedir-bu-yesil-kirmizi-beyaz-liste-05091909-168011

Kategori:Uncategorized