Odatv, Libya’da şehit düşen MİT personelinin haberini yapınca önce 3 Mart’ı 4 Mart’a bağlayan gece Haber Müdürü Barış Terkoğlu tabir-i caizse yaka paça gözaltına alındı. Haberi yazan Hülya Kılınç’la birlikte tutuklanmalarına karar verildi. 1 gün sonra Genel Yayın Yönetmeni Barış Pehlivan ifadeye çağrıldı. Gitti ve o da tutuklandı.
“Sakıncalı habere” ise ancak bu işlemlerden sonra erişim yasağı kondu. Ardından İçişleri Bakanlığı’nın tamamen “İstihbari” nitelikteki bir notuyla Odatv’ye tümden erişim yasağı getirildi.
Bir haberden 3 kişi tutuklu… Odatv’ye erişim yasağı var…
Henüz iddianame hazırlanmadı, ama özellikle AKP çevrelerinde yandaşların çakma iddialarının dikkate alındığını görünce, öncelikle neler olduğunu yeniden, tane tane anlatalım istedik.
Deniyor ki; şehidin adını, soyadını, MİT’teki görevini, yaşını, aile bilgilerini yazdılar… Geçmiş döneme ait fotoğrafları ile cenaze töreni görüntülerini yayınladılar…
Birincisi; şehidin adı ve soyadı bu haberden önce TBMM’de İYİ Parti’li Ümit Özdağ tarafından açıklandı. Odatv’deki haberde ise şehidin soyadı değil yalnızca adı yer aldı…
İkincisi; şehidin MİT’teki görevinden, anası ve babasının adından, nerede yaşadıklarından söz edilmedi…
Üçüncüsü; cenaze töreni fotoğrafları Odatv’den önce köyün muhtarı tarafından sosyal medyada paylaşıldı. Odatv de bunları kullandı…
Dördüncüsü; şehidin geçmiş dönemine ait hiçbir fotoğrafı yayınlanmadı. Yayınlanan tek fotoğrafı, muhtemelen ailesinden veya kurumdan temin edilerek, cenaze törenine katılanların yakasına asılan fotoğraftı…
Beşincisi; haberde daha önce yayınlanmış/paylaşılmış bilgi ve fotoğraflar dışında fazladan yer alan tek detay şehidin mezar fotoğrafıydı. Fotoğraflanan mezarda isim yoktu ve yeri belirtilmemişti. Yani şehidimizin değil de pekala yeni defnedilmiş bir başkasının mezarı olarak telakki edilebilirdi…
Uzatmayıp, Barış Terkoğlu ve Hülya Kılınç hakkındaki Savcılık sevk yazısındaki şu bölümü hatırlatmakla yetinelim:
“Soruşturmaya konu habere ilişkin düzenlenen rapora göre, konuya ilişkin bilgilerin ilk defa yayımlandığı veya bu konuya özel bir kısım yeni bilgilerin edinildiği, sanki bu bilgiler kamuoyuna ilk defa açıklanıyormuş gibi şok edici cümlelerle başlık atılarak haberleştirildiği…”
Demek ki neymiş? O bilgiler ilk defa Odatv’de yayınlanmamış; sadece, “İlk defa açıklanıyormuş gibi şok edici cümlelerle başlık atılarak haberleştirilmiş”!..
-MİT Kanunu Madde 27-
Barış’lar, Hülya Kılınç ve de Yeniçağ Yazarı Murat Ağırel’in tutuklanmasının gerekçesi olarak MİT Kanunu’nun 27’inci maddesi gösteriliyor. “Cezai hükümler” başlıklı bu madde şöyle:
“Milli İstihbarat Teşkilatının görev ve faaliyetlerine ilişkin bilgi ve belgeleri, yetkisiz olarak alan, temin eden, çalan, sahte olarak üreten, bunlar üzerinde sahtecilik yapan ve bunları yok eden kişiye dört yıldan on yıla kadar hapis cezası verilir. MİT mensupları ve ailelerinin kimliklerini, makam, görev ve faaliyetlerini herhangi bir yolla ifşa edenler ile MİT mensuplarının kimliklerini sahte olarak düzenleyen veya değiştiren ya da bu sahte belgeleri kullananlara üç yıldan yedi yıla kadar hapis cezası verilir. Birinci ve ikinci fıkra kapsamındaki bilgi ve belgelerin; radyo, televizyon, internet, sosyal medya, gazete, dergi, kitap ve diğer tüm medya araçları ile her türlü yazılı, görsel, işitsel ve elektronik kitle iletişim araçları vasıtasıyla yayımlanması, yayılması veya açıklanması hâlinde; 9/6/2004 tarihli ve 5187 sayılı Basın Kanununun 11 inci maddesi ile 4/5/2007 tarihli ve 5651 sayılı İnternet Ortamında Yapılan Yayınların Düzenlenmesi ve Bu Yayınlar Yoluyla İşlenen Suçlarla Mücadele Edilmesi Hakkında Kanunun 4 üncü ve 6 ncı maddeleri hükümlerine göre sorumlulukları belirlenenler ile bunları yayanlar hakkında üç yıldan dokuz yıla kadar hapis cezası verilir.”
Odatv’nin haberi, Barış’lar, Hülya Kılınç ve Murat Ağırel’in konumu bu maddede yer alan ifadelerden hangisinin kapsamındadır; takdirlerinize bırakıp, 2012 ve 2013 yıllarına gidelim.
-Kozinoğlu ve Oslo Müzakereleri-
Barış’ların tutuklanmasından sonra hemen herkes doğal olarak 9 yıl öncesini, 2011 yılında Odatv’ye yapılan ve yine tutuklamayla sonuçlanan kumpasta, o dönemde görevde olan MİT Orta Asya Şefi merhum Kaşif Kozinoğlu’nun başına gelenleri hatırladı, hatırlattı.
Odatv kumpası kapsamında ifadeye çağrılana kadar “Sır adam” olarak bilinen ve sadece iki vesikalık fotoğrafı bulunan merhum Kozinoğlu, Beşiktaş Adliyesi’ne gittiğinde her anı görüntülendi, hakkındaki bilgiler çarşaf çarşaf deşifre edildi. Keza duruşmaya çıkamadan Silivri Cezaevi’nde hayatını kaybettiğinde Üsküdar’daki Selimiye Camii’nde düzenlenen askeri cenaze töreni neredeyse naklen yayınlandı; eşi, annesi, oğlu ve kızkardeşinin isimleri açıklandı. Cenazeye başta Genelkurmay Başkanlığı, MİT Müsteşarlığı ile çok sayıda üst düzey komutanın çelenk gönderdiği vurgulandı.
Peki, bu haberler ve görüntülerden dolayı kimseye soruşturma açıldı mı?.. Gözaltına alınan oldu mu?..
Hayır!
2012’de yaşanan bir başka olaya geçelim.
MİT yöneticileri ile bölücü terör örgütü PKK’nın üst düzeyinin Oslo’da bir araya geldiği ortaya çıktı. İsimleriyle, cisimleriyle kimin ne konuştuğu hemen hemen tüm medya organlarında yayınlandı.
Öyle ki, bu görüşmeleri yönettiği öne sürülen dönemin Norveç Türkiye Büyükelçisi Hans Wilhelm Longva, “Oslo görüşmelerinde olan biteni Türk medyasından öğreniyorum” diye açıklama yaptı.
Evet, bu yayınlardan sonra “FETÖ’cü” savcılar Hakan Fidan başta olmak üzere görüşmeleri yapan MİT’çileri tutuklamak üzere harekete geçti, ama basından kimseye soruşturma açıldı ve gözaltına alınan oldu mu?
Yine hayır!..
-Erdoğan, “Batsın Sizin Gazeteciliğiniz” Demişti-
Barış’lar, Hülya Kılınç ve Murat Ağırel bu ayın ilk haftasında tutuklanırken, 2013 Mart’ının ilk günlerinde ne oldu?
Milliyet Gazetesi, İmralı’da MİT’in kontrolünde süren görüşmelerin tutanaklarını yayınladı.
Dönemin Başbakanı Erdoğan, Balıkesir’deki toplu açılış töreninde şöyle tepki gösterdi:
“İşte bir tane gazete çıkmış, bir başlık atıyor. Attığı başlıkla, İmralı’dan haberler veriyor. Her zaman söyledim. Bir kısım medya hiç bir zaman yanımızda olmadı. Bu medyanın bazı uzantıları, kalemşörleri şunu yazıyor, ‘Devlet yönetmek başka bir şey, gazete yapmak farklı bir şey’. Eğer bu ülkeye bu millete zerre kadar sevdanız varsa, şu çözüm sürecine katkıda bulunmak istiyorsanız, atamazsınız, atmamanız gerekirdi. Bu süreç hassas bir süreç… Bunlar attıkları manşetlerle, köşe yazılarıyla neymiş, gazetecilik yapıyormuş. Böyle yazacaksanız, batsın sizin gazeteciliğiniz. Medya, ‘Başbakan bize saldırdı’ diyecek. Ben gerçeği söylüyorum. Bu süreç içerisinde kim bunu baltalamaya çalışıyorsa, o benim de arkadaşlarımın da hükümetimin de karşısındadır. Biz her türlü riski almışız. Bu yolda yürüyoruz. Önümüze konulan taş engellemek içindir. Biz o taşı önümüzden çeker atarız. Kim olursa olsun bunu da dinlemeyiz. Eğer zerre kadar bu vatana bu millete sevgileri varsa lütfen bu ülkede atılan bu adımları engellemeye çalışmasınlar.”
Sonrasını hatırlarsınız; Erdoğan’ın, Milliyet’in sahibi Erdoğan Demirören’i aradığı, haberi yazan Namık Durukan ile Genel Yayın Yönetmeni Derya Sazak’ın gazeteden gönderilmesini istediği, hatta Demirören’in ağlayıp, “Bugün akşama kadar haberin kimden geldiğini önünüze koyacağım” dediği iddia edildi. Sonrasında Hasan Cemal Milliyet’ten ayrıldı, vs.
Sözkonusu tutanaklar başka yerlerde de yayınlandı; ama tutuklanan olmadığı gibi, halen Cumhurbaşkanlığı Yüksek İstişare Kurulu Üyesi olan dönemin Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, şunları söyledi:
-Habercilik yapıldı. Gazetecilik yapıldı. Tabi düşünebilirlerdi; bunu yayınlamak Türkiye’nin menfaatlerine uygun mu diye. Bu sürece bağlılıklarını göstermek için yayınlamayabilirlerdi. Ancak haberciliği esas almışlar. Yaptıkları gazetecilik açısından yanlış değil. Onlar için bir suç da değil…
– Bir Hasan Cemal meslekte kolay yetişmiyor. Hasan Cemal de aynı olayda adı geçen Can Dündar da hayatlarının her noktasında iyi sınav vermiş, kalemini satmamış, kaleminin hakkını vermiş gazeteciler. Her iki yazar okuduğum, sevdiğim insanlar. İnsani yönü olan, Türkiye’nin demokratikleşmesinde katkısı olmuş insanlar. Sayı olarak da kalite olarak da çok fazla değiller. Onların yazı hayatlarına devam etmesi arzumuzdur…
– Olay (Hasan Cemal’in gazeteden ayrılması), hükümetin tavrından ziyade, medya patronlarının tavrı olarak görülmelidir…
– Sayın Başbakan ile benim birbirimize çok benzeyen bir yönümüz var; bile bile yalan yazanları ya da bile bile kötülemek için yazanları, en mukaddes saydığımız değerlere bilerek düşmanlık yapanları hazmedemiyoruz. Onun için bazen orantısız tepkiler verebiliriz. Kendimizi kontrol etmeye çalışıyoruz. ‘Bu kadar risk aldık, bunu baltalamaya çalışıyorlar’ diye düşünebiliyoruz. Bizi mazur görün. Tıpkı bizim de zaman zaman sizi mazur gördüğümüz gibi…
-“Düzenleme 2014’te Yapıldı” Gerekçesi-
Merhum Kaşif Kozinoğlu ile ilgili haberler gündeme getirildiğinde malûm çevreler, şu gerekçeye sığında:
“Efendim MİT Kanunu’nun 27’inci maddesi 2014’te çıkarıldı.”
Hayır efendim, doğru değil, bilgilendirelim.
6 Temmuz 1965 tarihli MİT Kanunu’nda böyle bir madde yoktu.
Ancak kanuna “Cezai hükümler” başlıklı 27’inci madde, ilk olarak 1 Kasım 1983 tarihinde yapılan değişiklikle girdi. İşte o madde:
“Milli istihbarat Teşkilatının görev ve faaliyetlerine taallûk eden evrak veya malumatı istihsal eden kişi, fiil daha ağır bir cezayı gerektirmiyorsa iki seneden sekiz seneye kadar ağır hapis cezası ile cezalandırılır. Birinci fıkrada yazılı suçun icrası, resmi sıfat ve memuriyeti sona ermiş olsa dahi görevi gereği bu evrak veya malumatı elinde bulunduran veya malumata malik olan kimsenin taksiri neticesi mümkün kılınmış veya sadece kolaylaştırılmış olursa malumatı elinde bulunduran hakkında bir seneden beş seneye kadar ağır hapis cezası hükmolunur. Bu evrak ve vesikaların münderecatı ile malumatı ifşa eden kimse, fiil daha ağır bir cezayı gerektirmiyorsa, beş seneden aşağı olmamak üzere ağır hapis ile cezalandırılır. Eğer fiil suçlunun taksiri neticesi vukubulmuş ise, altı aydan iki seneye kadar hapis cezası verilir. İfşa suçunun yayın vasıtaları ile işlenmesi halinde verilecek ceza 1/2 nispetinde artırılır.”
31 yıl sonra yapılan değişiklikle ne olmuş? Dili sadeleştirilmiş, MİT mensupları ve aileleri eklenmiş ve de ceza miktarı arttırılmış; o kadar…
Yani MİT mensubu olan Kozinoğlu deşifre edilirken de doğrudan devletin güvenliğiyle ilgili olan ve MİT faaliyetlerini ortaya döken Oslo ve İmralı tutanakları yayınlanırken de cezai müeyyide vardı…
Ama görüldüğü üzere nedense sadece Odatv’nin o haberi üzerine hatırlandı…
Dedik ya; kurt, kuzuyu yemeye karar vermişse!..
Silivri’deki Barış’lara, Hülya Kılınç’a ve Murat Ağırel’e kucak dolusu sevgiler!
Müyesser YILDIZ
16 Mart 2020
Odatv Link: https://odatv4.com/yazar/muyesser-yildiz/oslo-ve-imrali-tutanaklari-yayinlandiginda-mit-yasasi-yok-muydu-16032057.html