Sokağa çıkma yasağının ilk gününü gözlemlemek için Çankaya Atakule’den Sıhhiye’deki Numune Hastanesi’ne kadar yürüdüm.
Bu hat Ankara’nın ana arteri.
Tüm eczaneler açıktı, ama gelen giden görmedim.
Caddede polis, ambulans, kargo ve PTT araçları dışında araç yoktu.
Meşhur Kuğulu Park sadece kuğular ve ördeklere kalmıştı.
Polisle de ilk Kuğulu kavşağında karşılaştım. Kimliğimi sordu, basın kartımı gösterdim, “Tamam” dedi.
Meclis ve Genelkurmay kavşaklarının bulunduğu güzergâhlar da kelimenin tam anlamıyla terk edilmiş gibiydi.
İktidarın yardım toplamayı yasaklamasından sonra Ankara Büyükşehir Belediyesi’nin başlattığı “veresiye defterlerini kapatma” kampanyasının afişleri ister istemez, “bakkallar kepenk indirmiş ve insanlar sokağa çıkamazken, nasıl?” diye düşündürttü.
Haftalardır tek kuruş kazanamayan çiçekçiler sokağı artık tamamen öksüzdü.
Yol boyunca, özellikle de Kızılay’da bolca polis ve çekim yapan kameraman vardı.
Güvenpark’taki güvercinler caddeye kadar inmiş, yiyecek arıyordu. Allah’tan birileri buğday değil, ama hazır mama koymuştu.
Balıkçıların yoğun olduğu Sakarya Caddesi’nde kediler boynu bükük, balık tezgâhlar da öylece kalmıştı. Burada toplanan güvercinlerin payına ise polislerin selfie çekmesi düşmüştü.
Yaş sebze meyve bölümü dün akşamdan brandayla kapatılmış olan bir marketin hali, herkesin bu yasağa ne kadar hazırlıksız yakalandığının kanıtı gibiydi.
Kapının önünde sigara içen bir Eczacı kadına, “Gelen giden var mı?” diye sordum. “Sadece iki kişi geldi. Birisi, nereden ekmek alabileceğini sordu. Diğeri, ekmek almaya gideceğini söyleyip, maske istedi” karşılığını verdi. O da bana, niye sokakta olduğumu sordu. Gazeteci olduğumu söyleyince, “Ahh yazık!.. Kendinize dikkat edin!” dedi.
Oradan, Belediye Halk Ekmek’e gittim. Önümdeki iki kişi mesafeyi koruyarak bekliyordu. İlki 6, ikincisi 11 ekmek aldı. Görevliye, kendilerinin yasaktan önceden haberdar olup olmadığını sordum. Cevap vermek istemedi. “Akşama ekmek kalmayabilir. Normalde Pazar günleri çalışmıyoruz; ama yarın çalışacağız” gibi bir şeyler anlattı.
Halk Ekmek faslından sonra Ankara’nın en köklü hastaneleri olup, Şehir Hastanesi’nin açılması üzerine şu salgın felaketinden sadece 6-7 ay önce kapatılan Yüksek İhtisas ve Numune’yi görmek istedim. Malûm, muhalefet hem bu hastanelerin neden kapatıldığını hem de şu dönemde neden devreye sokulmadığını soruyor. Dün akşamki basın toplantısında Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’nın da buna ilişkin bir soru üzerine, “Numune Hastanesi bildiğiniz gibi görevlerini sürdürüyor” dediği kulağıma çalınmıştı.
Adı üzerinde, Türkiye Cumhuriyeti Devleti sağlık sisteminin “numunesi” olan tarihi hastane, Ankara İl Sağlık Müdürlüğü kampüsüne dönüşmüştü.
1960’lı yıllarda, “Sağlıkta öncü hastane” sloganı ile kurulan Yüksek İhtisas Hastanesi ise harabe haldeydi. Bu slogan ile Yüksek İhtisas Hastanesi yazısı ve hastanenin bölümlerini gösteren tabelalar çürümüye yüz tutmuşken, giriş kapısının iki tarafında, “Ankara mesleki ve çevresel hastanesi poliklinikler” yazılı bez pankartlar asılmıştı.
Dönüş için Sıhhiye Adliye kavşağında otobüs beklemeye başladım. Düne kadar buranın güvercinleri de Güvenpark ve Sakarya’dakiler gibi cıvıl cıvılken, bugün yiyecek bulmak için caddeye inip yolu eşelemelerini, “Bağday yok mu?” dercesine ayağımın dibine kadar gelmelerini izledim. Çantamda bir şeyler aradım, yoktu. Birden Ankara Büyükşehir Belediyesi Zabıta Müdürlüğü’ne ait bir araç ters yönden bu caddeye girdi. “Ne yapmaya çalışıyor acaba?” diye hafiften öfkeleniyordum ki, aracın sürücüsü elinde bir ekmekle arabadan indi ve bu ekmeği ufalayarak güvercinlere verdi. Ardından da geldiği gibi gitti.
Hemen aracın plakasını alıp, Balyoz kumpasından yıllarca hapiste yatan, şimdi de Büyükşehir Zabıta Müdürü olan emekli Kurmay Albay Mustafa Koç’u aradım. Olayı anlatıp, o genci kutlamasını istedim. O da çok sevindi, kutlayacağını söyledi. Bu arada belediyenin sokak hayvanları için 12 ayrı ekip görevlendirdiğini belirtip, “Biz hayvansever bir belediyeyiz” dedi.
Evet, sokağa çıkma yasağının ilk gününde Ankara merkezindeki manzaralar böyle. Tüm hazırlıksızlığa rağmen yasağa büyük ölçüde uyuldu.
41 yıldır yaşadığım Başkentimizi ilk kez böylesine ıssız görmek hüzün verici; ama önce sağlık… Dişimizi sıkıp, bu benzersiz belayı da atlatacağımıza inanıyorum.
Açık cezaevinden Silivri Cezaevindeki Barışlar, Hülya Kılınç ve Murat Ağırel’e kucak dolusu sevgiler.
Müyesser Yıldız
Odatv Link: https://odatv4.com/yazar/muyesser-yildiz/turkiye-ile-ilgili-oyle-kritik-bir-madde-var-ki-31102003.html