Yakın zamanda onlarca gazeteci saldırıya uğradı, dövüldü. Saldırganlar ya bulunamadı veya kısa bir süre gözaltına alındıktan sonra serbest bırakıldı.
Son olarak 1 hafta önce Gazeteci-Yazar Levent Gültekin Bakırköy Meydanı’nda tamı tamına 25 kişinin saldırısına uğradı.
Bu vesileyle de diğer saldırılar bir kez daha hatırlanıp, “İnsan Hakları Eylem Planı”nın açıklandığı bir dönemde yargımızın ne halde olduğu konuşuldu.
Demirağ’ın Yargıyla Sınavı
Konumuz yargının, geçmişte evinin önünde beyzbol sopalarıyla saldırıya uğrayan Yeniçağ Gazetesi Yazarı Yavuz Selim Demirağ’la sınavı.
Demirağ, bu saldırıdan yaklaşık 3 yıl önce, Eylül 2016’da bir sabah evi basılarak, gözaltına alındı. Demirağ yalnız değildi, gözaltına alınanlar arasında Yeniçağ Yazarları Servet Avcı ve Adnan İslamoğulları ile MHP eski Milletvekili Turan Yaldır da vardı. Demirağ aynı gün, diğer şüpheliler 1 hafta sonra serbest bırakıldı.
15 Temmuz darbe teşebbüsünden önce “İmamların Öcü-Türk Silahlı Kuvvetleri’nde Cemaat Yapılanması” kitabını yazmış olan Demirağ ile diğer isimlerin gözaltına alınma sebebi “FETÖ” soruşturmasıydı.
Sözkonusu operasyona her kesimden tepki geldi. Tepki gösterenlerden birisi de Meral Akşener’di. Akşener, şu açıklamayı yaptı:
“Ülkücü arkadaşlarımın FETÖ’cü olmak iddiası ile gözaltına alınmasını lanetliyorum. Bu arkadaşlarımın Ülkücü olduğunu biliyorum. Sırf siyasi muhaliflerin saf dışı etmek amacı ile bunu yaptıranları Ülkücüler unutmayacaklardır. Adli makamlara ve kolluk kuvvetlerine çağrım; çok önemli ve ciddi bir süreci bu tür siyasi oyunlara alet etmek isteyenlere müsaade etmeyiniz.”
Akşener’in siyasilere çağrısı ise, “Her dönem yaptığınız haksızlıkları ‘Allah bizi affetsin.’ diyerek kapatamazsınız. İnsanların hayatlarını çalıyorsunuz.” oldu.
Bu olayı niye mi hatırlattık?
4.5 yıl geçtiği halde o soruşturmanın iddianamesi hâlâ hazırlanmadı!..
İkinci olay; Yavuz Selim Demirağ Mayıs 2019’da 6 kişinin saldırısına uğradı. Kan revan içinde bırakılan Demirağ, tam 1 hafta hastanede yatarken, saldırganlar aynı gün emniyetteki işlemlerinin ardından Savcılık talimatıyla serbest bırakıldı.
Bu saldırıyla ilgili iddianamenin de henüz hazırlanmadığını biliyorsunuz. Dikkat çekmek istediğimiz konu başka.
Levent Gültekin’e saldırının ardından Demirağ saldırısının iddiananesinin hazırlanmadığı hatırlatılınca, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, Cumartesi akşam saatlerinde Anadolu Ajansı’na bir açıklama yaptı. Demirağ’ın kasten yaralanmasına ilişkin soruşturmanın yürütüldüğünü bildiren Başsavcılık, şu bilgiyi verdi:
“Şikayetçinin yaralanması olayına ilişkin ilk verilen adli raporda istenen yaralanmasının ‘yüzde sabit iz ya da yüzün sürekli değişimi’ niteliğinde olup olmadığının değerlendirilmesi için yeniden adli rapor düzenlenmesi amacıyla kolluk birimlerine müzekkere yazılmıştır. Düzenlenecek olan rapordan sonra ilgilinin yeniden ifadesinin alınıp alınmaması durumu yürütülen soruşturma kapsamında değerlendirilecektir.”
Üzerinden 2 yıl geçmiş, saldırıdan sonra Demirağ’ın yüzünde değişim olup olmadığına ilişkin yeniden bir adli rapor düzenlenmesi isteniyor. Ne “titiz” bir soruşturma, değil mi?
Bu Hıza Ne Demeli
Bu tablodan sonra şimdi de şu olaya bakalım.
Yavuz Selim Demirağ 25 Temmuz 2020’de sosyal medya hesabından bir paylaşım yaptı. Yaptığı paylaşım Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş’tı. Erbaş hakkında şunu yazdı:
“Ali Erbaş eğer istifa etmezse, onun FETÖ’nün imamı Adil Öksüz olmak üzere işbirlikçilerini ifşa edeceğim. Tabii işgâl ettiği makam adına harcadıklarını da…”
Ne mi oldu?
Dosyadan anladığımız kadarıyla bir vatandaş, ihbar mektubu yazarak, Diyanet İşleri Başkanı Erbaş’a hakaret ettiği gerekçesiyle Demirağ hakkında suç duyurusunda bulundu.
Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, “ihbarcı tutanağı, şüpheli ifadesi, adli kollukça tutulan tutanaklar” gibi delilleri toplayıp, 4-5 ay içinde hemen bir iddianame hazırladı.
Diyanet İşleri Başkanı Erbaş’ın “müşteki” olarak gösterildiği iddianamede, Demirağ’ın “Kamu görevlisine, görevinden dolayı sesli, yazılı veya görüntüle bir ileti ile alenen hakaret etmekten”, 1.5 yıla kadar hapis cezasına çarptırılması, ayrıca “seçme, seçilme, velayet, vesayet haklarından yoksun bırakılması” istendi.
Sonra mı?
Bu iddianame sadece 13 gün sonra Asliye Ceza Mahkemesi tarafından kabul edildi. Kabulle birlikte de şu kararlar alındı:
– Sanığa isnat edilen eylem CMK kapsamında basit yargılama usulüne tabi olmakla, dosyada basit muhakeme usulününün uygulanmasına…
– Duruşma yapılmaksızın hüküm kurulabileceği, mahkumiyet kararı verilmesi halinde sonuç cezanın ¼ oranında indirileceği, yazılı olarak muvafakat verilmediğinin bildirilmemesi halinde HAGB (Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılması) müessesesinin uygulanmasını kabul ettiğiniz varsayılarak hakkınızda hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilebileceği hususlarının ihtarı ile sanığa savunmasını tebliğden itibaren 15 gün içinde bildirmesi için ihtarlı davetiye tebliğine…
– Müştekiye şikayet ve delillerinin ne olduğu, şikayetlerinin devam edip etmediği yönündeki beyanlarını tebliğden itibaren 15 gün içinde bildirmesi için ihtarlı davetiye tebliğine…
– Sanık ve müştekiye iddianame ve tensip zaptının bir örneğinin de çıkarılan davetiye ile gönderilmesine…
İşte yargının Yavuz Selim Demirağ ve birçok isimle sınavı; mağdur olunca öyle, sanık olunca böyle!..
ABD Başkanı Joe Biden 20 gün kadar önce koronavirüs kaynaklı ölümler için, “Bir ulus olarak bunu kaderimizmişçesine kabullenemeyiz. Acılar karşısında hissizleşmeye direnmemiz gerekiyor.” dedi.
Biz de desek ki;
Hukuksuzluğu kaderimizmişçesine kabullenemeyiz… Adaletsizlikler karşısında hissizleşmeye direnmeliyiz…
Müyesser YILDIZ
16 Mart 2021
Odatv link: https://odatv4.com/adamina-gore-iddianame-16032130.html