İçeriğe geç

“Nedir Bu Marlboro Davası?”

Montrö Sözleşmesi ve cübbeli amiral” hakkında yaptıkları açıklamadan dolayı, Devletin güvenliği veya anayasal düzene karşı suç işlemek için anlaşmakla” suçlanan 103 emekli amiral ve 1 emekli generalin yargılaması sürüyor.

Ankara 20. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen davanın bugünkü üçüncü celsesi emekli Tümamiral Erol Adayener’in savunmasıyla başladı. Hakkındaki suçlamaları reddeden Adayener, emekli diplomatların kendilerinden 1 yıl önce yaptığı Montrö açıklamasına da imza koymuş general ve amirallerden birisi olduğunu vurgulayarak, “Bu açıklama için herhangi bir suç kovuşturması yapılmadı. Bir yıl arayla; aynı konu, kapsam ve içerikte yapılmış iki ayrı açıklamada imzası olan şahsımın sadece ikinci açıklama nedeniyle suçlu görülmesinin hukuki geçerliliğini takdirlerinize sunmak isterim.” dedi.

Oğlum ve Damadım Kumpas Davalarda Yargılandı”

Montrö konusunu Silahlı Kuvvetler Akademisi’nde kurmay subaylara, Milli Güvenlik Akademisi’nde ise üst düzey bürokratlara öğretim görevlisi olarak verdiği derslerde anlattığını, 2 yıl İstanbul Boğazlar Komutanlığı yaptığını, Moskova Silahlı Kuvvetler Ataşeliği görevinde bulunduğunu anlatan Adayener şöyle devam etti:

Ülkemizin güvenliği için son derecede hassas ve yanlış adım atılması halinde nesiller boyunca sürecek dertlere milletimizi sürükleyecek nitelikte gördüğüm bir konudur. Montrö Sözleşmesi 85 yıldır Türkiye’nin Karadeniz’deki güvenliğini sağlayan bir anlaşma ve Lozan Antlaşması’nın da bir ekidir. Montrö rejiminin getirdiği düzeninin zedelenmesi, aynı 1. Dünya Harbi’ne Karadeniz’de sürüklendiğimiz gibi savaş riskini tetikler. Montrö rejiminin değil değiştirilmesi, münakaşa konusu dahi yapılması, ülkemizin menfaati açısından büyük riskler doğurur.”

Adayener, açıklamada yer alan cübbeli amiral konusunda da şunları söyledi:

Olay, kamuoyuna aksettiği gibi, sadece muvazzaf bir amiralin, bayrak ve plaka forsları açık makam aracı ile bir mekâna gidip üniformasının üzerine giydiği cüppe ve sarık ile toplu bir ibadete katılmasından ibaret, şekli bir durum değildir. Olay, benim de bir süre içinde bulunduğum TSK komuta kademesinin, irticai bir yapılanmanın düzinelerle general ve amirali de bünyesine katmasına farkında olmadan, gaflet içinde yıllar boyunca seyirci kalışımızın ‘mutasyona uğrayarak yeniden hortlamasıdır’. 15 Temmuz’daki darbe teşebbüsüne kadar yol alan irticai yapılanmanın, özellikle TSK’yı kendilerine uygun bir yapıya dönüştürmek için uyguladığı çeşitli hain kumpasların hedef aldığı, emekli Prof. Deniz Albay olan oğlumun ve emekli Deniz Kurmay Albay olan damadımın maruz kaldığı, kamuoyunda Balyoz Davası kumpası olarak bilinen davadaki mahkûmiyetleri ve kariyer kayıplarını bizzat yaşadım. Ayrıca bu kumpaslara maruz kalmış bir ailenin en büyüğü olarak FETÖ’nün yurtdışındaki hesapları tarafından ‘çete reisi’ olmakla suçlandım.”

Adayener savunmasını, “Ülke menfaatlerini korumak bir suç olamaz.” sözleriyle tamamladı.

Sanıklardan emekli Tuğamiral Gürkan İnan ise Erdoğan başta olmak üzere yetkililerin Montrö konusunda yaptıkları açıklamaların ve cübbeli amiral hakkında soruşturma açılıp emekli edilmesinin, kendilerinin duyurusunun doğruluğunu gösterdiğini belirterek “Devletine, ülkesine hizmet etmiş biri olarak devlete karşı suç işlemem söz konusu bile olamaz.” dedi. İnan, ayrıca Emniyet veya Savcılık tarafından ifadesi alınmadan kendisi hakkında yurtdışı yasağı adli kontrol kararı alındığına dikkat çekti.

15 Temmuz’da Derdest Edilen Komutan

Sanıklardan, 15 Temmuz’da Foça’da darbeciler tarafından derdest edilen ilk komutan olan emekli Tümamiral Hasan Nihat Doğan, ortada işlenmiş bir suç bulunmadığını, “Yüce Türk Milleti” hitabını suç saymanın adalete, hukuka ve yasalara aykırı olduğunu bildirdi.

GATA’nın Son Komutanı da Sanık

Emekli olduğu 2017 yılına kadar GATA Komutanlığı ve TSK Sağlık Komutanlığı görevlerinde bulunan, halen de Başkent Üniversitesi’nde ana bilim dalı başkanlığı yapan göğüs hastalıkları uzmanı emekli Tümamiral Prof. Dr. Hayati Bilgiç, savunmasının başlangıcında Mahkeme Başkanı’ndan su içmek için izin isterken, “İlk defa sanık olarak karşınızdayım. Yerimi bile avukatım gösterdi. Biraz heyecanlıyım.” açıklamasını yaptı.

Bir amiral olarak Montrö’nün tartışmaya açılmasının ülkemizin aleyhine olacağına inandığı için sözkonusu duyuruyu desteklediğini, herhangi bir suç unsuru görmediği bu duyurunun muhatabının da kamuoyu olduğunu belirten Prof. Bilgiç, “Suç olmayan bir düşünce ve kanaat açıklamasından dolayı bizlere suç isnadında bulunulması ve bundan dolayı yargılanmamız hukuksuzluktur.”

Prof. Dr. Bilgiç adli kontrol tedbirinin kaldırılması talebinde bulunurken, uluslararası sağlık örgütlerine üye bir bilim insanı olduğunu, ancak yurtdışı yasağı nedeniyle 1 yıldır uluslararası toplantılara katılamadığını kaydetti.

Sanıklardan emekli Tümamiral Haluk Sayın ise 34 yıllık mesleki yaşamında Deniz Kuvvetlerimizin çeşitli gemilerinde, birlik ve karargâhlarında, ayrıca Güney Avrupa Müttefik Deniz Kuvvetleri Karargahı’nda görev yaptığını anlatıp şunları söyledi:

Bugüne kadarki kazanımlarıma dayanarak biliyorum ki, Çarlık Rusya’sının büyük emellerinden birisi, güneydeki savunma derinliğini Akdeniz’e kadar uzatmak bu amaçla da Akdeniz’de güçlü bir deniz kuvveti konuşlandırıp idame etmektir. Bunun için en uygun hal tarzı da Boğazlar’ın ve Marmara su yolunun hiçbir tahdide tabi olmadan kullanılmasıdır. Yine biliyorum ki, Rusya bu hedefi elde etmek amacıyla Boğazlar rejiminde, en azından ortak rol almak için büyük çaba sarf etmiştir. Bu arzusunu terk etmiş olduğunu asla düşünmüyorum. Boğazların bizim için ne denli önemli olduğunu yakın tarihimizde yer alan iki büyük dünya savaşı belgelemiştir. Montrö Sözleşmesi’nin olmadığı 1. Dünya Savaşı’nda, Osmanlı Devleti’ni savaşa sokan olay Karadeniz’de yaşanmış ve imparatorluğun sonunu getirmiş, vatanımız işgal edilmiştir. Montrö Sözleşmesi’nin yürürlükte olduğu 2. Dünya Savaşı’nda ise ülkemiz tarafsız kalabilmiştir. Bu açıdan değerlendirildiğinde; Montrö’nün hayati ve vazgeçilmez bir öneme sahip olduğu görülmektedir.”

Emekliliğinin üzerinden 23 yıl geçtiğini, TSK’da, bırakın sözüne itaat edecek adam bulmayı, kendisini şahsen veya gıyaben tanıyan 1-2 kişi kaldığından bile emin olmadığını vurgulayan Sayın, cübbeli amiral konusunda da şu değerlendirmeyi yaptı:

Deniz Harp Okulu dahil 38 yıllık askerlik hayatım boyunca üniformam sırtımda iken üniformanın görüntüsünü sakatlayacak ne bir giysi ne bir paket ne de bir şemsiye taşıdım. Bunca özen ve itina ile koruduğum üniformanın böyle bir görüntüde yer alması beni ziyadesiyle üzdü ve hafızalarımızda hâlâ tazeliğini koruyan, yüzlerce vatandaşımızı şehit verdiğimiz 2016’daki hain kalkışmayı hatırlattı. TSK’nın geleneksel yapılaşmasının dışında tarikat, cemaat gibi bir yapılaşmanın, Silahlı Kuvvetlerimizin omurgasını teşkil eden emir-komuta zincirini kıracağını, bunun da disiplini temelden sarsacağını değerlendiriyor ve bu durumun FETÖ kalkışması benzeri oluşumlara ortam hazırlayabileceği endişesini taşıyorum.”

Sanık Sandalyesindeki Kıbrıs Gazisi

Davanın bugünkü celsesinde savunmasını yapan son isim 81 yaşındaki emekli Tümamiral Tanzer Dinçer oldu.

Kıbrıs Barış Harekâtı’na fiilen katılan bir gazi olduğunu, ayrıca Boğazlar Komutanlığı yapıp NATO platformlarında görev aldığını belirten Dinçer, özetle şunları anlattı:

Katıldığım NATO görev toplantıları ve ataşelik faaliyetlerinde birçok üst rütbeli yabancı subayların ve diplomatların istekleri Montrö’nün bozulması veya sulandırılması yönündeydi. Bu istekler, usuller/uygulama ve devletler hukuku açısından ülkemiz için çok tehlikeli sonuçlara yol açacak bir yola çıkacaktı ve ne ülke ne de dünya barışına hizmet eden büyük tehlikeler içeriyordu. Onun için her defasında karşı çıktığımız bir konu olmuştu. 5-6 kuşak öteye kadar, dedelerimin subay olduğu bir aileden geliyorum. Böyle bir geçmişin verdiği anlayışla, vatanım ve milletim için düşüncelerimi paylaşma isteğiyle, nizamı değiştirmek için değil, bilakis koruma arzusundan kaynaklanan bir saikle bu açıklamayı destekledim. Öte yandan dini bir kisve ile üniformasını birleştiren bir üst rütbeli subayı/amirali kabullenmek, yine askerliğin en önemli unsuru olan disiplin ve itaat ilkelerine aykırıdır ve bu da meydana gelen hain FETÖ kalkışmasının altyapısını tekrar teşkil etme tehlikesini gösteriyordu. Hiçbir asker böyle bir durumu kabul edemez, emekli de olsa buna ilgisiz kalamazdı. ‘Emeklisiniz, işinize bakın.’ denemez. Vatan görevinden emeklilik mi olur? Bu açıklama 40 defa önüme konsa yine imzalarım.”

Montrö Nasıl Marlboro Oldu?

Dinçer, savunmasının devamında, bu açıklamayı yaptıktan sonra yaşadığı iki olayı da şöyle aktardı:

Evimize gelen getir-götür işleri yapan bir emekçi, ‘Başınıza dert olan bu Marlboro davası nedir?’ diye sordu. Anlamadım, ‘Ne Marlboro’su?’ dedim. ‘Hani imza atmışsınız ya, o.’ karşılığını verdi. Bunun üzerine konuyu anladım ve Montrö’nün ne olduğunu anlatmaya çalıştım; ancak anlamadı. Çocuklarının ne iş yaptığını sordum. Birisi Hukuk Fakültesi’nde okuyormuş. ‘Ona sor, sonra gel bana anlat.’ dedim. İki hafta sonra geldiğinde, bana Montrö’yü sular seller gibi anlattı. Yine bir alışveriş sırasında, başımda Deniz Harp Okulu kasketi vardı. Mağaza sahiplerinden birisi yerinden fırlayıp bana doğru geldi. Ne niyetle geldiğini bilmediğimiz için ne yapacağımı şaşırdım. Önce asker olup olmadığımı, ardından Montrö açıklamasını imzalayıp imzalamadığımı sordu. ‘Evet.’ deyince ellerime sarılıp şapur şupur öptü, ‘İlla bir çayımızı için.’ dedi; ben de kabul ettim. Bu iki olaydan çıkardığım sonuç; Biz bu açıklamayı niye yaptık? Milletimize Montrö’nün önemini anlatmak için. Sonuç olarak hak etmediğimiz halde maddi/manevi birçok zorlukla karşılaşsak da, demek ki anlatmışız.”

Suç Aleti Steteskop mu?

Sanıkların savunmalarının ardından beyanları alınan avukatlardan Mustafa Güler, “Üç müvekkilim salonun yaş olarak en kıdemlisi. Fiziken ayakta durmaları mümkün değil, ama gördüğünüz gibi, ruhen ve beynen dimdik durdular. Tarihe, gelecek nesillere karşı sorumluluklarını eksiksiz yerine getirdiler. Mahkemenizden de aynı dik duruşu bekliyoruz.” dedi.

Prof. Dr. Hayati Bilgiç’in avukatı Atilla Bingöl de iddianamenin sadece başındaki “İddianame” kelimesiyle sonundaki imzanın hukuki olduğunu, aradaki kısma ise hukuki anlamda kesinlikle katılmadıklarını vurgulayıp şunları söyledi:

Bakınız, bu açıklamanın altında üç eski Deniz Kuvvetleri Komutanı’nın imzası var. Hiçbirisinin muvazzaflarla hiçbir irtibatı tespit edilememiş. Neden? Gayet net. Emekli olduktan sonra etkilenirler endişesiyle görevdeki askerlerle irtibata geçmezler. Acaba emekli amirallerimiz açıklamanın başına ‘Türk Milleti’ yerine ne yazsalardı? Bu suçlamadaki elverişli vasıta nedir? Lütfen duyuruyu tekrar okuyun. Bunun, nezaket içinde yazılmış, toplumu bilgilendirmeye yönelik bir metin olduğu görülecektir. Müvekkilim bir tabip. Vasıtası ancak steteskop olabilir herhalde.”

Emekli amirallerin yargılanmasına yarın da devam edilecek.

Müyesser YILDIZ
23 Mart 2022

Kategori:Uncategorized