Yunanistan Başbakanı Kiryakos Miçotakis iki hafta önce bir Pazar günü İstanbul’a gelip Erdoğan’la öğle yemeği yedi.
Herhangi bir açıklama yapılmadığı için ne görüştüklerini ancak geçen Perşembe, Erdoğan’ın Brüksel’deki NATO Zirvesi’nden dönerken anlattıkları sayesinde öğrendik.
Yunanistan-Türkiye ilişkilerindeki malûm sıkıntıların ortadan kaldırılmasına yönelik ne gibi adımlar atabileceklerini görüşme imkânı olmuş… Bundan sonraki süreçte aracılarla değil direkt olarak kendilerinin görüşmesi kararlaştırılmış.
O günlerde yazdık; Miçotakis, Erdoğan’la görüşmek değil, Fener Rum Patrikhanesi’ndeki ayine katılmak için geldi. Gelmişken de yemek yedi. Yani resmi bir görüşme değil, “dost” muhabbeti oldu; ancak Miçotakis Atina’ya döndükten sonra muhalefet partisi liderlerini bilgilendirdi.
Nitekim Yunanistan Dışişleri Bakanı Nikos Dendias, Parlamentoda yaptığı bir konuşmada Erdoğan-Miçotakis görüşmesi hakkında bilgi verirken; “Gayriresmi bir toplantıydı. Yine de tüm siyasi liderleri bilgilendirme nezaketini gösterdi. Gayriresmi bir toplantı olduğu için herhangi bir sonucu, gündemi ve tutanağı olamayacağı açıktır.” derken, Türkiye politikalarının altını bir kez daha şöyle çizdi:
“Bize göre, Türkiye ile ilgili tek anlaşmazlığımız kıta sahanlığı ve Ege ile Doğu Akdeniz’deki Münhasır Ekonomik Bölge’nin sınırlandırılması ile ilgilidir… Gerisi Türkiye’yi ilgilendiriyor.”
Oysa biliyoruz ki, daha onlarca anlaşmazlık konusu var. Ancak Yunanistan bunların büyük bölümünü “Türkiye ile ABD-AB-NATO arasındaki sorunlar” haline getirdiği için rahat ve oralı olmuyor.
“Pembe Tablo”dan Kareler
Erdoğan’ın, Miçotakis’le görüşmesine ilişkin çizdiği “pembe tablo”dan hareketle; o görüşmeden sonra ABD-Yunan cephesinde yaşananları özetleyelim.
“Pembe tablo”yu ilk bozan ABD cenahı oldu.
ABD’nin Atina Büyükelçisi Geoffrey Pyatt, Yunanistan’a dış politika alanında, “Türkiye’nin saldırgan söylemlerini” de kapsayacak şekilde destek sözü verirken ABD Senatosu Dış İlişkiler Komisyonu Başkanı Robert Menendez, “Türkiye gerçek bir NATO üyesi gibi hareket etmek istiyorsa, Yunanistan’ın egemenlik haklarını, karasularını ve hava sahasını ihlâl etmemelidir. Kıbrıs’ın kuzeyindeki işgâline de son vermelidir. Ayrıca, komşularının münhasır ekonomik bölgelerine de saygı göstermelidir.” açıklamasını yaptı.
Yunanistan’ın “icraatlarına” gelince;
İskeçe şehri yakınlarındaki Horozlu Köyü’nde bulunan Osmanlı İmparatorluğu döneminden kalma Müslüman mezarlığının üzerine futbol sahası yapılması kararı alındı ve mezarlar tahrip edilmeye başlandı. Olaya tepki gösteren Dışişleri Bakanlığı’mız, “Bulustra Belediye Başkanı’nın talimatıyla yapıldığı anlaşılan insanlık dışı eylem hakkında Yunanistan nezdinde gerekli girişimlerde bulunulduğunu”, “girişimlere olumlu karşılık veren Yunan makamlarından, gerekli hassasiyeti göstererek başlattıkları soruşturmayı bir an önce tamamlayıp mezarlığı eski hâline getirmelerinin beklendiğini” duyurdu.
Önceki gün Yunanistan’ın, Osmanlı İmparatorluğu’na karşı başlattığı kanlı isyanla bağımsızlığını kazanmasının 201’inci yıldönümüydü. İşte böyle bir günde Fransa’dan alınan uçaklar ve fırkateynler için askeri geçit töreni düzenlendi. Törende Fransa Savunma Bakanı Florance Parly de hazır bulunup Osmanlı ile Yunan deniz kuvvetlerinin çarpıştığı İmroz Deniz Muharebesi’nde görev almış, Balkan ve 1. Dünya savaşlarına katılmış, şimdi müze olarak kullanılan “averof” zırhlısında bir konuşma yaptı.
Buna ilişkin Ankara’dan herhangi bir ses çıkmadığı halde iktidarın gazetesi Sabah, “Türkiye’den Atina’ya sert uyarı! ‘Bu çabalarınız boşuna’” başlığını attı!..
Bir başka olay; Yunanistan, Lozan’a göre silahsız ve askersiz olması gereken Sisam Adası’na komando birliklerini çıkarıp askeri geçit töreni düzenledi.
Yunanistan Dışişleri Bakanı Nikos Dendias’ın birkaç programını da aktaralım.
New York’a gidip BM Genel Sekreteri Guterres ve ABD’nin BM Daimi Temsilcisi Büyükelçi Linda Thomas-Greenfield ile görüştü. Görüşme konularının başında tabii ki, Doğu Akdeniz ve Kuzey Afrika vardı.
Ardından Hindistan’daydı. Hintli mevkidaşıyla görüştü, Başkan Yarımcısı tarafından kabul edildi. Görüşmelerinde, Kıbrıs’ın meşhur Papazı Makarios ile dönemin Hindistan Başbakanı Nehru arasındaki “tarihi” ilişkiye dikkat çekip, “Doğu Akdeniz ve Kıbrıs sorunlarını” ele alıp Yunanistan’ın, Hindistan’ın da imzaladığı Uluslararası Deniz Sözleşmesi konusundaki tutumunu vurguladığını bildirdi.
Adam ta Hindistan’a gidip Doğu Akdeniz ve Kıbrıs tezlerini anlatırken, Genelkurmay Başkanı’mız Orgeneral Yaşar Güler Pakistan’daydı. Güler’i kabul eden Cumhurbaşkanı Arif Alvi, Kıbrıs konusunda ülkesinin Türkiye’ye desteğinin devam edeceğini tekrarlayıp Keşmir meselesinde verilen destek için de teşekkür etti.
Ancak görülen o ki, yine kimsenin aklına Pakistan’dan “KKTC’yi tanımasını” istemek gelmedi!..
Akar da “İstanbul” Dedi
Yunanistan cenahında bunlar olurken, Ankara’nın tavrına geçmeden önce, şunu hatırlatalım.
Yunanistan ve Yunanlılar için İstanbul’un anlam, önemi ve “Megali İdea”daki yeri malûm. O yüzden mecbur kalmadıkça, “İstanbul” demez, bunun yerine “Konstantinopol” veya “Şehir” ifadesini kullanırlar. Ayrıca Türkiye ile yapılacak toplantıların mümkün mertebe Ankara yerine İstanbul’da olmasını tercih ederler.
Hatırlıyorum; 2003’te dönemin Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdullah Gül Atina’ya gittiğinde, mevkidaşı Papandreu, “İstanbul” deyince haber olmuştu. Çünkü ilk kez bir Yunan Bakan böyle söylemişti!..
Ankara’ya dönelim; Erdoğan-Miçotakis yemeğinden üç gün sonra Savunma Bakanı Hulusi Akar, NATO Zirvesi için Brüksel’deydi. Burada Yunan mevkidaşı Nikolaos Panagiotopoulos’la görüştü. Buna ilişkin olarak MSB’den yapılan açıklamada, “Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan ile Yunanistan Başbakanı Kiryakos Miçotakis’in İstanbul’da bir araya gelmesinin ardından gerçekleştirilen görüşmede, uluslararası hukukun önemi, diyalog kanallarının açık tutulmasının ve pozitif gündeme odaklanmanın, iyi komşuluk ilişkileri ile ikili ve bölgesel iş birliğine katkısı üzerinde duruldu. Her iki taraf, Güven Arttırıcı Önlemler Toplantısı’nın dördüncüsünün Ankara’da en kısa sürede yapılması konusunda mutabık kaldı.” ifadeleri kullanıldı.
Peki bu görüşmeden yaklaşık 1 hafta sonra “Ankara mutabakatına” ne oldu? TCG Preveze Denizaltısı’ndan ilk kez gerçek hedefe atış gerçekleştiren Bakan Akar, beraberindeki gazetecilere şunları anlattı:
“Geçenlerde Brüksel’e gittiğimizde NATO toplantısında Yunan Savunma Bakanı ile konuştuk, görüştük. Olayları, düşüncelerimizi olduğu gibi anlattık. Ziyaretler… ‘Ben sizi davet ediyorum. Buyurun gelin. Değilse beni davet edin, ben geleyim’ dedim. Konuları biz kendimiz çözelim. Yani eğer kendiniz çözemezsiniz bir problemi uluslararası ortamda başkaları sizin adınıza konuşmaya başlıyor. Dolayısıyla, biz kendi işimizi kendimiz çözmek için konuşalım, Güven Artırıcı Önlemler toplantılarının ikisini Atina’da, birini Ankara’da yaptık. Dördüncü toplantı için sıra bizde. Kendilerini bekliyoruz. Ege Denizi’nin zenginliklerinden en iyi şekilde yararlanmak için asıl bizim turizm ve enerji bakanlarımızın konuşması lâzım diyoruz. Onlar konuşsunlar. ‘En kısa zamanda buyurun’ dedik, ‘İstanbul’a siz gelin yahut beni çağırın, ben geleyim Atina’ya.’ Bize henüz dönüş olmadı.”
“Ya Sen Gel Ya Beni Çağır”
Gazetecilerden birisinin, “Akar’ın Yunanistan’a karşı diyalog elini ısrarla uzatmasının bir sebebi var. Genelkurmay Başkanı olduğu dönemde başlayan, ama ‘Siyasi irade karar verir, biz uygularız’ temasını şimdi siyasi iradenin bir parçası olarak barış noktasına vardırmaya çalışıyor.” şeklindeki izlenimine de dikkat çekip bir diğer gazetecinin bugünkü, “Niko, ya sen gel ya da ben geleyim” başlıklı yazısına bakalım.
Akar’ın, NATO toplantısında Yunan mevkidaşına söylediklerini tekrarlayıp şu detayları aktardı:
“Gerçekten de bir bakan daha ne desin… Aslında Bakan Akar ve Nikolaos Panagiotopoulos’un dostluğu var. Aralarında bir hukuk oluşmuş… Bana gelen bilgilere göre Bakan Akar Yunan meslektaşına adıyla hitap ediyor. Hulusi Akar bu noktada çok önemli bir detayı daha vurguluyor: ‘Yunan meslektaşıma gerekçeleriyle anlattım; ‘Gelin, konuları biz kendimiz çözelim. Yani eğer kendiniz çözemezsiniz bir problemi, uluslararası ortamda başkaları sizin adınıza konuşmaya başlıyor. Buna izin vermeyelim’ dedim. Güven Arttırıcı Önlemler toplantıları bizim için önemli. Yıllardan beri gelen, tecrübe ve ihtisas gerektiren konular var. Deniz kuvvetleri ve hava kuvvetleri konuları var. Ekonomik bölümler var, deniz yetki alanları var, FIR hattı var, bu sorunların tarihi geçmişi var. Bu konular uzmanlık istiyor. O nedenle uzmanlar konuşsun. Denizci denizciyle, havacı havacıyla. Daha kolay çözülür, anlaşılır…”
Tabii, Yunanistan’daki tüm toplantılar Atina’da yapılırken, Akar’ın bile Türkiye’deki olası toplantı için İstanbul’u işaret etmesini de mevkidaşına “Siz gelin yahut beni çağırın, ben geleyim Atina’ya.” tonundaki çağrısını da sorgulayan olmadı.
Elbette ki, “Yunanistan’la savaşalım” diyen yok; ama karşı tarafın değişmez tavrı ortadayken, bu “dost” olma, dünyaya “iyi görünme” gayretleri ülkemizin gücünü zedelemiyor mu?
Beraberinde; Yunanistan’ın Türkiye karşıtı tavrının, Yunan devletinin değişmez politikasının, “Megali İdea”nın gereği olduğu anlaşılmayıp meselelerin Kiryakos (Miçotakis), Nikos (Dendias) veya Niko (Panagiotopoulos) hitaplarıyla çözülebileceği zannediliyorsa bu daha da vahim!..
Zira geçen yılki Ankara ziyaretinde, kameralar önünde Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu ile tartışan Yunan Dışişleri Bakanı Nikos Dendias, dönüşte aynen şöyle demişti:
“Tekrar ediyorum, bu benim kişisel sorunum değil. Bu Miçotakis Hükümeti’nin ve Başbakan’ın tutumunun meselesi değil. Bu tamamen milli bir meseledir.”
Müyesser YILDIZ
28 Mart 2022