AB ve BM’nin 50 yıllık “aldatma” politikalarından sonra iktidarıyla, muhalefetiyle “Kıbrıs sorununda” yegâne çözümün KKTC’nin tanınmasını sağlamak olduğu noktasına artık gelindi.
Erdoğan’ın Eylül’deki BM Zirvesi’nde, “uluslararası toplumu, Kıbrıs Türklerine yönelik zulme son vermeye ve bir an önce KKTC’yi resmen tanımaya” davet etmesinin ardından 11-12 Kasım’da Semerkant’ta yapılan zirvede KKTC, Türk Devletleri Teşkilâtı’na (TDT) “gözlemci üye” olarak kabul edildi.
İktidar ve medyası, bunun tanınmaya doğru giden önemli bir adım olduğunu vurguladı; ancak Erdoğan, daha Semerkant’tan dönüş yolunda bu beklentiye ilişkin şu değerlendirmeyi yaptı:
“Bunu tanıma olarak değerlendirirsek yanlış olur. Tanımanın birçok özellikleri, hassasiyeti var… Şimdi bizim önce bir alt yapı çalışmasını başlatmamız lazım, alt yapı çalışmasından sonra da dünya genelinde Kuzey Kıbrıs’ı bir devlet olarak dünyaya tanıtma konusunda adeta bir sarmal oluşturmamız ve bu sarmalla dünyayı kuşatmamız lâzım… Elimizden geleni yapacağız. İşin üzerine üzerine gideceğiz. İnanıyorum ki, Kuzey Kıbrıs’ı dünyaya tanıtma imkânı bulacağız.”
Öte yandan, geçtiğimiz ay sonunda İstanbul’da yapılan İSEDAK toplantısında ise, “İslâm ümmetinin ayrılmaz bir parçası olan Kıbrıs Türkü kardeşlerimizin maruz bırakıldığı hak ihlallerini biliyorsunuz. Türk Devletleri Teşkilatına gözlemci ülke olan KKTC’ye sizlerin de gereken desteği vereceğinize inanıyorum.” dedi.
Savunma Bakanı Hulusi Akar da KKTC’nin 39’uncu kuruluş yıldönümü münasebetiyle düzenlenen resepsiyonda, Kıbrıs’ın bizim milli meselemiz olduğunu, Türkiye’nin garantörlük ve ittifak antlaşmaları çerçevesinde kendine düşen ne varsa bugüne kadar yaptığını ve yapmaya devam edeceğini vurguladıktan sonra şunları anlattı:
“Yarım asır süren görüşmelerin ardından bir çözüme varılamadı. Bunun üzerine ne yaptık, kararımızı verdik: Egemen, bağımsız iki devletten bahsediyoruz. Artık mesele bu devletin kurulması değil, kurulmuş olan bu devletin tanınması meselesi.”
Lâkin; Erdoğan’ın Eylül’deki çağrısını temel alırsak, geçen 2 aylık süreçte ne Türk dünyası ülkeleri ne de İslâm alemi KKTC’nin tanınmasına yönelik somut bir adım attı.
Sadece ay sonunda Ankara’ya gelen Gambiya Devlet Başkan Yardımcısı Badara Joof, Türkiye’den KKTC’ye geçerek Cumhurbaşkanı Ersin Tatar’la görüştü. Bu ziyaret, “Türkiye ve KKTC’nin ‘tanınma’ diplomasisi sonuçlarını vermeye başladı” diye aktarılırken Joof’un Ercan Havalimanı’nı kullanması da “jest” olarak nitelendirildi.
Abdülhamid Gemisi ve Sisi Açılımı
Kıbrıs milli davamızda son birkaç gün içinde yaşanan gelişmelere bakalım.
İYİ Parti Milletvekili Aytun Çıray, Doğu Akdeniz’de Yunanistan-Rum Kesimi-İsrail ve Mısır ortaklığının yürüttüğü arama çalışmalarına karşı 9 Ağustos’ta törenle uğurlanan Abdülhamid Han Sondaj Gemisi’nin sessiz sedasız şekilde Taşucu Limanı’na geri döndüğünü bildirip şunları söyledi:
“Yunanistan, AB ve ABD’yi gayet memnun edecek bu adım atılırken, aynı dönemde Rum yönetimi ise Doğu Akdeniz’deki, önemli bir bölümü Türk Deniz Yetki Alanı’nda bulunan 6 numaralı parselde İtalyan ENİ ve Fransız Total şirketleriyle petrol ve doğalgaz aramasına devam etti. Gemimizin geri çekilmesi, 462 bin kilometrekarelik Mavi Vatan’daki egemenlik haklarımızın çiğnenmesi ve Mavi Vatan’ın işgâline sessiz kalınması demektir.”
Malûm; Erdoğan, Dünya Kupası için gittiği Katar’da Sisi açılımı yaptı. Bu açılımının yegâne sebebinin Akdeniz’deki kuşatılmışlığımızı yarmak olduğunu, yani “barışma” talebinin Mısır’dan değil Erdoğan’dan gittiğini dün yazdık.
ABD merkezli medya kuruluşu Bloomberg de Erdoğan-Sisi buluşmasına ilişkin analizinde; “görüşmenin, ekonomik nedenlerden ziyade jeopolitik gerçekleri” yansıttığına dikkat çekip Erdoğan’ın, Sisi’yi sadece Suudi Arabistan, BAE ve ABD ile ilişkilerini iyileştirmede değil, “Yunanistan’la arasını yapmada da” kullanabileceğini öne sürdü.
Hemen şunları kaydedelim:
Yunanistan Dışişleri Bakanı Nikos Dendias geçen ay başında yaptığı bir açıklamada; Libya ile münhasır ekonomik bölgelerin sınırlarının belirlenmesini “dört gözle” beklediğini ifade ederken şunları söyledi:
“Bu, başka bir istikrar üçgeni yaratacaktır: Doğu Akdeniz’de Yunanistan, Mısır, Libya… Ve bu örneğin komşu Türkiye’ye de genişletilmesini istiyoruz… Türkiye’deki seçimlerden sonra, Türkiye ile olan tek ikili anlaşmazlığımızı her zaman Uluslararası Deniz Hukuku temelinde müzakere edebileceğimizi umuyoruz.”
Pek dikkat çekmedi; ama Erdoğan da Sisi’yle buluştuktan bir hafta sonra, Konya’da gençlerle söyleşisinde şu ifadeleri kullandı:
“Siyasette küslük olmaz meselesi tabi yarın hangi ülkeyle gelişmeler ne gösterir ayrı bir konu. Fakat tabi Yunanistan rahat durmuyor. Sürekli üzerime üzerimize ileri geri konuşuyor, geliyor falan. Bir de Avrupa Birliği’nde bunlar çok çok farklı kampanyalar yürütüyorlar. Yani bu seçimlerden sonraki süreçte yeni bir dönem açılacak.”
Erdoğan İngiltere Başbakanıyla Ne Görüştü?
Şuraya geleceğiz:
Malûm, Türkiye ve Yunanistan’la birlikte İngiltere de Kıbrıs’ta garantör ülke.
Ancak geçen süreçte İngiltere; Yunanistan, Rum kesimi, AB, ABD ve Rusya gibi net bir şekilde, “Garantörlüğün modası geçti… Türk askeri adadan çıksın” demese de garantörlükten çekilebileceği mesajları verdi.
Ve daha geçtiğimiz 15 Kasım’da Rum kesimi ile “stratejik işbirliği” kurulmasına ilişkin mutabakat zaptı imzaladı.
Ankara’nın sessiz kaldığı bu gelişmeye KKTC Dışişleri Bakanı Tahsin Ertuğruloğlu tepki gösterdi. İngiltere’nin sözkonusu anlaşmayı imzalayarak adayı ve bölgeyi istikrarsızlığa sürükleyen Rum Yönetimi’nin kışkırtıcı eylemlerini sürdürmesi konusunda cesaretlendirdiğini belirten Ertuğruloğlu şunları vurguladı:
“Garantör ülkelerden biri olan İngiltere’nin GKRY ile savunma ve dış politikayı da kapsayan stratejik iş birliği kurma cihetine gitmesi kaygı vericidir. Bu mutabakatın Kıbrıs Adası ve Doğu Akdeniz’de bir denge kuran 1960 Antlaşmalarına aykırı olduğu da açıktır.”
Ankara sessiz kalmakla yetinmedi; beş gün önce Savunma Bakanı Hulusi Akar, İngiltere’nin Ankara Büyükelçiliği Maslahatgüzarı Ajay Sharma’yı kabul etti.
Bu kabulden iki gün sonra da Erdoğan ile İngiltere’nin yeni Başbakanı Rishi Sunak telefonda görüştü.
Görüşmeye ilişkin olarak Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı tarafından yapılan açıklamada; iki ülke arasındaki ilişkiler, NATO ve Rusya-Ukrayna savaşının yanı sıra, “Kıbrıs meselesinin” de ele alındığı, “Erdoğan’ın, Kıbrıs meselesinin çözümü için yeni ve somut adımların atılmasının önemine işaret ettiği” bildirildi.
İngiltere Başbakanlığı’nın açıklamasında ise, “Kıbrıs meselesi” yer almadı.
Erdoğan, İngiltere Başbakanı Rishi Sunak’tan KKTC’yi tanımalarını istemiş olamayacağına göre, “Kıbrıs meselesinin çözümü için yeni ve somut adımların atılmasından” kastettiği nedir?
Anlaşılan o ki, Savunma Bakanı Hulusi Akar, “Kararımızı verdik… Artık mesele kurulmuş olan bu devletin tanınması meselesi.” dese de Ankara hâlâ kararını vermiş değil.
Özetle; içeriye başka, dışarıya başka konuşmaya devam!..
Müyesser YILDIZ
5 Aralık 2022