Montrö Antlaşması’nın önemi ve cübbeli amiral olayına ilişkin yaptıkları kamuoyu açıklaması nedeniyle haklarında dava açılan emekli amirallerin, esas hakkındaki mütalaaya karşı savunmalarının alınmasına devam edildi. Emekli amirallerin avukatlarından Dr. Mustafa Güler, bu açıklama yapıldıktan sonra gözaltına alınan isimlerin tutuklanmaması için İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener’in, Erdoğan’ı iki kez aradığı iddiasına ilişkin olarak, “Buraya da başka yerlerden telefonların gelmediğini umuyorum.” derken, gerek iddianameyi gerekse esas hakkında mütalaayı TEM Şube’deki bir komiserin hazırladığını öne sürdü.
Ankara 20. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen davanın bugünkü 14’üncü celsesi, haklarında beraat istenen Emin Sami Örgüç, Engin Heper, Erol Aydaner, Haluk Sayın, Mehmet Ali Çınar, Muhittin Aziz Öztürk, Osman Nadir Kınay, Ömer Vedat Ersin, Özbek Gürgün, Pars Turhan Özer, Tanzer Dinçer, Tufan Mimir ile cezalandırılması istenen emekli Koramiral Atilla Kezek ve avukatlarının savunmalarıyla başladı.
Beraatı istenen ve duruşma salonunda yerini alan isimlerin tamamı, “kasıt yokluğundan” değil, atılı fiilin suç olmaması sebebiyle beraatlerine karar verilmesini istedi. Bu sanıklardan Tanzer Dinçer şöyle konuştu:
“Bizler şerefli Türk subayları olarak her zaman durum muhakemesi yaparız. Bu bazen birkaç saniye sürer, bazen sayfalarca yazı yazarız. Bu beyin fırtınası, meselenin analizi ile başlar. Bizler bu araştırmaları yaparken ince eleyip sık dokuruz. Bunu da ülkeyi korumak, payımıza düştüğü kadarıyla milletimizi ve ilgilileri aydınlatmak gibi ulvi bir hizmet için yaparız. Bakın, devletimiz denizi olmayan bazı ülkelerle denizcilik anlaşması yapmış. İşte böyle hatalara düşülmemesi için aydınlatmada bulunmak bizlerin asli görevi olmuştur. Sözkonusu açıklamayla da ülkemizi karşılaşabileceği tehlikeli durumlardan kurtarmak istedik. 2×2=4 veya 2+2=4, sonuç aynıdır. Lütfen bu davada 2×2=5 demeyiniz, bunun bu şekilde söylenmesine engel olunuz. Bizler, müesses nizamı yıkmak için anlaşma yapmadık. Yaptığımız suç değil vatana, millete hizmettir ve ettiğimiz yeminin gereğidir.”
“Mezun Olduğumuz Okula Girmemiz Yasaklandı”
Kumpas davalarda verilen kararlara tepki için Deniz Kuvvetleri Kurmay Başkanlığı’ndan istifa edip emekliye ayrılan Atilla Kezek de savunmasında, açıklama öncesi ve sonrasında yaşadıklarını anlattı, gruptaki WhatApp yazışmaları hakkında bilgi verdi. Duyurudan 1 hafta önce WhatsApp grubundan ayrıldığını, bu yüzden tartışmalardan haberdar olmadığını, duyuru taslağını ise yayımlanmasından bir gün önce gördüğünü ve başlangıçta gönülsüz olmasına rağmen, içeriğine katıldığı için adının yazılmasına onay verdiğini belirten Kezek, “Benim WhatApp grubundaki kişilerle suç için anlaşma niyetim olsa herkesin topluca bulunduğu bu gruptan çıkmaz, içinde kalırdım.” dedi.
Kezek, 30 yıl önce meslekten ayrılmış bir devre arkadaşının duyuruya ilişkin sorusuna verdiği cevaptaki, “Zaten bu kadar amirali toplayana kadar göbeğimiz çatladı.” ifadesine ilişkin de şu açıklamayı yaptı:
“Yıllardır Deniz Kuvvetlerimizin yetişmiş kadrolarının kumpas davalarla içinin bolaştılması, silah arkadaşlarımızın yıllarca hapiste tutulması sürecinde bile sessiz kalmış, devletin yetkililerinin ‘Milli orduya kumpas kuruldu’ açıklamasından sonra dahi onların suçsuz olduğu konusunda bir kamuoyu açıklaması bile yapmamış emekli amiraller grubunun büyük bir çoğunlukla ilk kez aynı görüşle bir araya gelmiş olmasının büyük başarı olduğunu kendimce ifade etmeye çalıştım. Çünkü 30 yıl önce meslekten ayrılmış devre arkadaşımızın grubu tanımadığı için benim bile beklemediğim bu sayıya ulaşılmasının çok zor olduğuunu anlaması mümkün değildi. Bu cümlenin amacı buydu. Ben yapı olarak bireysel hareket eden bir insanım. Düşüncemi açıklamak için kimseyle bir araya gelme ihtiyacım da yoktur. Kumpas davalar döneminde suçsuz olan silah arkadaşlarımızın haklarını kurumsal olarak koruyamadığımız için mesleki geleceğimi de bırakarak Kurmay Başkanı’yken istifa etmiş birisiyim. Ama kaderin cilvesine bakın ki, 43 yıl üniformasını giydiğim kurumum, yetiştiğim Deniz Harp Okulu ve Lisesinin her yıl yapılan kuruluş yıldönümü kutlamalarına katılmamızı bile yasakladığı için geçen ayki törenlere katılamadım. Hem de ülke ve kurum menfaatlerini gözeten, içinde TSK aleyhine tek kelime bile olmayan duyurumuz nedeniyle. Merak ediyorum, bu kamuoyu açıklaması sonrasında TSK içerisinde emir komuta dışında hareket etmiş ya da buna teşebbüs etmiş bir kişiye bile rastlanmış mıdır? Tabii ki hayır.”
Kurak Günler’deki Savcı
Savunmalarını yapan bu isimlerin avukatlarından Esra Aldemir, davanın tek katılanı Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın da emekli amirallerin duyurusundan sonra Montrö ve cübbeli amiral konularında müvekkilleriyle aynı şeyleri söylediğini hatırlatıp, “Emekli olmuş bu insanların elinde silah yok. İddia olunan Anayasal düzene karşı suçu kalemle mi işleyecekler? Kaldı ki, iddia makamının kendisi HTS raporlarıyla sanıkların, hiçbir muvazzafla irtibatının bulunmadığını ortaya koydu.” dedi.
Av. Aldemir savunmasında, bir belediye başkanıyla ilgili dosya nedeniyle bir savcının başına gelenlerin anlatıldığı, gündemdeki Kurak Günler filminden söz ederek şunları söyledi:
“Savcının başına öyle şeyler geliyor ki; ‘Ben dahil hukuk herkesin üstündedir… Siyaseten yapamadığınızı hukuken bana mı yaptırmak istiyorsunuz?’ diyor. İşte bu cümle, bu davayla birebir örtüşüyor. Sizin de bu hukukçu gibi davranacağınıza inanıyorum.”
X Partisi’nin Gençlik Kolları Bu Duyuruyu Yayınlasaydı
Av. Tuba Ceylan da, “İfade özgürlüğünü aydınlar, akademisyenler, emekli amiraller kullanmayacak da kim kullanabilecek?” sorusunu yöneltip şöyle devam etti:
“Örneğin X Partisi’nin ilçe gençlik kolları başkanları bir araya gelip bu duyurunun bire bir aynısını yayınlasalardı, o zaman yine suç olarak görülüp haklarında adli işlemler başlatılır mıydı? Yani siyaset yapabilmek için illa ki bir siyasi oluşumun içine mi dahil olmak gerekiyor? Örneğin doktor, akademisyen veya avukatlar bir araya gelip ülke menfaatleri yönünde/veyahut aksi yönde bir açıklama yapamaz mı? Ne yazık ki, biz bu yargılama ile yapılamayacağını öğrendik. Bu davada Deniz Kuvvetlerine yazı yazılarak, ‘Duyuruda zararlı bir içerik var mı?’ diye sorulsaydı, gelen cevap ne olurdu acaba? Tahminimce, ‘Bu açıklamada yer alan her ifade, ülke menfaatlerimiz için her Türk askerinin ilke edinmesi gereken açıklamalardır.’ şeklinde olurdu veya en azından böyle olması gerekirdi. Ben daha mesleğinin çok başında bir avukattım. Müvekkilimiz Atilla Kezek için adli kontrol kararına itiraz dilekçesi hazırlarken, ‘Nasıl olur da böyle bir duyurudan dolayı soruşturma başlar?’ demiştim. Ben orada duyuruyu okurken değil, bu duyuruya karşı adli bir soruşturma açılması karşısında şok olmuştum. Tabi bu sadece benim düşüncem değil. Toplumda da, ne yazık ki, şok etkisi yaratan ve infiale neden olan şey bu duyuru değil, duyuru nedeniyle 80-90 yaşında olan emekli amirallerin gözaltına alınması, haklarında adli bir sürecin başlaması ve hatta bu aşamada bir kısmı için ceza istenmesi olmuştur. Ortada bir suç varsa duyuruya adını yazdıranlar değil, duyuru yayınlandıktan sonra ifade özgürlüğünü kısıtlayan, hakaretler eden, yargıya talimat verenler ile ihsas-ı reyden öte siyasi rey veren yargı makamları; haksız gözaltı, adli soruşturma yapan adli makamlardır.”
Meral Akşener Erdoğan’a “Tutuklamayın” Dediyse
Av. Dr. Mustafa Güler ise savunmasına; Sokrates ile karısı arasında geçen bir konuşmaya atıfla, “Acaba gerek Atilla Kezek gözaltına alındığında gerekse duruşmalar sırasında biz hukukun gereğini mi yaptık, yoksa felsefe mi?” diye başlayıp sözü İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener’in danışmanı, eski askeri hakim Zeki Üçok’un geçtiğimiz haftalarda yaptığı, “Emekli amiraller gözaltındayken, Meral Akşener, Erdoğan’ı iki kez arayıp tutuklanmamalarını istedi” şeklindeki açıklamaya getirerek şunları söyledi:
“Herhalde Sayın Meral Akşener’in bu açıklamanın yapılacağından haberi olmuştur. Herhangi aksi bir beyan gelmedi. Biz müvekkillerimizin tutuklanmamasını hukukun gereği olarak yorumlamıştık. Anlaşılan böyle değilmiş, biz sadece felsefe yapmışız. İnşallah şimdi burada da felsefe yapıyor konumunda değilizdir ve buraya da başka yerlerden telefonlar gelmiyordur diye umuyorum.”
Savcının cezalandırılmasını istediği 12 kişiyi nasıl seçtiğini de soran Av. Güler, “Duyurunun içeriğinde, WhatsApp yazışmalarında bir suç olmadığına göre, ‘Kimin Yahudi olduğuna ben karar veririm.’ anlayışıyla seçtiği görülüyor. İyi de; kimin Yahudi olduğunu nasıl anladılar ve kim seçti? Mesela uzun boylu, yakışıklı oldukları için mi seçildiler?” dedi.
İktidar Duyurudan Haberdar mıydı?
Emekli amirallerin kendilerine “sanık” denmesinden rahatsız olduğunu ve sanık sandalyesinde oturmaktan bile imtina ettiklerini vurgulayan Av. Güler, söyle devam etti:
“Bu insanlar, sizin her gün yargıladıklarınıza benzemiyor. Müvekkillerimden Pars Turhan Özer 90 yaşında. Savunma yapmak istemediğini bildirdi. Bu tavrı Mahkemenize karşı değil. ‘Suç işlemediğim için savunma yapmak istemiyorum.’ diyor. İşte böyle insanları yargılıyorsunuz. Bırakın bizim nesli, bizden sonraki neslin ilerisinde bile kendilerini yetiştirmiş insanlar. Keşke bu iddianameyi kabul etmeseydiniz. Ettiniz de ne oldu? Delil toplamadınız, tanık dinlenmesi taleplerimizi kabul etmediniz. ‘Nasılsa bu iddianame boş, suç yok. Niye delil toplayalım? Biran önce davayı bitirelim.’ görüşünde olduğunuzu düşünüyorum. Bizi bakarak, dikkatle dinliyorsunuz. Bunu görüntü vermek için yaptığınızı sanmıyorum. Ancak adil yargılama hakkı sadece dinlemekle olmuyor. Bakın, Atilla Kezek Kurmay Başkanlığı’ndan istifa ettiğinde, Erdoğan iki kez görüştü ve istifasını geri almasını istedi. O, bireysel tepkisini koyan bir insandır. Nitekim 15 Temmuz’dan sonra Deniz Harp Okulu kapatıldığında da bir duyuru yayımlayıp bunun yanlış olduğunu açıkladılar. O gün niye dava açılmadı? Çünkü o gün hayat pahalılığı yoktu. Şimdi Meral Akşener’in ‘zevzeklik’ dediği bu duyuru ise iktidara can simidi oldu, onun için hemen üzerine atladılar. Bence yayınlanmadan önce de haberleri vardı, Zihni Çakır’ın ifadesinden bu anlaşılıyor. Burada iki menfaat var. Küçük menfaat; duyuruda imzası olmayan bir emekli amiral, bir üniversitede denizcilikle ilgili enstitünün başında ve Süleyman Soylu ile ilişkisi olan biri. Muhtemelen gönderen bu amiral. Çünkü, ne tesadüf, gözaltına alınan 7 isim de başka bir üniversitedeki enstitüde görevli. O amiralin, karşı enstitüyü çökertmek gibi bir amacı vardı, nitekim kapandı da. Büyük menfaat ise iktidarın, hayat pahalılığından dolayı siyasi saikle bu işin üzerine atlamasıdır. Dolayısıyla bu dava siyasi bir davadır ve öncekiler gibi, kumpaslar var. Beklenmiş.”
Emekli Koramiral Atilla Kezek’in Balyoz kumpasındaki tepkisi, ardından Anayasa referandumunda oluşturulan Hayırlı Konvoy’a katılıp başkanlık sistemine karşı çıkması nedeniyle hedef alındığını ve bu sebeple şimdi cezalandırılmasının istendiğini öne süren Av. Mustafa Güler, son olarak şu iddiayı dillendirdi:
“Bu dava buraya nasıl geldi? TEM Şube Müdür Vekili tarafından kaleme alınmış bir fezlekeyle. Fezleke, Cumhuriyet Başsavcı Vekili tarafından işleme konmuş. Ve bu fezleke önce iddianame sonra esas hakkında mütalaa olmuş. Kelimeler, cümleler aynı. Yani iddianameyi, mütalaayı hazırlayan bir komiser. 1704’ten beri kraldan bile alınmış bir yetkiyi komisere verdiniz, hayırlı olsun. Komiseri küçümsediğimden değil; o delil toplar, hüküm vermez. Size işinizi anlatıyor. Etkili de olmuş. Siz bir denizci subaya ülkemizin deniz menfaatlerini, Montrö’yü düşünmeyi, Deniz Kuvvetleri Komutanlığı’nın yobazların eline geçmesinden kaygılanmasını yasaklayamazsınız. İstediğiniz kadar yargılayın, ceza verin; tarih her şeyi yerli yerinde yazacaktır. Bunlar suç değil görevdir, görev.”
“Suçun Şahsiliği Ortadan Kaldırılmak İstense Ne Yaparsınız?”
Duruşmanın öğleden sonraki bölümünde cezalandırılması istenen isimlerden Işık Biren’in avukatı Aysun Ergen savunma yaptı. Uzmanlık alanı uluslararası hukuk olan Biren’in 89 yaşında ve bir gazi olduğunu bildiren Av. Ergen, “Müvekkilimin bırakın siyasi yapıya zarar vermesini, uluslararası toplantılarda mevcut iktidarı öven açıklamaları var. Ömürlerinin son evresindeki bu insanların tehlike oluşturduğunu düşünmek, komik derecede mümkün değildir. Amaç bu ise, yeterince yıpranmışlardır zaten.” dedi.
Abdullah Mete’nin avukatı Erhan Gezen de “Geleceğe Dönüş” adlı filmden söz ederek şunları söyledi:
“Mahkeme heyetini bu filmin oyuncuları yapmak istiyorum. 30-40 yıl sonra emekli oldunuz, yıllarca birlikte çalıştığınız hakim/savcı arkadaşlarınızla iletişim için WhatsApp grubu kurdunuz. Bir gün; ‘Suçun şahsiliği ilkesinin kaldırılması ve tüm ailenin cezalandırılması düşünülüyor.’ şeklinde bir habere rastladınız. ‘Biz bu mesleğe 40 yılımızı verdik. Ceza sisteminin ortadan kaldırılması, toplum güvenliğinin tehlikeye girmesi yanlıştır. Devlet ve toplum bizden bu konuda bir şeyler söylememizi bekliyor; çünkü bu konuları bilen berber, kasap, bakkal değil avukatlar, hakimler, savcılar olarak biziz.’ demez misiniz? Sizden karar verirken bu örneği aklınıza getirmenizi istiyorum.”
Sanıklardan eski Askeri Yargıtay Başkanı Ferhat Ferhanoğlu’nun avukatı Orhan Çelen, müvekkilinin beraatının istendiğini, ancak 12 ismin cezalandırılması talebine de iştirak etmediğini bildirirken Kadir Nazif Özdağdeviren’in avukatı Çetin Yüksel, siyasetin yargıya baskısından ülkemizin hiç kurtulamadığına dikkat çekti. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’na verilen cezaya atıfla, “Nitekim dün tüm dünyanın gözü önünde bir kez daha buna şahit olduk. Artık utanç duyuyorum.” diyen Av. Yüksel, Amiraller davasının da siyasetin dayattığı davalardan birisi olduğunu kaydetti.
Bugünkü savunmaların ardından yarın devam etmek üzere duruşmaya ara verildi.
Müyesser YILDIZ
15 Aralık 2022