İçeriğe geç

NATO Yine Hangi Hinlik Peşinde?!

11-12 Temmuz’da Litvanya’nın başkenti Vilnius’ta yapılacak olan NATO Zirvesi’nin ülkemizi ilgilendiren kısmı İsveç’in üyeliği. “fevkalade bir durum olmadığı takdirde” bu zirveye katılacak olan Erdoğan’ın, İsveç’e yönelik tavrını sürdürüp sürdürmeyeceği merak ediliyor.

Ancak, sanki ve yine bu zirvenin de gizli bir gündemi var gibi. Ne demek istiyoruz; öncelikle şunları hatırtalım:

Bizler 6 Şubat depreminin acısını yaşarken Kıbrıs Rum kesimi Cumhurbaşkanlığına seçilen Nikos Hristodulidis’un ilk sözleri; “Kıbrıs Cumhuriyeti’ni güçlendirmek için varımı yoğumu ortaya koyacağım. En büyük tasam Türk işgâlinin sona ermesi, vatanımızın yeniden birleşmesi. Kıbrıs’ta ‘biz’ ve ‘onlar’ olmayacak. Kıbrıs’ta tüm Kıbrıslıların cumhurbaşkanı olacağım. Önceliğim müzakereyi yeniden başlatmak.”;

Yemin etmeden ilk icraatı da BM Genel Sekreteri’nin Kıbrıs Özel Danışmanı Colin Stewart’ın öncülüğünde KKTC Cumhurbaşkanı Ersin Tatar ile buluşmak oldu.

Resmen göreve başladıktan sonra ise gelenekselleştiği üzere ilk Atina’ya gidip Yunanistan Başbakanı Miçotakis’le görüşüp, “Kıbrıs bölünmüş ve işgâl altında olmaya devam edemez.” dedi.

Aynı günlerde Ankara’da yapılan Türk Devletleri Teşkilâtı (TDT) Zirvesi’ne KKTC’nin yanı sıra Macaristan gözlemci üye olarak katıldı. Zirvenin ardından çekilen liderler fotoğrafında KKTC Cumhurbaşkanı Ersin Tatar ile Macaristan Başbakanı Viktor Orban da yer aldı. İşte, aynı zamanda AB üyesi olan Macaristan’ın Tatar’la görüntü vermesi bile Rum kesimini kızdırmaya yetti ve Dışişleri Bakanlığı, Orban’a, “Nasıl ses çıkarmazsın?” diye hesap sorup izahat isterken KKTC’yi “sahte devlet” olarak nitelendirdi.

Mâlum, Erdoğan üçüncü kez seçilmesinin ardından geçen hafta ilk ziyaretini KKTC’ye gerçekleştirdi. Rum Dışişleri Bakanlığı, “işgâl altındaki topraklara” yapılan bu ziyareti “yasadışı” bulup kınarken, Erdoğan ve Ersin Tatar’ın açıklamalarını, “Kıbrıs Cumhuriyeti’ne ilişkin kabul edilemez tutumlarını yinelemişlerdir.” diye değerlendirdi.

Kıbrıs Rum kesiminin 6 aydaki çıkışlarına son bir örnek daha; bu yıl başında Ortodoks Kilisesi Başpiskoposluğu’na seçilen Georgios, tüm Rum yetkililerin katıldığı cübbe giyme töreninde, Türk askerinin “işgâl gücü” olduğunu öne sürdü… Yunan-Rum savunma doktrininin hayata geçirilmesini istedi… Ve Rumlara “Silahlanın” çağrısında bulundu.

Erdoğan’a Göre “Barışçı Hava” Varmış

Tablo bu iken Erdoğan, KKTC’den sonra gittiği Azerbaycan’dan dönerken ne söylese beğenirsiniz? Şunları:

Şu an itibarıyla Rum kesiminde mevcut yönetim öncekilere kıyasla daha barışçı bir havanın içerisinde. Eğer bu barışçı havayı devam ettirirlerse ve başta Avrupa Birliği olmak üzere bazı tahriklere kapılmadan Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin egemen eşitlikteki haklarını korumaya ‘Evet.’ derlerse biz de ‘Niye olmasın?’ deriz.”

Barışçı hava” bu ise, “savaş havası” ne ola ki?! Ya yukarıda aktardığımız gelişmelerden haberleri yok ya da görmezden, duymazdan geliyorlar.

NATO’nun Gizli Gündemleri

Yaşayarak gördük; NATO zirvelerinde hep kamuoyu önünde tartışılanların dışında, başka gizli gündemler oldu.

Örneğin; 2009’daki zirvede Türk kamuoyu PKK ve Hz. Muhammed karikatürlerine sahip çıkan Danimarka Başbakanı Rasmussen’in NATO Genel Sekreteri olup olmamasıyla meşgûl edilirken Fransa’nın NATO’nun askeri kanadına dönüş işi kotarıldı.

2019’daki zirvede; Ankara açısından ana gündem NATO’nun PYD’yi terör örgütü olarak tanımasıyken, onlar Rusya’yı kuşatacak Baltık Planı’nın derdindeydi. Sonuçta; NATO, PYD’yi terör örgütü saymadı; ama Erdoğan’ın “komisyona havale” formülüyle kabul ettiği Baltık Planı 6 ay sonra sessiz sedasız yürürlüğe girdi.

Şuraya geleceğiz; NATO ve AB’nin 2000’li yıllardan beri Türkiye’ye kabul ettirmek istediği bir plan daha var. Bunlardan ilki, Rum kesiminin NATO üyesi olması; ancak Türkiye veto ettiği için bugüne kadar gerçekleşmedi.

İkincisi de; Kıbrıs başta olmak üzere ülkemizle ilgili stratejik bölgelerde görev yapmak amacıyla kurulması düşünülen, süreç içinde ismi değişse de “Avrupa Ordusu” olarak bilinen plan. Özeti şu; Türkiye NATO üyesi, Rum kesimi de AB üyesi olarak bu orduda yer alacak; ama Türkiye AB üyesi olmadığı için karar mekanizmasında bulunmayacak, yani sadece verilen görevleri yapacak.

Avrupa Ordusu planı çerçevesinde şu ayrıntıya da dikkat çekelim:

AB’ye üye olup da NATO’ya üye olmayan ülkeler arasında Rum kesimi dışında İsveç ve Finlandiya da var. Ankara, Finlandiya’nın üyeliğine onay verdi, şimdi sıra İsveç’te. Ya sonra?!

Savunma Bakanları Toplantısındaki Kriz Ne?

İşte bu bağlamda geçen hafta Brüksel’de yapılan NATO Savunma Bakanları toplantısında ne olduğu anlaşılamayan bir “kriz” yaşandı.

Özetlersek; Vilnius’taki zirvede görüşülmek üzere NATO’nun Soğuk Savaş bitiminden bu yana hazırladığı en kapsamlı Bölgesel Savunma Planı ele alınmış. Ancak Türkiye, plandaki “Kıbrıs’a ilişkin coğrafi konumlarla ilgili kullanılan bazı ifadelere” karşı çıkmış. Sözkonusu çekinceler nedeniyle de bu plan resmen onaylanmamış, karar liderler zirvesine bırakılmış.

Medyamız olayı, NATO planına Türkiye’den itiraz, NATO toplantısında kriz: Türkiye’yi sorumlu tuttular, Yunan basınından skandal manşet: NATO zirvesinde yeni Türk şantajı başlıklarıyla duyursa da Türkiye’nin Kıbrıs’la ilgili itiraz ettiği ifadelerin ne olduğunu bilmiyoruz, zira bu gizli bir NATO belgesiymiş. İstişare ve değerlendirme süreci devam ediyormuş.

İktidarı destekleyen bir gazete ise konuyu Yunan tarafının “tezviratı” olarak sunarken önce şunları vurguladı:

Kıbrıs konusunun NATO içinde zaman zaman sorun olduğu doğru, ancak yeni değil. Zira ne NATO’nun bölgesel savunma planları ilk kez yapılıyor ne de Kıbrıs adasındaki siyasi yapı yeni bir durum! Ada’nın bölünmüşlüğü, Rum Yönetimi’nin AB üyesi olması ama Türkiye tarafından tanınmaması ve NATO üyesi olmaması, KKTC’nin NATO üyeleri tarafından tanınmıyor olması zaten bazı kararlarda sorun çıkarıyor, ancak ara formüllerle çözülüyor veya erteleniyor. Yani karar alınamamasının nedeni Kıbrıs konusundaki kimi hassasiyetler değil.”

Ardından da toplantıda asıl kriz çıkaran konunun, “Türk Boğazları” ifadesi olduğunu bildirip şu bilgileri verdi:

Bunun da müsebbibi Türkiye değil, Yunanistan! NATO sekreteryasında kaleme alınan Bölgesel Güvenlik Planları’nda Çanakkale ve İstanbul boğazlarının ‘Türk Boğazları’ olarak isimlendirilmesine ‘sadece’ Yunan heyeti karşı çıktı. Yunan tarafı, boğazların Çanakkale Boğazı ve İstanbul Boğazı şeklinde yazılmasında ısrar etti. Ancak Milli Savunma Bakanı Yaşar Güler, iki boğazın da Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde kalan, egemenliği Türkiye’ye ait olan boğazlar olduğunu, bu durumun uluslararası hukukta da bilinen ve kabul edilmiş olduğunu, başta NATO olmak üzere bütün uluslararası kurumlar ve BM üyesi ülkelerin de bu egemenlik hakkını açıkça tanımış olduğunu tane tane anlattı… Kaynaklar, Yunan ve ABD medyasına sızdırılan haberlerin, güvenlik planlarını engelleyen tarafın Yunanistan olduğunu gizleme, aksine Türkiye’yi uzlaşmaz gösterme ve Ankara’ya İsveç’in üyeliğini onaylama baskısı yapma amacına hizmet ettiğine işaret ettiler.”

Velev ki böyle , “O halde plan neden onaylanmadı da zirveye bırakıldı?” diye sormakla yetinip diğer ayrıntılara bakalım.

Dimyat’a Pirince Giderken

Sebep, “Kıbrıs’a ilişkin ifadeler veya Türk boğazları”; ama belli ki, konu ciddi. Zira NATO Genel Sekreteri Stoltenberg, aynen şunları söyledi:

Bölgesel planlar Vilnius zirvesinin en önemli konularından birisi olacak. Bu planlar bizim askeri kumandanlığımız ve onların ekipleri tarafından hazırlandı. Soğuk Savaş’tan bu yana ilk kez böyle planlar hazırlanıyor. NATO’nun daha çok korunması beklenen özel bölgelerle, özel misyonlarla bağlantılı, özel güçlerin yerleştirilmesiyle ilgili planlar. Daha çok güç, daha çok kaynak içeren planlar.”

Bir başka detay; Milli Savunma Bakanı Yaşar Güler zirveden sonra yaptığı açıklamada, ilk oturum olan NATO-Ukrayna Komisyonu toplantısına AB Yüksek Temsilcisinin katıldığını belirttikten sonra, “Bu oturumda ayrıca, AB üyesi olmayan müttefiklerin AB’nin savunma girişimlerine dâhil edilmesinin Avrupa güvenliği açısından önemini de ifade ettik.” dedi.

Acaba tersi, yani NATO üyesi değil ama AB üyesi olanların katkıları da konuşuldu mu? Bunu niye mi soruyoruz?

Çünkü Rum medyası sıcağı sıcağına; Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin, yaklaşan NATO zirvesi için, “Vilnius’a da olumlu bir şeyler umarak baktığını” vurguladı da, ondan!.. Ne âlâkaysa?!

Şu hatırlatmalarla bitirelim:

2017’deki Yunanistan ziyaretinde, “NATO’dan siz çıktınız tekrar NATO’ya girişinizi biz sağladık. Eğer biz engel olsaydık siz NATO’ya giremezdiniz. Biz komşu diye baktık ve bugün de öyle bakıyoruz.” diye övünen Erdoğan 2 yıl önce ise şöyle yerindi:

12 Eylül’ün Yunanistan’ın NATO’ya ve Avrupa Birliği’ne tam üyeliğinin yolunu karşılıksız açan kararlarının uluslararası etkilerini Doğu Akdeniz’de ve Ege’de bugün hâlâ tüm ağırlığıyla yaşıyoruz. Bunlar 12 Eylül projesinin ülkemize maliyetlerinden sadece bazılarıdır.”

Ez cümle; Vilnius’a İsveç için giderken başka şeylerden olmayalım da!..

Müyesser YILDIZ
20 Haziran 202
3

Kategori:Uncategorized