Erdoğan’ın dış politika yöntemi, “diklenmeden dik durmak”!..
Maazallah, bir de dik durulmasaydı başımıza neler gelirdi?
İşte İsveç’in NATO üyeliği meselesi.
11-12 Temmuz’da Vilnius’ta yapılan NATO Zirvesi’nde varılan anlaşma neydi?
Ankara’ya göre, NATO tarafından “PKK/PYD/YPG ve FETÖ terör örgütü sayılacak”, “ülkemizin AB üyeliği desteklenecek” ve “uygulanan ambargolar kaldırılacaktı”. Ancak 90 maddelik sonuç bildirgesinde bu terör örgütlerinin hiçbirinin adı geçmiyordu. Bir yıl önce İsveç ve Finlandiya ile Madrid’de imzalanan memorandumda ise sadece PKK’nın adı yer almıştı.
Geçen zaman içinde bu şartlara; Kuran-ı Kerim’in yakılmasının yasaklanması eklendi.
Ardından İsveç’in üyeliği ABD’nin Türkiye’ye F-16 satışına endekslendi.
Nihayetinde iktidar ortağı MHP’den, “İsrail ile Filistin arasında kalıcı bir barış ortamı sağlanması”, “Filistin devletinin tanınması”, “İsrail’in tazminat ödemesi” ve “Netanyahu’nun Lahey’de yargılanması” şartları eklendi, aksi halde İsveç’in “deve iğne deliğinden geçinceye kadar NATO üyesi olamayacağı” açıklandı.
Yazılı anlaşmadan başlayalım. İsveç PKK’yı terör örgütü sayıp terörle mücadele kanununu değiştirse de teröristler hâlâ orada. Biri dahi iade edilmedi. Hatırlayın; Erdoğan özellikle, “FETÖ”cü Bülent Keneş için, “Bu teröristin Türkiye’ye deport edilmesi bizler için büyük önem arz ediyor.” demişti. Ama o bile iade edilmedi.
Ha, başta ABD, NATO ve AB ülkeleri terörist sığınağıyken, Irak ve Suriye’deki teröristlere silah yardımları hız kesmeden devam ederken, İsveç tüm şartları yerine getirse bile ne değişecekti ki?!
Buyurun; geçen hafta Irak’ın kuzeyinde 12 askerimizi şehit eden teröristlerin üzerinden ABD yapımı kamuflajlı M4 silahları çıkmış!..
Efendim, İsveç, Türk savunma sanayisine yönelik ambargoyu kaldırmış. Peki örneğin NATO üyesi Kanada, Almanya ve diğerleri ne olacak? Bizzat Erdoğan, “Parlamentodaki sürece ilişkin bir başka zorlaştırıcı konu da savunma tedarikinde Kanada ve bazı müttefiklerin olumsuz tavırları… Bunların hepsi birbirine bağlı.” demedi mi?
Konunun F-16’ya endekslenmesine geçelim. Geçenlerde de vurguladık; ABD’nin tek şartı İsveç değil ki… F-16’ların Yunanistan’a karşı kullanılmaması ve Suriye’de operasyonların durdurulması da var!..
MHP’nin Filistin-İsrail şartları için ise, “devenin iğne deliğinden geçmesi” benzetmesi dışında söylenecek bir şey olmasa gerek.
Hasıl-ı kelâm; Temmuz sonunda NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg aradı, Erdoğan İsveç tezkeresini TBMM’ye gönderdi.
14 Aralık’ta Biden Erdoğan’ı aradı ve TBMM Dışişleri Komisyonu 22 Aralık’ta tezkereyi Komisyon gündemine aldı.
Nihayet geçtiğimiz Salı günü, Irak’ın kuzeyindeki 6 şehidimiz son yolculuğuna uğurlanırken de Komisyon İsveç’in NATO’ya katılmasını kabul etti. AKP, MHP ve CHP’nin “evet”leriyle…
Tabii ABD-NATO ile İsveç’in “memnuniyet” açıklamaları ve “Durmak yok yola devam” dilekleri gecikmedi.
Hani parlamento süreçleri -Erdoğan’ın söylediğine göre- “eşzamanlı” yürüyecekti? Biden yönetimi F-16 satışını Temsilciler Meclisi veya Senato komisyonlarına mı gönderdi?!
Yoo, ABD Dışişleri Bakanlığı, “Biden, Türkiye’ye F-16 satışına olan açık desteğini sürdürüyor.” demekle yetinirken, “F-16 satışına ilişkin Kongre’ye resmi bildirim yapılıncaya kadar bu tür dış silah satım süreçlerine ilişkin açıklama veya yorum yapılmayacağı” kaydını düştü.
İsrail ABD ve AB’nin Kıbrıs Hesapları
Yine Erdoğan, “ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken ile Dışişleri Bakanımız Hakan Fidan bu süreci eş zamanlı olarak işletecek” demişti ya; İsveç’in üyeliği TBMM Dışişleri Komisyonu’nda kabul edildikten sonra iki bakan telefonla görüştü.
Ülkemiz diplomatik kaynaklarının verdiği bilgiye göre Fidan, İsveç’in üyeliğiyle ilgili sürecin TBMM’nin uhdesinde devam ettiğini belirtirken, F-16 satışıyla ilgili olarak da ABD Yönetimi ve Kongresi’nin müttefiklik ruhuna uygun biçimde hareket edip verilen taahhütlerin yerine getirilmesini beklediklerini söylemiş. Görüşmede ayrıca Gazze’deki gelişmelerin yanı sıra Kıbrıs konusu gündeme gelmiş.
ABD Dışişleri Bakanlığı’nın açıklamasına bakalım. Sözcü Matthew Miller, iki bakanın “İsveç’in NATO üyeliğinin zamanlamasını” bir de “İsrail-Hamas çatışması ile Gazze’ye insani yardımları” konuştuğunu bildirdi.
Nerede “F-16” konusu ve Kıbrıs ne alâkâ?!
Alâkayı şöyle özetleyelim.
Biden ve tüm ABD yönetimleri, aynen İsrailsever gibi Yunansever… AB de öyle…
Filistin savaşıyla birlikte de resmen Rum kesimine çöreklenip burasını İsrail’e her türlü yardımın ana güzergâhı haline getirdiler…
İsrail, “insani yardım” adı altında Mısır’dan Gazze’ye açılan Rafah Sınır Kapısı’ndan gelen insani yardımları durdurmak için Kıbrıs’dan Gazze’ye bir “deniz koridoru” açmak üzere harekete geçti…
Rum kesimindeki silahlanmanın arttığı haberleri geldi…
Ve yine Rum kesimi, Türkiye ile KKTC’nin egemenlik haklarını ihlâl edecek “Ulusal Deniz Mekansal Planı”nı kabul etti…
Kıbrıs’ın garantörüyüz; ama yetkililerimiz bu gidişatı sessizlikle karşılarken, Kıbrıs’ın da Arz-ı Mevud (vaadedilmiş topraklar) kapsamında olduğunu anlatmakla yetindi… Bir de Dışişleri Bakanlığı Sözcümüz, Rum kesiminin “deniz planına” tepki gösterirken bu girişimlerin, Kıbrıs sorununun “sürdürülebilir bir çözüme kavuşturulması gayretlerine zarar verdiğini” bildirdi.
Kiminle, ne “çözümü”?!. Ankara, bundan sonraki yegâne çözümün KKTC’nin tanınması olduğuna karar vermemiş miydi?!
Bu kapsamda da yıllardır Türkiye’nin KKTC’de kalıcı bir üs kurması gerektiği konuşulmuyor muydu?
Ancak Milli Savunma Bakanı Yaşar Güler, 13 gün önce düzenlediği basın toplantısında buna ilişkin bir soru üzerine ne söylese beğenirsiniz?
“Biz Kıbrıs’ta bir üstten ziyade gemilerimizi bağlamak için eski bir limanı yenilemek istiyoruz. Oraya sık sık gemilerimiz gidiyor, tatbikatlara katılıyoruz, ziyaretler yapıyoruz; ama yarın TCG ANADOLU oraya gitse bağlanacağı iskele yok. Orada eski bir iskele var, onu yeniliyoruz.” dedi, iyi mi?
Mart’a Kadar Neler Olacak?
Rum-Yunan hamisi AB cenahına da bakalım. AB Komisyonu Kasım sonunda 17 sayfalık bir Türkiye raporu hazırladı. Sözkonusu rapor 14-15 Aralık’ta yapılan AB Zirvesi’nde ele alınacaktı, ama görüşmeler Mart ayına ertelendi.
Vize konusu ile Gümrük Birliği güncellemesi sebebiyle bunun görüşülmesini dört gözle bekleyen Ankara hayal kırıklığına uğradı. Oysa raporda, Suriyeli göçmenlerle ilgili anlaşmanın etkin şekilde uygulanması talebinin yanı sıra Yunanistan’la ilişkiler ve Kıbrıs da vardı. Türkiye’nin Doğu Akdeniz’de artık sondaj faaliyetlerinde bulunmamasından ve Yunan adaları üzerinden Türk savaş uçaklarının uçmamasından duyulan memnuniyet vurgulanırken, Kıbrıs’ta “Türkiye’nin pozisyonunda bir ilerleme olmaması ve ‘iki devletli çözüm’ü savunmasıdan” şikâyet ediliyordu.
İsveç’in NATO üyeliğine dönelim.
TBMM Genel Kurulu’nda 16 Ocak’ta görüşülmesi bekleniyormuş. O gün geldiğinde kimbilir neler yaşıyor, konuşuyor olacağız… Ya da bu önemli konu yine bir Biden telefonuyla, tereyağından kıl çeker gibi halledilecek…
Veya AB’nin Türkiye raporu görüşmesini Mart’a ertelemesi… Herhalde bir yandan seçim savaşına girmemizi, bir yandan ekonomik açıdan sırtımızın iyice duvara dayanmasını bekliyorlar.
Sadece şunu belirtelim;
İsveç’in NATO üyeliği hiç de acil ve hayati değil. Çünkü ABD, daha ay başında bu ülkeyle Savunma İşbirliği Anlaşması imzaladı. Yani İsveç resmen ABD, fiilen NATO korumasına alındı zaten.
O yüzden TBMM’nin bunu kabul etmesi, Türkiye’nin iplerinin iyice ABD-NATO ve bunların bağlısı AB’nin eline geçmesi, devamında ise yeni dayatmaların önümüze konmasından başka bir işe yaramayacaktır.
İşte, hemen kapı eşiğinde bekletilen Kıbrıs gibi!..
Müyesser YILDIZ
29 Aralık 2023
12punto link: https://12punto.com.tr/yazarlar/muyesser-yildiz/isvecten-sonra-sira-kibrista-mi-13261