İçeriğe geç

TBMM Tezkeresi ABD’yi Çok Korkutmuş mudur?!

Tam bir hafta önce 9 vatan evlâdımız şehit edildi. Sonrasında aynı sahneler yaşandı, aynı nutuklar atıldı. Şehitlerimiz yine iç siyasetin malzemesi yapıldı. Bu defaki tek fark, TBMM’nin teröre karşı “tezkere” yayımlaması oldu.

TBMM tezkeresinin anlam ve önemine değinmeden önce altını çizmek istediklerimiz var.

Meclis’te terör görüşmeleri sürerken Cumhurbaşkanlığı kabinesi toplandı. Toplantıdan sonra konuşan Erdoğan, “Sevr dayatmalarından”, “emperyalistlerin Irak ve Suriye’te teröristan kurma planlarından” dem vurup önümüzdeki aylar için operasyon sinyali verirken, hükmünü yitirdiğinden olsa gerek; “Bir gece ansızın gelebiliriz.” ifadesini kullanmadı. Bir de şu resti çekti:

Söz konusu terörle mücadele ülkemizin bekası, milletimizin huzuru ve güvenliği olduğunda kimliği ne olursa olsun herkes ya yanımızda yer alır ya da karşımızda. Bu işin ortası, idareyi maslahatçılığı, gri alanı, görmezden gelinecek veya sağıra yatılacak tarafı yoktur. Biz bu hususta çok netiz, çok kararlıyız, çok azimliyiz. Terör örgütünü dışarıdaki destekçileri ve içerideki uzantılarıyla beraber tamamen yok etmenin boynumuzun borcu olduğuna inanıyoruz.”

Kim Kimin Yanında?

Sevr dayatmalarında bulunan, “teröristan” kurma planları olanlar belli. O halde kimin kimin yanında olduğunu birkaç örnekle hatırlatalım.

ABD, Ekim’in ilk haftasında Suriye’de SİHA’mızı vurdu. Bundan 1 ay sonra Dışişleri Bakanı Blinken güya “diplomatik dille bir çuval azarlanmak ve küçümsenmek” suretiyle Ankara’da ağırlandı. Verilen en büyük ceza ise Erdoğan’ın Rize’ye gidip Blinken’la görüşmemesi oldu!..

Bu ziyaretten yaklaşık 1.5 ay sonra, 22-23 Aralık’ta tam 12 şehit verdik. Askerlerimizin bulunduğu yerin koordinatlarını CIA-Mossad’ın temin ettiği, hatta ABD özel askeri şirketinin de saldırıya katıldığı ortaya çıktı.

Ama öğrendik ki, 21 Aralık günü Milli Savunma Bakanlığı heyeti “Türkiye ile ABD Yüksek Düzeyli Savunma Toplantısı” için Washington’daymış ve görüşmelerde ABD’liler bir kere daha PKK ile YPG’yi ayırıp, “Türkiye’nin PKK ile mücadelesinin yanında oldukları” mesajını vermişler. Bizimkiler ise yine PKK/YPG’nin aynı olduğunu, aynı merkezden yönetildiğini delilleriyle masaya koymuşlar!..

İşte o toplantının ardından MSB, hem de 22 Aralık’taki ilk saldırının yapıldığı saatlerde, Washington’daki toplantının “olumlu ve yapıcı bir havada gerçekleştirildiğini” açıkladı, iyi mi?!

12 şehidimizin 40’ı bile çıkmadan, 15 gün sonra ne oldu? ABD Dışişleri Bakanı Blinken bu defa İstanbul’da ağırlandı, üstüne üstlük Erdoğan tarafından kabul edildi!..

Blinken’ın o ziyaretinin sonucu? Beş gün sonra aynı yerde, benzer saldırıyla 9 şehit verdik.

Bu arada da Milli Savunma Bakanı Yaşar Güler’in, iktidarın dergisi Kriter’in Ocak sayısı için verdiği röportajda, hâlâ “Türkiye-ABD stratejik ortaklığından, NATO’nun değer ve sorumluluklarını paylaşmamızdan” dem vurup, “Ancak son dönemde ABD’nin PKK/ PYD/YPG ile yaptığı işbirliği ve tek taraflı yaptırımları müttefiklik ruhuyla bağdaşmamaktadır.” dediğini gördük.

İşte iktidarın terörle mücadelede ne denli “net, kararlı, azimli” olduğunun en somut delilleri!..

ABD DEAŞ’tan Önce de PKK’yı Desteklemiyor muydu?

İktidar medyasının “Yaşar Güler ve Hakan Fidan’dan kritik uyarılar” diye sunduğu Meclis görüşmelerine geçelim.

Milli Savunma Bakanı Yaşar Güler, daha önceki açıklamalarından farklı bir şey söylemedi. 13 yıllık MİT Müsteşarlığı’nın ardından 8 aydır Dışişleri Bakanlığı yapan Hakan Fidan’a gelirsek; anlattıklarını ana başlıklarıyla masaya yatırmak gerekiyor.

Suriye’deki YPG/PYD’yi kast ederek; “Uluslararası alanda tanınma çabalarını örgütün terör bağlantısını ortaya koyan belgelerle boşa çıkarıyoruz.” dedi.

El cevap: Rusya’nın PKK’yı bile terör örgütü saymaması bir yana; YPG/PYD Rusya’nın yanı sıra İsviçre, Çek Cumhuriyeti, Danimarka, Almanya ve Fransa’da temsilcilik açmadı mı?!

Fidan, Süleymaniye’deki KYB’nin PKK/YPG’ye alan açmasından yakındı, bu tutum değişmezse daha ileri tedbirler alınacağı uyarısında bulundu. Irak hükümetinin PKK ile mücadelede daha yapıcı bir tavır sergilediğini söyledi.

El soru: Geçtiğimiz Nisan’da KYB’nin başı Bafıl Talabani ve ABD’lilerin Süleymaniye havaalanında YPG’nin başı Mazlum Kobani ile toplantı yaptığı belirlenip buraya operasyon düzenlendiğinde, o teröristbaşı nasıl kıl payı kurtuldu/kurtarıldı? Yine KYB’ye bağlı güçlerin PKK/YPG’li teröristlere talim yaptırdığı anlaşılınca, geçtiğimiz 18 Eylül’de Süleymaniye Arbat havaalanına düzenlenen operasyona en önce ABD ve Irak yönetimi tepki göstermedi mi? Ve dahi Irak yönetimi PKK ve YPG’yi terör örgütü sayıyor mu?

Fidan, Meclis’te değil, ama yeni yıl için düzenlediği basın toplantısında, “Terörle mücadelede Erbil’le tam bir işbirliğimiz var. Özellikle PKK konusunda hassasiyetlerimizi paylaşıyorlar.” deyip yine KYB’den dert yandığı, ayrıca Kerkük seçimlerinde KYB’nin oylarını arttırması karşısındaki şaşkınlığını ifade ettiği için şunları ekleyelim:

“Bafıl Talabani’nin yeniden KYB başkanlığına seçildiği kongreye Ankara’nın dostu Neçirvan Barzani de katılmadı mı? KDP ve KYB’nin Kerkük’te birlikte hareket edeceği açıklanmadı mı?”

Fidan’ın Meclis konuşmasından bir başka bölüm: ABD’nin Suriye’de “DEAŞ ile mücadele bahanesiyle örgüte teknoloji ve askeri tesisat desteği verdiğini”, “bazı Avrupa ülkelerinin” de bu faaliyetlere katıldığını, Rusya’nın ise PKK varlığına göz yumduğunu tekrarladı.

El soru: ABD, Avrupa ülkeleri ve Rusya, DEAŞ yaratılmadan önce de PKK’yı desteklemiyor muydu? En acısı, DEAŞ’ı yaratan ABD’nin daha sonra da güya onunla mücadele için oluşturduğu DEAŞ’la Mücadele Koalisyonu’nun ortaklarından birisi halen Türkiye değil mi?

Fidan, bir yandan Suriye’nin kuzeyinde bir terör devleti kurulmasına asla izin vermeyeceklerini belirtirken öte yandan örgütün Suriye’nin üçte birini kontrol eder hale geldiğini ifade etti.

El cevap: Bu ifadelerdeki yaman çelişki bir yana; sözde “Rojava” veya “Kuzey-Doğu Suriye Özerk Yönetimi”nin kurulup başta ABD olmak üzere birçok ülke tarafından tanıdığını, çok yakın zamanda da “toplumsal sözleşme” adı altında “Rojava anayasası” hazırlandığını, ayrıca ABD ve Fransa’nın, Barzanistan’la Suriye’deki terör devletini birleştirmek için nasıl çalıştığını hatırlatmakla yetinelim.

Ez cümle; iktidarın, sorunun kaynağını kurutmak üzere bölücü terörün gerçek sahiplerine karşı kesin tavır koymak için hiç de mecali olmadığı ortada.

Tezkerede Olması Gereken Neydi?

İyi de, bizatihi Erdoğan’ın “Sevr dayatmalarından” söz ettiği noktada, Milli Mücadele’yi vermiş olan Gazi Meclis’in de yapabileceği hiçbir şey yok muydu?

DEM hariç tüm partilerin desteğiyle kapı gibi tezkere çıkarıldı. Resmi Gazete’de de “Terörle mücadelede Türkiye Büyük Millet Meclisinin tavizsiz desteğine dair karar” başlığıyla yayımlandı; “Yetmez mi?” derseniz?!

Evet, yetmez.

Tezkerede olan ne? Şehitlerimize rahmet, milletimize başsağlığı, yaralı askerlerimize acil şifalar… Terörle mücadelede güç ve kudrete sahip olduğumuzun tüm dünyaya ilânı… Terör örgütlerini destekleyenlerin “samimiyetlerinin” sorgulanıp, “çifte standartlı yaklaşımlarını sona erdirmelerinin” önemle hatırlatılması… Türkiye’ye yönelik terör eylemlerine karşı net ve tavizsiz bir tutum sergilenmesi beklentisi… Gazi Meclis’imizin sürecin yakından takipçisi olacağı…

ABD-NATO’nun tepemizde boza pişirmesinin, hatta bu terör saldırılarıyla ülkemizi tehdit etmesinin gündemdeki öncelikli sebebi, besbelli ki, İsveç’in NATO üyeliği.

Bunun kilidi de TBMM’nin elinde olduğuna göre; şu tezkereye, “Terör örgütlerine verilen destek kesilmedikçe İsveç’in NATO üyeliğine onay verilmeyecektir.” cümlesinin eklenmesi şart ve gerekli değil miydi?!

Müyesser YILDIZ
19 Ocak 2024

12punto link: https://12punto.com.tr/yazarlar/muyesser-yildiz/tbmm-tezkeresi-abdyi-cok-korkutmus-mudur-16926

Kategori:Uncategorized