İçeriğe geç

Ölümüne Kin!..

11 gün önce AKP’nin en büyük sermayesi 28 Şubat’ın 27’nci yıldönümüydü. İktidar ve medyası, devr-i iktidarlarında bir avuç kesim hariç herkesi yakan haksız ve hukuksuzlukları görmezden gelip yine o dönemde yaşananlara ağıtlar yaktı. Haliyle de 28 Şubat’tan sorumlu tutulup yaklaşık bin gündür hapiste olan ve ağır sağlık sorunlarıyla boğuşan 5 generale yapılanlar umurlarında olmadı.

İktidar, medyası ve sivil toplum örgütleri özetle dedi ki;

Refahyol hükümeti devrildi, Erbakan Başbakanlıktan indirildi, Refah Partisi kapatıldı, Erdoğan hapse atıldı… Erbakan, MGK’nın tavsiye kararlarını imzalamayarak uzun süre direndi… 18 Haziran’da Erbakan istifasını verdi; ancak 19 Haziran’da Demirel, hükümeti kurma görevini Çiller’e değil, Mesut Yılmaz’a verdi… Sincan’da tanklar yürütüldü… Üniversitelerde öğrencilerin başlarını açtırmak için ikna odaları kuruldu.”

Bu çarşaf çarşaf yayınlar içerisinde bizim kaçırdığımız veya onların unuttuğu kimi söylemleri de biz hatırlatalım.

Yargı mensuplarına Genelkurmay’da brifing verildi… Sermaye fişlendi…”

İkna Odaları Üniversiteden Kreşlere İnmiş

O süreçte büyük acılar çektiklerini anlatanların döneminde;

Okulların tarikatlar ve cemaatler arasında paylaşıldığını,

Türban/tesettür iknalarının kreşlere kadar indiğini,

Diyanet İşleri Başkanı’nın, bebelere “nefret besleme” tavsiyesinde bulunduğunu,

Adliye içinde ve önünde şeriat sloganları atıldığını,

Yargı törenlerinin, aynı zamanda bir parti genel başkanı olan Erdoğan’ın makam ve huzurunda yapıldığını,

İktidarın beğendiği kararları alan yargı mensuplarının nerelere çıkarıldığı, beğenmediği kararları alanların da başına neler geldiğini anlatma niyetinde değiliz.

Erdoğan’ın Kızları Bile Mağdur Sayılmadı

Niyetimiz, 28 Şubat’ın faturasının askerlere kesilmesinin sebebini sorgulamak. Önce çarpıtılan kimi konuları açıklığa kavuşturalım.

1- O dönemdeki komutanların yargılandığı davada verilen karara göre; bu sözde darbe 28 Şubat’ta başladı, 4 ay sonra Haziran’da da bitti. Merhum Erbakan ve Erdoğan ise bu zaman diliminden çok sonra hapis cezasına çarptırıldı. Peki, var mı bu kararları veren hakim ve savcılardan hesap soran?

2- Erbakan 28 Şubat’tan 4 ay sonra istifa etti. O da askerler bastırdığı veya tanklar yürüdüğü için değil; Koalisyon protokolüne göre Başbakanlığı devralmasına daha 1 yıl olan Çiller, Erbakan’a baskı kurup Başbakanlığı istediği için. Ama Demirel, hükümeti kurma görevini Çiller’e değil, Mesut Yılmaz’a verince Refahyol hükümeti bitti. Var mı 28 Şubat kararlarını Erbakan’a imzalattıran, ardından istifaya zorlayan Çiller’den hesap soran? Aksine o da kendisini 28 Şubat’ın mağduru gösterdi ve şimdi AKP ile omuz omuza.

3- O dönem irtica raporlarını Genelkurmay değil MİT hazırladı. Sermayeyi de MİT fişledi. Var mı MİT’ten hesap soran?

4- 28 Şubat kararlarını sadece TSK değil İçişleri, Milli Eğitim ve Adalet Bakanlığı başta olmak üzere tüm kurum ve kuruluşlar uyguladı, uygulattı. Var mı bunlardan hesap soran?

5- Binlerce insanı TSK’nın mağdur ettiği söyleniyor. İyi ama şu anki Yargıtay, Erdoğan’ın kızları dahil hiç kimseyi davaya taraf olarak kabul etmeyip suçun sadece hükümete karşı işlendiği yönünde karar vermedi mi?

Ez cümle; 28 Şubat’ın bu yıldönümünde de -aynen 15 Temmuz’da olduğu gibi- dönemin siyasileri ve diğer sorumlularına faturanın KDV’si bile çıkarılmazken, bir kez daha TSK’nın dövülmesinin dayanılmaz hazzına tanıklık ettik!..

Adil Yargılanmadılar

Şimdi de 28 Şubat davasına bakalım.

Tek bir duruşma izlemeyen iktidarın bir yazarı, “Erdoğan hem 28 Şubatçılardan hem 15 Temmuz’da darbe girişiminde bulunanlardan hukuk içinde hesabını sormayı bildi.” iddiasında bulundu.

Adalet Bakanı Yılmaz Tunç da, “Yargımız her zamankinden daha tarafsız ve bağımsızdır. Darbeciden hesap sormaktadır.” dedi.

O yazarın iddiasına cevabım şudur: “28 Şubat davasının 106 celsesinden 103’ünü izlemiş biri olarak diyorum ki; kesinlikle adil yargılanmadılar.”!..

Adalet Bakanı’nın sözlerine gelince; evet yargı hesap sordu, ama “tarafsız ve bağımsız” değil, aksine taraflı ve bağımlı şekilde sordu. Delilleri mi?

Hayır; davanın Erbakan’ın ölümünden sonra açılmasını, soruşturma/kovuşturmayı yapan hakim/savcıların çok büyük bölümünün, bilirkişilerin “FETÖ”cü çıkmasını, sözde delillerin sahteliğinin ispatlanmasını, dönemin siyasi tanıklarının, “Bize baskı yapılmadı. 28 Şubat darbe değildi.” şeklindeki ifadelerinin hiç dikkate alınmamasını, soruşturma ve yargılama sürecinde Erdoğan başta olmak üzere iktidarın tüm mensuplarının davayla ilgili hükümlerini, duruşma salonundaki organize atmosferi, savcılar ve mahkeme heyetlerinin değiştirilmesini anlatmayıp sadece birkaç örnek vereceğim.

Tebliğnamenin Değiştirilmesi

Birincisi; eski bakanlardan merhum Hasan Celal Güzel, 28 Şubat’tan 5 ay sonra MGK kararları hakkında suç duyurusunda bulundu. Takipsizlik kararı verildi. Bu karara yönelik itiraz da reddedildi. Ancak tam 16 yıl sonra, 2013’te itirazı reddeden mahkemenin işlerine bakan mahkeme kendi ret kararını kaldırdı. İşte bunun ardından bir bavulcunun ulaştırdığı sözde belgelere “yeni delil” muamelesi yapılarak 28 Şubat davası açıldı.

İkincisi; tanıkları ve belgeleriyle, tankların her yıl aynı dönemde Sincan’dan Akıncı Üssü’ne gittiği, 1997’de ise gidiş güzergâhında tamirat olduğu için tankların Sincan içinden geçtiği ortaya kondu; ama bu olay “28 Şubat darbesinin şiddet unsuru” sayılıp komutanlar müebbet hapis cezasına çarptırıldı.

Oysa; 1997’de yürürlükte olan Türk Ceza Kanunu’na göre, “hükümete darbe” suçunun işlenebilmesi için eylemin “cebirle” gerçekleştirilmesi gerekiyordu. Ancak AKP iktidarı döneminde TCK’nın bu maddesi değiştirilip, “cebir”in yanına “şiddet” eklendi. Böylece de 28 Şubat sanıkları, iddia edilen suç tarihinde yürürlükteki hüküm değil –aleyhte olan hükümlerin geriye yürümemesi ilkesi çiğnenerek– yıllar sonra sonra getirilen bu hüküm esas alınarak cezalandırıldı. Nitekim Yargıtay aşamasında 28 Şubat tebliğnamesini hazırlamakla görevlendirilen Savcı da bu hukuksuzluğa işaret edip mahkûmiyet kararlarının bozulması yönünde görüş bildirmek istedi. Ancak Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı buna izin vermedi. Gördünüz mü yargının ne kadar “bağımsız ve tarafsız” olduğunu?

Üçüncüsü; 14 ay tutuklu kalan emekli Albay İsrafil Aydın, beraat kararı kesinleştikten sonra hem davadaki hukuksuzlukları ortaya koymak hem de tarihe not düşmek için tazminat davası açtı. Kesinleşen karara göre de yasal faiziyle birlikte 150 bin lira manevi tazminata hükmedildi. Yani 28 Şubat davasında haksızlık ve hukuksuzluğa maruz kaldığı tescillendi.

Dördüncüsü; 28 Şubat davası bitmedi, devam ediyor. Şöyle ki, Yargıtay’ın kararı bazı sanıklar yönünden bozmasının ardından yapılan yeniden yargılamada avukatlar delillerin sahteliğini ortaya koyunca Mahkeme, tüm dosyayı fiziken ve CD ortamında Adli Tıp kurumuna gönderip rapor istedi. O rapor ne zaman, nasıl gelir – bilinmez; ama nihayetinde bir mahkemenin delilleri şüpheli bulması hiç de adil bir yargılama yapılmadığını ortaya koymuyor mu?

Davanın Siyasi Hakiminin Konumu

Evet, bir yandan dava dosyası bilirkişi incelemesi için Adli Tıp’a gönderiliyor. Öte yandan bu sözde deliller esas alınarak müebbet hapis cezasına çarptırılan yaşları 80’nin üzerinde 5 komutan cezaevinde adeta ölüme yatırılıyor. Hem de Adli Tıp’ın, “cezaevinde kalamazlar” şeklindeki raporuna rağmen.

28 Şubat’ın yıldönümünde iktidarın yazarlarından bir başkası, “Cezaevinden çıkmak için Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan affını talep ediyorlar.” diye keyiflendi.

Hayır, af talep etmiyorlar. Erdoğan’ın kocamışlık halini dikkate alarak bu komutanların cezalarını kaldırması veya ertelemesi gerekiyor. Bu bir tercih değil, Anayasal zorunluluk. Nitekim daha önce 9 komutan için uyguladı.

Ancak Erdoğan, Adli Tıp raporunun üzerinden yaklaşık 1 yıl geçtiği halde Çetin Doğan, Erol Özkasnak, Yıldırım Türker, Fevzi Türkeri ve Cevat Temel Özkaynak’ın dosyalarını imzalamıyor. İddia o ki, “Bir daha önüme getirmeyin.” talimatı vermiş.

Gördük; 28 Şubat’ın yıldönümünde, “Milletimiz 28 Şubat’ta birliğine, beraberliğine, demokrasisine, iradesine kasteden darbecileri ve onlara destek verenleri hiçbir zaman unutmamıştır, unutmayacaktır.” dedi.

Bir gün sonra gün Aydın mitinginde de; 28 Şubat’ın “Postmodern darbe” olduğunu vurgulayıp Menderes’i darağacına gönderen zihniyetin, 28 Şubat’ta daha incelikli yöntemler kullandığını anlattı.

Özetle; bir yandan böylesine taraf, öte yandan Anayasa’yı uygulaması gereken konumda. Tüm anlattıklarımız bir yana, başlı başına şu garabet hukuksuzluğun ispatı değilse, ne?

Sadece 14 ay önce 85 yaşındaki emekli Hava Korgeneral Vural Avar cezaevinde göz göre göre hayatını kaybetti.

Ama besbelli kimi yürekler soğumamış…

Bu öldürücü kinin bin yıl sürmemesi için acaba daha kaç kurban isteniyor?!

Müyesser YILDIZ
11 Mart 2024

12punto link: https://12punto.com.tr/yazarlar/muyesser-yildiz/olumune-kin-26229

Kategori:Uncategorized