Eylül ayı başında seçim hükümeti bakanlarının yemin töreni için Meclis toplandığında, kuliste AKP’li bir Başbakan Yardımcısı ile AKP’li bir milletvekilinin konuşmasına kulak misafiri oldum.
Bayan milletvekili, “Seçimlerde halka anlatacağımız yeni bir hikâyemiz olmalı. Mesela emeklilere ikramiye. Evet CHP’nin projesi, ama millet CHP’nin sadece konuşacağını, AKP’nin ise yapacağını biliyor” dedi.
Başbakan Yardımcısı başını salladı!..
Milletvekili devam etti; “Halk, şehitleri bizden biliyor. Bu konuda da mutlaka birşeyler yapmamız lâzım”…
Başbakan Yardımcısı yine başını salladı!..
Biliyorsunuz teröre karşı iki büyük miting düzenlendi.
Biri dün Ankara’da yapıldı… TOBB öncülüğünde 200’ü aşkın STÖ’nün desteklediği mitingin sloganı, “Teröre hayır, kardeşliğe evet” idi… “Türk-Kürt kardeşliği” vurgusu hâkimdi…
Sıhhiye Meydanı’nda toplanıldı, Ulus’taki 1. Meclis’e kadar yüründü. Katılım ve coşku beklenenden azdı. Çünkü mitingin iktidarın organizasyonu olduğu havası ve dedikodusu yaygındı.
TOBB Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu’nun iktidara, özellikle Abdullah Gül’e yakınlığı da biliniyor zaten. Merkez sağda alternatif oluşumlar için adı hep ön plana çıktı, “bekle” diyerek, Gül durdurdu. Balyoz kumpasında yüzlerce subay sadece dijital veride adı geçtiği için hapse tıkılırken, “darbe” yapıldıktan sonra kurulacak “Milli Mutabakat Hükümeti”nin Başbakanı olarak gösterildiği halde Hisarcıklıoğlu’nun ne bilgisine başvuruldu, ne ifadesi alındı. Sık sık Erdoğan’ın epey hışmına uğrasa da neticede “çözüm sürecinin” âkil adamı oldu.
-Neden TBMM Değil de 1. Meclis?-
Bunları hatırlatmamın sebebi şu; İktidar destekli olmasa bile belli ki izinli, onaylı bir mitingti.
Peki neden 1. Meclis yerine TBMM’ye yürünmedi?
Yaşanan belanın sorumlusu, bugünlere gelinmesinin müsebbipleri orada değil mi? Tamam, iktidarı kızdırmak, hesap sormak istememiş olabilirler, ama en azından bundan sonra millete, ülkeye, devlete sahip çıkmaları için oraya çağrı yapmaları gerekmez miydi?
Kusura bakmasınlar, ama o kadar aldatıldık ki, şüphelenmek zorundayım. Zira, birileri 1. Meclis’ten bizim anladığımızı anlamıyor.
Kim o birileri? Birincisi; AKP’nin pek çok ismi, “Kürt sorununun çözümünde” hep 1. Meclis’e, 1921 Anayasasına vurgu yaptı. 1. Meclis’te Osmanlı sistemindeki temsiliyet olduğu, “Kürdistan, Lazistan” ifadeleri kullanıldığı, 1921 Anayasasında da “Türkiye devleti” denildiği ve “vilayetlere bir nevi özerklik” öngörüldüğü için olsa gerek.
Bu bakış açısını, daha 1 ay kadar önce Habertürk Gazetesi’nden Balçiçek İlter’e konuşan Akil İnsanlar Heyeti’nde de yer alan AKP Kars Milletvekili Mehmet Uçum, açıkça şöyle ifade etti:
“Ülkemizin kurtuluş felsefesi 1920 Meclis’inde ve 1921 Anayasası’nda karşılığını bulan kapsayıcı Anadolu felsefesiydi. Bütün Anadolu kimlikleri eşit unsurlar olarak sürecin içindeydi. 1924’le birlikte kuruluş felsefesine geçildi. Kuruluş felsefesi dışlayıcı ve baskıcı ulus yaklaşımı üzerine kuruldu.”
İkincisi, tabii ki teröristbaşı; “Çözüm olacaksa 1921 Anayasası esas alınmalıdır” dedi.
AKP’nin yeni anayasa taslağı için, “Ben, 1921 Anayasasını yeniden güncelleyelim diyorum” şeklinde görüş bildirdi.
Diyarbakır’da okunan Nevruz mesajında şunu söyledi:
“Çanakkale’de omuz omuza şehit düyen Kürtler ve Türkler Kurtuluş Savaşı’nı birlikte yapmışlar, 1920 Meclisi’ni birlikte açmışlardır. Ortak geçmişimizin önümüze koyduğu gerçek, geleceğimizi de birlikte kurmamız gerektiğidir. TBMM’nin kuruluşundaki ruh, bugünde yeni dönemi aydınlatmaktadır.”
Erdoğan’ın 2007’de hazırlattığı yeni anayasa taslağının mimarlarından, sonraki dönemde akil adamlardan olan Prof. Dr. Erdem de teröristbaşının Nevruz mesajını aynen şöyle yorumladı:
“Öcalan, 1920 meclisine yani 1921 Anayasası’na gönderme yaptı. Çünkü 1921 Anayasası’nı yani Teşkilat-ı Esasiye Yasası’nı yapan ruh, Anadolu’daki Türk’ü ve Kürt’ü ile tüm İslam unsurlarının bir araya geldiği Meclis çatısıdır. Milli Mücadele bu ruh içinde yapılmıştır. 1921 Anayasası’nda vatandaşlık tanımı olmamakla beraber, ‘kurucu Türkiyelilik’ ön planda tutulmuştur. Etnik vurgusu olan ayrılıkçı ifadeler 1921 Anayasası’nda yer almamıştır. Vatandaşlık tanımı yapılmamıştır. ‘Türkiye devleti’ denmiştir.”
-Başkomutanın Savaş Yöntemi-
İkinci mitinge geçelim; Pazar günü Yenikapı’da yapılacak. Sivil Dayanışma Platformu organize etse de iktidarın mitingi olduğu ayan beyan ortada. TBMM Başkanı İsmet Yılmaz, Başbakan Davutoğlu, ama en önemlisi Erdoğan katılacak.
“Başkomutan” olduğunu bizzat Erdoğan söylüyor.
Peki bir başkomutanın, terörle mücadele için miting düzenlemesi abes, daha önemlisi bir zafiyet görüntüsü değil midir?
Bir başka soru; Başbakan Davutoğlu AKP Kongresi’nde, “Türkiye’de sanki olağanüstü bir durum varmış gibi…” demişti.
Olağanüstü bir durum mu var ki, “Başkomutan”la birlikte miting yapıyorlar?
Erdoğan sık sık teröre karşı tavır koyması için halka çağrıda bulunuyor…
Halk zaten görevini yaptı, yapıyor… Yapmayanların kimler olduğu belli…
“Çözüm süreci içerisinde valilerimiz kendilerine verdiğimiz talimatlar gereği ciddi manada bu terör örgütlerine karşı şu andaki operasyonlara girmiyorlardı… Çözüm sürecini silah stoklama süreci olarak kullandılar.. PKK’ya tolerans gösterdik…” itirafları orta yerde…
28 Şubat süreci için dönemin Deniz Kuvvetleri Komutanı Güven Erkaya’ya atfedilen bir söz vardı; “Bu defa işi silahsız kuvvetler halletsin” şeklinde…
Galiba Erdoğan ve AKP de terörle mücadeleyi “silahsız kuvvetlere” havale etme peşinde.
Etsinler, ama bari o mitingte en önce bir kez olsun milletten özür dilesinler!..
Müyesser YILDIZ
18 Eylül 2015
Odatv Link: https://odatv4.com/yazar/muyesser-yildiz/baskomutan-miting-yapar-mi-1809151200.html