İçeriğe geç

Bu Yolun Sonu!..

Bölücü terör örgütünün siyasi uzantılarına dair duygu ve düşüncelerimi biliyorsunuz. Onları savunacak değilim.

Lâkin iktidar medyası HDP’lilerin tutuklanması üzerine “Hesap Vakti” diyerek çuvaldızı onlara saplıyor ya, bir başka hesabı daha çıkarmak ve birilerine de iğneyi batırmak gerekmiyor mu?

Niye yaka paça gözaltına alındılar? Resmi açıklamalara göre, çağrıldıkları halde ifadeye gitmemeleri.

Gayri resmi açıklama ve haberlere göre şu gerekçelerle tutuklandılar:

“Suç işlemek amacıyla örgüt kurmak, terör örgütü üyesi olmak, örgüt adına suç işlemek, terör örgütü propagandası yapmak, Türk Milleti’ni, Cumhuriyet’i ve TBMM’yi alenen aşağılamak, Cumhurbaşkanı’na hakaret, devletin askeri ve emniyet teşkilatını alenen aşağılamak, halkı kin ve düşmanlığa tahrik etmek” vs.

Hemen soralım; Onları yargıyı tanımayacak, yargıya meydan okuyacak kadar tepemize kimler çıkardı? AB eliyle, “çoklu hukuk” istediklerinde itiraz eden kimse çıktı mı?

Tutuklanma gerekçelerine gelince; Terör örgütü üyesi olduğu için tutuklandıkları halde, “Kürtçe konuştuğu” gerekçesiyle tutuklandığı şeklinde propaganda yapılan Leyla Zana ve diğer DEP milletvekillerinin AKP iktidarı tarafından hapisten nasıl çıkarıldığını kısaca hatırlayalım mı?

AB’nin emri üzerine Terörle Mücadele Yasası değiştirilip, “bölücülük ve terör örgütünün propagandasının yapılması” suç olmaktan çıkarıldı… DGM’ler lağvedildi… Yeniden yargılanmaları sağlandı ve “özgür” kaldılar…

O günlerde iktidar medyası nasıl da “alkışlamıştı”!..

Zana ve arkadaşları çıkar çıkmaz Başbakan Vekili sıfatıyla dönemin Dışişleri Bakanı Abdullah Gül tarafından Dışişleri Konutu’nda ağırlandı. Zana ayağının tozuyla Brüksel’e gitti, Avrupa Parlamentosu’nda teröristbaşının görüşlerini dillendirip, “Kürtler Cumhuriyetin ortağıdır. Genel af çıkarılsın. Kürtçe okullarda seçmeli ders olarak okutulsun” dedi. Ayakta alkışlandı.

Türkiye’ye döndüğü günlerde peşpeşe şehit cenazeleri kalkıyordu. Dönemin TBMM Başkanı Bülent Arınç tarafından Meclis Başkanlık Konutu’nda ağırlandı. Daha önce randevu taleplerini bekleten Arınç’ın Zana’yı kabulünün sebebi, Avrupa Parlamentosu’ndaki bu konuşmayı “olumlu” bulmasıydı.

Arınç demişken;

Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu HDP’lilerin tutuklanmasına tepki gösteren AB’yi, “Türkiye’ye hukuk dersi vermeye çalışanlar bir kez bile PKK’ya silah bırak diyemedi” sözleriyle eleştiriyor ya, 2009’du; Arınç, dönemin CHP Lideri Deniz Baykal’ın, “Teröristler dağdan insin, teslim olsun, bu iş bitsin” çağrısına şöyle karşılık veriyordu:

“Karikatür gibi bir şey… O zaman söyleyin, bizi dinlemiyorlar. Sizi belki dinlerler. Yani, Sayın Baykal grup toplantısında bir mesaj göndersin, ‘Ey teröristler, ertesi gün dağdan inin, silahlarınızı teslim edin, yargıya gidin, içerde 30 sene yatın ve terör meselesi böylece bitmiş olsun…’ Buna gülmenin ötesinde kaç kişinin cevap vereceğini düşünüyorsunuz? Bu dağlardaki kargaları bile güldürür.”

Arınç’tan devam edelim; Kasım 2013’te ABD’ye gittiğinde şöyle övünmüyor muydu?

“Sayın Öcalan demek suç olmaktan çıktı. PKK’nın kendine ait bayrağını elinde taşımak, Öcalan’ın posterini taşımak suç olmaktan çıktı. Hatta, ‘Türkiye’nin sistemi böyle olmalıdır. Şunlar şunlar, eyaletler, demokratik özerklikler falan… Bunların hiçbirisi artık suç değil. Geçmişte bu suçlamalarla cezaevinde yatanların hepsi çıktı. Düşüncelerini ve fikirlerini açıklamaktan dolayı ve bunu basın yoluyla yapmaktan dolayı kim varsa, cezalarını erteledik. Artık bundan dolayı dava da açılmıyor. ‘E bunu geç yaptınız’ diyebilirsiniz. Geç yaptığımız için bizi eleştirin ama diğerlerini de görmezden gelmeyin.”

“Sahi, Gül ve Arınç neredeler? HDP’lilerin tutuklanması konusunda niye sesleri solukları çıkmıyor?” diye sorup, devam edelim:

Bölücü terör örgütünün taleplerinin “reform” ve “PKK’nın elindeki kozların alınması” diye takdimini, “parti kapatmanın terör örgütünün ekmeğine yağ süreceği” nutuklarını, ABD’nin Ankara’nın önüne koyduğu planların, “Milli birlik ve kardeşlik, çözüm süreci” ambalajıyla devreye sokulmasını, HDP’lilerin İmralı-Kandil arasında postacı yapılmasını, Selahattin Demirtaş ve arkadaşlarının Kandil’de gecelemelerinin “roman” tadında anlatılmasını, teröristbaşının “Kürtlerin lideri”, HDP’nin “Kürtlerin partisi” sayılmasını, HDP milletvekili ve belediye başkanlarının devletin gözü önünde İmralı-Kandil mutabakatıyla “atanmasını” uzun uzun anlatmaya gerek yok.

Bizzat İmralı’daki teröristbaşının belirlediği 28 Şubat 2015 günü bakanlar ve HDP’liler birlikte Dolmabahçe mutabakatını açıklarken, Suudi Arabistan’a giden Erdoğan’ın PKK-HDP için kelimesi kelimesine söylediği şu söz herşeyi özetlemiyor mu?

“Yani ne istendi de hükümet, 12 yıllık Başbakanlığım döneminde de verilmedi… Bunlar saymakla bitmez.”

-Genelkurmay “Müzahir Parti” Deyince Ne Oldu?-

Aynen öyle, saymakla bitmez. Ama çok önemli bir olayı daha hatırlatmamız şart.

28 Ekim 2013’te Şırnak Cizre’de terör örgütünün “gençlik yapılanması” YDG-H militanları bir askerimizi sırtından bıçakladı. Genelkurmay Başkanlığı’ndan olayla ilgili yapılan yazılı açıklamada, HDP’nin o zamanki adı olan BDP için, “Bölücü terör örgütüne müzahir (destekleyici) bir parti” ifadesi kullanıldı.

Bunun üzerine BDP’li Hasip Kaplan, şöyle tepki gösterdi:

“Genelkurmay’ın dili, çözüm sürecine hizmet etmez. 460 subay ve generali cezaevinde olunca, ‘teröre müzahir’ kavramını daha dikkatli kullanmalı.”

Ardından Genelkurmay Genel Sekreteri Tuğgeneral Metin Özbek’in Hasip Kaplan’ı telefonla arayarak, açıklamadan dolayı özür dilediği duyuruldu… Genelkurmay internet sitesindeki açıklama da değiştirilip, BDP’ye ilişkin o ifade çıkartıldı… Ve medyamız bu rezaleti, “BDP zılgıtı çekti Genelkurmay özür diledi… Genelkurmay bir ilke imza attı… Genelkurmay BDP ile ilgili yanlıştan döndü…” diye sundu.

Tutuklanan HDP’liler, “Devletin askeri ve emniyet teşkilâtını alenen aşağıladı”, öyle mi? Peki, kim aşağılattı?!.

-Barzani’nin Tepkisi-

Bir detaya daha dikkat çekelim. Ankara’nın yegâne “dostu” Barzani’den dün iki açıklama geldi. Biri Diyarbakır saldırısıyla ilgili kınamaydı. Diğeri HDP’lilerin tutuklanmasına dairdi; Serbest bırakılmalarını istiyordu.

Barzani’nin ilk açıklamasına yer veren iktidar medyası, ikincisini ise görmedi. Keza, ABD-AB’nin tepkilerine kızan iktidar mensupları da Barzani’ye nedense ses etmedi.

-Üç İhtimal Var-

FETÖ’cülükten binlerce tutuklama, işten atma… Gazetecilerin hem FETÖ’cülük, hem PKK’cılıktan tutuklanması… HDP’lilerle ilgili gelişmeler… “Arkası yarın var” deniyor, göreceğiz.

Gidişat mı?

1- Erken seçim yapılır. AKP “400 milletvekili” alır, Anayasa değişikliği de Başkanlık projesi de “huzur içinde” hallolur.

2- Emperyalizmin Musul üzerinden PKK’yı, Rakka üzerinden PYD’yi Türkiye’ye kabul ettirme projesi ete-kemiğe büründüğüne ve de Ankara’yı PKK’yla yeniden “masaya oturtmaya” kararlı olduklarına göre; Terörle “diz çöktürme” çabaları sürdürülüp, bir kez daha “yeter ki, analar ağlamasın” denilerek, “masa” kurulur… HDP’den birçok isim tutuklanırken, İmralı heyetinde yer alan teröristbaşının “oğlu” saydığı Sırrı Süreyya Önder (Dokunulmazlıklar kaldırılırken, ‘Beni tutuklayın da Kandil’e gittikten sonra beni çağıran Erdoğan’la yaptığım görüşmenin devamını mahkemede anlatayım’ diye meydan okumuştu) ile yine teröristbaşının kendisinden “Nefertiti” yaratmaya çalıştığı Pervin Buldan’a dokunulmaması, İmralı yolunun aralık tutulduğunu göstermiyor mu?

3- Emperyalizm Irak, Suriye, Kıbrıs hesaplarını görene kadar ülke içinde tutuklamalar sürer, ne başkanlığa, ne bölünmeye itiraz edecek kimse kalmaz… Başkanlık, ardından da “toplumsal barış” için af gelir… FETÖ’sü de Apo’su da kurtulur!..

Her haliyle “kapkara” olan bu tablo konusunda yanılmak dileğiyle!..

Müyesser YILDIZ

5 Kasım 2016

Odatv Link: https://odatv4.com/yazar/muyesser-yildiz/bu-yolun-sonu…-0511161200.html

Kategori:Uncategorized