Erdoğan dış politikada herkese çatıyor… Ama bu çatma ve tepkileri fiiliyata döküp, gereğini yapıyor mu, o başka mesele.
6 gün önce Boğaziçi Zirvesi’nde Kıbrıs konusunda da çok uzun bir aradan sonra ilk kez diklenen Erdoğan şunları söyledi:
“Aylardır, yıllardır orada da yapılmakta olan görüşmeler var. Hep, sürekli oyalama, oyalama, oyalama… Taktik bu. Ne biliyor musun? ‘Siz Kıbrıs’ı tamamen bize verin, hiç bir şeye karışmayın.’ diyor. Hedef bu. Dur bakalım, orada bu kadar şehit kanı var. Neyi veriyorsun? Daha da ileri gidiyor. Utanmadan, sıkılmadan, Avrupa Birliği toplantılarına Kıbrıs adasının tamamının içinde yer aldığı bayrakla geliyorlar. Bir defa sizin böyle bir bayrağınız olamaz ki. Burada bir KKTC var. Sen, Güney Kıbrıs Rum Yönetimisin. Kuzeyde de Türk Cumhuriyeti var. Bunu göreceksin. Bu da bir saygısızlıktır. Öyle veya böyle bunu anlayacaklar, öğrenecekler.”
Çok haklı da şu gerçekleri ne yapacağız?
AKP 2002 sonunda iktidara geldiğinde, ABD Türkiye’nin önüne iki konu koymuştu. Biri Irak’ın işgâli, diğeri Kıbrıs’ta çözüm, yani Annan Planı’nın kabulüydü. Dönemin Başbakanı Abdullah Gül, Bush’un Yardımcısı Dick Cheney’e, “İkisini birden bu millete kabul ettiremeyiz” diye yakınmıştı.
Türkiye’nin AB üyeliği önündeki bir “engeli” daha kaldırmak üzere “statükoya son” politikası, “çözümsüzlük çözüm değildir” sloganı ve “KKTC AB’ye girecek, paraya boğulacak” havucuyla kollar sıvandı, Annan Planı desteklendi.
Bu anlayış çerçevesinde, 2002 Kopenhag Zirvesi’nde Rum kesiminin AB üyesi olma kararı alındığında, hiç bir itirazda bulunulmadı. Hatta Başbakan Gül bu tutumu, “Burada AB karar mercii var. Siz tanısanız da tanımasanız da AB devlet olarak tanımış. Siz Türkiye olarak tanımasanız ne olur? Gerçekçi davranmamız lâzım. Geçmişle uğraşacak vakit yok, geleceğe bakmalıyız” diye savundu.
2002-2004 arasında Annan Planı’na canla başla sahip çıkıldı. Hem Erdoğan, hem Gül, “Rum kesimi Annan Planı’na kabul etmediği takdirde kapı kapı dolaşıp, KKTC’nin tanınması için uğraşma” sözü vermeyi de ihmal etmedi. AB ise Türk kesiminin “evet” demesi halinde KKTC üzerindeki izolasyonların kaldırılacağını açıkladı.
24 Nisan 2004’te yapılan referandumda Türk kesimi “evet” derken, Rumlardan “hayır” oyu çıktı.
Buna rağmen, “Kapı kapı dolaşıp KKTC’yi tanıtma” sözü unutulduğu gibi, AB de “izolasyonların kaldırılması” kararından çark etti, dahası Rum kesimi 1 Mayıs 2004’te tüm Kıbrıs’ı temsilen resmen AB üyesi oldu. Sonrasında da tüm zirvelerde Türkiye’nin karşısına AB üyesi bir ülke olarak oturdu, alınan kararların altına imza attı.
Bunları hatırlatmamızın sebebi Erdoğan’ın 12 yıl sonra bugün, “Utanmadan, sıkılmadan, Avrupa Birliği toplantılarına Kıbrıs adasının tamamının içinde yer aldığı bayrakla geliyorlar. Bir defa sizin böyle bir bayrağınız olamaz ki. Burada bir KKTC var. Sen, Güney Kıbrıs Rum Yönetimisin. Kuzeyde de Türk Cumhuriyeti var. Bunu göreceksin. Bu da bir saygısızlıktır. Öyle veya böyle bunu anlayacaklar, öğrenecekler” demesi. Yani “kandırılmış” falan değiliz.
-Garantörler Konferansı Niye Yapılamadı?-
“14 yıl sonra hatadan dönmek de bir fazilettir” diyeceğiz de “ama”sı var.
Bu “ama”dan önce bir parantez açıp, Kıbrıs müzakerelerindeki son gelişmeleri paylaşalım.
21-22 Kasım’ta Türk ve Rum liderler İsviçre’de biraraya gelip, “çözümü” konuşacaktı. Beraberinde “Garantörler Konferansı” yani, Türkiye, Yunanistan ve İngiltere’nin katılımıyla 5’li toplantı yapılacaktı. Yunanistan ve İngiltere çok önceden “garantörlük hakkından vazgeçtiklerini” açıklamış, Türkiye’yi de benzer bir karar almaya zorluyordu. Nitekim Yunanistan Başbakanı Çipras İsviçre Zirvesi’nden hemen önce, “Garantiler iptal edilmez, Türk askerlerinin Ada’dan çekileceği tarih de belirlenmezse 5’li konferansa katılmayacağını” bildirdi. O günlerde Erdoğan’la Çipras telefonla görüştü, ama ikna edemedi ki, 5’li konferans yapılamadı.
KKTC Lideri Mustafa Akıncı ile Rum Lider Nikos Anastasiadis arasında yapılan görüşmeler de sonuçsuz kaldı ve müzakereler kesildi.
İlk açıklama BM Genel Sekreteri Ban Ki-Mun’dan geldi. Ban Ki-Mun, “Başta garantör ülkeler Türkiye, Yunanistan ve Birleşik Krallık olmak üzere tüm ilgili tarafların önümüzdeki günlerde liderleri desteklemek için elinden gelen her şeyi yapması müzakereler ve Kıbrıs’ın geleceği açısından kritik önem taşıyor” dedi.
Ardından İngiltere Dışişleri Bakanlığı, “Kıbrıs’ta kalıcı barışın sağlanması için her türlü desteğin verileceğini” duyurdu. İngiltere’nin Avrupa ve Amerika’dan sorumlu Devlet Bakanı Alan Duncan da İsviçre’deki müzakerelerin sonuçsuz kalmasının müzakerelerin “tamamen çöktüğü” anlamına gelmediğini belirtip, “Müzakereler şimdilik durdu. Biz müzakerelerin, adanın yeniden birleşeceği başarılı bir sonuca erişmesi için mümkün olan her desteği veriyoruz” dedi.
Dışişleri Bakanlığımız, “Garantörlerin de katılımıyla gerçekleştirilecek 5’li Konferansın tarihinin gecikmeksizin belirlenmesinde ve bu arada görüşmelerin devamında fayda görüldüğünü, Türkiye’nin Kıbrıs meselesine yaşayabilir bir çözüm bulunması yönündeki kararlılığının sürdüğünü” bildirdi.
ABD Başkan Yardımcısı Joe Biden Akıncı ve Anastasiadis’i arayarak, müzakerelere destek mesajı verdi.
25 Kasım’da KKTC’ye giden Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, bu yıl içinde müzakerelerin sonuç vermesi, kalıcı bir çözüm için adım atılması ve 5’li konferans dahil somut yol haritası belirlenmesi gerektiğini söyledi.
Bu arada Rum-Yunan medyası Erdoğan ve Çipras’ın yoğun telefon trafiği yaşandığını, “Garantörlük sistemindeki görüş ayrılıklarından başka, müzakerelerin tıkanmasına yol açan diğer pürüzlerin giderilmesi amacıyla tarafsız bir bölgede ve Aralık ayı başlarında görüşmelerini öngören çalışmaların sürdüğünü, Atina’nın sorunu Erdoğan’la çözeceğini” iddia etti.
Erdoğan’ın geçtiğimiz günlerde Almanya’nın G-20 dönem başkanlığını devralması dolayısıyla Merkel’e açtığı kutlama telefonunda da bölgesel konular ve ikili ilişkilerin yanısıra “Kıbrıs müzakerelerindeki gidişat hakkında görüş teatisinde bulunulduğu” bildirildi.
-Erdoğan’ın Kıbrıs Açıklamasını Kim Beğenmedi?-
İşte tüm bunlardan ve Erdoğan’ın 6 gün önce Boğaziçi Zirvesi’nde Kıbrıs konusundaki meydan okumasından 2 gün sonra “sürpriz” bir gelişme oldu; 1 Aralık’ta buluşan Akıncı ile Anastasiadis, 9 Ocak’ta İsviçre’de bir araya gelmeye, 12 Ocak’ta da müzakerelerin son aşaması olan Türkiye, Yunanistan ve İngiltere’nin de katılacağı garantörler zirvesi düzenlenmesi konusunda anlaşmaya vardıklarını duyurdu.
Yunanistan ve Rum kesimi ile onları destekleyen güçlerin, “garantörlüğün kaldırılması ve Türk askerinin Ada’dan çıkması” konusundaki kararlılığı malûm.
AB’yle ilişkilerin sıfırlandığı, Türkiye’nin ilanihaye üye yapılmayacağının anlaşıldığı bir dönemde, “Ne çözümü, ne müzakeresi?” denmesi gerekirken;
Ne oldu, daha açıkçası Türkiye nasıl bir geri adım attı veya ne gibi bir taviz verdi ya da nasıl bir baskıya maruz kaldı ki, “müzakerelerin devamına ve garantörler konferansına” karar verildi?
Erdoğan’ın Boğaziçi Zirvesi’ndeki konuşmasının devamı vardı. Yunanistan Başbakanı Çipras’ın arayarak, ikili ve çoklu görüşme talebinde bulunduğunu belirten Erdoğan, “Ama artık bu işin çok da fazla uzatılmaması lâzım. Bu yılın sonuna kadar bir yere bu konuda da artık varılması lâzım. Ama ‘bu topraklar bizim olacak, bunun yönetimi tamamen bize ait olacak’… Bu tür şeyler olursa, bu yürümez. Aç tavuk kendini, buğday ambarında sanırmış, bunların yaptığı bu” demişti.
Bundan anladığımız; Kesinlikle taviz yok!..
İyi de önemli bir ayrıntıyı; Erdoğan’ın Kıbrıs’la ilgili bu sözlerinin Cumhurbaşkanlığı internet sitesinde tek satır yer almamasını nereye koyup, neye yormak gerek?
Müyesser YILDIZ
5 Aralık 2016
Odatv Link: https://odatv4.com/yazar/muyesser-yildiz/cumhurbaskanligi-sitesi-erdogani-neden-sansurledi-0512161200.html