Yunanistan’ın darbeci askerleri iade etmeyeceği gün gibi ortadaydı. Ama aylarca “Dostum Çipras” diye dolaştılar, birlikte “Kıbrıs sorununu çözmek” için telefon üstüne telefon görüşmesi yaptılar.
Yunan yargısı iade konusunda red kararı verince de birden Yunanistan’ın yıllardır teröristlere nasıl yardım yataklık ettiğini, Ege’de kara ve hava sahamızda ne ihlaller yaptığını hatırladılar.
Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hulusi Akar hafta sonu hücumbotla Kardak’a uzaktan bakıp dönerek, Yunanistan’a “gücümüzü ve caydırıcılığımızı” gösterdi!..
Lâkin Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu bir yandan sanki Ege’de olanlar devletin değil bir kişinin politikasıymış gibi Yunan Savunma Bakanına, “Aklını başına toplaması” çağrısında bulunurken, öte yandan şu sözleriyle adeta Akar’ın “çıkarmasını” yerle yeksan etti:
“Yunanistan eskiden beri tahrik edici şeyler yapıyor. Biz komşumuzla gerginlik olmasın diye aklıselim davranıyoruz. Çoğunu gündeme bile getirmiyoruz. Aklıselim davranmamızı suiistimal etmemeleri lazım. Gereken cevabı vermesini de biliriz. Bakan’ın tavrı yeni değil. Biz bu tavırlarını Çipras’a da söyledik, söylüyoruz. İki ülke arasında ihtilaflı konular konuşarak çözülmeli. Sağduyulu olmak lazım. Durum tırmanırsa, Allah korusun istenmeyen bir kaza olursa bunun telafisi de olmaz. Büyük bir olgunluk içinde davranıyoruz.”
Bu iktidar döneminde TSK diğer birçok dış politika alanında olduğu gibi, Ege-Kıbrıs politikalarından da dışlandı. Genelkurmay’ın Yunan ihlallerini duyurması bizzat Dışişleri Bakanlığımızca yasaklandı. Askerler istikşafi görüşmeler veya diğer konulardaki gelişmeleri Rum-Yunan basınından öğrenir hale geldi.
Çavuşoğlu sayesinde öğrendik ki, meğer “gerginlik olmasın diye gündeme getirmiyor”muşuz ve bunun da adı “olgunluk”muş!.. Öyle ya, en vahşi paylaşımlar yapılırken dünyanın “iyilik meleği” biziz!..
Ya Başbakan Binali Yıldırım’ın Kardak gerilimiyle ilgili, “Zaman zaman karşı taraftan gelen tahriklere gülümseyerek cevap veriyoruz. Bunu yanlış okumamaları lazım. Yunan Savunma Bakanı’nın gidip kayalıklarda poz vermesinin bizim açımızdan hiçbir anlamı yok. Sorunları değil, ortak geleceği konuşmamız lazım” açıklamasına ne demeli?.. Adalara el konmuş, silahlandırılmış, burnumuzun dibine kadar gelinmiş; Bunlar mı “poz”?!.
İktidar “aklıselim” tavrın sürdüğü mesajını verdiğine göre, Akar ve komutanların Kardak’a hücumbot değil, yatla gitmesi daha “barışçıl” olmaz mıydı?!.
-Bir Kez Daha Balyoz-
Yunanistan Ege’de böylesine nasıl at koşturur hale geldi? Tabii ki, önce Balyoz, sonra İzmir Casusluk kumpası sayesinde.
Balyoz’daki sözde “darbe planını” kimler pazarladı? Bugün bir kısmı Yunanistan’a kaçmış olan ABD-NATO maşaları.
O iftiralarla, savaş planlarımız Yunanistan’ın eline geçti… Türkiye’nin milli çıkarlarına sahip çıkan kara, hava ve deniz subayları hapse attırıldı… Genelkurmay’daki Kıbrıs-Yunanistan masası yok edildi…
Tasfiye edilenlerin yerine gelenler de Yunanistan’ın Ege’yi gaspını güzelce seyretti.
Nihayetinde Balyoz’da yazdıkları “darbe senaryosunu” 15 Temmuz’da harfi harfine uyguladıklarını gördük.
Balyoz’da bir de Ege senaryosu vardı. Ancak bunu hatırlatmadan önce İzmir Casusluk davasına değinelim. O kumpasın içine attıkları askerlerin “Yunanistan adına casusluk yaptığını” iddia etmişlerdi, değil mi?
Peki şimdi ne oldu, oluyor? Yunanistan’a kaçan askerlerin “casusluk” karşılığında iade edilmeme anlaşması yaptığı anlatılıyor.
Balyoz’a dönelim; Daha bu kumpas kurulmadan Dışişleri Bakanlığı Türkiye’nin Ege politikasını değiştirmeye başlamakla kalmadı, Genelkurmay’a, “EGAYDAAK (Egemenliği Antlaşmalarla Yunanistan’a Devredilmemiş Ada, Adacık ve Kayalıklar) diye bir sorunumuz yok, biz burada haksızız” sözleriyle cephe aldı. Maalesef halen bu görüşü savunan siyasiler, bürokratlar ve generallerimizin olduğunu kaydedelim.
EGAYDAAK tanımı 2009’dan sonra kullanılmaya başlandığı halde 2003 tarihli olduğu belirtilen Balyoz senaryosuna kondu.
Şöyle ki; Güya darbeci askerler, Yunanistan’ın buralarda Türkiye aleyhine olan fiili uygulamalarını engellemek için “Ege Denizi’nde icra edilen tatbikatlarda Yunanistan’la çatışmaya varmayan gerginliği tırmandırıcı durumlar oluşturarak, kısmi seferberlik ilânı için gerekli ortamı yaratıp”, hükümeti devirecekti.
-Devlet Aklına Dönüşse-
O kumpaslar tabii ki, İnönü döneminde yaşanmadı. Tabii ki, onlarca adamız, yüzlerce kayacağımız Yunanistan’ın eline Lozan yüzünden geçmedi.
Bizatihi son 14 yılda gerçekleşti. İktidar “aldatıldık” diyerek, af diledi.
Nihayet Yunanistan’ın darbeci askerleri iade etmemesiyle Ege’de de “aldatıldıklarını” anlamış olmalılar ki, Kardak çıkışı yapıldı.
Şayet bu yeniden “devlet aklına” dönüş ise evvel emirde mesela;
Genelkurmay’daki Kıbrıs-Yunanistan masasının yeniden etkin hale getirilmesi,
Yunanistan’ın niyeti ayan beyan ortada olduğuna göre, Ege’deki istikşafi görüşmelerin sonlandırılması,
Kıbrıs’ta son sözün söylenmesi,
Genelkurmay’ın bilgisi dışında, Davutoğlu ve Merkel’in “Mülteci anlaşması” adı altında kotardığı NATO gemilerinin Ege’de dolaşması izninin gözden geçirilmesi gerekmez mi?
Anti parantez; Kardak gerginliği… Erdoğan’ın NATO Genel Sekreteri ile görüşmesi… Merkel’in gelişi…
Erdoğan Karadeniz için NATO Genel Sekreteri Stoltenberg’e, “Karadeniz’de görünmemeniz, Karadeniz’i adeta Rus gölü olarak gösteriyor” demişti. İster misiniz, aynı çağrı Ege için yapılsın?!.
Balyoz’daki “sözde” Ege krizinden, bugünün “gerçek” Ege krizine gelirsek; Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu’nun, “Durum tırmanırsa, Allah korusun istenmeyen bir kaza olursa…” ifadesindeki gibi, olası bir Türk-Yunan gerginliğinde “üst akıl” NATO’nun kimi himaye edeceğini söylemeye gerek var mı?
-El Bab’dan Kardak’a-
Kardak çıkarmasında, sanki dikkatlerden kaçan “manidar bir zamanlama” da var gibi.
Erdoğan’ın Ocak ayı sonunda Afrika’ya yaptığı gezi dönüşünde El Bab’la ilgili açıklaması üzerine, pek ihtimal vermesek de “Erdoğan ve Akar arasında ‘derin” ayrılık mı?” diye sormuştuk.
Bir kez daha arşivleri tararkan, ayrılık-gayrılık değil, aksine tam bir “uyum” olduğunu gördük. Kronolojik olarak gidelim:
Erdoğan 24 Aralık’ta SGK Maltepe Şehit Erol Olçok Kampüsü’nün açılış töreninde, “Şimdi El-Bab’dayız ve El-Bab dört bir yanından kuşatılmış vaziyette… Yarın Münbiç, Rakka. Nerede bir zulüm varsa, zulmün olduğu yerde biz varız” dedi. Şunları da söyledi: “Şurada bir haftadır neredeyse Genelkurmay Başkanımız bölgede, ne yapıyor? Bütün harekâtı yürütüyor. Ankara’da mı otursun, senin Parlamentoda oturduğun gibi? İşimiz var işimiz, yapacağımız çok iş var.”
Erdoğan 13 gün sonra 6 Ocak’ta Şanlıurfa’da toplu açılış törenindeydi. IŞİD’le mücadelemizi anlatırken, şöyle konuştu:
“Daha düne kadar bize ‘Niye bu örgütle mücadele etmiyorsunuz’ diyenler, bugün karşımıza dikilip ne diyorlar biliyor musunuz? ‘Daha fazla ileri gitmeyin, 20 kilometrede kalın.’ Yok öyle şey. Bu işi temizleyene kadar yola devam edeceğiz… El Bab’ı da, Münbiç’i de, diğer bölgeleri de terör örgütlerinden temizlemeden durmayacağız.”
15 Ocak’ta Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar Suudi Arabistan’ın Başkenti Riyad’da düzenlenen aralarında NATO ve ABD yetkilileri dahil 13 ülke Genelkurmay Başkanının olduğu “DEAŞ ile mücadele ittifak toplantısına” katıldı. Bu toplantıda Akar’ın, ABD liderliğindeki koalisyonun Türkiye’nin Suriye sınırından 20 km’den daha derine inmesine karşı olan tutumuna, “DEAŞ 20 km’ye kadar terör örgütü de 20 km’den sonra başka bir şey mi? Başka bir oluşuma mı dönüyor? Hayır, DEAŞ, her yerde DEAŞ. Irak’ta da DEAŞ, Suriye’de de DEAŞ. DEAŞ’la en etkin mücadeleyi yürüten TSK’ya destek verilmemesi müttefiklikte sıkıntı yaratıyor” sözleriyle tepki gösterdiği bildirildi.
Ocak ayının son haftası Afrika’ya giden Erdoğan’ın dönüş yolunda beraberindeki gazetecilere yaptığı açıklamalar 27 Ocak’ta medyaya yansıdı. Erdoğan, “Temennim odur ki, Cenevre süreci, Astana’da başlatılan süreç, inşallah rejimi olumlu bir noktaya çeker ve El Bab hallolmuş olur. El Bab’da bundan sonraki süreçte süratle mesafe almak suretiyle oradaki işi bitirmek, daha derinliğine gitmemek lazım. Yapılan çalışma bu istikamettedir” diyordu.
İşte tam Erdoğan’ın El Bab’daki bu “dönüşü” tartışılmaya başlanacaktı ki, 2 gün sonra Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar Kardak çıkarmasını gerçekleştirdi, o günden beri de ana gündemimiz bu.
Yunanistan’la krizi, Cumhur-Başkan referandumuna bağlayanlar var…
Ve dahi AKP İzmir Milletvekili, TBMM Milli Savunma Komisyonu Üyesi Hüseyin Kocabıyık da, “1996 yılında Başbakan Çiller Kardak’da Yunan gemilerini batırın talimatı verdi. Dönemin korkak deniz komutanı bu emri yerine getirmedi. O gün siyasi talimat yerine getirilmediği için Ege’de Yunan şımarıklığı devam ediyor. Ama Yunan şunu bilmeli. Türkiye 96 Türkiye’si değil. Yunanistan’ı uyarıyorum: 1996’da bir korkak amiralin sayesinde kurtuldunuz. Bizimle Kardak oyunu oynamayın, sizi vururuz” diyor ya…
O yüzden bunları anlattık. Ege’de sular neden ısınıyor, neler olabilir; Karar sizin.
Müyesser YILDIZ
3 Şubat 2017
Odatv Link: https://odatv4.com/yazar/muyesser-yildiz/hulusi-akarin-cikarmasini-yerle-yeksan-etti-0302171200.html