Erdoğan önce AKP Genel Başkanı, ardından Başbakan olarak Yunanistan’a 3-4 kez gitti. Görüştüğü dönemin tüm Yunan yetkilileri için “dostum” ifadesini kullandı.
2002 Kasım’ındaki ziyaretinde, “Yunanistan’ı tarihi rakibimiz olarak değil en yakın komşumuz ve yarınlarımızın stratejik ortağı olarak görüyoruz” dedi.
Dönemin Yunanistan Dışişleri Bakanı Papandreu kendisinden TBMM’nin aldığı “casus belli” kararını kaldırmasını istediğinde, konuyu TBMM Başkanına ileteceğini bildirdi.
Şubat 2003’te şu açılımı yaptı:
“Dünyanın hiçbir yerinde uluslararası siyasette bir taraf her istediğini alır diye bir şey yok. Afedersiniz, Ege’deki adalara baktığınız zaman burnunuzun dibindeki adaları biz verdik mi? Verdik, niye verdik bunları bir masaya yatıralım. Şimdi ne deniyor? Oralarda yanlışlar yapıldı. Fakat bu tür anlaşmalar eninde sonunda iki tarafa bir bedel ödetiyor. Biz diyoruz ki temel çerçeve olarak, bir olayı çözmek için yaklaşalım masaya, dünya kamuoyunda da bu işi çözümsüzlüğe iten taraf Türk tarafı oldu denmesin, bunu başaralım.”
-Türkiye’nin Uzun Vadeli Misyonu-
Mayıs 2004’teki ziyaretinde ise şunları söyledi:
“Ege’deki sorunları teker teker çözüp, Ege Denizi’ni bir barış denizi haline getirmemiz gerekiyor. Kapı komşumuzla dostluğu geliştiremezsek, bir yere varamayız. Ege Denizi barış gölü olacaksa bunu başarmaya mecburuz. Türkiye’nin kısacası uzun vadeli misyonu budur. Kıbrıs’ta da biz bunu yaptık. Burada da bunu yapacağız. Artık 50 sene öncesinin dünyası yok. Bugün farklı bir dünya var. Gelecek nesiller bu olaylara bizden çok daha farklı bakacaklar. Barışın konuşulduğu bir dünyada biz hala yer yurt kapmayı değil, mevcudu nasıl en iyi şekilde değerlendirmeyi konuşmamız lazım.”
Bir Yunan gazeteci, “Türkiye’nin daha önce karasularında 12 mili ihlal etmenin savaş sebebi sayılacağına ilişkin kararını AKP Hükümeti’nin parlamentodaki sayısal çoğunluğuyla kaldırıp kaldırmayacağını” sordu.
Erdoğan, “Konu ile ilgili tarafların çalışmaları sürüyor. Geçmişten bugüne taşınan sorunlar var. Bu sorunlar ortadan kalkmış değil. Ama bize düşen bu sorunları ortadan kaldırmaktır. Bu yolda kararlıyız, inançlıyız, temennimiz o dur ki; bu sorunları tamamen ortadan kaldıracağız” cevabını verdi.
Bu ziyaret sırasında dönemin Yunan Başbakanı Kostas Karamanlis, “Gelecekte kazanacaklarımız, geçmişte kaybettiklerimizden çok fazla olacaktır” açıklamasını yaptı.
-15 Yıl Sonra Hangi Noktada?-
Erdoğan geçen hafta da Cumhurbaşkanı sıfatıyla Yunanistan’a gitti.
15 yılda Yunanistan, Türkiye konusunda nereden nereye geldi malûm. Ya Erdoğan?
Ege, Kıbrıs, işgâl edilmiş adalarımız, TBMM’nin casus belli kararı, Yunanistan’ın kıta sahanlığını ihlâl etmesi konularında hemen hemen aynı mesajları verdi, “Çözüme odaklanalım. Bardağın boş tarafıyla uğraşmayalım” dedi.
Ama Çipras’ın Kıbrıs’taki askerlerimiz için kullandığı, “işgâlci” ifadesine cevap vermeyip, “Asker bulundurma deniyor. Tamam da Yunanistan asker bulundurmuyor mu?” demekle yetindi. Böyle bir suçlamanın hak ettiği karşılık bu mudur?
Keza Çipras’ın Ayasofya ile ilgili “hassasiyetlere saygı gösterin” sözlerini de görmezden geldi.
Dikkatlerden kaçan bir şey daha oldu; 15 Temmuz’dan sonra aylarca “idam”dan söz eden Erdoğan, Yunanistan’daki FETÖ’cülerin iadesi konusuna değinirken, “Biliyorsunuz, Türkiye’de işkence, idam söz konusu değil” dedi.
-Akar’ın Kardak Pozu Ne Oldu?-
Bilindiği gibi geçen 29 Ocak’ta Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hulusi Akar ve Kuvvet Komutanları Kardak krizinin 21. yıldönümünde uzaktan burayı ziyaret etti. Sürpriz ziyaretle ilgili olarak Genelkurmay’dan da şu açıklama yapıldı:
“Orgeneral Akar, TSK olarak Ege Denizinde icra etmiş olduğumuz tüm faaliyetlerde deniz alaka ve menfaatlerimizin korunmasında daima dostluk ve barışı göz önünde bulundurduğumuzu belirtmiştir. İlaveten ülkemizin ve milletimizin hak ve menfaatlerinin karada, denizde ve havada korunması için TSK’nın azim ve kararlılıkla, gayret ve çabalarını artırarak sürdürmekte olduğunu vurgulamıştır. Orgeneral Akar, ayrıca TSK’nın bölgemizde etkin, caydırıcı ve saygın bir güç olduğunu da ifade etmiştir”
Bu Kardak çıkartmasına sadece Yunan Milli Savunma Bakanlığı değil, Cumhurbaşkanı Pavlopulos da tepki gösterdi. Pavlopulos, aynen şunları söyledi:
“İhlâl çok ciddiydi, çünkü Türkiye tarafından sadece Yunan deniz sınırları ihlâl edilmedi, Avrupa sınırları da ihlâl edildi. Lozan Anlaşması da ihlâl edildi. Gelecekte bunun tekrarlanmayacağını ümit ediyorum, çünkü öyle bir durum sadece ikili ilişkileri etkilemeyecek, Türkiye’nin Avrupa ile ilişkilerini de etkileyecek.”
Erdoğan’ın, son Atina ziyaretindeki açıklamalara dönersek; “Zaman zaman bakıyorsunuz bir adadan dolayı hemen ortalığı karıştırıyorlar. Bunların aşılması lazım diye düşünüyorum… Bir Kardak Krizi var, hala çözülemiyor. Tüm bu krizlerin aşılabilmesi için bir araya gelinip bunların tekrar görüşülmesinde fayda var. Konuşa konuşa halledeceğiz bunları… Biz, Türkiye olarak bir birçok şeye hazırız ama dediğim gibi burada bizim ön kabulleri bir kenara atmalıyız. Gerçekten barışa odaklanmalıyız. Medyasıyla vesaire halkını tahrik eden bir yapıdan kurtulmamız lazım” dedi.
Malûm, Erdoğan’ın heyetinde Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hulusi Akar da vardı. Bu sözler, bir anlamda Akar’ın geçen yılki Kardak mesajını yerle yeksan etmedi mi?.. Bir de Akar, Çipras’ın yüzümüze baka baka Türk askeri için “işgâlci” demesi hakkında ne düşündü acaba?..
-Rahatsızlığın Sebebi Batı Trakya mı?-
Erdoğan’ın, “Lozan güncellenmeli” çıkışına gelince;
Daha çok Batı Trakya’daki soydaşlarımızın hak ve özgürlüklerinin gasp edilmesi bağlamında değerlendirildi.
Oysa herkes biliyor ve kabul ediyor ki, sorun Lozan’da değil, Yunanistan’ın bunun gereğini yapmamasında.
15 yıldır iktidarda olan ve tüm Yunan yöneticilerine “dostum” diyen Erdoğan, bunların uygulanmasını sağlayamadıysa, acaba “Lozan’ı güncelleştirerek” nasıl sağlayacak ki?
Kaldı ki, Lozan’ın Türkiye ile Yunanistan arasında bir anlaşma olmadığını, 11 ülkeyi ilgilendirdiğini söyleyen de yine Erdoğan oldu.
Evet, Lozan sadece Yunanistan’la ilişki ve sınırlarımızı belirlemiyor, Irak, İran sınırı var… Sevr’de önümüze konan “Kürdistan” ve “Ermenistan” projelerinin reddi var…
Beri tarafta ise;
Birgün, “Lozan’ı ‘zafer’ diye yutturmaya çalıştılar: 1920’de bize Sevr’i gösterdiler, 1923’te Lozan’a bizi razı ettiler. Birileri de Lozan’ı ‘zafer’ diye yutturmaya çalıştı. Bağırsan sesinin duyulacağı adaları biz Lozan’da verdik. Zafer bu mu? Oralar bizimdi. Oralarda bizim camilerimiz, mabetlerimiz var ama şu anda hâlâ Ege’de kıta sahanlığı ne olacak, havada, denizde ne olacak bunları konuşuyoruz, hâlâ bunun mücadelesini veriyoruz. İşte o anlaşmada masaya oturanlar sebebiyle. O masaya oturanlar, o anlaşmanın hakkını vermediler. Veremedikleri için şimdi onun sıkıntısını biz yaşıyoruz” iddiasında bulunan,
Bir başka gün, “Aziz milletimizin inanç, cesaret ve fedakârlıkla elde ettiği zafer, Lozan Antlaşması ile diplomasi ve uluslararası hukuk alanına taşınarak tescil edilmiştir” diyen,
Atina’da ise, “Lozan’ın güncellenmesini” savunan bir Erdoğan var.
Erdoğan’ın, Yunan Cumhurbaşkanı ve Başbakanı ile diyaloglarını medyamız, “Tarihi restleşme” olarak değerlendirdi…
Hayır, bu bir “Tarihi restleşme” değil, “Tarihi alıştırma”dır”!..
“Yunan Cumhurbaşkanı şok oldu” denildi. Herhalde bu kadarını o bile beklemiyordu, ondandır!..
Muhalefetimiz de Erdoğan’ın Lozan çıkışını, “Rıza Zarrab, MAN Adası belgeleri” vs.’ye bağladı…
Büyük fotoğrafa bakalım;
Sevr’in adını “BOP” koyan ABD ile AB yıllardır “Lozan’ın aşılmasını” istemiyor muydu?
İşte adeta Atina’dan Washington’a, “Lozan’ı biz aşarız” mektubu gönderildi!..
Müyesser YILDIZ
10 Aralık 2017
Odatv Link: https://odatv4.com/yazar/muyesser-yildiz/erdogan-lozana-neden-takti-1012171200.html