15 Temmuz’da Diyarbakır’daki yaşananlarla ilgili görülen darbe davasında sona gelindi.
Esas hakkında mütalaasını sunan Savcı, davanın 1 numaralı sanığı, dönemin 7. Kolordu Komutanı eski Korgeneral İbrahim Yılmaz hakkında üç ağırlaştırılmış mübbet hapis cezası istedi.
Yılmaz’a yöneltilen başlıca suçlamalar şöyle:
Sözde Yurtta Sulh Konseyi tarafından yayınlanan görevlendirme listesinde, Diyarbakır sıkıyönetim komutanı olarak gözükmesi…
Dönemin Diyarbakır Valisi, İl Emniyet Müdürü ve Cumhuriyet Başsavcısı ile hızlı bir şekilde doğrudan temas kurmaması…
Bir de “Çok sayıda koruma aracıyla Adliye binasına giderek, adliyeyi işgâle gelmiş ve askerin adliyeyi ele geçirdiği şeklinde bir izlenim oluşturması”, bunun da “Halkta infiale sebep olabileceği” ihtimali…
Sözde atama listesinde ismi bulunan çok sayıda komutanın tutuklanmadığı, görevini sürdürdüğü, hatta terfi ettiği, bu gerekçeyle tutuklananların önemli bir bölümünün ise tahliye olduğu malum.
Görev süresi bitip, Ankara’ya dönmeye hazırlanan ve o gece evinde eşyalarını toplarken, gelen emirleri öğrenen Yılmaz’ın, bölgede önce sözlü, sonra yazılı “emre uyulmayacak” talimatı veren ilk komutan olması da bir yana.
-Başsavcının Kanaati İddianame Oldu-
Üzerinde durmak istediğimiz, diğer iki suçlama; Yani Vali, Emniyet Müdürü, Başsavcı ile hızlı bir şekilde temas kurmaması ve “Adliyeyi işgâl” görüntüsü.
Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcısı Kamil Erkut Güre 15 Temmuz sabahı göreve başlamış, yani buradaki görevinde 24 saati doldurmadan darbe teşebbüsünü yaşamış bir isim.
Darbenin ertesinde sıcağı sıcağına yaptığı açıklamaları geçelim. 1 yıl sonra darbenin yıldönümünde düzenlediği basın toplantısında, İbrahim Yılmaz’ın “işgâli andıran adliye ziyaretine” ilişkin bir soru üzerine duygulu anlar yaşadı. Ardından Yılmaz ile geç saatlerde görüşebildiğini, kendisinin 7. Kolordu Komutanlığı’na gelmesini istediğini, ancak yaptığı görüşmeler sonucunda oraya gitmeyi uygun bulmadığını, onu adliyeye davet ettiğini anlatıp, “Başka bir soruşturma kapsamında incelediğimiz görüntülerde adliye binasına ve etrafına teçhizatlı askeri birlikle gelen Yılmaz’ın bize geliş amacının farklı olduğunu anladık” dedi. Yani, “işgâl” iddiasını tekrarladı.
Savcı Güre, darbecilerin Hava Kuvvetleri Komutanlığı’na bağlı olan Diyarbakır 8. Ana Jet Üssü’nden Ankara’ya götürdüğü ve götürmek istediği helikopterler ile bu üsse düzenlenen operasyon hakkında da şunları söyledi:
“Ankara’da oluşturulan kriz masası yetkilileri ile görüştüm. Kriz masası yetkililerine ismi sıkıyönetim listesinde yer alan komutan ile görüşeceğimi söyledim. Dışarıdaki askeri konsepti bilmeden kendisinin gözaltı listesinde olduğunu söyleyerek, hava üssüne gireceğimizi ifade ederek, destek istedim. Kendisi havalimanına girmememiz için her türlü bahaneyi uydurdu. Oraya girilmesi halinde sorunların çıkacağı yönünde söz ve söylemlerde bulundu. Biz de ısrarla gireceğimizi ve girmemiz gerektiğini söyledik. Bize tam 5 saat kaybettirdi. Ancak saat 08.00’de girebildik. Soruşturmayı başlattığımız saatin üzerinden 9 saat geçti. Halbuki daha önce oraya girmemiz gerekirdi.”
Öncelikle 8. Ana Jet Üssü operasyonuna dair, o gece darbe karşıtı harekatı yöneten Eskişehir Birleşik Hava Harekat Merkezi’nin ceridesinde yazanları aktaralım.
“Saat 05.43: Başbakan ile görüşüldü. Bütün üslerin arandığı bildirildi. Diyarbakır üssüne giden savcı için bir süre bekleme isteği aktarıldı. Savcı girerse, çatışma çıkabilir diye aktarıldı. Pilotlar gözetim altına alınacak. Bu durum 7. Kolordu Komutanına da aktarıldı.”
“Saat 06.40: Adalet bakanı ile görüşüldü. Durumun kontrol altına alınmaya çalışıldığı bildirildi. Emrim dışında uçak kalkmayacak, Diyarbakır için çağrılan savcıların bir süre beklemesi bildirildi. Şu anda Harekat K. vekildir. 8. Üssü yönetiyor. Alınırsa iletişim sıkıntısı olur. Üs, kontrolümüzden çıkar. 7. Kolordu Komutanı ile temastayız. Durumu yönetmeye çalışıyoruz. Adalet Bakanı ile görüşüyoruz.”
Cerideye göre, benzer bir talimatın ilerleyen saatlerde Milli Savunma Bakanı tarafından da verildiğini belirtelim.
Üsse operasyon yapılıp yapılmaması kararının nasıl alındığı, gecikmenin nereden kaynaklandığı ortada.
-Emniyet Müdürü Neler Anlattı?-
İbrahim Yılmaz’ın “Adliyeyi işgâle” gitmesine gelince;
Olay hem iddianamede, hem de esas hakkındaki mütalaada şöyle değerlendirildi:
“Başsavcı Kamil Erkut Güre, darbe teşebbüsünün başladığı saatlerde makamına giderek, tüm başsavcı vekilleri ile güvendiği savcı ve hakimleri göreve çağırdı. Ekibi ile kısa bir toplantı yapan Başsavcı, aynı saatlerde soruşturma başlatıp, darbe teşebbüsüne katılan askerlerle ilgili gözaltı kararı verdi. Savcılıkta çalışmaların devam ettiği ve darbe teşebbüsünün henüz bastırılmadığı saat 03.30’da, Yurtta Sulh Konseyi tarafından Diyarbakır Sıkıyönetim Komutanı olarak atanan 7’inci Kolordu Komutanı Korgeneral İbrahim Yılmaz, yanında çok sayıda zırhlı araç, özel kuvvetler ve jandarma birliği ile adliye binasına geldi. Korgeneral Yılmaz ile birlikte gelen Kirpi zırhlı araçlarından inen Özel Kuvvetler Komutanlığı’na bağlı 20 asker, 30 tam teçhizatlı jandarma görevlisi ve korumalar çevreye dağılıp, adliye dışını kontrol altına aldı. Korgeneral Yılmaz, daha sonra yanında ağır silah taşıyan 8 koruması ile birlikte adliye binasına girip, başsavcılık makam katına çıkarak, Başsavcı ve heyeti ile bir süre görüştü. Başsavcı Kamil Erkut Güre’nin kararlılığı üzerine Korgeneral İbrahim Yılmaz, yanında gelen askerlerle birlikte adliye binasından ayrılıp, 7’inci Kolordu Komutanlığı’na gitti… Dışarıdan bakıldığında askerin adliye binasını işgale gelmiş şeklinde bir izlenim oluşturduğu, saati itibarıyla darbe girişiminin olduğu ve henüz darbenin tam olarak bastırılmadığı anda tam teçhizatlı askerlerin adliyenin etrafını sarmalarının halkta infiale sebep olabileceği ve askerin adliyeyi ele geçirdiği izlenimini doğuracağı, aynı zamanda sözde Yurtta Sulh Konseyi tarafından Diyarbakır sıkıyönetim komutanı olarak görev verilen sanığın Başsavcılıkta hakkında bir gözaltı işlemi yapılma ihtimalini de gözeterek önlem aldığı kanaati oluşmakla, sanığın savunmasının hayatın olağan akışına uygun olmadığı…”
Evet, darbenin hemen ertesinde tüm Türkiye Yılmaz’ın Adliyeye gidiş görüntülerini izledi. Ancak sadece gidiş ve dönüş kısmını, bir de korumaların Adliye’ye girişini. Tamamını ise Yılmaz’ın avukatları duruşmada izletti ve hiç de öyle olmadığı, Yılmaz’la aynı anda dönemin İl Emniyet Müdürü Adnan Taşdan ve korumalarının araçlarının da burada da beklediği, Başsavcı’nın Yılmaz’ı makam kapısında karşıladığı, korumaların Savcılık korumalarının kartıyla içeriye girdiği, toplantı sürerken korumaların karşılıklı çay içtiği görüldü.
Görüntüler yetmedi, tanık olarak dinlenenler de aynı şeyleri söyleyip, Yılmaz’a normal zaman dışındakinden farklı olarak sadece iki özel kuvvet personeli taşıyan aracın refakat ettiğini, bunların da adliye dışında beklediğini bildirdi.
Dahası, Yılmaz’ın Adliye’den bir Cumhuriyet Savcısıyla birlikte ayrılıp, Kolordu’ya gittiği, onlardan 15-20 dakika sonra Cumhuriyet Başsavcısı Küre ile Emniyet Müdürü Taşdan’ın da buraya geldiği anlatıldı.
İbrahim Yılmaz’ın avukatları, Başsavcı’nın yanısıra, dönemin Vali ve Emniyet Müdürünün tanık olarak dinlenmesini istedi. Başsavcı bu talebi kabul etmezken, şimdi Kocaeli Valisi olan Hüseyin Aksoy ile Polis Teftiş Kurulu Bursa Bölge Başkanlığı’nda görevli Adnan Taşdan ifade verdi.
Taşdan uzun ifadesinde, Yılmaz’ın “Darbe karşıtı bir duruşu olduğu” değerlendirmesini yaparken, “Adliye işgâli”yle ilgili şu bilgileri verdi:
“Televizyonlardan olayları takip ettikten sonra hemen Valiyle irtibata geçtim. Gelişmeleri Valilik Konutu’ndan takip ettik. Valilik Konutu’na gittiğimde, Başsavcı oradaydı. Biz Başsavcı ile birlikte Başsavcılık makamına gittik. Ayrıca oradayken ilk Ankara’daki bombalamayı yapan uçakların Diyarbakır’dan kalktığını öğrendik. Bunun dışında sıkıyönetim listesinden benim saat 00.00 sıralarında haberim olmuştu. Ayrıca Kolordu Komutanının da Diyarbakır sıkıyönetim komutanı olarak atandığından da haberim oldu. Bunu Emniyet Genel Müdür Yardımcısı ile görüştüm. Diyarbakır’da bir hareketlilik olmadığını kendisine bildirmiştim. Bunun dışında Başsavcılık makamındayken, hatırladığım kadarıyla kolordu Komutanının Başsavcılık makamına çağrılması, 8. Ana Jet Üssü’ndeki birliklerin gidip alınması yani gözaltına alınması ile ilgili diye hatırlıyorum. Ayrıca 16. Mekanize Tugay Komutanlığı’nda zırhlı birlikler olduğu için önemliydi. Oranın da kontrolü önemliydi. Hatırladığım kadarıyla bunun için çağrıldı. Kolordu Komutanı’nın Başsavcılık makamına gelmesinden sonra herhangi bir olumsuz durum olmadı. Orada hatta Başsavcı, hatırladığım kadarıyla Kolordu Komutanına, ‘Sıkıyönetim listesinde olup, gözaltına alınmayan, gözaltı işlemi yapılmayan tek kişisiniz. O da duruşunuzdan’ minvalde bir söz söyledi. O da bu söze bir karşı tavır sergilemedi. Zaten darbeye karşı olduğunu açıkça söylemesini gerektirecek bir ortam, bir konuşma ortamı olmadı… Yine hatırladığım kadarıyla, o gece Başsavcılık makamından ayrıldıktan sonra Kolordu Komutanlığı Karargâhı’na da gittik. Orada herhangi bir olumsuz tavır sözkonusu olmadı. Kenan Savcı da bizimle beraberdi. Gözaltı nasıl yapılacak, nasıl gidilecek onun planlaması için Kolordu Karargâhına gidilmişti… Ayrıca Başsavcılık katında veya sonrasındaki Kolordu makamına geçildiğinde 8. Ana Jet Üssü’ndeki personelin gözaltına alınmasını geciktirmek veya buna karşı bir tavır sergilemek gibi sanığın hiçbir davranışı veya sözü olmamıştır.”
Dönemin Valisi Hüseyin Aksoy ise Yılmaz’ı saat 23.00-23.30 civarında cep telefonundan aradığını, ulaşamadığını, saat 23.50 civarında ise onun kendisini sabit telefondan aradığını belirterek, şunları söyledi:
“Sanık bana televizyonlara yansıyan görüntülerin ve hareketliliğin ne olduğunu anlamaya çalıştığını, Genelkurmay Başkanlığı’nı aradığını, ancak kimseye ulaşamadığını ifade etti. Daha sonra tahminen 01.00 civarında tekrar beni aradı. Bunun emir-komuta zinciri içerisinde bir hareket olmadığını, küçük bir grubun kalkışması olduğunu öğrendiğini söyledi. Bu konuda gönderilen emre kendi kolordusuna bağlı birimlerce uyulmaması konusunda talimat yayınlayacağını belirtti. Aramızdaki görüşme bundan ibarettir. Ertesi gün yine gün içinde farklı saatlerde görüşmelerimiz devam etmiştir.”
Yılmaz o gece sadece Valiyle telefonla, Emniyet Müdürüyle yüz yüze görüşmedi. MİT Bölge Başkanıyla görüştüğü için onun da tanık olarak dinlenmesini istedi. Mahkeme talebi kabul etti, ancak daha sonra, “MİT personelinin dinlenmesinin Cumhurbaşkanının iznine tabi tutulması gözetilerek” gibi bir gerekçeyle, Bölge Başkanının dinlenilmesi kararından vazgeçti.
Yılmaz hakkında bir de, “Üst aramasında üzerinde 2 adet B ve L serisi 1 dolar ele geçirildiği” iddiası var ki, bunun hikâyesi ise bambaşka!..
Tüm bunlardan sonra galiba şunu sorgulamak gerekiyor:
Dava, “darbe davası” mı, “Ayağının tozuyla cuntanın işglâlini engelleyen Başsavcı” imajının zedelenmemesi davası mıdır?
Bu şartlarda; Gelinen sonun “sağlıklı”, verilecek hükmün “adil” olduğu söylenebilir mi?
Müyesser YILDIZ
23 Ocak 2018
Odatv Link: https://odatv4.com/yazar/muyesser-yildiz/darbe-davasi-mi-bassavci-imajinin-zedelenmemesi-davasi-mi-2301181200.html