MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin, “Kader kurbanları” için af istemesiyle nur topu gibi seçim vaadimiz daha oldu.
Bu çağrıya Erdoğan, “Sayın Bahçeli’nin bu talebi veya teklifi tabi kendisine ait bir taleptir, tekliftir. Ama bizim şu anda hükümetimizle böyle bir düşüncemiz kesinlikle yok” karşılığını verdi.
“Şu anda böyle bir düşüncemiz yok” ifadesinin altını çizip, ya “24 Haziran’dan sonra?” diye sormakla yetinelim.
Ayrıca Erdoğan’ın Başdanışmanlarından, BBP eski Genel Başkanı Yalçın Topçu’nun aynı gün, “Ben şahsen bir vatandaş olarak kader mahkumlarının affına dair toplumda bir beklenti olduğunu biliyorum, birçok mektup mesaj alıyorum. Kader mahkumları meselesi mağdur kesimlerce tartışılan ve konuşulan bir meseledir. Hayırlı olur inşallah” demesine dikkat çekelim.
Bahçeli, Erdoğan’ın sözlerinden sonra bir açıklama daha yapıp, şunları söyledi:
“Biz kendi gündemlerinde olsaydı zaten destek verir, müspet kanaatimizi kendileriyle paylaşırdık. Ancak gündemlerinde olmadığı için bir görüşümüzü, çok ciddi sosyal ve toplumsal boyut kazanmış, ihtiyaç haline gelmiş, kanayan bir yaraya dönüşmüş mühim bir meseleyi milletimizin gündemine taşıdık. Bu konuda da kararlıyız ve sözümüzün ardındayız. 49 yıllık siyasi geçmişi, tecrübe ve geleneği olan MHP’nin çok önemli bir toplumsal yarayla ilgili çözüm önerisini paylaşması son derece doğal, son derece meşru ve elbette de en tabii hakkıdır. Sayın Başbakan ‘teröristlere kesinlikle af yok’ diyor. Biz de bunun aksini söylemiyoruz. Bizim de kastettiğimiz zaten budur. Biz kendi gündemimizi seslendirdiğimiz gibi, on binlerce mağdurun, kader kurbanının hakkını da hukukunu da müdafaa edeceğiz, devamlı dillendireceğiz. Allah’ın izniyle affın çıkacağını ümit ediyorum.”
-Başkanlık Sandığı Patladığında Ne Gelecekti?-
Tüpten çıkan macun misali, bu af meselesinin nerelere varabileceğini sona bırakıp, 15 Temmuz 2016 darbe teşebbüsünden Başkanlık referandumun yapıldığı 16 Nisan 2017’ye kadar Erdoğan ve Bahçeli’nin neleri konuştuğunu hatırlayalım.
Darbe teşebbüsünden 4 gün sonra Erdoğan ilk CNN International’e verdiği demeçte, meydanlardaki idam talebinin hükümet tarafından geri çevrilmeyeceğini belirterek, şöyle konuştu:
“Burada bir vatana ihanet suçu var. Sizin bu talebinizi hükümetimiz asla reddetmez. Ama bunun anayasal bir karara dönüşmesi nerede olacaktır; Parlamentoda olacaktır. Dolayısıyla parlamentoda liderlerin bunu görüşmek suretiyle gündemlerine almaları halinde ben Cumhurbaşkanı olarak parlamentodan çıkacak böyle bir kararı onaylarım.”
Bu açıklamasının hemen ardından İstanbul Kısıklı’daki konutunun yakınında miting düzenleyip, idam cezasının ABD’de ve Rusya’da da olduğunu, sadece AB üyesi ülkelerde idamın bulunmadığını bildirip, idam cezasının kaldırılması yönünde atılan imzaların “Değiştirilemez hükümler” olmadığını, geri alınabileceğini vurguladı.
Hukukçular ve siyasiler, idam cezası getirilse bile bunun geriye dönük uygulanmayacağını hatırlatsa da Erdoğan ve meydanların “idam” talebi sürdü.
Kasım 2016’da AKP’nin idam cezası için çalışma başlattığı, Türkiye’nin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nden çıkmasının dahi konuşulduğu duyuruldu.
Darbe davaları başladığında ise hemen her yerde sanıkların üzerine ip atılıp, adliye binalarının önüne dar ağaçları kuruldu.
16 Nisan 2017’deki Başkanlık referandumunun son haftasında Erdoğan’ın gündeminde yine “İdam” vardı.
Şanlıurfa’daki mitingte, katılımcıların “İdam isteriz” sloganları üzerine kelimesi kelimesine şunları söyledi:
“16 Nisan’da ‘Evet’le sandıklar patladığı takdirde hemen ardından parlamentoya idamla ilgili karar taslağı inşallah gelecek. Sayın Bahçeli ‘Evet’ diyor, Sayın Yıldırım aynı. Kılıçdaroğlu da geçenlerde, eğer yanlış dinlemediysem, duymadıysam o da ‘Gelirse ben de desteklerim’ dedi. Herhalde destekler değil mi? Desteklemezse ne olur söyleyeyim, bir referandum da onun için yaparız. Demokraside bu işin sahibi kim? Millet. Onun için de millete gideriz.”
Referandumdan iki gün önceki Konya mitinginde ise, “Pazar günü aynı zamanda bu idam kararının verileceği gündür. Asıl bu kararı siz vereceksiniz. Pazardan sonra bu parlamentoya gelecek. Kılıçdaroğlu, ‘Ben evet derim’ diyor. Sayın Bahçeli de ‘Evet’ diyor. Bana gelecek, ben bunu onaylarım. Ha geçmedi, ben inanıyorum ki, AK Parti-MHP yine bir gensoru verir, millete geliriz. Kararı millet verir” dedi.
Aynı günlerde Avrupa Konseyi’nin, “İdam geri gelirse, AB üyelik süreci sonlanır” uyarısında bulunması üzerine de Erdoğan, şöyle tepki gösterdi:
“Burada milletin evlâdı şehit oldu. Bunları bizim affetme yetkimiz yok. Öyleyse parlamento kararını verecek, ondan sonra da idam çıkacak. ‘Efendim Avrupa Birliği ne der?.’ George ne derse desin, Hans ne derse desin, Helga ne derse desin, benim için önemli olan Ahmet, Mehmet, Hasan, Hüseyin, Ayşe, Fatma, Hatice ne der, o önemli.”
Bu süreçte MHP Genel Başkanı Bahçeli’nin tavrına gelince;
15 Temmuz’dan 4 gün sonra, “İdam talebi çok sık dillendirilmektedir. AKP hazırsa, biz de varız. Biz de bu cezanın verilmesine sıcak bakar, gereğini de gönül huzuruyla yaparız” dedi.
Referandumdan önce de şu çağrıda bulundu:
“Hainler idamdan korkmuyor ve milletimiz de idam talebinde ısrar ediyorsa, o zaman bize düşen bu kanuni düzenlemeyi TBMM’de yapmak, Türkiye düşmanlarına hak ettiği cezayı vermektir. Tekrar ediyorum, AKP top çevirmesin, zamana oynamasın, hakikaten idamın geri getirilmesi konusunda samimiyse Milliyetçi Hareket’in sözü söz olsun, buna kayıtsız şartsız destek verecektir.”
Netice?
Başkanlık referandumundan “Evet” çıktı. Erdoğan, “İdam” konusunu neredeyse bir daha ağzına almadı.
Dahası Aralık 2017’de Atina’ya gittiğinde, buradaki “FETÖ”cülerin iadesini konuşurken, Anayasamızda idamın olmadığını vurguladı.
3 ay önce de “Cinsel istismar suçlarına” yönelik düzenlemelere ilişkin bir soruyu cevaplandırırken, şunları söyledi:
“Şu anda mevcut yasalar içinde idam cezası yok. Bir değişiklik yapılabilmesi için ana muhalefetin de destek vermesi gerekir. İdamla ilgili konu özellikle terör suçlarıyla ilgili de bizim açımızdan büyük önem arz ediyor. Bu konu üzerinde çalışıp gerek terör, gerek buna benzer konular, bunlar bir anayasal düzenleme ile gündeme gelebilir.”
İdam cezasını savunuyor değiliz.
En başından, idam cezası geldiği takdirde geriye yürümesinin mümkün olmadığını belirttik.
Bir KHK ile geriye yürütülmesi planlandığı takdirde ise, “İmralı’daki teröristbaşını da kapsamalı” dedik.
Sorumuz şu:
Ne oldu da aylarca meydanlarda dillendirilen, sözler verilen bu konu gündemden sessiz sedasız çıkarıldı? Neden artık miting ve toplantılarda, “İdam isteriz” sloganları atılmıyor, attırılmıyor?
24 Haziran için şehit yakınları ve gazilerle, “Erdoğan’a destek” röportajları yapan iktidar medyası, onlara niye “İdamı” da sormuyor?
Sebebi, evrensel hukuk ilkelerinin hatırlanması ve sözde “Meydan okunan” Batı’nın tepkisinin yanısıra işin ucunun teröristbaşına dayanabileceğinden endişe duyulması olabilir mi?
Sahi ne oldu da “İdam”dan, “Affa” gelindi?
-Ya Badem Rengi Tek Tip Kıyafet?-
Konuyla ilgili bir diğer ayrıntı;
Erdoğan, 15 Temmuz’un birinci yıldönümünde “FETÖ” sanıklarının mahkemeye çıkarken, Guantanamo’da olduğu gibi tek tip elbise giyeceğini müjdeledi!..
Geçen Aralık ayında Resmi Gazete’de yayınlanan 696 sayılı KHK ile de tek tip elbisenin rengi belirlendi. Badem kurusu rengi bizzat Erdoğan’ın seçtiği bildirildi.
Buna da, “Olmaz, sadece FETÖ’cülerin işine yarar. Davaların içini boşaltır” dedik.
Her neyse!.. KHK’nın yayınlanmasının ardından Adalet Bakanı Abdülhamit Gül şu açıklamayı yaptı:
“Milletimizin yoğun bir talebi vardı. Darbe girişiminde bulunan FETÖ’cü hainlerin özellikle duruşmalara gelirken ve son zamanlarda giydikleri, kendilerini kahraman yerine koydukları girişimlerine karşı milletimizden beklenti oluştu. Cumhurbaşkanı’mız da daha önce bunu farklı beklentilerle öyle bir düzenleme, beklenti olduğunu ifade etmişti ve nitekim KHK ile bu düzenleme yapıldı. Terör ve darbe fiiline karışmış tutuklu ve hükümlülere bir tek tip elbise düzenleniyor. Bununla ilgili şekli de kanunda düzenlenmiş, belirtilmiş rengi de belli. Bu yürürlüğe bakanlık, yönetmelik çıkaracak. Yürürlüğe girmesiyle birlikte 1 ay içerisinde uygulamaya, hayata geçmiş olacak. Kadınlarla çocuklarla ilgili ayrı düzenleme var, hamile ve çocuklar için uygulanacak.”
1 ay, Ocak’ta doldu.
Ancak ilginçtir, “Tek tip kıyafet meselesi ne oldu?” diye de soran, yok.
Yine bir Türkiye savrulması mı, yine “Hafıza-i beşer nisyan ile malul”dür durumu mu bilinmez, ama keşke Bahçeli, aftan önce önce 2015 seçimlerinde vaadettiği üzere, “Açılım sürecine paralel olarak yapılan yasal ve idare düzenlemelerin kaldırılmasını” gündeme getirseydi. “PKK’yla müzakere yasası” gibi!..
Ve de AKP iktidarı döneminde, teröristbaşına af ateşinin hiç sönmediğini, bunun için kaç kez girişimde bulunulduğunu hatırlayıp, “Kader kurbanları” için istenen affın nerelere varabileceğini enine boyuna düşünseydi!..
Seçim çıkışından sonra af!.. Gel de gidişattan kaygılanma!..
Müyesser YILDIZ
14 Mayıs 2018
Odatv Link: https://odatv4.com/yazar/muyesser-yildiz/idam-diyorlardi-badem-rengi-kiyafet-diyorlardi-ne-oldu-14051846.html