Geçen hafta içinde yayınlanan 1 numaralı Cumhurbaşkanlığı kararnamesinde İçişleri Bakanlığı’nın görev ve yetkilerine de yer verildi.
Bakanlığın görev tanımındaki şu iki madde tartışmalara yol açtı:
“Ülkenin idari bölümlere ayrılması, il ve ilçelerin genel idarelerini, mahalle idareleri ve bunların merkezi idare ile olan alâka ve münasebetlerini düzenlemek.”
“Mülki idare birimlerinin kurulmasına, kaldırılmasına, sınır ve adlarının değiştirilmesine, merkezlerinin belirtilmesine, mülki ayrılma ve birleşmeler ile köy, önemli mevki ve tabii yer adlarının değiştirilmesine ait işlemleri yürütmek, mülki idare birimleriyle ilgili yayınlar yapmak.”
Başkanlık sistemiyle birlikte, “Federasyon ve eyalet sistemine” geçiş endişeleri artmışken, sözkonusu maddeler bu endişelere tuz-biber ekti. Birçok siyasi, aydın, hukukçunun yorum ve tepkisi şu oldu:
“AKP’nin yeni devlet kurma ve eyalet sistemini getirme niyeti ortaya çıktı.”
Açıkçası, kararnameyi gördüğümde ilk anda ben de aynı düşünceye kapıldım. Ancak öncelikle 1985’te yürürlüğe girmiş olan İçişleri Bakanlığı Teşkilat ve Görevleri Hakkındaki Kanuna baktım. Aynı maddeler vardı. Kararname ile sadece “Bakanlar Kurulu ve Başbakan” ifadelerinin yerine “Cumhurbaşkanlığı” ifadesi konmuştu.
Nitekim İçişleri Bakanlığı da birkaç gün sonra şu açıklamayı yaptı:
“1 No’lu Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile belirtilen görev, 1985 tarihli kaldırılan İçişleri Bakanlığı Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun’da yer alan görev ve yetkilerin tekrarından ibaret olup, yeni bir düzenleme değildir. 1985 sayılı kanunda da sözü edilen görev ve yetkiler, il ve ilçe mülki sınırlarının belirlenmesi ve sınır uyuşmazlıkların giderilmesi amacına ilişkindir.”
-Altında Evren ve Özal’ın İmzaları Var-
Evet, yeni bir düzenleme değil, ama acaba ne kadar eski? Daha önemlisi o maddeler, hangi ihtiyacın sonucu gündeme geldi ve kimler tarafından hazırlandı?
İçişleri Bakanlığı Teşkilat ve Görevleri Hakkındaki Kanun’un asıl tarihi 1930. O tarihten 1985’e teşkilâtlanma ve kadro yapılanmasında çeşitli değişiklikler yapıldı. Ancak böyle bir görev tanımlanmasına gidilmedi.
Taa ki, 1980 darbesi sonrası Kenan Evren Cumhurbaşkanı, Turgut Özal da Başbakan olana kadar.
Özal, 1983’te önce birkaç KHK ile bu kanunun bazı maddelerini değiştirdi ve yeni bazı maddeler ekledi. İşte eklenenler arasında 35 yıl sonra tartışma konusu olan o iki madde de vardı.
Peki, bu değişikliğin sebebi İçişleri Bakanlığı’nın açıklamasındaki gibi sadece, “İl ve ilçe mülki sınırlarının belirlenmesi ve sınır uyuşmazlıkların giderilmesi amacına” mı yönelikti?
Özal imzalı KHK’nın gerekçesine bakalım. Bugünkü adıyla İçişleri Bakanlığı’na ilişkin Fatih Sultan Mehmet döneminden itibaren yapılan düzenlemeler anlatıldıktan sonra Bakanlığın, 12 Eylül 1980’den sonra gelişen ve değişen şartlara uygun bir teşkilâtlanmaya kavuşması ihtiyacının doğduğu, bu amaçla da yeni birimler kurulduğu vurgulandı. Devamında ise özetle şu ifadelere yer verildi:
“Kamu hizmetlerinin hızlı, etkili ve verimli bir şekilde yürütülebilmesi, herşeyden önce toplumun gelişen ve değişen şartlarına kolayca ayak uydurabilen dinamik bir kamu idaresinin varlığına bağlı bulunmaktadır… Türk idare sistemi ve bu sisteme bağlı temel kuruluşlar hızla gelişen ve daha karmaşık bir yapıya sahip olmaya başlayan toplumumuzun gelişen ve değişen ihtiyaçları karşısında büyük ölçüde yetersiz kalmış ve kamu idaresi kendisinden beklenen hizmetleri tesirli, verimli ve ekonomik şekilde sağlayamaz duruma gelmiştir… Bu ortak bünye rahatsızlığı şüphesiz İçişleri Bakanlığı bakımından geçerli bulunmaktadır.”
“Özal KHK’sında, tartışmalı o iki maddenin gerekçesine ilişkin açıklama var mı?” diye sorarsanız; Yok. Aksine, şöyle bölümler var:
“İçişleri Bakanlığı, Atatürk ilkeleri doğrultusunda yurdun iç güvenliğini, ülke bütünlüğünü ve genel asayişi sağlamak, kamu düzenini ve genel ahlâkı korumak, mülkî idare bölümlerinin kurulması ve kaldırılması ile ilgili çalışmaları yapmak ve genel yönetimlerini düzenlemek, mahallî idareleri yönlendirmek, kaçakçılığın men ve takibi ile ülke seviyesinde sivil savunma, nüfus ve vatandaşlık hizmetlerini yürütmek üzere kurulmuştur.”
“İçişleri Bakanlığının, iç güvenlik ve asayişin sağlanması, kamu düzeninin korunması, yurdun iç politikası ve mülkî idare bölümlerinin genel ve özel durumları hakkında hükümete bilgi verilmesi, mahallî idarelerin vesayet makamı olarak yönlendirilmesi, sivil savunma ile nüfus ve vatandaşlık hizmetlerinin yerine getirilmesi şeklindeki ana fonksiyonlarına paralel olarak Bakanlığın görevleri belirlenmiş bulunmaktadır.”
Görüldüğü üzere gerekçede; “Mülkî idare bölümlerinin kurulması ve kaldırılması ile ilgili çalışmaları yapmak, mülkî idare bölümlerinin genel ve özel durumları hakkında hükümete bilgi vermek, mahallî idareleri yönlendirmek” denirken, KHK’da, “Ülkenin idarî bölümlere ayrılması” ifadesi yer aldı.
İşte o KHK’lar 1985 yılında kanuna dönüştü ve bugüne kadar yürürlükte kaldı. Şimdi de 1 No’lu Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile varlığını sürdürüyor.
-Tesadüf müydü?-
Acaba 12 Eylül 1980 darbesinden sonra böyle bir düzenlemenin yapılmış olması tesadüf müydü?
Zor, zira 1980 darbesinin arkasındaki emperyalizmin 1960’lardan beri Türkiye’de “Eyalet sistemi” istediğini biliyoruz. Bu konuda içimizde akla gelen ilk iki isim ise Kenan Evren ve Turgut Özal.
Evren’den başlayayım; Ekim 1983’te Türkiye’nin 8’e bölünmesini ve zamanla valilerin halk tarafından seçileceği bir “Eyaletler yönetim biçimine” geçilmesini öngören bölge valilikleri kararnamesi hazırladığı, bunu Özal’a gönderdiği, ancak önceki Bülend Ulusu hükümetince Evren’in talebiyle hazırlandığı gerekçesiyle Özal’ın bu kararnameyi reddettiği konuşuldu. Dönemin bakanlarının da, “Üniter devlet itirazları ile ordunun yaklaşımıyla ilgili kaygıları” dikkate alarak, buna karşı çıktığı bildirildi.
Evren, bu projesiyle ilgili olarak 23 yıl sonra 2007 yılında şu açıklamayı yaptı:
“Şimdi bölge veya eyalet sistemine geçilirse, belki daha iyi olur. Kendi ihtiyaçlarını karşılamak için vergi bile alabilirler. Dünyanın birçok yerinde var. Almanya’da, ABD’de var. Biz bunu sekiz vilayet için düşünmüştük.”
Bu sözleri üzerine Evren hakkında Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından inceleme başlatıldığını kaydedip, Özal’a geçelim.
1987’den itibaren sık sık “Eyalet sistemi” önerisinde bulunan hatta bir ara “Federasyonu tartışmalıyız” diyen Özal, kafasındaki sistemin yol haritasını şöyle çizdi:
“İller sayısı 100’ü aşarken, büyük şehirli iller de ‘büyük il’ olacak. Türkiye’de bu özelliğe sahip 16 il var. O 16 il, civarlarındaki illerle irtibatlı olacak. Ama bu demek değil ki, Türkiye’deki bütün illerin bir ‘büyük il’le irtibatı olsun. Ona belki zamanla gidilir. Ama bu, belki ‘eyalet sistemi’ne doğru gidişin başlangıcı olur.”
-Çandar Özal’dan Erdoğan’a Eyalet Sistemini Böyle Anlattı-
Burada Özal’a ara verip, Erdoğan’ın da konuyla ilgili düşüncelerini paylaşalım.
1983’te 2. Cumhuriyet tartışmaları kapsamında, “Osmanlı eyaletler sistemi benzeri bir şey yapılabilir” dediği malûm. Sonrasında Başkanlık sistemini ve valilerin seçimle işbaşına gelmesini savunurken, 2013 yılına kadar eyalet meselesine hiç değinmedi. Ancak 2013’te bir tv programında şunları söyledi:
“Dünyada gelişmiş güçlü ülkelere bakarsanız, bunların hiçbirinde eyalet korkusu diye, eyalet endişesi diye bir şey yoktur. Tam aksine eyalet yapılanmaları o güçlü ülkelerde çok daha süratle kalkınmayı getirir ve demokraside özellikle siyasi rekabeti getirir. Bu, güçlenme alametidir… Osmanlı’ya baktığımız zaman, o güçlü Osmanlı’da mesela çok daha enteresan Lazistan eyaleti var, Kürdistan Eyaleti var. İniyoruz güneye yine aynı şekilde eyalet sistemleri var. Niye Osmanlı güçlü ve oralarda hiç çekinmeden rahatlıkla bunları vermiş. Şimdi ben MHP’ye endişeyle bakıyorum. Haydi CHP’yi bu konuda farklı düşünürüm de. Ama MHP bir taraftan ‘Osmanlı’nın devamıyız’ diyecek veya ‘Osmanlı’yız’ diyecek. Öbür taraftan Osmanlı’nın bu devlet yapısındaki yaklaşım tarzını görmezlikten gelecek.”
Kısa bir süre sonra ise, “Kardeşlerim, Türkiye’nin üniter yapısının en büyük savunucusu, şahsım olarak biz olduk. Eyaletmiş, federasyonmuş, şuymuş buymuş, hiçbiri bizim gündemimizde yoktur, olmayacaktır” dedi.
Özal’a ara verip, Erdoğan’ın sözlerini hatırlatmamızın sebebi şu:
Erdoğan’ın tv’deki o açıklaması üzerine Özal’ın “sır küpü” olarak bilinen Cengiz Çandar 2 Nisan 2013’te “Eyalet Sistemi: Özal’dan Erdoğan’a” başlıklı bir yazı yazdı. Çandar önce Özal’ın kafasındaki “Eyalet sistemini” özetle şöyle aktardı:
“Onun ‘Federasyonu tartışmalıyız’ sözü, hiçbir ‘tabu’nun bulunmaması anlayışıyla ilgiliydi. Türkiye’nin azami 10-12 ‘eyalet’e bölüneceği bir idari yapılanmanın, hem gerçekçi hem ekonomik bakımdan verimli ve hem de Kürt sorununun çözümüne önemli katkı yapacağı kanısındaydı. Sekiz-on ilin bir eyaletin içinde toplanacağı bir ‘eyaletler’ yapısı vardı kafasında. Ege, İç Ege, Batı Karadeniz, Doğu Karadeniz, İç Anadolu, Güneydoğu, Doğu, Akdeniz, Marmara gibi isimler alacak, bazılarına farklı isimler verilebilecek olan eyaletler. Güneydoğu ve Doğu eyaletlerinde öyle bir yapılanmaya gidilebilirdi ki, örneğin, ezici Türk kökenli nüfusa sahip olan birkaç vilayet de merkezi Diyarbakır olacak bir eyaletin içinde yer almış olurlar, böylece bir yandan ‘etnik temelli bir idari yapılanma’ da olmamış olur, ama seçimle gelecek valilerin yöneteceği eyaletlerde, eyalet nüfusunun çoğunluğu Kürt olacağı için, vali de muhtemelen ‘seçilmiş bir Kürt vali’ olacaktır. Özal’ın kafasındaki ‘eyalet sistemi’, kafasında önemli yer tutan ‘başkanlık sistemi’ ile uyumluydu. Bu noktada şunu da belirtmekte yarar var; Turgut Bey’in kafasındaki ‘başkanlık sistemi’ modeli, ‘ABD modeli’ydi. Bu arada, eyalet valilerinin –hatta emniyet müdürlerinin- seçimle gelmesini düşünüyordu.”
Bu tespitlerin ardından Erdoğan’ın açıklamalarına geçen Çandar, şu yorumları yaptı:
“2014 itibariyle tarihinde ilk kez halkoyu ile cumhurbaşkanı seçecek Türkiye’de, bu sıfatı elde etmesi en güçlü aday sayılan Tayyip Erdoğan’ın sözünü ettiği ‘eyalet sistemi’ Özal’ınkiyle benzerlikler gösteriyor. Çok benzer biçimde, Turgut Özal da ‘Kürdistan’ ve ‘Lazistan’ sözcüklerini birkaç kez kullanmıştı. Erdoğan, ‘Şu an için söylemiyorum, şu an için bize tam aksine şu andaki yapı gereklidir’ sözleriyle ‘federasyon-özerklik-eyalet sistemi’ tartışmalarının önünü kesmek ister görünüyor, ama bir yandan da ‘böyle bir yaklaşım tarzının güçlü bir Türkiye için faydalı olabileceği’ne dikkat çekerek, Cumhuriyet’in 100. yıldönümünde, kendisinin ihtimal dahilindeki dokuzuncu ‘başkanlık yılı’nda tasarlanan ‘güçlü Türkiye’ye varılabileceğini ima etmiş oluyor, ondan sonra ‘eyalet sistemi’ne ilerlenebileceğinin ipuçlarını veriyor.”
Neticeye gelirsek;
Darbe dönemine ilişkin birçok düzenleme kaldırılmış, hatta 12 Eylül darbecilerinin yargılanıp, mahkûm edilmesi sağlanmışken, İçişleri Bakanlığı Kanunu’ndaki bu kritik ve tartışmalı maddelerin muhafaza edilip, Cumhurbaşkanlığı kararnamesine taşınması haliyle dikkat çekiyor!..
Keşke muhalefet, sözkonusu kararnameye kuru tepki göstermeyi bırakıp, İçişleri Bakanlığı Kanunu’ndaki o maddelerin değişmesi için teklifte bulunsa, böylece AKP de 1 No’lu kararnamenin yol açtığı endişeleri ortadan kaldırma fırsatını bulsa, iyi olmaz mı?
Müyesser YILDIZ
17 Temmuz 2018
Odatv Link: https://odatv4.com/yazar/muyesser-yildiz/turkiye-eyaletlere-mi-bolunecek-16071826.html