İdlib acısının ortasında garip bir tartışma başladı.
Neymiş, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Güler, İdlib şehitlerimiz için 2 gün sonra başsağlığı mesajı yayınlamış.
Daha kaç şehidimiz var, İdlib’de tam olarak neler yaşandı bilmiyorken, Genelkurmay Başkanı’nın yapması gereken ilk iş ve dahi dertlenmemiz gereken tek konu bu muydu?
Ha, 15 Temmuz’dan sonra Genelkurmay Başkanı’na tevdi edilen konumu dikkate alıp, Erdoğan’ın Yaşar Güler’le bir kez bile görüşmediğini hatırlarsak, evet yapacağı yegâne iş ancak Twitter’dan mesaj yayınlamak olabilirdi.
Ama şunu unutmayalım; yine 15 Temmuz’dan sonra “Şehit duyurularını” da Milli Savunma Bakanlığı üstlendi. Oradan habersiz, izinsiz nasıl mesaj atabilirdi ki?!..
Ayrıca MSB ve birçok yetkili de 2 gün sonra başsağlığı mesajı yayınlamadı mı? Bizatihi Erdoğan, 2 gün sonra çıkıp konuşmadı mı?
Kaldı ki, herhalde Yaşar Güler klavyenin başına geçip mesaj yazacak değildi. Anlaşılan, bu konulardan sorumlu subaylar görevini yapmamış; ki bu da ancak TSK kadrolarının halini göstermesi açısından “İbretlik bir durum” olarak değerlendirilebilir.
-TSK’ya Görüşünü Soran Oldu mu?-
Genelkurmay Başkanı Orgeneral Güler’in mesajı geç yayınlamasını bir yana bırakalım da asıl meseleyi konuşalım.
Geçtik diğer askeri stratejileri, planlamaları, tehdit sıralamalarını vs. Günlerdir, şu basit sorunun cevabı aranıyor:
“Hava savunması olmadan, askerlerimiz oraya nasıl gönderildi?”
Akıl onu gerektirir ki, İdlib kararını alanlar bunu TSK’ya sormuş olsun.
Acaba soruldu mu?.. Sorulduysa, ne cevap verildi?.. Verilen cevap, olumlu veya olumsuz, dikkate alındı mı?
Yoksa, “Geçin bunları, size ölmeyi emrediyoruz, o kadar” mı denildi?!.
İşte Yaşar Güler ve diğer komutanların sorumluluğunun sorgulanacağı nokta burasıdır; kendilerine hiçbir şey sorulmamış veya görüşleri dikkate alınmamış olsa bile şu acı tablodan sonra Millete bir izahatta bulunmaları ya da sorumluluğu üstlenip, gereğini yapmaları… Çünkü korumasız bir şekilde İdlib’e gönderilen askerlerin komutanları, görünürde de olsa onlar!..
-O Artık Komutan Değil Bir Siyasetçi-
Biliyoruz ki, 15 Temmuz ve Başkanlık sistemine geçişten sonra TSK’da tek yetkili ve etkili isim Hulusi Akar oldu.
Evet, 49 yıllık asker; ama aynı zamanda o artık “Siyasi” bir kimlik. Erdoğan ve AKP’den farklı düşünmesi mümkün değil.
Akar’ın bakan olmasından önceki manzarayı gözlerinizin önüne getirin; Akar’ın kendisi ve diğer kuvvet komutanlarını, resmi törenler dışında Milli Savunma Bakanı’nın herhangi bir etkinliğinde görmek mümkün müydü?
Ya şimdi? Başta Genelkurmay Başkanı, tüm kuvvet komutanları her daim “Hazır ol” vaziyette AKP’li Milli Savunma Bakanı’nın yanıbaşında!..
Bu tabloda, İdlib ya da diğer milli güvenlik konularında TSK’dan “Gerçekçi, stratejik, alternatifli” plan veya görüş çıkması mümkün müdür?
İdlib saldırısından 1 hafta öncesine gidelim.
CNN Türk’te Hande Fırat’ın sorularını cevaplandıran Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar, “Mehmetçiğin can güvenliğiyle alâkâlı bir sorun yok, bütün tedbirler alındı” dedi.
İdlib’e harekâtla ilgili olarak şöyle konuştu:
“Bu konuda zaten Sayın Cumhurbaşkanımız talimatlarını verdiler, hedefi gösterdiler. Biz de gerekli planlamalarımızı yaptık. A, B, C planlarımızı yaptık. Bu plan yeri ve zamanı geldiğinde uygulanmaya başlar.”
Suriye hava sahasını Rusya’nın kontrol etmesinin olası bir harekatı zorlayacağı yönündeki tezler hatırlatıldığında da, “Bu durumun doğru olduğunu, zorluğun Rusya’nın karışmamasıyla aşılabileceğini, bunun için de görüşmelerde bulunulduğunu” söyledi.
Erdoğan talimat verip, hedefi göstermiş… TSK, A-B-C planlarını yapmış… Ancak hava sahası meselesi Rusya’nın insaf ve takdirine bırakılmış!..
Acı Perşembe’ye gelelim.
O gün Akar TBMM’de “Nöbetçi bakan”dı. Gazeteciler, İdlib’deki gelişmeleri sordu. İdlib’de askeri olmaktan ziyade insani bir durumla karşı karşıya olunduğunu belirten Akar, “Rusya ile görüşmeler devam ediyor, umutluyuz, taraflar çözüm için gayret gösteriyor” dedikten sonra şunları anlattı:
“Oradaki arkadaşlarımızın güvenliği başta olmak üzere faaliyetlerin güvenliği için çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Bu çerçevede oradaki insanlık dramına son vermek için birtakım tedbirler alınıyor, arazide birtakım karşılıklı ileri geri hareketler oluyor. Oradaki durum değişken bir durum, onu da yakinen takip ediyoruz. Hava sahasının da herhangi bir şekilde bir askeri operasyon yapmanın ötesinde, oradaki ateşkesin devam ettirilebilmesi için çok gerekli olduğu, ateşkesin ihlal edilip edilmediğinin anlaşılması için İHA, SİHA’ların, Hava Kuvvetlerimizin faaliyet göstermesi konusunda Rus muhataplarımızla konuşuyoruz.”
Akar, şunu da ekledi:
“Bizim görüşlerimiz belli. Sayın Cumhurbaşkanımızın talimatları belli, çok açık ve net. Biz de bu açıklamalar çerçevesinde Bakanlık olarak, Silahlı Kuvvetler olarak, Türkiye olarak diğer bakanlıklar ve kurumlarla çalışmak suretiyle buraya bir an önce barışın, huzurun gelmesine gayret gösteriyoruz. Çalışmalarımız budur.”
Maalesef bu açıklamalardan saatler sonra İdlib saldırısı yaşandı!..
-Atatürk Komutanlık ve Siyaset-
Başkomutan Mustafa Kemal Atatürk’ün günümüze ışık tutan şu sözlerini hatırlatmakla yetinelim:
– Eğer ben askeri yaşamımda, Suriye geri çekilme hareketinin bir kısmını yönetmemiş olsaydım, Sakarya Meydan Savaşı’ndan önce geri çekilme hareketini yapmaya bu kadar kesinlikle cesaret edemezdim.
– Komutanlar, askerlik görev ve gereklerini düşünürken ve uygularken, beynini siyasal düşüncelerin etkisi altında bulundurmaktan sakınmalıdırlar. Siyasal yönün gereklerini düşünen başka görevliler olduğunu unutmamalıdırlar.
– Komutanlar, emri altına verilen millet evlâdını, memleket araçlarını, düşmana, ölüme yöneltirken tek düşüneceği nokta, milletin kendisinden beklediği vatani görevi ateşle, süngü ile ve ölümle yapmak ve sonuçlandırmaktır. Askeri görev, ancak bu anlayış ve görüşle yapılabilir. Sözle, siyasetle, düşmanın aldatıcı vaatlerine kulak vermekle, askerlik görevi yapılamaz.
– Komutan olan kişi, tehlike zamanlarında askerleri kendi iradesine uygun şekilde yönetmek zorundadır; bu nedenle insanlara beğenilmekten ziyade, onlara emir vermeye ve egemen olmaya eğilimli bir yaradılış ve tabiata sahiptir.
– Sorumluluğu üstlenmek cesaret ve isteği, komutana en çok gerekli olan bir özelliktir; bu pek nadirdir. Birçok insan, sorumluluğu başkalarına ait bildikleri zaman, düşünmeden en fena tehlikelere atılır; sorumluluk kendilerine yükletildiği anda kararsız ve çekingen olurlar. Çünkü, sorumluluğu üstlenmek, felaketli zamanlarda suçlu olmak demektir. Sorumluluktan korkmak, kalbin gizli bir halidir. Halbuki, bir komutan ancak sorumluluğu üstlenmek cesareti sayesinde büyük işler görebilir. Komutanların en büyük cesareti, sorumluluktan korkmamalarıdır.
– Komutanlar, emir vermiş olmak için emir vermezler. Gerekli ve yapılabilme yeteneği olan hususları emrederler ve emir verirken, kendini, o emri yapacak olanın yerine koymak ve emrin nasıl yapılacağını ve uygulanacağını düşünmek ve bilmek gerekir.
– Saldırıyı komutan yapar, savaşı yönetmek kudretindeki komutan! Efendiler, komutan kimdir bilir misiniz? Subay vardır ki, yönetimine yüz veya bin kişi verebilirsiniz. Fakat ne zaman ki, alaylar ve tümenler, dağlar ve dağlarla ayrılarak cepheler yüzlerce kilometre uzunluğunca gider, işte bu gözlerin görmediği geniş alana komuta edecek adam, başka değerde ve başka kudrette bir adamdır.
– Vatandaş bilmelidir ki, ordu ne kadar önemli ise, onun başına geçirilecek olan milli başkomutan da başarı için en aşağı o kadar önemlidir.
Müyesser YILDIZ
1 Mart 2020
Odatv Link: https://odatv4.com/yazar/muyesser-yildiz/tek-sorunumuz-genelkurmay-baskaninin-2-gun-sonra-mesaji-yayinlamasi-mi-01032038.html