Sözde İstanbul Askeri Casusluk davasından hüküm giyen ve Albay Koray Eryaşa’nın tahliye olmasının ardından Şirinyer Hapishanesi’nde bir başına kalan Deniz Yarbay Tamer Çetin, mektubunun başında bana teşekkür etse de benim ona özür borcum var.
10-15 gün önce, yani bir başına değilken gönderdiği mektubu sizlere duyurmakta bu kadar geciktiğim için. Mahpustaki biri için böyle mektupların umut ve unutulmamak anlamına geldiğini bizden daha iyi kim bilebilir ki?!. Affetsin!..
Ama o şimdi bir başına ya, yazdıkları daha bir can yakıcı oldu. Kendilerine sahip çıkmayanlara, tatile giderken, İzmir’den geçtikleri halde ziyaret etmeyen silah arkadaşlarına o kadar kırgın ki… Hele, “Eminim adalet şehidimiz rahmetli Murat Özenalp Albayım gibi cezaevinde hayatımızı kaybetsek cenazemize gelirlerdi” deyişi… Bakalım kimlerin yüreklerini titretip, yüzlerini kızartacak!..
İşte 8.5 yıl hapis cezasına çarptırılan Tamer Yarbay’ın, “hükümlü” imzasını atıp, hem davayı özetlediği, hem de sitemlerini gönderdiği o mektubu:
“Bizler, kamuoyunda bilinen ismiyle ‘İstanbul Askeri Casusluk ve Fuhuş Davası’nın 5’i cezaevinde olmak üzere toplam 43 mağdur hükümlüsüyüz. Niye mi ‘mağdur’ dedim? Açıklayayım. Bu öyle bir dava ki; fahişesi yok, ama fuhuştan bahsediliyor. Casusu yok, casusluktan bahsediliyor. İşin garibi bunların olmadığı bizzat mahkemesi tarafından dile getiriliyor ve suçlamalar düşüyor. Ama lideri, elde ettiği maddi manevi menfaati, haberleşme usulleri, örgüt şeması olmayan çok gizli bir örgüt söz konusu. Üstelik örgütün kuryesi olduğu iddia edilen şahıs da soruşturma başlamadan iki yıl önce vefat etmiş. Asıl delil olduğu iddia edilen dijitallerin hepsi hukuken uygun olmayan ve nedense ev sahiplerinin evde bulunmadığı aramalarda ele geçirilmiş. Peki hiç mi ıslak imzalı orijinal belge yok, maalesef hayır. Kumpası kuranlar o kadar tembel, beceriksiz ve kendilerine güvenen tipler ki, buna zahmet etmemişler. Nasılsa hâkim, savcı hatta Yargıtay’ın ilgili dairesi bile onlardan. Ne gerek var uğraşmaya!.. Olan dijitaller bile birbirleri ile tutarsız. Aynı örgütün üyesi olmalarına rağmen sanıklar birbirlerini bile fişlemişler. Üstelik kontrolsüz evlerde yapılan aramalarda bulunan dijitallere dair hiçbir iz, ilişkilendirildikleri kişilerin hükümranlık alanı olan evlerde, ev sahipleri varken yapılan aramalarda nedense ele geçirilememiş. Anlayacağınız buralara bu sahte dijitalleri yerleştirme fırsatı bulamamışlar.
Neyse bunlar ilk anda aklıma gelen saçmalıklar. Emin olun bunlardan daha yüzlercesi var. Ama bunlar sonucu belli davalar. Nitekim biz de bu dava sonucunda 16 yıla varan cezalar aldık. 6 Aralık 2013 tarihinde de Yargıtay 9.Ceza Dairesi tarafından rekor sayılacak bir sürede dosya incelenerek, cezalarımız onandı. Şubat 2014 ayından beri de hakkımızda yakalama kararı var, toplam beşimiz cezaevinde, diğer 37 kişi de görüldükleri yerde yakalanarak hapse atılacaklar.
MUHALEFET BİZE KUMPAS KURANLARA SAHİP ÇIKMA YARIŞINDA
Siyasetteki 17 ve 25 Aralık depremlerinden sonra bize kumpas kuranlar ile iktidarın önceden uyuşan kimyası bozulunca, yaşadığımız kumpaslar iktidarın en yetkili ağızları tarafından bile dile getirilmeye başlandı. Ne mi oldu? Devletinin değil, sahibinin sesi olan bir kısım emniyet ve adalet mensupları mercek altına alındı. Bir kısım kumpasları su yüzüne çıktı ve bir kesimi tutuklandı, bir kesimi için de inceleme başlatıldı. Sonra bunlar hizmet ettikleri sahiplerinden bahsetmeye başlayınca baktılar iş istenmeyen yerlere gidiyor, sırayla tahliye edilmeye başladılar.
Peki bunlar olurken Meclis’te grubu olan muhalefet partileri ne yapıyor? İktidarı zayıflatacağı düşüncesi ile bizlere de kumpas kuran bu alçaklara sahip çıkma yarışı içine giriyorlar. Doğu Perinçek, Birgül Ayman Güler, Dilek Akagün Yılmaz ve Atilla Kart gibi değerli isimler bizlere kumpas süreci boyunca destek verdiler ve vermeye devam ediyorlar. Ancak gönül isterdi ki, adaletin tecelli etmesi adına diğer milletvekillerimiz de sesimiz olsunlar. TSK bizim üzerimizden yıpratıldı; Bunu nasıl telafi ederiz diye kimse düşünmüyor. Bayram ziyareti için İzmir’e ya da tatil için Foça’ya gelen beni ve ailemi yıllardır yakinen tanıyan, hatta 5-6 gün de olsa uğradığı kumpas sonucu aynı cezaevinde kalan bazı silah arkadaşlarımızın bile aklına hukuksuzluğa uğrayıp canlı canlı betona gömülen Şirinyer Askeri Cezaevi’ndeki silah arkadaşlarına uğramak gelmiyor. Ama eminim ki, adalet şehidimiz rahmetli Murat Özenalp Albayım gibi cezaevinde hayatımızı kaybetsek cenazemize gelirlerdi. Onlar da haklı canları sağolsun, ne de olsa işlemediğimiz suçların ‘şahsiliği ilkesi’ var ve ziyaret ederlerse siyasi anlaşılır!!!
ANAYASA MAHKEMESİ BİZLERİ SÜREKLİ ÖTELİYOR
Bireysel başvurularımızı değerlendirecek son merci olan Anayasa Mahkemesi en ağır hak ihlaline uğrayarak özgürlükleri ellerinden alınan bizleri sürekli öteliyor. Halbuki Yargıtay cezalarımızı hukuken sorgulamadan usulsüzce onarken çok hızlıydı…
Adalet zamanında yerini bulmazsa, onun adı adalet olmaz. Bizim kimsenin acımasına ihtiyacımız yok. Tek isteğimiz adil yargılanmak. Hapiste de olsak başımız dik. Eşlerimiz bazı çakma subay eşleri gibi, ‘Haksızlığa uğrayan silah arkadaşlarına eşlerimiz sahip çıksaydı da biz de hapishane köşelerine mi gitseydik?’ demeyecek kadar mağrur ve cesur.
Adalet mülkün yani devletin temelidir. Biz, Atatürkçü ve ulusalcı olduğumuz için ailelerinden koparılan subaylar, hapiste de olsak adaletin, iktidara alet edilmediği ‘Güneşli günler görebilmek’ adına adalet mücadelemize devam edeceğiz.”
Müyesser Yıldız
Odatv Link: https://odatv4.com/yazar/muyesser-yildiz/turkiye-ile-ilgili-oyle-kritik-bir-madde-var-ki-31102003.html