Dün emperyalistlerin desteği ve kanlı isyanlarla Osmanlı’dan kopan Yunanistan’ın 200’üncü bağımsızlık yıldönümüydü. Dün de bugün de Yunanistan hamisi olan ülkelerin çok üst düzeyde temsil edildiği görkemli törenlerle kutlamalar yapıldı.
Törenler devam ediyor. Örneğin Yunanistan Dışişleri Bakanı Nikos Dendias bugün Egina Adası’na gidecek. Gidiş sebebi, Yunanistan’ın ilk valisi Yannis Kapodistrias’ı anma.
Kimdir Kapodistrias?
1776 –1831 yılları arasında yaşadı. Rusya İmparatorluğu’nun Dışişleri Bakanı olarak görev yaparken, 1821’de Mora’da Osmanlı’ya karşı isyanlar başlayınca, bu görevinden ayrıldı. Avrupa’da en iyi tanınan Yunan asıllı diplomat olduğu için 1827’de Mora’daki isyancıların kurduğu Yunan meclisi tarafından Yunanistan Valisi seçildi. 1828’de, yani Yunanistan henüz bağımsızlığını kazanmadan önce Mora’ya gidip, bu görevi üstlendi. Özetle, “modern Yunan devletinin kurucusu ve Yunan bağımsızlığının önderi” olarak kabul ediliyor.
Onlar 200 yıl öncesini unutmazken, bizde neler yapılıyor?
Türkiye Cumhuriyeti’nin 100’üncü yılına gidilirken; bu Devletin kurucusu, Büyük Önderimiz Atatürk’ü her yerden silme seferberliği yürütülüp, “Türk Milleti”nin reddine yönelik adımlar hızlandırılıyor.
Konumuz; Danıştay’ın okullarda okutulan Öğrenci Andı’nı yasaklaması.
Andımız’da birilerine rahatsızlık veren ne var, malûm: Atatürk ve “Ne mutlu Türküm diyene” vurgusu.
Bakın, birkaç gün konuşulduktan sonra ne yazık ki, gündemden düştü bile!..
Şaşırtıcı olan MHP’nin tavrıydı.
Devlet Bahçeli, kararı veren Danıştay’a tepki göstermekle yetinirken, “Öğrenci Andımızın okullarda okutulmasına engel çıkarmak, hukuken set çekmek haysiyetli ve demokratik bir tavır olmayacaktır.” dedi ve “Danıştay’ı bu yanlıştan dönmeye, Türk Milleti’nin tarihi hasletleriyle, çiğnetilmeyecek emanetleriyle oynamaya teşebbüsten vazgeçmeye” çağırdı.
MHP Genel Başkan Yardımcısı Semih Yalçın da bu konuda AKP ile aralarındaki görüş farkını, Nagehan Alçı’ya şu sözlerle izah etti:
“Biz iki ayrı siyasi partiyiz Nagehan Hanım. Fikir ayrılıklarımız tabii ki var, mesela sizinle de birçok konuda farklı hatta zıt düşünüyoruz. Bunlar doğaldır. Zaten iki parti arası kimi fikir ihtilafları olmazsa, bir anormallik var demektir.”
MHP Lideri Bahçeli 2023’teki Cumhurbaşkanı adaylarının Erdoğan olduğunu bugünden açıklamışken, Andımız konusunda AKP ile MHP arasındaki görüş ayrılığı “doğal” ve “normal” bir fikir ihtilafından mı ibarettir, yoksa MHP’nin “kırmızı çizgisinden” vazgeçmesi midir?
Bunu anlamak için Bahçeli’nin geçmişte yaptığı iki açıklamayı hatırlatmakla yetinelim.
10 Ağustos 2014’teki Cumhurbaşkanlığı seçimi öncesinde, 10 Temmuz’da MHP il ve ilçe yöneticilerine yayımladığı genelge ile şu talimatı verdi:
“TC’yi silen, Andımızı kaldıran, ‘Ne Mutlu Türküm Diyene” sözünü şeytanlaştıran, milliyetçiliği ayaklar altına alan, onbinlerce vatan evladının katilleriyle müzakere çadırında kucak kucağa oturan Erdoğan’a Milliyetçi-Ülkücü Hareket’ten bir oy bile gitmesi söz konusu değildir.”
29 Temmuz 2014’te İstanbul’daki bayramlaşma programında da şunları söyledi:
“Bizim Recep Tayyip Erdoğan isimli bir kardeşimiz yoktur, olamayacaktır. Türk’üm demekten rahatsız olan bir adamın Ülkücü kardeşi olamaz. TC’yi tabelalardan silen, Andımızı kaldıran, Türklükle karşıma gelmeyin diyen bir adam Ülkücüye kardeş olamaz.”
Böylesi keskin ifadelerden sonra gelinen nokta ne? MHP, AKP’ye herhangi bir fatura kesmeksizin, Danıştay’ın bu yanlıştan dönmesini bekliyor?
Ya dönmezse?!
MHP ve Montrö
TBMM Başkanı Mustafa Şentop’un iki gün önce bir televizyon programında söylediklerinden sonra çok ciddi bir tartışma konumuz daha oldu.
Türkiye’nin uluslararası bir antlaşma olan İstanbul Sözleşmesi’nden Erdoğan’ın bir imzasıyla çıkılması kararı konuşulurken, program sunucuları, Şentop’a şunu sordu:
“Bir gün bir Cumhurbaşkanı gelip ‘Ben Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nden çekildim.’ derse veya ‘BM İnsan Hakları Sözleşmesi’ni feshettim.’ derse, teknik olarak yapabilir mi? ‘Montrö’yü tanımıyorum, feshettim.’ derse…”
Şentop, tam olarak şu karşılığı verdi:
“Yapabilir. Bunu sadece bizim Cumhurbaşkanımız veya eski sistemde Bakanlar Kurulu değil, Almanya da bunu yapabilir, ABD de yapabilir, Fransa da yapabilir. Ama mantıkta mümkün ile muhtemel arasında bir fark vardır. Buna da bir örnek verir Osmanlı mantıkçıları; mümkün, muhtemel. Marmara Denizi’nden ayran yapabilmek mümkün müdür? Mümkündür; yeterli yoğurt bulursanız Marmara Denizi’ni de karıştırırsanız bu aklen mümkün olabilir. İmkan ise gerçeklerden hareketle bir işin olabilirliği üzerinedir. Bu muhtemel değildir.”
Sonuç?
Siyasetçisinden hukukçusuna, emekli askerlerden medyaya herkes aynı şeyi anladı ve Montrö tartışmaları başladı. Şentop’a tepki gösterildi, istifası istendi.
Şentop da tepkilere karşılık Twitter hesabından, “Eğlence konusu olmaya en münasip kişi, bir konuyu anlayamadığı için onunla espri yapabileceğini sanan kişidir. Zeka yetersizliğinden mütevellit bir zavallılık… İmkân ve ihtimal arasındaki farka dair bir mevzuyu hayatı boyunca işitmeyen bir adamın, anlatılanları fıkra zannetmesi muhtemeldir. Halbuki kendisi bir fıkra konusudur” mesajını paylaşmakla yetindi.
Cumhur İttifakı’nın ortağı MHP’den şu ana kadar herhangi bir tepki, yorum veya değerlendirme gelmedi.
Peki MHP, Montrö konusunda ne düşünüyor?
Bunun için yine Bahçeli’nin geçmişte yaptığı bir açıklamaya başvuralım.
Hatırlanacaktır; İstanbul Kanalı Projesi ne zaman konuşulsa, Montrö de gündeme geldi ve bu projenin amacının Montrö Sözleşmesi’ni ortadan kaldırmak olduğu vurgulandı.
İşte bu tartışmalar üzerine 24 Aralık 2019’da yazılı bir açıklama yapan Bahçeli, muhalefet partilerini ağır ifadelerle eleştirip, Kanal İstanbul projesine sahip çıktıktan sonra şunları kaydetti:
“Elbette mezkur projenin bütün yönleri çok iyi analiz edilmeli, fizibilite çalışmalarıyla birlikte çevreye, ekolojik dengeye, stratejik hedeflere, çok taraflı antlaşmalara ne getirip ne götüreceği basiretle hesap edilmelidir. Bilhassa Montrö Boğazlar Sözleşmesi’nin ihmali, hafife alınması pek çok badireyi ortaya çıkaracaktır. Ülkemizin Montrö’den mülhem elde etmiş olduğu egemenlik haklarından vazgeçmesi düşünülemeyecektir. Kanal İstanbul Projesi’nin Montrö Boğazlar Sözleşmesi’nin sağladığı tecrübe, birikim ve kazanımlar dikkate alınarak temin edilmesi hayati önem ve değerdedir. Montrö Boğazlar Sözleşmesi; 20 Temmuz 1936 tarihinde imzalanmış ve 9 Kasım 1936 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Bu Sözleşmesi’nin Karadeniz’e kıyıdaş olmayan devletlerin savaş gemilerinin bu denizde varlık göstermelerini kısıtlayan hükümleri şüphesiz Türkiye’nin lehine, milli güvenliğe destektir. Ayrıca, Karadeniz’e kıyıdaş olmayan devletlerin savaş gemilerine getirilen bu kısıtlama, bu denizin emperyalist devletler arasında rekabet ortamı haline gelmesini de engellemektedir. Kanal İstanbul Projesi’nin ABD donanmasının Karadeniz’e çıkışının ve yerleşmesinin önünü açmak için hazırlandığını söyleyenler sadece yalancı değil, aynı zamanda müfteridir. Mesele rant değil, milli anttır, böyle de olmalıdır… Milliyetçi Hareket Partisi’ne göre, Montrö Boğazlar Sözleşmesi’nin tartışılması Türkiye için tehdit ve beka sorunudur.”
Görüldüğü üzere Bahçeli, Montrö’nün tartışılmasını bile “Türkiye için tehdit ve beka sorunu” sayıyordu.
Ama şimdi “Montrö’den çıkılması” konuşuluyor – hem de Meclis Başkanı’nın sözlerinden dolayı.
Özetle; bindik bir alamete, gidiyoruz kıyamete!..
Müyesser YILDIZ
26 Mart 2021
Odatv link: https://odatv4.com/devlet-bahceliyi-kizdiracak-montro-sozleri-26032120.html