İçeriğe geç

3. Raund…Sakık’tan Sonrası… Ya da Yeni Silivri Adayları…

PKK’nın ikinci isminin “Ergenekon”da gizli tanıklığı sürpriz mi? Hayır!.. PKK’nın şartlarından birisi “savaş suçu” dedikleri terörle mücadelenin yargılanması değil miydi? İşte bu şartın yerine getirildiği ortaya çıkmış oldu.

Sakık’ın kimliğinin deşifre olması üzerine, “Bir o eksikti” yorumları yapıldı. Daha durun, Öcalan’a gizli tanıklık yaptırılmadığı veya yaptırılmayacağı ne malum!..

Parmaksız Zeki kod adlı, Bingöl’de 33 erin öldürülmesinden sorumlu Şemdin Sakık, 28 Şubat sürecinde birilerinin “parmağı” oldu. Sormamız gereken ilk soru, acaba bu dönemin hangi “egemenlerinin” parmaklığını yaptığıdır.

Silivri mahkemesinin tutumu da ilginç; Bugüne kadar gizli tanıkların kimliğinin deşifre olmasına yönelik sanık veya avukat sorularını engelleyen, ısrar edenleri salondan atan hakimlerin, Sakık’ın kimliğini açıklamasına onay vermesi neyin nesidir? Ya da Sakık’ın adeta meydan okuması? Neye güveniyor, işin sonunun geldiğine mi inandırıldı?

Balyoz davasında tam tüm deliller çürütülmüşken, Gölcük’te Savcı ve polisler elleriyle koymuş gibi yeni bir takım “deliller” buldu ve dava kaşla göz arasında sonuçlandırılıp, TSK’nın en seçkin askerleri 13/20 yıl hapis cezasına çarttırıldı.

Ergenekon davasında da iddiaların, tanıkların hiçbir inandırıcılığı kalmamışken, ortaya Şemdin Sakık fırlatıldı. Adeta PKK’yı, TSK’nın kurduğunu, koruyup-kolladığını, faili meçhullerin sorumlusunun TSK olduğunu ispatlamaya çalışıyor gibi. Bu davaya bir de Özal’ın “zehirlenmesi” iddiası eklendi mi, tamamdır!.. Gelsin ağır cezalar.

Böyle bir tablonun ilk sonucu, herşeyden önce PKK’nın gerçek hamisi ABD’nin ibrası ânlamına gelmez mi? “PKK, ABD’nin eseridir diyordunuz, gördünüz mü?” şeklindeki zafer çığlıkları duyulmaz mı?

Bir teröristin tanıklığına dair bu ilk tespitlerden sonra PKK üzerinden ülke içi iktidar çekişmelerine geçelim:

-Başbakan Erdoğan PKK ile müzakerelerden yana, Oslo’dan sonra ikinci dönem pazarlıkları başladı. Ama Cemaat, bu pazarlıklara karşı.

-Erdoğan, şimdilerde Kandil ve BDP’yi “tu kaka” ilân ederken, tamamen Öcalan’a oynuyor. Cemaat bu politikayı da tasvip etmiyor.

-Erdoğan, görüşmeleri yine MİT üzerinden sürdürüyor. Oysa Cemaat, MİT’le savaş halinde.

-Erdoğan Ergenekon ve Balyoz’daki bazı tutuklamalardan rahatsız. En azından İlker Başbuğ’u kurtarmaya çalışıyor. Cemaat ise Balyoz kararlarının Yargıtay’da firesiz onanmasını istediği gibi, Ergenekon’da da herkese ağır cezalar verilmesini bekliyor.

Bu ayrışmanın somut sonuçlarını şöyle gördük:

-Oslo pazarlıkları sızdırıldı. Başbakan sızıntının kaynağını MİT’in tespit ettiğini söyledi, ama kimlerdi açıklamadı.

-KCK iddiannamesi üzerinden MİT Müsteşarı Hakan Fidan ve eski MİT yöneticilerinin yargılanması gündeme geldi. Başbakan Erdoğan, Hakan Fidan’a kefil oldu, yetmedi bir gecede kanun değiştirip, yargılanmasını engelledi. Ardından “devlet içinde devlet” haline gelen güçlere, “Alacaksanız beni alın” resti çekti.

-PKK’nın yeni yapılanması KCK’yı MİT’in kurdurduğu, yöneticilerinin çoğunun MİT mensubu olduğu öne sürüldü. Özellikle Öcalan’ın Avukatı diye bilinen, eli silahlı fotoğrafları yayınlanan İrfan Dündar’ın MİT’le bağlantısı, KCK operasyonunda çoğu avukat tutuklanırken, onun serbest bırakılması dikkat çekti.

Yani iktidar içi mücadelenin 1 ve 2. raundları böyle 1-1 sonuçlandı. Peki bitti mi? Erdoğan’ın yeniden müzakereleri başlatacağına açıklaması acaba yeni bir raundu mu başlattı? Şemdin Sakık bu yeni raundun bir figürü müdür? Ya sonra?

-SAKIK-ÖZGÜREL-MİROĞLU ÜÇLEMESİ-

Son dönem Kandil ziyaretçisi malum Gazeteci Avni Özgürel. MİT’in yaptıklarını da canla başla sahipleniyor. 24 Ekim’de Yeni Şafak’ta bir röportajı yayınlandı. Başlıklarla özetlersek, Oslo süreci, sızıntının kaynağı, mevcut durum ve Başbakan Erdoğan’ın kefil olduğu, cemaatin ise hdefe oturttuğu MİT Müsteşarı hakkında bakın neler söyledi:

OSLO’NUN HAKEMİ İNGİLİZ İSTİHBARATI:

Protokol değil de bir mutabakat metni üzerinde mutabık kalınmış durumda. Bunu da hazırlayan üçüncü bir taraf var: İngiliz istihbaratı. Kimdir bunlar? Geçmişte terör müzakerelerini yürütmüş olan, IRA ile gerçekleşen müzakerelerde de bulunan, pazarlıkları, süreci idare eden MI5’in elemanları. Bu işin tekniğini ayrıntılarını çok iyi bilen insanlar. Onun için de Oslo müzakerelerinin hem yönlendiricisi oldular hem de kaydını tuttular. Süreçte tampon görevi gördüler.

OSLO’YU DEŞİFRE EDEN İKTİDAR ORTAĞI MI?: Deşifre eden başka bir merkezdi. Şimdi söylemenin manası yok, bu başka bir kavgayı çıkartır ama bu Türkiye’nin iç siyaseti ile alakalı bir çekişmenin neticesinde oldu. Deşifre eden PKK değil, hükümet de değil!.. Türkiye’nin iç siyaseti ile alakalı demem yeterli. Anlayan anlar. Bu İngilizlerin Türkiye’ye bir oyunu olmadığı gibi PKK’nın da böyle bir teşebbüsü kesinlikle söz konusu olmadı.

GÖRÜŞMELER BAŞLADI: Tabii ki devlet şu anda görüşmelere başladı. Öcalan ile görüşülüyordur. Bundan sonraki görüşmede yöntem belirlenecek… Çünkü çözümün ayrıntıları zaten belirlenmiş durumda. Avrupa’da görüşme yapmak yerine MİT Müsteşarı Hakan Fidan, Öcalan ve Murat Karayılan ile bir dizi görüşmeler yapacak. Bu nedenledir ki, MİT ile Öcalan arasında görüşmeler başladı. Burada belirlenecek yol haritası Oslo görüşmelerinden çok daha önemli olacak.

PKK MİT MÜSTEŞARINA GÜVENİYOR: Öcalan’ın kendi elemanlarından -buna Murat Karayılan ve Avrupa kanadındaki diğer ekip de dâhil- daha fazla itimat ettiği kişi MİT Müsteşarı Hakan Fidan’dır. Çünkü Öcalan, Hakan Fidan ile sonuca gidebileceğinin farkında. Hakan Fidan kesinlikle kilit isim. Hakan Fidan olmazsa sadece Oslo görüşmeleri baltalanmakla kalmaz, Türkiye’yi barışa götüren süreç de sekteye uğrar.

Özgürel’in bu iddialı açıklamalarını bir yana koyup, iktidarın bir cenahının PKK’ya karşı çıkışlarıyla sık sık referans yaptığı Kürtçü siyasetçi ve aydınlardan Orhan Miroğlu’nun dün Bugün Gazetesi’nde yayınlanan röportajına geçelim. Miroğlu, Öcalan’ın “barış düşüncesinden uzak” olduğunu, PKK üzerindeki hakimiyetini kaybettiğini, yeni bir Oslo sürecinin imkansız hale geldiğini savunuyor. Konumuz itibarıyla asıl önemli sözleri, KCK’nın kuruluşuna dair.

Savcıların, KCK’yı MİT’in kurdurduğunu iddia ettiğini yukarıda vurguladık. Ama bakın Orhan Miroğlu ne söylüyor?

“Acaba Öcalan KCK’yı formüle ederken tek başına mı hareket etti ya da KCK’yı Öcalan ile birileri paylaştı mı? Ergenekon bağlantılı unsurların ve tabii ki Ergenekon’un bizzat kendisinin ortak projesi KCK…”

“Ergenekon”dan kastedilen malum Silivri’de yargılanan askerler, aydınlar, gazeteciler. Öyleyse KCK’yı onlar mı kurdurmuş oluyor?

İyi Silivri mahkemesinde gizli tanıklık yaptırılan Şemdin Sakık dün KCK davasında bırakılan, MİT’le irtibatı ortaya çıkan Avukat İrfan Dündar’ı işaret etti. Dündar’ın her söylediğinin örgüt içinde Öcalan’ın talimatı olarak algılandığını öne sürdü. Bir anlamda MİT-PKK-KCK bağlantısını ortaya koydu.

Miroğlu ve Sakık’ın bu iddialarından hareketle soralım:

-Savcıların tespitlerine göre KCK’yı kurduran MİT. “Devlet içinde devlet” savaşları sürerse, MİT Müsteşarı ve ona kefil olan Başbakan Erdoğan da “Ergenekoncu”mu ilân edilecek?

-KCK davasının da “Ergenekon”la birleştirilmesi mi gündeme gelecek? KCK davalarının artık tümüyle Silivri’de görülmeye başlanması bunun hazırlığı mı?

-Bu olursa Öcalan’ın da Silivri’de gizli veya açık tanıklığı söz konusu olacak mı? “Yeni deliller” gerekçesiyle Öcalan’ın yeniden yargılanmasını, sürecin sonunda da “özgürleştirilmesi”ni planlanlayanlar mı var?

Anlaşılan çok “kanlı-canlı” üçünücü, belki de son raunda sürükleniyoruz. Bu “derin savaşı” hangi “devlet içinde devlet” ve ardındaki güç kazanırsa kazansın, kaybedeni en başından belli; Türkiye… Türk Milleti…

Muhalefet partileri, iktidar içi savaşlardan medet umup, birilerinin yanında saf tutmaktan vazgeçtiği gün bu “çuval” yırtılacaktır, mutlaka yırtılmalıdır!..

Silivri, Hasdal, Hadımköy ve Maltepe’ye kucak dolusu sevgiler…

Müyesser YILDIZ

7 Kasım 2012

Kategori:Uncategorized