İçeriğe geç

Ankara Bir “Kuşatmayı” Daha Böyle Yarıyor!..

Dışişleri Bakanlığı’mızın internet sitesinde “Türkiye-Ermenistan Siyasi İlişkileri”nin anlatıldığı bir bölüm var.

Sözkonusu metnin başlangıcında Türkiye’nin, Ermenistan’ın bağımsızlığını 16 Aralık 1991 tarihinde tanıdığını, bağımsızlığını müteakip ciddi ekonomik problemler yaşayan bu ülkeye insani yardımda bulunduğu, Ermenistan’ın bölgesel kuruluşlar, uluslararası toplum ve Batılı kurumlarla bütünleşmesi yönünde çaba harcadığı, ancak “bugüne kadar Ermenistan’la diplomatik ilişki tesis edilmesi ve ikili ilişkilerin gelişmesi için uygun koşulların oluşmadığı” anlatılıyor.

Peki neydi “diplomatik ilişkinin tesis edilmemesinin” sebep veya sebepleri? Ermenistan ve destekçilerinin “3 T” olarak bilinen “[soykırım iftirasını] tanıma, tazminat ve toprak” taleplerine değinilmeksizin, “Ermenistan’ın, 1993 yılında Azerbaycan’ın Kelbecer bölgesini işgal etmesi üzerine, ülkemizden Ermenistan’a doğrudan ticaret sona erdirilmiş; iki ülke arasındaki sınır kapatılarak kara/demiryolu ve havayolu bağlantıları kesilmiştir.” deniliyor.

Bir anlamda Türkiye-Ermenistan arasındaki sorunlar Azerbaycan topraklarının işgâli ile sınırlandırılıp, “diplomatik ilişki kurulması ve iki ülke arasındaki sınırın açılması” bu işgâlin sona ermesine bağlanıyor. Nitekim, metnin sonunda, “Azerbaycan-Ermenistan ilişkilerinde ilerleme kaydedilmediği sürece, Türkiye-Ermenistan ilişkilerinde kaydedilecek bir ilerleme tek başına yeterli ve kalıcı olmayacaktır.” vurgusu yapılıyor.

Dışişleri Bakanlığı’nın anlatımında; 10 Ekim 2009’da Zürih’te imzalanan “Diplomatik İlişkilerin Tesisi ile İkili İlişkilerin Geliştirilmesi Protokollerinden” söz edilip bunların 2018’de Ermenistan tarafından hükümsüz ilân edildiği belirtildikten sonra da şu tespite yer veriliyor:

“Türkiye şimdiye kadar Ermenistan’la ilişkileri normalleştirmeye yönelik, iyi niyet ve kararlılığının göstergesi olarak kendi inisiyatifi ile tek taraflı birçok güven artırıcı önlemi hayata geçirmiştir. Ancak, Ermenistan’dan aynı yapıcı yaklaşım görülememektedir.”

2009 Protokollerindeki Tablo

Öncelikle 10 Ekim 2009’da ABD, Rusya, Fransa ve İsviçre Dışişleri Bakanları ile AB Ortak Dış Politika Yüksek Temsilcisi Javier Solana’nın huzurunda dönemin Türkiye ve Ermenistan Dışişleri Bakanları tarafından imzalanan o protokollerle ilgili birkaç hatırlatma yapalım.

Ankara, bu protokollerin, “soykırım iddialarından vazgeçilmesini” sağladığını savunurken, imzaların atılacağı gün dönemin Ermenistan Cumhurbaşkanı Serj Sarkisyan, “İlişkilerin normalleşmesi soykırımı sorgulamaya açmayacak. Bu herkesin malumu ve tanınması gereken olgu. Bu yara onarılamaz” diyordu.

Bir diğer önemli ayrıntı, imza törenine “refakat” eden dört ülkeden üçü; Rusya, Fransa ve İsviçre “soykırım” iftirasını kabul etmiş, her konuda Ermenistan’ın hamiliğini yapan ülkelerdi. AB’nin bu konudaki tavrını ayrıca belirtmeye gerek yok. Bilindiği gibi, geçtiğimiz Nisan’da Başkan Biden’ın “soykırım” ifadesini kullanmasıyla, bu kervana ABD de resmen katılmış oldu.

Ankara’nın, “Ermenistan’ın işgâl ettiği Azerbaycan topraklarından çekilmesi” şartındaki durum ise şuydu:

Dönemin Başbakanı Erdoğan, Ermenistan Karabağ’dan çekilmeden sınırların açılmayacağını söylemişken, sonrasında “İşgâl sona ermeden, protokollerin TBMM’de onaylanmayacağı” noktasına geldi… Ermenistan tarafı, anlaşmanın “Dağlık Karabağ konusunda herhangi bir önkoşul içermediğini” öne sürdü… Dahası, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun imza töreninde Karabağ’ın “K”sını söylemesine bile tahammül edemeyip kriz çıkardılar.

İşte bu tartışmalar arasında protokoller imzalanırken, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, “her şey yolunda gider ve karşılıklı adımlar atılırsa, iki ülke sınırının yeni yıla doğru açılabileceğini” müjdeledi.

Ancak yukarıda da aktardığımız gibi, Ermenistan tarafı ilerleyen süreçte bu protokolleri sürüncemede bıraktı, nihayetinde de 2018’de hükümsüz ilân etti.

Yine “Normalleşirken”

Tüm bunları hatırlatmamızın sebebi; Ermenistan’ın Türkiye karşıtı tezleri aynen yerli yerinde dururken, Karabağ işgâlinin sona erdiği gerekçesiyle, 13 yıl sonra yine Ermenistan’la “normalleşme” adımlarının atılması.

Oysa biliyoruz ki, Karabağ sorunu çözülmedi. Olaya Rusya el koydu ve şimdilik Putin’in patronluğunda yürüyor.

Nitekim 23 Ocak’taki istifasından sadece 1 ay önce Ermenistan Cumhurbaşkanı Armen Sarkisyan, “normalleşmeye” ilişkin şunları söyledi:

“Karabağ sorunu tam olarak çözülmeden Türkiye ve Ermenistan yakınlaşmaya başlamıştır. Ermenistan ve Azerbaycan arasında savaş sürerken, Azerbaycan ve Türkiye kardeş millet olduklarını ilân ederken, Türkiye’nin Ermenistan ile ilişkilerini nasıl normalleştirebileceğini biri bana kanıtlayabilir veya açıklayabilir mi?… Ermenistan ile Azerbaycan arasındaki ilişkiler normalleşmemişken, Azerbaycan neden Ermenistan ile Türkiye arasındaki ilişkileri normalleştirmeyi kabul etsin?”

Dün ise şu “son dakika” gelişmesi yaşandı:

Antalya’daki Diplomasi Forumu’na katılan Ermenistan Dışişleri Bakanı Ararat Mirzoyan, Anadolu Ajansı’na yaptığı yazılı açıklamada şunları anlattı:

“Ermenistan, Türkiye’yle diplomatik ilişkiler kurmaya ve sınırları açmaya hazır. Süreci bu amaca götürecek siyasi bir iradenin olduğunu Türk mevkidaşımdan da duymak beni mutlu etti… Sınırların açılması, iki ülke arasındaki bağlantısallığa, ticari ve ekonomik ilişkilere, halklar arası ilişkilere ve bölgenin genel istikrarına pozitif bir etki yapacaktır… Genel olarak Ermenistan halkı Türkiye’yle ilişkilerin normalleşmesini istiyor. Elbette hem Ermenistan hem de Türkiye’de bu sürece şüpheyle yaklaşan bazı gruplar var. Her iki taraftan da yetkililer bu sorunları ele almak için siyasi liderlik yapmalıdır.”

Dışişleri Bakanı Mirzoyan’dan önce, geçen ay Erdoğan’ın, “Ermenistan’ın, sınırların açılması ve diplomatik ilişkilerin kurulması gibi bazı somut beklentilerinin olduğunu da biliyoruz. Ermenistan eğer şu anda Özel Temsilcilerle başlayan süreci devam ettirmekte kararlı olursa, bizim için kapıların kapalı kalması diye bir şey söz konusu olmaz… Herkesin bu tarihi fırsatı iyi kullanmak için yapıcı davranması lâzım.” mesajı verdiğini hatırlatıp şunu kaydetmekle yetinelim:

Bu ay başında Rusya Savunma Bakanlığı, “Dağlık Karabağ” ifadesini kullanınca Azerbaycan Savunma Bakanlığı, “Azerbaycan topraklarında Dağlık Karabağ adında bir bölgenin mevcut olmadığını” vurgulayıp şöyle tepki gösterdi:

“Rusya, Azerbaycan’ın toprak bütünlüğüne, egemenliğine ve sınırlarının dokunulmazlığına desteğini defalarca ifade etmiştir. Rusya’nın resmi tutumunun aksine Rusya Savunma Bakanlığı’nın resmi açıklamalarında daha önce de Azerbaycan’ın egemen topraklarıyla ilgili bu ifadeye atıfta bulunulmuştur. Bu tür açıklamalar Azerbaycan-Rusya ilişkilerine zarar verebilir ve Rus barış güçlerinin geçici olarak konuşlandığı Azerbaycan topraklarında gerilimi tırmandırabilir. Azerbaycan Savunma Bakanlığı, Rusya Savunma Bakanlığı’na, Azerbaycan Cumhuriyeti’nde bulunmayan idari-bölge birimleri adı altında ülkemizin egemen topraklarına bu ifadenin kullanılmasına son verme çağrısında bulunuyor.”

Dün iktidar medyasının bir yazarı, 2021 yılının adını “kuşatmayı yarma yılı” olarak koyan Ankara’nın, kuşatmayı diplomasi ile yardığını anlatıp dış politikadaki bu hızlı “açılımları”, “Türkiye geri dönüyor” diye nitelendirdi.

Tabii, “Türkiye’yi kimler, ne zaman ve niye kuşattı?”, “Bu kuşatmalar yaşanırken, iktidarda CE-HA-PE mi vardı?”, “Ülkeyi kuşatanlar pişman olup geri adım attı? Bunun için mi hepsiyle ‘kucaklaşılıyor’?” sorularının cevabını veren yok.

“Kuşatmayı yarma” gayretlerinin sebebi; ekonomik gidişat veya -Türkiye karşıtı ABD Senatosu’nun Dış İlişkiler Komitesi Başkanı Bob Menendez’in dediği gibi- Erdoğan’ın, “Türkiye’nin Biden hükümetiyle arasını düzeltme” amaçlı “sempatik adımları” mıdır, bilinmez; ama evet, özellikle Ermenistan bağlamında Ankara’nın 2009’a “geri döndüğü” görülüyor!..

Müyesser YILDIZ
16 Mart 2022

Kategori:Uncategorized