Yaklaşık 11.5 ay önce aralarında üç eski Deniz Kuvvetleri Komutanının da bulunduğu 103 emekli amiralin, “Montrö’ye sahip çıkılsın” açıklaması yapmasından birkaç gün sonra Savunma Bakanı Hulusi Akar, tamamı iktidar medyasına mensup gazetecilerle Kara Havacılık Komutanlığı’ndaki bir sergiyi gezdi.
Haliyle gazetecilerin gündeme ilişkin sorularını cevapladı. Örneğin, Rusya-Ukrayna anlaşmazlığı konusunda şu değerlendirmeyi yaptı:
“Barışçıl şekilde, diyalogla iki ülke arasındaki sorunların çözümünden yanayız. Kırım’ın işgâlini tanımadığımızı Sayın Cumhurbaşkanımız defalarca ifade etti. Kırım Tatar Türklerinin daima yanındayız. Karadeniz’deki sorunların ‘Bölgesel Sahiplik İlkesi’ kapsamında kıyıdaş devletler arasında çözülmesi lâzım. Bu ilkeye uygun davranılması gerekmektedir. Şu anda buradaki statüko çerçevesinde çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Krize sebebiyet vermeden Rusya ve diğer Karadeniz’e kıyısı olan ülkelerle dengeyi korumaya çalışıyoruz. Her problem çıktığında savaş, sıcak durum olmamalı.”
Ama görüldüğü üzere savaş/sıcak durum oldu ve Türkiye dengeyi korumaya çalışıyor.
Tabii Akar, “bazı amirallerin bildirisi” hakkında da konuşup şunları söyledi:
“TSK, cumhuriyet tarihinin en yoğun dönemini yaşıyor. Operasyon da eğitim de dâhil. Böyle bir durumda bu insanların moral ve motivasyonunu bozmak ne demektir, onun adını siz koyun. Bu düşmanı sevindirmekten başka neye yarar, bunun ne manası var? Bu problemli bir durumdur. Çık televizyonlar serbest, orada konuş, gazeteye yaz, konferans ver. Bir kere Türkiye’nin imajını bozuyorlar. TSK, hiçbir görev ve sorumluluğu olmayan kişi veya kişilerin hırs, ihtiras ve şahsi emellerine araç yapılamaz. Bizi karıştırmayın. Biz işimizde, gücümüzdeyiz.”
Hangi Düşman Sevindi?
Soru-cevap bölümünde ise şu diyaloglar yaşandı:
Soru: Bildiri yayımlayan amirallerin içeri ile bir bağlantıları var mı? Buna kim bakacak?
Akar: Bunları savcılık inceliyor, istihbarat bakıyor, biz de bakıyoruz. Kim nerelere gitmiş, kimlerle görüşmüş bakılacak.
Soru: Bildiriyi nasıl değerlendiriyorsunuz?
Akar: Türk Silahlı Kuvvetleri’ni kullanıyorlar. Bunu görüyorsunuz değil mi? Bu arkadaşların Silahlı Kuvvetler’de bir görevi, sorumluluğu var mı? Yok. Dolayısıyla bunlar kendi içlerinde, kendi egoları doğrultusunda, ‘Ben bilirim, ben ederim.’ anlayışı içinde. Devletin Dışişleri, İçişleri, Millî Savunma Bakanlıkları var; MİT var, Genelkurmay var, Kuvvet Komutanlıkları var. Burada onlarca insan çeşitli konularda görev ve sorumluluklarının bilinci içinde kendi konularına çalışıyor. Üniversiteler var. Sorumlu ve görevli olan herkes her şeyi çalışıyor. 104 kişiyi bir şekilde manipüle ediyorsun, bir araya getiriyorsun. Haddini aşan bir bildiri bu. Neye hizmet ediyor? Moral motivasyon bozuyor, düşmanı sevindiriyor, birliği beraberliği bozuyor.
Soru: Bildiri ile ilgili dış bağlantı söz konusu mu? Son dönemde ortaya atılan yalan yanlış iddialarla birlikte bakıldığında sistematik bir şeyden söz edilebilir mi?
Akar: Bu olayların üst üste gelmesi bir plan mı, program mı, tesadüf müdür… Bunlardan ziyade somut, mekanik olaylara bakacağız. Yetkisi, sorumluluğu, görevi olmadan bu insanlar bir araya gelmişler. Mekanizmanın nasıl olduğunu savcılık ortaya çıkaracak. İlk metni kim hazırladı, nasıl dağıttı belirlenecek. Bu işe katılmayan 86 emekli amiral de var. Onlar girmiyor bu işe. Mekanizma nasıl oluştu, onu anlamaya çalışıyoruz. Bunun arkasında ne var, başka şeyler olabilir, başkaları bundan örnek alabilir. Bunlar okumuş, yazmış insanlar, yaptıkları işin nereye varacağını bilmek zorundalar. Dolayısıyla bunun bedeli neyse ödeyecekler.
Soru: Türk Silahlı Kuvvetleri’nin disiplinine aykırı fotoğrafı çıkan amirale ilişkin incelemedeki son durum nedir?
Akar: İdari prosedür devam ediyor.
Montrö’ye sahip çıkan emekli silah arkadaşlarını bu ifadelerle suçlayan Akar’ın yine o söyleşide; “Boğazlardan geçen 43 bin gemi Türkiye’nin milli güvenlik sorunu değil mi, onunla ilgili çalışmalarınız var mı?” şeklindeki bir soru üzerine, “Sivil asker ayrımı olmaksızın temel değerlerimizle herkes 780 bin kilometrekare vatan toprağı, semalarımız, denizlerimiz, 84 milyon vatandaşımız için hep beraber çalışacağız. Hakkımızı, menfaatimizi koruyacağız.” dediğini kaydedip bugüne gelelim.
Ukrayna savaşı sebebiyle Montrö haftalardır gündemde ve Ankara da tepeden tırnağa Antlaşma’ya sahip çıkan bir görüntü veriyor.
Öyle ki, bu tutumundan dolayı ABD’den, Almanya’dan “teşekkür” alıyor. Teşekkür kervanına Rusya da katılıyor.
Savunma Bakanı Akar’a dönelim; Ukrayna krizinin başlangıcından itibaren Montrö konusunda, dört açıklamayla en çok o konuştu. Son olarak, önceki günkü NATO Savunma Bakanları toplantısının ardından, bölgede barış ve istikrarın tekrar tesisi için yapılan en önemli çalışmalardan birinin Montrö Sözleşmesi’ne uyum olduğunu vurgulayıp şu değerlendirmeleri yaptı:
“Bu konuda tüm taraflarla konuşmak, görüşmek suretiyle bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da gayet ciddi, samimi, açık ve şeffaf şekilde Montrö Sözleşmesi’nin uygulanmasını istiyoruz. Bu çerçevede de barışın, istikrarın, huzurun devamına gayret gösteriyoruz. Bu konuda şu ana kadar tüm taraflar buna uydular. Her zaman söylüyoruz: Montrö, bütün taraflar için faydalı. Montrö statüsünün bozulmasının kimseye yararı yok. Bu anlaşmanın ilgili taraflarca takibinin, buna uyum sağlanmasının barışa, istikrara giden yolda önemli bir adım olduğunu, önemli destek sağlayacağını tekrar tekrar dile getirdik, dile getirmeyi sürdürüyoruz.”
Müdahillik Dilekçeleri
Peki durum bu iken, öte yandan ne yaşandı?
O Montrö açıklamasını yaptıkları için emekli amiraller hakkında “suç için anlaştıkları” iddiasıyla açılan davanın Pazartesi Ankara’da başlamasından önce, Ankara dışında olanların ifadeleri alındı.
Beraberinde sözkonusu açıklamadan “şikâyetçi” olanlara, davaya katılım talebi olup olmadığı yönünde yazı gönderildi. İşte bu yazılara verilen iki cevabı aktarmak istiyoruz.
İlki “T.C. Cumhurbaşkanlığı”dan. Cumhurbaşkanlığı İdari İşler Başkanlığı Hukuk ve Mevzuat Genel Müdürlüğü’nce 26 Ocak’ta Mahkemeye gönderilen yazıda; “Sözkonusu suçun niteliği dikkate alındığında, T.C. Cumhurbaşkanlığı olarak sanıklardan şikayetçi olunduğu tekrarıyla davaya müdahil olmak gerektiği” bildirilip şöyle denildi:
“Suçtan zarar gören sıfatıyla, açılan kamu davasına müdahilliğimize karar verilerek, müdahil taraf olarak beyanlarımızın alınması; sanıkların, eylemlerine uyan TCK’nın 316’ıncı maddeleri uyarınca iddianamede yazılı ‘Suç için anlaşma’ suçunu işlemeleri nedeniyle en üst hadden cezalandırılmalarına karar verilmesi arz ve talep olunur.”
İkincisi de Milli Savunma Bakanlığı’ndan. Bunun tarihi ise çok yeni; 11 Mart… Yani Ankara’nın Montrö’yü peş peşe sahiplendiği günler. Bakanlık avukatı tarafından hazırlanan ve Bakan adına MSB Hukuk Hizmetleri Genel Müdürü Hakim Tuğgeneral imzalı bir üst yazıyla Mahkeme’ye gönderilen dilekçede şu ifadelere yer verildi:
“3 Nisan 2021 tarihinde gece yarısı bazı internet siteleinde ve sosyal medya mecralarında ‘103 amiralden Montrö ve Atatürk Bildirisi’ başlığı altında yayımlanan bildirinin içeriği, kullanılan dil, yayımlanma zamanı ve yapılış yöntemi itibarıyla darbe tehdidi ve muhtıra çağrışımları içeren bir yaklaşımla kaleme alındığı ve ifade özgürlüğü sınırlarını aştığı değerlendirmesiyle, dosya sanıkları hakkında Bakanlığımızın 6 Nisan 2021 tarihli yazısıyla suç duyurusunda bulunmuştuk. Bu kapsamda hiçbir görev ve sorumluluğu bulunmaksızın bildiriyi yayımlayan dosya sanıkları hakkında TCK’nın 316/1’inci maddesinde düzenlenen ‘devletin güvenliğine ve Anayasal düzene karşı suç işlemek için anlaşma’ suçunu işlediklerinden bahisle açılan kamu davasında Bakanlığımızın katılan olarak davaya kabulüne ve sanıkların sevk maddeleri doğrultusunda cezalandırılmalarına karar verilmesini Milli Savunma Bakanlığına vekaleten talep ederim.”
Ülkemiz ve Ordumuz adına tek kelimeyle ne acı bir tablo, değil mi?!
Müyesser YILDIZ
18 Mart 2022