İktidarla birlikte Mısır “darbesine” aslanlar gibi direnen medyada birkaç gündür, “Amerikalı Anne… Bayan Amerika” başlıklarıyla şu haber işleniyor:
“Mısır’da yapılan darbeden sonra ülkenin gerçek sahibinin cuntacı generaller değil, ABD’nin Kahire Büyükelçisi Anne W. Patterson olduğu ileri sürülüyor. Darbeyi gerçekleştiren Genelkurmay Başkanı Abdulfettah es-Sisi’nin, attığı her adımdan önce ABD’li elçinin tavrını gözettiği vurgulanıyor.”
Mısır örneğinden hareketle daha önceleri Irak işgâli başta olmak üzere hangi ülkelerde “Amerikalı annelerin” rol oynadığı hatırlanıyor.
Batı Gezi eylemleri için “Türk baharı” dediğinde, Başbakan Erdoğan kızdı ve şu tarihi itirafta bulundu:
“Dışarıdaki bazı kendini bilmezler, içeride de onların uzantısı olan bazı kendilerini bilmezler, utanmadan ‘Arap baharını gördük, şimdi de Türk baharını görelim’ diyor. Be hey gafil, be hey cahil, Türkiye’deki Türk baharı 3 Kasım 2002’de oldu…”
İlk mitinginde bunu söyleyen Erdoğan, sonraki mitinglerinde şu “ufakcık”, ama çok önemli düzeltmeyi yaptı:
“Vandalların yakıp yıkmasına bakıp, buna ‘Türkiye baharı’ diyenler var. Kimse kusura bakmasın, Türkiye baharı 3 Kasım 2002’de yaşanmıştır…”
Evet, tam doğrusu buydu; AKP’nin iktidara gelmesiyle birlikte “Türkiye baharı” gerçekleşmişti. İçinde Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kuruluş esaslarının, Atatürk’ün olmayacağı, PKK-Kürdistan açılımlarının temellerinin atılacağı “Yeni Türkiye”ydi bu.
Türk Milletini silme azim ve kararlılığında olanların, bu “devrime”, Türk baharı adı verilmesini kabul etmeleri mümkün müydü?
10.5 yılda “Yeni Türkiye” de yapılan ve yapılmakta olan “devrimleri” anlatmaya gerek yok. Dehşetle izliyoruz.
Ancak şunun altını çizelim; Emperyalizmin buyurduğu her “devrim” için, “Yapacağız, ama TSK, Baykal, milliyetçiler, ulusalcılar engel oluyor” diye dert yandılar. Wikileaks belgeleri ortada!.. Türk polisinin, operasyonlar öncesinde ABD’lilere nasıl brifingler verdiği de!..
Bu “engellerin” büyük kısmı nasıl ortadan kaldırıldı; CD’ler, kasetler, sahte delliler ve davalarla.
Nitekim yandaş kalemler, “Ergenekon, Balyoz operasyonları olmasa, Kürt açılımı yapılamazdı” demedi mi?
O halde yandaş medya hazır Mısır, Irak’takileri anlatırken, biz de “Türkiye devriminin”, Amerikalı “anne”sini hatırlatalım!..
3 Ekim 2006’da Hürriyet Gazetesi’nde Toygun Atilla ve Uğur Ergan imzalı bir haber yayınlandı. “FBI’dan Ankara’ya PKK ve El Kadı için özel atama” başlıklı habere göre, ABD, PKK’nın mali desteğini belirlemek için FBI’nın uzman ismi Savcı Susanne Hayden’ı Ankara’daki Büyükelçiliğine “özel hukuk müşaviri” olarak atamıştı. Eylül ortalarında Türkiye’ye gelen SusANNE, bu kadar kısa sürede 2 kez İstanbul’a gitmişti.
1 yıl sonra 2 Kasım 2007’de de Milliyet’te, SusANNA’la ilgili şu haber çıktı:
“Erdoğan’ın Bush ile 5 Kasım’da yapacağı kritik görüşme öncesi apar topar İstanbul’a gelen Savcı Suzanne Hayden, İstanbul Emniyet Müdürlüğü’ne gelerek bir dizi çalışma yaptı.”
Bu haberin önemi 3 ay sonra Fehmi Koru’nun 1 Şubat 2008’de Yeni Şafak’taki köşesinde, “Ergenekon soruşturması 5 Kasım 2007 günü yapılan Bush-Erdoğan görüşmesinde kararlaştırıldı” iddiası üzerine anlaşıldı.
Nitekim kısa bir süre sonra SusANNE’ın, PKK’yla mücadele kapsamında İstanbul’da cumhuriyet savcıları ve yargı temsilcilerine yönelik programlar düzenlediği ortaya çıktı. Ergenekon duruşmalarında bol bol SusANNE’ın kulağı çınlatıldı. Bu ilişki ve işbirliği Meclis’te de çok sayıda soru önergesine konu oldu.
Soner Yalçın da Silivri cezaevinde yazdığı Samizdat’ta, SusANNE’ı şöyle anlattı:
“Yıl 2005. Türkiye ile ABD arasında OPDAT programı dahilinde terörle mücadeleye ilişkin yasaların çıkarılıp, uygulanması konusunda işbirliği yapıldı. Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığı Yasası ile ‘yabancı uzman çalıştırma’ kabul edildi. Birini tanıtayım:
Adı: Susanne Hayden. 2006 yılında Türkiye’ye sürekli ‘hukuk danışmanı’ olarak geldi; Türkiye’den önce Rusya, Macaristan ve Sırbistan’da, yani Sorosçu renkli devrim projelerinin olduğu ülkelerde görev yaptı. Sırbistan’da 2006-2007 sürecinde ‘yargı reformu’ adı altında bir günde tüm yargıç ve savcıların görevden alınıp, renkli devrim taraftarı genç sivil toplumcu hukukçuların atanmasının akıl hocasıydı!
Susanne Hayden adı basında hep emniyetçiler, savcılarla yaptığı toplantılarla gündeme geldi. Milliyet gazetesinin haberine göre, İstanbul Emniyet Müdürlüğü’nde bir dizi çalışma yaptı (2 Kasım 2007). Bu ilk toplantı değildi; 25-26 Ocak 2007’de İstanbul Hâkimevi’nde Almanya, Belçika, Hollanda ve İngiltere’den terörle mücadele alanında çalışan hukukçular ile CMK 250’nci maddeye bakan özel yetkili savcılar bir araya gelmişti. 12-14 Kasım 2008 tarihindeki Ankara’da yapılan toplantının konusu ise ‘Savcılar İçin Siber Bilinçlendirme Semineri’ idi.
Susanne Hayden polis ve savcılarla o kadar samimi oldu ki, 27 Mayıs 2007’de Sait Halim Paşa Yalısı’ndaki düğünün şahidiydi. Bir diğer şahit de İstanbul Emniyet Müdürü Celalettin Cerrah’tı!..”
Emperyalizme “savaş” açıp, Mısır’ın “Amerikalı Anne”sini keşfedenler; bugüne kadar görmezden geldikleri Türkiye’nin SusANNE’nını da deşifre etme cesaretini gösterirler mi ki?
Silivri, Hasdal, Hadımköy, Maltepe, Sincan, Mamak ve Şirinyer’e kucak dolusu sevgiler
Müyesser YILDIZ
10 Temmuz 2013