Anayasa Mahkemesi, 6 yıldır kayıp olan bir MİT personelinin “bulunması ve kaybolma olayının aydınlatılması için etkili bir ceza soruşturması yürütülmediğine, bunun da yaşam hakkının ihlâli anlamına geldiğine” karar verip sözkonusu kişinin eşine 90 bin lira manevi tazminat ödenmesine hükmetti.
AYM’ye yapılan başvuru dosyası üzerinden A.O isimli MİT personelinin nasıl kaybolduğunu ve ailesinin polise kayıp başvurusunda bulunmasından sonra neler yaşandığını özetlersek;
A.O. Yunanistan’da görev yaparken, 7 Haziran 2016’da hakkında başlatılan idari bir soruşturma nedeniyle Türkiye’ye çağrılır. Aynı gün gelip ilgili evrakı alır ve iki gün sonra Yunanistan’a gider. 12 Haziran’da da yeniden döner. Hakkında yürütülen idari soruşturma “paralel devlet yapılanması” ile ilgilidir.
Bir hafta sonra Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’nın talebi üzerine Sulh Ceza Hakimliği, başka şüphelilerle birlikte A.O.’nun yurtdışına çıkmaması yönünde adli kontrol kararı verir. 3 Ekim’de ise MİT, aralarında A.O.’nun da olduğu 32 eski çalışanı hakkında suç duyurusunda bulunur.
Sonrasında A.O hakkında “FETÖ/PDY” ile bağlantısının belirlenmesi için iletişimin tespiti, ByLock kullanıcısı olup olmadığı, mal varlığının araştırılması gibi bazı soruşturma işlemleri yapılır.
1 Kasım’da da şu olay yaşanır:
A.O. adına kayıtlı, Yunanistan’dan diplomatik plakalı aracıyla öğlen saatlerinde çocuğunu anaokulundan alıp kayınbabasının evine bırakır. Eşine, oradan da Kızılay’da arkadaşlarıyla buluşmaya gideceğini söyler. Eşi akşam saatlerinde A.O.’yu arar, ama cevap vermez. Bir süre sonra telefonu da kapalı konuma geçince A.O.’nun buluşacağını söylediği arkadaşlarını arar; onlardan A.O.’nun buluşmaya gelmediğini öğrenir. Aradoğı polis merkezleri ve hastanelerden de bir sonuç alamayınca polis ile savcılığa kayıp başvurusunda bulunur.
Sadece Kendisi Değil Arabası da Bulunamaz
Aynı gün Savcılık polisten MOBESE, BTK’dan telefon, bankadan da 1 Kasım tarihi itibarıyla işlem kayıtlarını ister.
BTK, A.O.’nun en son 1 Kasım’da eşinin kardeşi adına kayıtlı, ama eşinin babası tarafından kullanılan telefonla 23 saniye görüştüğünü, ayrıca A.O.’nun telefonunun saat 13.49’da Ankara-Eskişehir üzerindeki bir baz istasyonundan, saat 14.50’de Eskişehir’in Sivrihisar ilçesindeki bir baz istasyonundan, 15.32’de Afyonkarahisar’ın İscehisar ilçesindeki bir baz istasyonundan, saat 15.35’te ise Afyonkarahisar Organize Sanayi Bölgesi civarındaki bir baz istasyonundan sinyal verdiğini bildirir.
Bankanın gönderdiği kayıtlara göre ise A.O. 1 Kasım günü bir alışveriş merkezinde 56.66 TL’lik harcama yapmıştır. Ancak sonradan bunun otomatik taksit ödemesi olduğu anlaşılır.
Eşi, savcılığa oturdukları bölgedeki kamera kayıtlarının istenmesi için 14 Kasım’da dilekçe verir. Savcılık, sözkonusu talebin yerine getirilmesi için polise müzekkere yazar. 4 gün geçtiği halde MOBESE ve kamera kayıtlarının sonucu gelmeyince de polisler hakkında suç duyurusunda bulunur.
Savcılık, 21 Kasım’da Ankara Emniyet Müdürlüğü’nden il genelindeki Plaka Tanıma Sistemi (PTS), Elektronik Denetleme Sistemi (EDS) ve MOBESE sistemlerinin taranarak A.O.’nun diplomatik plakalı aracının hangi güzergâhta seyrettiğinin, ayrıca söz konusu aracın terk edilip edilmediğinin, herhangi bir otoparka çekilip çekilmediğinin, yine geçen sürede kimliği belirlenemeyen erkek cesedi bulunup bulunmadığının tespit edilmesini ister.
Öte yandan daha önce kimliği bilinmeyen kişi veya kişiler tarafından Emniyet Genel Müdürlüğü Terörle Mücadele Dairesi Başkanlığı’na, aralarında A.O.’nun da olduğu bazı eski MİT personelinin darbe teşebbüsünde rol aldığı ve bu kişilerin yurtdışına kaçmaya çalıştığına ilişkin ihbarda bulunulur. MİT de bu ihbarı 6 Aralık’da Ankara Başsavcılığı’na gönderir.
1 Ocak 2017’de polis, bölgede incelenen kamera kayıtlarında A.O.’nun aracının görülmediğini, keza 1-4 Kasım tarihleri arasında aracın Plaka Tanıma Sistemi kayıtlarında tespit edilemediğini bildirir.
Bu süreçte; A.O.’nun MİT tarafından kaçırıldığı hem medyada hem de Meclis’te gündeme getirilirken eşi, telefonun son sinyal verdiği gözüken Afyonkarahisar baz istasyonunda sinyal veren diğer telefonların tespiti ve Ankara-Afyonkarahisar istikametindeki tüm MOBESE kayıtlarının incelenmesi için 7 Şubat ve 1 Mart 2017 tarihlerinde Savcılığa başvurur. Savcılık da polise yazar.
Polis 24 Mart’ta şu bilgiyi verir:
“Ankara’ya ilişkin PTS sorgusunda A.O.’ya ait araca rastlanmamış, 80 ilin emniyet müdürlüğüne gönderilen ‘Ertesi gün mesai bitimine kadar konuyla ilgili kayıt yoksa cevap gönderilmemesi, süresinde cevap verilmediği takdirde herhangi bir kayıt bulunmadığının anlaşılacağı’ şeklindeki yazıya ise cevap verilmemiştir.”
Araba 2.5 Yıldır Ankara’da Bir Sitenin Önündeymiş
Nihayetinde A.O.’nun eşi 1 Mart 2019’da “kişi hürriyeti ve güvenliği ile yaşam hakkının ihlâl edildiği ve etkili bir soruşturma yürütülmediği” iddialarıyla AYM’ye bireysel başvuda bulunur.
Başvuru tarihinden sonraki süreçte de şunlar yaşanır:
A.O.’nun kayıp başvurusu ile hakkında yürütülen “FETÖ” soruşturması birleştirilir.
27 Ekim 2019’da Alo 155 hattını arayan A.O.’nun eşi, Çankaya’da yürürken bir sitenin önünde eşine ait Yunanistan plakalı aracı park halinde gördüğünü bildirir. Bu bildirimden sonra gelen polis, aracı inceleyip çekiciyle otoparka çeker.
Sözkonusu sitede 30 yıldır çalışan görevli, polise verdiği ifadede “aracın 2.5 yıldır park halinde olduğunu, yaklaşık 2 yıl önce yapılan asfaltlama sırasında görevlilerin bunu kaldırmak istediğini, ancak bilen kimse olmadığı için aracın sahiplerine ulaşamadığını, bu nedenle aracın [yalnızca] çevresini asfatladığını; aracın bulunduğu yeri gören kamera olmadığını, kamera sisteminin de sadece 24 günlük kayıt yaptığını” anlatır. Sitenin güvenlik görevlisi de bu hususları doğrular.
Polisin yaptığı inceleme sonucunda ise aracın sağ arka tekerinin patlak, araç üzerinde bulunan bir parmak izin de F.K.’ya ait olduğu tespit edilir.
Araç üzerinde parmak izi bulunan F.K. Seydişehir’dedir. Alınan ifadesinde, “A.O.’yu tanımadığını, yaşamı boyunca Ankara’da 2008’de üç ay çalıştığını, bir de 2018’de Ankara’da 10-15 gün kaldığını; parmak izinin araçta neden olduğunu bilmediğini” söyler.
Bu arada 5 Haziran 2020’de Sulh Ceza Hakimliği, “kendisine isnat edilen silahlı terör örgütüne üye olma ve devletin gizli kalması gereken bilgilerini siyasal veya askeri casusluk amacıyla temin etme” suçları nedeniyle A.O. hakkında yakalama kararı çıkarır. Başsavcılık da 23 Eylül’de MİT’e, “A.O.nun devlet sırrı mahiyetindeki bilgilere erişim imkânı olup olmadığını ve bu bilgilere erişebilecek birimlerde görev alıp almadığını” sorar.
Bulunması İçin Çaba Gösterilmemiş
İşte bu dosyayı geçtiğimiz 14 Eylül’de inceleyen AYM; “kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlâl edildiği” iddiasını -dayanaktan yoksun olması nedeniyle- kabul edilmez bulurken, “A.O.’nun yaşamının korunması için gerekli adımlar atılmayarak yaşam hakkının ihlâl edildiği ve etkili bir ceza soruşturması yapılmadığı” iddialarıyla ilgili özetle şu değerlendirmeleri yaptı:
“Bireysel başvurunun yapıldığı tarihe kadar olan soruşturma sürecinde soruşturmanın etkililiğini zedeleyen bazı önemli eksiklikler göze çarpmaktadır. Başsavcılığın talebine rağmen kolluk sadece PTS kayıtlarını araştırmış, MOBESE ve EDS kayıtlarına bakmamıştır. Oysa A.O.nun en son görüldüğü yer dikkate alınıp bu yerin çevresindeki MOBESE ve EDS kameralarına ait kayıtlar incelenerek A.O.nun nereye gittiği tespit edilebilecek ve gidilen istikametteki kamera kayıtları elde edilebilecektir. A.O.nun telefonunun 1/11/2016 tarihinde en son saat 15.35’te Afyonkarahisar Organize Sanayi Bölgesi civarındaki bir baz istasyonundan sinyal aldığı saptanmasına rağmen sözü edilen baz istasyonun çekim çevresi belirlenerek, bölgedeki MOBESE kameralarına ait kayıtların getirtilmesi konusunda gerekli adım atılmamıştır. İl genelinde ve çevre illerde araştırma yapılarak, A.O.ya ait aracın terk edilmiş veya herhangi bir yediemin otoparkına çekilip çekilmediğinin ve kimliği tespit edilemeyen erkek cesedi bulunup bulunmadığının tespiti ve A.O.nun bulunması için Ankara-Afyonkarahisar istikametindeki tüm MOBESE kayıtlarının incelemesi için ilgili kolluk birimine müzekkereler yazılmıştır, ancak Ankara Emniyet Müdürlüğü sadece PTS sorgusu yapıp seksen ilin emniyet müdürlüğüne gönderdiği 20/3/2017 tarihli yazıda ilgili kayıt yoksa cevap gönderilmemesini isteyip süresinde cevap verilmediği takdirde herhangi bir kayıt bulunmadığının anlaşılacağını ifade etmekle yetinmiştir. Bu bakımdan cevap verilmemesinin sebebinin kaydın bulunmamasından ileri gelip gelmediğinin öğrenilmesi mümkün olmamıştır… Soruşturmada, 2021 yılı Ocak ayından sonra A.O.nun bulunması ve kaybolma olayının aydınlatılması adına işlem tesis edilmemiş; bahsi geçen eksikliklerin giderilmesi için çaba gösterilmemiş ve hakkındaki suçlamalar nedeniyle A.O için çıkarılan yakalama emrinin yerine getirilmesi beklenmiştir. Başvuruya konu soruşturmanın etkisizliğine ilişkin tespitler; A.O.nun yaşamının korunması amacıyla A.O.nun bulunması, A.O.nun kaybolmasından başkaları sorumlu ise sorumluların belirlenerek cezalandırılmasına imkân veren etkili bir ceza soruşturması yürütülmediği sonucuna varılması için yeterlidir, ancak soruşturmadaki eksiklikler yukarıda belirtilenlerden ibaret değildir… A.O.ya ait aracın site sakinlerince ve hatta asfaltlama çalışması sırasında belediye yetkililerince polise bildirilmesine rağmen polisin konuyla ilgilenmediğine ilişkin iddiası hakkında araştırma yapılmamıştır. Açıklanan gerekçelerle, yaşamı koruma yükümlülüğü ile etkili soruşturma yükümlülüğünün ihlâl edildiğine karar verilmesi gerekir.”
Ardından da oybirliğiyle, kararın bir örneğinin “yaşam hakkının ihlâlinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için gerekli işlemler yapılmak üzere” Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’na gönderilmesine ve de başvuruyu yapan A.O.’nun eşine 90 bin lira manevi tazminat ödenmesine hükmedildi.
Müyesser YILDIZ
13 Ekim 2022