“Demokrasi mücahidi” medyanın “demokrat” olduğu için en sevdiği, her konuda kapısını çalıp, görüşüne başvurduğu Paşa, malumumuz Hilmi Özkök.
Silah arkadaşları önce Balyoz’da sonra Ergenekon’da ağır cezalara çarptırıldı. O isimlerden birisi var ki, çok özel. Özkök’le birebir çalışan İlker Başbuğ. 2 gündür bekliyorum, kim kapısını çalıp veya telefon edip, müebbet kararıyla ilgili duygu ve düşüncelerini soracak diye.
Öyle ya, Ergenekon operasyonları emekli komutanlar Hurşit Tolon ve Şener Eruygur’a uzandığında, “Ben kasaptaki ete soğan doğramam. Büyüklerimden öyle gördüm. Zamanı gelince, sorulursa söylerim” ifadesiyle tarihe çok veciz bir not düşmüştü. Deniz Kuvvetleri eski Komutanı Oramiral Özden Örnek’e ait olduğu öne sürülen günlüklerde yer aldığı öne sürülen olaylar hakkında, “Ne vardır, ne yoktur derim” diyen ve şunları söyleyen de oydu.
“Komutanlar, arkadaşlarımız. Durumlarına çok üzülüyorum. Asker arkadaşlarımın bir an önce bu süreçten tertemiz çıkmalarını istiyorum ve diliyorum. Bir an önce sonuçlanmasını diliyorum. Çünkü uzun süre kişilerin de kurumların da töhmet altında kalmaları doğru bir şey değil. Ceza da varsa, cezayı çekmek de insanı rahatlatır. Ünlü ‘Suç ve Ceza’ romanı, bu psikolojiyi çok iyi anlatır, biliyorsunuz.”
Sonuçta ünlü savcı Zekeriya Öz, İzmir’de ziyaretine giderek, köfte-ekmek ikramıyla tanık olarak bilgisine başvurdu. 8 saatlik görüşmenin ardından Özkök Paşa, “Adalet mülkün temelidir. Yargıya güvenim tam. Abartılacak birşey yok” açıklamasını yapacaktı.
Davalar başladı. Tüm silah arkadaşları, “Lütfen gelip, tanıklık yapın” çağrısında bulundu. Cevabı şu oldu:
“Mahkeme çağırırsa, giderim. Benim avukata verecek param mı var?”
Sanıklar ve avukatlar, geliş-gidiş masrafını üstlenmeye hazırdılar, ama yine Özkök Paşa’yı Silivri’ye getirmeyi başaramadılar.
Nihayet bir gün Ergenekon davasına bakan mahkemenin daveti üzerine Silivri’ye gitti. Tanıklık yaptı. Protesto için duruşmalara katılmayan İlker Başbuğ da o gün mahkemeye gidip, 2. Başkanlığını yaptığı Özkök Komutanı’nı dinledi. Özkök burada Başbuğ için şunları söyledi:
“Çeşitli fikirlerde görüş ayrılığımız vardı. Ancak hükümete ilişkin herhangi bir görüş ayrılığımız olmadı. Beni yönlendirmeyen, doğru karar vermem için gerekli bilgileri toplayan, çalışırken istifade ettiğim bir insandır.”
Aynı süreç, yüzlerce muvazzaf subayın mahkûm edildiği Balyoz davasında da yaşandı. Tüm askerler, “Gelin, darbe planı var mıydı, yok muydu anlatın” dediyse de ne Özkök kendiliğinden gidip, tanıklık yaptı, ne mahkeme çağırma gereği duydu.
Mahkemenin gerekçesi izah ötesiydi; Hilmi Özkök’ün Ergenekon davasında verdiği ifadeden, işine yarayacak kısımları aldı ve bunları yeterli saydı.
Emekli veya muvazzaf subayların haliyle en çok kızdığı isim oldu. Bu öfke, Balyoz’un Yargıtay’da devam eden temyiz duruşmasına dahi yansıdı. Sanık avukatlarından Murat Ergün, Özkök’ü bildiklerini mahkemede anlatmamakla suçlayıp, “Özkök, Kuzey Irak’ta başına çuval geçirilen askerler için ne yaptıysa, Silivri’de başına çuval geçirilen askerler için aynısını yaptı” dedi. Avukat Mahir Işıkay da Özkök’ü şu ağır ifadelerle suçladı:
“Silah arkadaşlığı bambaşka bir şeydir. Hilmi Özkök, ‘mahkeme çağırırsa gelirim’ lafını söylemeseydi, gelip mahkeme salonunu kapısında bekleseydi, ’ben ifade vermeye, tanıklık yapmaya hazırım’ deseydi… Biz kimseden şefaat dilemedik. Gerçekten bir suç varsa, gelsin ortaya çıksın. Ama Özkök o cesareti gösteremedi. O yürekliliği gösterseydi, ‘ben buradayım dinlenmek isteniyorsa, dinlensin’ deseydi, mahkeme buna rağmen dinlemiyorsa, bu günah ve vebal mahkemeye ait olacaktı. Özkök bu günah ve vebali hayatı boyunca çekmeyecekti. Ceza alanlar belki ömürlerini yitirecekler, ama günah ve vebal ile yaşamayacaklar. Özkök o delikanlılığı gösterecekti, bu vebal ile yaşamayacaktı.”
Uzattım, farkındayım. Tüm bu yaşananların ardından 5 Ağustos Silivri fermanından sonra Özkök Paşa, diğer komutanlar ve iktidar mensupları ne yaptı, ne söyledi ona geleceğim.
Duyduğuma göre, müebbet hapse çarptırılan İlker Başbuğ’un ailesini yine ilk arayan (İlker Paşa tutuklandığında da ilk o aramıştı) Özkök olmuş. Şunları söylemiş:
“Çok üzgünüm. 2 yıl birlikte çalıştık, mahkemede de söyledim… Ama sözün bittiği yerdeyiz.”
Özkök dışında, Yaşar Büyükanıt ve Aytaç Yalman değilse de eşleri geçmiş olsun telefonu açmış. Dün itibarıyla mevcut komuta kademesi veya iktidardan Başbuğ Ailesini arayan yoktu. Tutuklandığında aramadıkları gibi…
Öğrendiğim kadarıyla şimdilik Genelkurmay’ın ilgisine mazhar olan tek isim var. Geçen Cuma’ya kadar YAŞ üyesiyken, Pazartesi günü müebbetlik yapılan Nusret Taşdeler Paşa. Halen GATA’da tedavi gören Taşdeler’i, galiba Necdet Özel başta, tüm komutanlar arayıp, “geçmiş olsun” dileklerini iletmiş.
Dikkat çekici iftar programlarına dair haberler üzerine Genelkurmay Başkanlığı birkaç gün önce açıklama yapıp, “Türk Silahlı Kuvvetleri; yasalara olduğu kadar halkımızın örf, adet ve değerlerine de daima saygılı ve bağlıdır” demişti.
Türk Ordusu’nun, Türk Milleti’nin örf, adet ve değerlerine saygılı ve bağlı olmasından daha doğal ne olabilir ki?!. Ama Türk Milleti’nin “kötü gün dostluğu, düşenin yanında durma” gibi hasletleri de var. Tam o günler yaşanırken, insan kimin ne yaptığını, ne söylediğini, nerede durduğunu merak ediyor işte!..
Silivri, Hasdal, Hadımköy, Maltepe, Sincan, Mamak ve Şirinyer’e kucak dolusu sevgiler
Müyesser YILDIZ
7 Ağustos 2013
Odatv Link: https://odatv4.com/yazar/muyesser-yildiz/hilmi-ozkok-basbug-ailesine-telefonda-ne-dedi-0708131200.html