İçeriğe geç

Gücünüz Ancak Teğmenlere mi Yetiyor?

Bu ayın ortalarında Yunanistan Savunma Bakanı Nikos Dendias dibimizdeki Meis Adası’nda Türkiye’ye meydan okuyunca AKP Sözcüsü Ömer Çelik, Dendias’ın Türkiye’yi değil, “diyalog kapısını açan” kendi Başbakanı Miçotakis’i hedef aldığını öne sürüp, “Sözleri Ege Deniz’inde boğulmadan bize ulaşamaz… Dendias gibi provokatörlere herhangi bir şekilde meydan verilmemelidir.” dedi.

Çelik’in bu sözlerinin üzerinden bir hafta geçmeden neler oldu?

Yunan Sahil Güvenlik’e ait bir botun 20 Eylül’de göçmen kaçakçısını kovalama bahanesiyle Bodrum Akyarlar Mahallesi’ndeki koyun içine kadar girdi… 23 Eylül’de de Datça koyuna gelen bir başka bottan inen maskeli bir kişinin karada bulunan zodiak botunu alıp gitti

Büyük rezaletti. “Milli ve yerli iktidarın” ayağa kalkıp Yunanistan’a en azından bir nota vermesi beklendi.

Ne gezer? İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya’nın Yunanistan Denizcilik ve Ada Politikaları Bakanı Christos Stylianides ile telefonla görüşerek, “Yunan Sahil Güvenlik botlarının karasularımızı ihlâl etmesinden duyulan rahatsızlığı ifade edip, iyi komşuluk ilişkilerinin korunması için bu tür ihlâllerin kabul edilemeyeceğini” bildirdiği açıklandı. Görüşmede, Yunan Bakanın ise, “iki ülke arasındaki komşuluk ilişkilerine önem verildiğini, olayın siyasi bir yönü bulunmadığını, yaşanan ihlallerin tekrarlanmayacağını belirterek, konuya ilişkin hemen inceleme başlatıldığını ve gelişmelerden Türk makamlarının bilgilendirileceğini” söylediği duyuruldu.

Yunanistan İnceleme Başlattı mı?

Şimdi bir de Yunan tarafının açıklamasına bakalım. Bakanlık, Bakan Stylianidis Çin’deyken, gece geç saatlerde İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya’nın aradığını ifade ederek şunları kaydetti:

Sayın Stylianidis ve Yerlikaya olumlu bir atmosferde görüştüler. İki tarafın göç akışlarının yönetimi konusunda iyi işbirliği yaptığını, özellikle Yunan ve Türk sahil güvenlik güçlerinin iyi işbirliğini doğruladılar. Halikarnas’ta [Bodrum] yaşanan olayla ilgili olarak yanlış izlenim yaratabilecek benzer olayların yaşanmaması gerektiği konusunda görüş birliğine vardılar.”

Var mı burada, “Yunan tarafının hemen inceleme başlattığı ve gelişmelerden Türk makamlarını bilgilendireceği” yönünde bir bilgi?

Bakan Ali Yerlikaya’nın da içi rahat etmemiş olmalı ki, ertesi gün Sahil Güvenlik Komutanlığı’nın Harekât Merkezi’ne giderek, “çalışmaları ve karasularımızın güvenliği için alınan önlemleri” yerinde inceleyip, “Kara vatanımızın her karışı gibi Mavi Vatan’ımızın her damlası da kutsaldır. İyi komşuluk ilişkilerinin korunması için karasularımızın ihlâline yönelik davranışlar kabul edilemez.” şeklinde paylaşım yaptı.

Yunan Bakanla görüşme ve bu paylaşım ne kadar etkili (!) olduysa; aynı gün Yunan Sahil Güvenlik unsurları, Bodrum’da avlanan bir balıkçı teknesini havaya ateş açarak taciz etti. Neyse ki, bu defa birer Sahil Güvenlik gemisi ve botu bölgeye gönderilip Yunan unsuru püskürtüldü.

Tüm bunlar olup bittikten sonra nihayet ses veren Dışişleri Bakanlığı kaynakları, Yunanistan’ın karasularımızı ihlâllerinin ardından gerekli girişimlerin yapılmadığı iddialarının gerçeği yansıtmadığını, tepkimizin “Yunanistan makamlarına her düzeyde ve en güçlü şekilde iletildiğini” belirtti.

Ankara Büyükelçisi Bakanlığa çağrılmadığına ve kendisine nota verilmediğine göre, o “güçlü” tepki, telefonda Yunanistan Dışişleri Bakanı George Gerapetritis veya Başbakan Miçotakis’e bağırıp çağırmak olmalı; ama böyle bir şey de duymadık!..

Yunan Botları Türkiye’ye Oruç Reis Somali’ye

Bu bölümü şaka gibi bir haberle bitirelim.

Yunan botları elini kolunu sallayıp Bodrum’a, Datça’ya gelirken Enerji ve Tabi Kaynaklar Bakanı Alparslan Bayraktar nasıl bir müjde (!) verdi biliyor musunuz?

Oruç Reis gemimizin sismik araştırmalar yapmak üzere Ekim’de Somali’ye gideceğini açıkladı.

Hani 2020’de Doğu Akdeniz’de faaliyette bulunmak için görevlendirilen, ama AB’nin baskısı ve dönemin Almanya Başbakanı Merkel’in arabuluculuğunun ardından Erdoğan’ın, Merkel’in “elini rahatlatmak” için geri çektiği; sonrasında Antalya Limanı’na demirlenen Oruç Reis’imiz!..

Ankara’dan Şimdi de BM Deniz Sözleşmesi Açılımı mı?

Erdoğan’ın İsrail-Gazze ana temalı ABD çıkarmasında ülkemizle ilgili önemli bir açılımın işaretlerine geçelim.

Yunanistan sittin senedir iki ülke arasında kıta sahanlığı ve Münhasır Ekonomik Bölge sınırları dışında bir sorun olmadığını öne sürüp bunun “uluslararası hukukla çözülebileceği türküsünü söylüyor. AB ve ABD de bu türküye eşlik ediyor.

“Uluslararası hukuk”tan kasıtları ise -aleyhimize olduğu için Türkiye’nin imzalamamakta direndiği- BM Uluslararası Deniz Sözleşmesi.

Eylül başıydı; Yunanistan Başbakanı Miçotakis, Türkiye’nin Mavi Vatan politikasının sorun teşkil etmeyi sürdürdüğünü tekrarladıktan sonra bunu Erdoğan’a bir kez daha söyleyeceğini vurguladı.

New York’taki temaslara gelirsek;

Erdoğan, 24 Eylül’de BM Genel Kurulu’nda yaptığı konuşmada kelimesi kelimesine şunları söyledi:

Ege Denizi ve Doğu Akdeniz’i, ilgili tüm tarafların meşru menfaatlerine saygı duyulan bir istikrar ve refah bölgesi olarak görmek istiyoruz. Deniz yetki alanlarının uluslararası hukuka göre sınırlandırılması, seyrüsefer serbestisi ve emniyeti ile deniz ticareti konuları başta olmak üzere iş birliğinin geliştirilmesi tüm bölgenin müşterek menfaatinedir.”

Aynı gün de Yunanistan Başbakanı Miçotakis’le görüştü. Miçotakis, görüşmeye ilişkin olarak CNN’e şu açıklamayı yaptı:

Açık iletişim kanallarına sahip olmanın çok önemli olduğunu düşünüyorum; böylece anlaşamadığımız noktalarda -ki deniz alanlarının sınırlandırılması gibi konularda anlaşamıyoruz- bunu, öncelikle konunun sadece Uluslararası Hukuka atıfta bulunularak çözülebileceği konusunda mutabık kalarak yapabilir ve göç gibi konularda birlikte çalışabiliriz. Bu sorunu ele alma konusunda ilerleme kaydettik.”

Yunanistan Dışişleri Bakanı George Gerapetritis de, “İki lider, Dışişleri Bakanlarını kıta sahanlığı ve münhasır ekonomik bölge sınırlarını belirlemek üzere müzakerelere başlamak için koşulların elverişli olup olmadığını değerlendirmekle görevlendirdi.” bilgisini verdi.

Bu açılım işaretinin ne anlama geldiğine yukarıda değindik. Bir de somut örnekle açıklayalım.

Önceki gün Bodrum’un karşısındaki İleriyoz (Leros) Adası’nda düzenlenen bir törene katılan Yunanistan Dışişleri Bakanı Nikos Dendias, bu defa şöyle meydan okudu:

Leros (İleriye) ve hepsinin, tekrar ediyorum, Oniki Ada’nın tüm adalarının kıta sahanlığı, MEB’i ve 12 mile kadar karasuları hakları var; aynen uluslararası Deniz Hukuku Sözleşmesi’nin öngördüğü gibi herkesi, hatta imzalamamış ülkeleri bile bağladığı gibi hakları var.”

Yunanistan’ın F-35 İddiası Sorulmadı

Son olarak ABD’nin resmen gasp ettiği F-35’lerle ilgili gelişmeleri masaya yatıralım. Konunun Yunanistan’la doğrudan ilgisi yok, ama “Yunanistan’dan al haberi” gibi bir durum yaşıyoruz.

Şöyle ki; daha Eylül başında Yunan medyası, Türkiye’nin F-35’leri alabilmek için S-400’lerin anahtarını ABD’ye teslim edeceğini öne sürdü.

Sözkonusu iddia Erdoğan ABD’deyken de gündeme geldi. Bu defa ABD’nin Türkiye’ye, S-400’lerin İncirlik’te kendi kontrolünde tutulması yönünde teklif götürdüğü ve konuya ilişkin görüşmelerin ileri bir aşamada olduğu bildirildi.

Erdoğan’a New York’ta bir ABD’li gazeteci, F-35 programıyla ilgili bir gelişme olup olmadığını sordu. Erdoğan, “Şu an bir gelişme yok.” demekle yetindi.

Önceki gün de nihayet beraberindeki gazeteciler dönüş yolunda Erdoğan’a, ABD’de başkanlık seçim sonuçlarıyla ilgili beklentisine ilave olarak, “Örneğin F-35 programına yeniden dönüş olabilir mi?” sorusunu yöneltmekle yetindi.

Erdoğan, “gelen gideni aratmasın” temennisinde bulunduktan sonra şu karşılığı verdi:

F-35 konusunu bizler yalnız Sayın Donald Trump döneminde yaşamadık, sonrasında da devam etti. Hepsi de bize bu hayal kırıklığını yaşattı. Cumhuriyetçiler de yaşattı, Demokratlar da… Şimdi yeni süreçte bunun sürüp sürmeyeceğini göreceğiz. 1 milyar 450 milyon dolar alacağımız var. Bu öyle böyle bir rakam değil. Şimdi bu alacağımızı tahsil etme noktasında da adımlarımızı atmaya devam edeceğiz.”

Dikkat buyurunuz; o kadar gazeteciden birisi bile ne ABD’nin S-400’lerin İncirlik’e kapatılması yönünde bir teklifte bulunup bulunmadığını ne de Yunanistan’la ilgili şu gelişmeleri sordu, sorabildi.

En Kallavi Soru (!)

Ama o gazeteci her kimse, mezuniyet töreninden sonra kılıç çatıp, “Mustafa Kemal’in askerleriyiz” diyen teğmenlerle ilgili şu kallavi soruyu sordu:

15 Temmuz’dan sonra sivil asker ilişkileri özellikle de silahlı kuvvetlerin demokratik dönüşümü konusunda çok önemli adımlar attınız, ama belli ki bir ikinci kademe reform bir ihtiyaç da Ankara’daki son kılıç çatma hadisesinden sonra ortada duruyor gibi. Bu noktada da birtakım tedbirler alacak mısınız?”

Erdoğan da şöyle yağdı esti gürledi:

Bu işin içerisindekiler kimlerse, bunların hak ettikleri cezayı almasını temin edeceğiz. Burası kendini bilmezlerin at oynattığı bir meydan değil. Biz bu kendini bilmezlerin at oynattığı meydana ülkemizi kesinlikle bırakamayız. Buna göre de adımımızı atacağız.”

10 milyonluk Yunanistan’ın adalardan sonra kara sularımızda at koşturması görmezden gelinirken, iktidarı ve medyasıyla teğmenlerin peşine düşülmesine ne denir ki?!

Müyesser YILDIZ
28 Eylül 2024

Kategori:Uncategorized