İçeriğe geç

Yeni “İhraç Ürünümüz” ve Silivri’de Ölüm Haberi

Demokrasi ve hukukun Kâbe’si diye yutturulan AB, Yunanistan’ı sömürgesi yaparken nasıl davrandı? O ağır paketi en büyük “irade” milletine sormaya kalktı diye rezil rüsva şekilde istifa ettirildi.

Peki Papandreu’nun referandum kararı karşısında “Brütüs” manşetini kim attı? Türkiye’nin demokrasi ve hukuk “lokomotifi” olduklarını iddia edip halkın iradesinden başka iradeyi tanımama cengi yaptıklarını söyleyen ABD-AB-AKP yandaşı medyamız!..

Hasılı Yunanistan ekonomisinden önce malum ortakların “demokrasi”si idi batan!..

Aslında AB’nin ne kadar “demokrasi ikiyüzlüsü” olduğunu bizzat Başbakan Erdoğan anlatmıştı. Her yıl ilerleme raporlarında seçimlerdeki yüzde 10 barajının düşürülmesini istiyorlar ya; Erdoğan birçok AB liderinin kapalı kapılar ardında kendisine: “Sakın yüzde 10 barajını düşürme. İstikrar herşeyden önemli.” dediğini açıklamış, lâkin bizim “aslan demokrat”lar duymazdan gelmişti.

* * *

Bu ülkede hukuken masum insanlara, peşinen “terörist” dendi. Gösteri hakkını kullananlar coplandı, gazlandı, üstüne provokatör ilân edildi. Van depremzedeleri dahil!… Millete bunlar yapıldıktan sonra Meclis kürsüsünde o milletin vekili Kamer Genç’in tartaklanmasına şaşırdılar. Ben de onların şaşmasına şaştım!.. Genç yatsın kalksın, dua etsin de “ETÖ”nün meclis şubesi diye veya hapisteki bir diğer vekil Mustafa Balbay’a arkadaşlık yapmak üzere Silivri’ye gönderilmedi!.. Ve üzerinden yıllar geçtiği halde hala DEP’lilerin polis tarafından meclisten götürülmesini kafamıza vura vura anlatan yandaş demokratların Genç olayında niyeyse hiç sesi çıkmadı. Şaşmadım!..

* * *

Silivri’de gözlerim iyice bozuldu. Acaba ben mi yanlış görüyorum, yoksa muhalefet görmüyor veya anlamıyor mu?

TRT’yle sözleşme yenilememe gerekçesiyle sesleri tamamen kısıldı, hazmettiler…

Soru önergelerine ambargo uygulanıyor, uyuyorlar. Ambargo engelini aşan sorulara cevap verilmiyor, yılmadan “yazıyorlar”…

Meclis’te sadece iktidarın dediği oluyor, onların esameleri okunmuyor…

Başbakan Erdoğan daha dün Almanya’ya giderken, CHP’nin verdiği gensoru için: “Biz artık CHP’nin bu gensorularından bıktık.Gensoru çok sulandı. Çok sulandığı için de cevaplandırmaya dahi değer vermiyorum.” diyor. Fransa’dan dönerken de Kılıçdaroğlu’nun terör komisyonu kurulması önerisini: “Şimdi komisyonların bir kıymet-i harbiyesi var mı? Sen Genel Başkan’sın, konuşuyorsun zaten; komisyonlarda konuşacak olanlar daha üst değil. Seni dinliyoruz; ne söyleyeceğin belli. Benimle ilgili gensoru veriyor. O gensorudan ne çıkacak ya?..” sözleriyle eleştiriyor… Bir Allah’ın kulu çıkıp da: “Bu durumda Anayasa uzlaşma komisyonunun bir kıymet-i harbiyesi kalıyor mu?” diye sormuyor.

Muhalefete Anayasa çalışmalarına “ön şartsız” katılması için baskı yapılıyor; lâkin Erdoğan ve AKP, 12 Eylül referandumuna işaretle: “Benim yargıma dokundurtmam.” diyor, yine tık yok!..

Bitmedi: Kayseri Büyükşehir Belediyesi’ne ilişkin yolsuzluk iddiaları üzerine Başbakan Erdoğan, Kılıçdaroğlu’na şöyle “hukuk” dersi veriyor:

“Yargıyı yok hükmünde görüp yargısız infazda bulunmak hukuk devleti anlayışıyla da, devlet adamı ciddiyetiyle de bağdaşmaz. Delilleri sabit olmadan bir belediye başkanını, kamu yöneticilerini ve siyasileri töhmet altında bırakmanın ne denli büyük bir haksızlık örneği olduğunu takdir edersiniz. Halkımız doğru konuşmayan, masum insanlara kirli iftiralar atan ve yüzü kızarmayan siyasetçilerden yaka silkmiştir. Masum insanlara iftira atmayan bir muhalefet özlemi biliniz ki milletimiz kadar bizim de özlemimizdir… “

“Muhalefetin masum insanlara iftirasından birşey çıkmaz. Ama iktidarınkinden çok şey çıkar. Masum insanlara iftira atmayan; terörist, provokatör demeyen bir iktidar milletimiz kadar, bizim de özlemimizdir.” diyecek biri yok muydu?

Kamer Genç’in maruz kaldığı muamele ve sonrasında AKP’li Salim Uslu için yapılan “demokratik” oylama da hazmedilip unutulursa… Biliniz ki, götürülme sırası size gelmiştir!..

En iyi “ihraç ürünümüz” ne artık? DEMOKRASİ!..

SİLİVRİ’DE EN KOLAY ŞEY

Evet, Silivri’de her şey çok zor. Kolay olan tek bir şey var: ölmek!..

Hiç tanımadığım, ismini dahi ilk kez evimi aramaya gelen polislerin elindeki listede görüp: “Bu kim?” diye sorduğum “örgütdaşım” Kâşif Kozinoğlu’nun ölümünden söz ediyorum. Allah rahmet eylesin, ailesine de sabırlar versin.

Hanefi Avcı’dan Cuma günü mektup gelmişti. Aynı gün cevap yazdım; ama posta için Pazartesi gününü beklemem gerekiyordu. Pazar sabahı Kozinoğlu’nun ölüm haberini duyunca tanıyabileceği düşüncesiyle Avcı’ya yazdığım mektuba şu notu ekledim: “Tanıyor muydunuz? Tanıyorsanız başınız sağolsun. Kimbilir ne kadar kahretmiştir!..”

Ben gazeteciyim; iktidar muhalifi olmak dışında bir özelliğim yok. Yapılanlar, atılan iftiralar benim bile nasıl onuruma dokundu… Günahıyla, sevabıyla ömrünü bu devlete, millete hizmete vermiş, bu iktidar döneminde Afganistan gibi bir ateş hattına gönderilmiş, kendi ayaklarıyla gelip teslim olmuş birinin yaralanmaması, bunların onu kahretmemesi mümkün mü? Devlet-millet mefhumundan, sadece “fetih, intikam, rövanş” üçlüsünü anlayanların onu anlaması mümkün mü? Onun için daha cenazesi kalkmadan “Öldü mü, öldürüldü mü?” tartışması başlatabildiler. Niye sorarlar ki? Bedensel ölümden önce onur ve ruh ölümüne mahkum edildiği en baştan belli değil miydi?

İnşallah bu acı ölüm, yeni gladyo senaryolarının devreye sokulmasına vesile yapılmaz.

Gladyo demişken; Geçenlerde -galiba Star Gazetesi idi- TV’de birinci sayfasını gördüm. İmralı’nın özel güvenliği Oyak’tan alınıp bir başka şirkete verilmiş. Yanlış duymadıysam ortakları arasında yabancılar da varmış. İçimizde ve etrafımızda çok tuhaf operasyonlar yapılıyor; o yüzden diyorum ki: “Bizi bırakın da İmralı Bey’ini daha bir gözünüz gibi koruyun lütfen!..”

Niye mi? Şamil Tayyar’ın Kürt Ergernekonu kitabında okudum: Kandil’deki Murat Karayılan Fransız Le Monde Gazetesi’nin Türkiye muhabiri Sophie Shihab’a: “ABD ve Avrupa, Apo’dan vazgeçmemizi istiyor.” diyesiymiş.

İmralı yılanının sağlığı ve varlığı umurumda değil. Yegane endişem, dediğim gibi: yeni gladyo senaryoları, Türkiye’ye yeni bir öldürücü darbe indirilmesi!..

Gladyatörler bu ülkede “tarlanın taşıyla, tarlanın kuşunu vurmaya” çok alıştı ne de olsa!..

Silivri’den kucak dolusu sevgiler,

Müyesser YILDIZ

15 Kasım 2011

Kategori:Uncategorized