İçeriğe geç

Öcalan’ı Da Bırakır, İran’a Da Girer

“Demokrasi bir tramvaydır” diye yola çıktı, 10 yılda “ustalaştı”, tramvaydan inme zamanı geldi. Hukukun üstünlüğü diye diye hukuku-adaleti, demokrasi diye diye demokrasiyi tepeledi. İçerisini “hizaladı”, sıra dışarıdaki “faşist ve zalim” yönetimlere geldi.

Reis idi, patron idi, usta idi, kimi partililere göre, hâşa “Peygamber”. Ona dokunmak bir ibadet olmuştu!.. Pazar günkü kongrede “Başkan”lığını ilân etti. Çarşamba akşamı itibarıyla da “Başkomutan”lığını!..

Gidişat en baştan belli olmuştu, ama muhalefet “du bakali n’olcak” politikası ile sözümona karşı çıkarken, Anayasa’ya, hukuka aykırı tüm kanun ve icraatlarına meşruiyet kazandırdı. O, “durmak yok, yola devam” derken, muhalefet, iki-üç bağırdı, sonra unuttu. Lafla, Türkiye gemisini kurtarmaya çalıştı.

Tüm olanları unutalım. Daha Salı günü yeni Anayasa konusunda Meclis’e talimat verip, “Yılbaşına kadar yaptınız yaptınız, yoksa ben yaparım” dedi.

Yine aynı gün, CHP’nin Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu hakkında verdiği gensoru önergesi ile şöyle dalga geçti:

“Gensoru ile alacağın bir yol olmadığını bile bile bu yollara tevessül etmeniz, Meclis’in onuruyla oynamaktır… Sadece el kaldırıp indirecekler veya gruplarını bile toplayamayacaklar. Gensoruları sadece vermiş olmak için veriyorlar. Bunlar bu ülkenin kalkınmasına fren olan bir muhalefettir… Bu gensoru oylamasında da gerekli dersi alacaklar. Biz sadece Meclis’te kaybedeceğimiz güne üzülüyoruz.”

Meclis’in işlevinin olmadığı ve kalmadığı, daha başka nasıl anlatılır ki?!..

Ama 1 gün sonra Akçakale’ye düşen faili meçhul top mermisi üzerine Suriye’yi savaş için tezkere hazırlayıp, o “işlevsiz” Meclis’e gönderdi. Muhalefet partileri de yine kuzu kuzu misafir olup, “muhalefetçilik” oynadı. Başkan ve Başkomutanın iki sürprizi daha vardı; Tezkere, halktan gizli görüşüldü… Kılıçdaroğlu kürsüye çıkınca, salonu terk etti… Kılıçdaroğlu da, AKP adına konuşan Volkan Bozkır’ı dinlemeyerek, büyük bir “misilleme”de bulundu!..

Sonuç: tezkere kabul…

Sürpriz mi? Muhalefet için evet, millet için hayır. Bugüne ulaşmak için kaç yıldır çalışıyorlardı; tuğla tuğla ördüler.

– IRAK VE SURİYE TEZKERELERİ-

Irak’ın işgâlini öngören 1 Mart tezkeresini ve bugünün tezkeresini karşılaştıralım:

1 Mart tezkeresini ABD istiyordu. Suriye tezkeresini sözümona bizatihi biz kotardık.

Halk Irak’ın işgâline, ABD askerlerinin Türkiye’ye konuşlanmasına karşıydı. Bugün de halk Suriye ve İran’la bir savaşa karşı çıkıyor. Tüm anketler bunu gösteriyor. Ama iktidar, bildiğini okuyor. Ne oldu, “milli irade ne derse o olur” politikasına?

1 Mart’ta Irak’ın işgâline karşı çıkanların başını İslamcı basın çekiyordu. Öyle ki, sonraları tezkereyi “TSK’nın Ergenekoncuların” istediği”, bu olduğu takdirde ülkenin karışacağı, askerin sıkıyönetim ilân edip, yönetime el koyacağı senaryoları yazıldı.

Bugün Suriye’ye savaş çığırtkanlığını İslamcı medya yapıyor. Türkiye’nin karışacağı, hatta tüm bölgenin kan gölüne döneceği ayan beyan ortada. Ama hiç “Ergenekoncular istiyor… Asker yönetime el koyacak” diyen yok. Hayırdır; 1 Mart’ta ilişkin senaryo mu yalandı, yoksa “yönetime el koyacak” asker mi kalmadı?

1 Mart tezkeresi öncesi ABD’nin Türkiye başta olmak üzere pek çok ülkenin medyasını “hizalamak” için büyük fonlar ayırdığı ortaya çıktı. Ya bugün “savaş çığırtkanlarını” kimler fonluyor, koruyup-kolluyor?

1 Mart tezkeresinde AKP yekvucût değildi. Dönemin Başbakanı Abdullah Gül içeriye başka, dışarıya başka konuştu. AKP Genel Başkanı Erdoğan tezkere gönüllüsüydü. Bülent Arınç şiddetle karşı çıktı. Sonuç; Tezkere kabul edildi, ama yeterli oy çıkmadığından geçerli sayılmadı.

Bugün AKP yönetimi tek ses, tek nefes. Erdoğan cephesinde değişen bir şey yok, en büyük dönüşüm Arınç’ta. Acaba Cumhurbaşkanlığı koltuğunda oturan Abdullah Gül ne düşünüyor?

1 Mart’ta CHP Lideri Deniz Baykal canhıraş bir mücadele verdi, meseleyi kamuoyuna mal etmeyi başardı. TSK’nın “çuval ve balyoz”la cezalandırılması gibi, Baykal’a da “kasetli” fatura kesildi.

Bugün MHP’nin “desteğini” konuşmaya bile gerek yok, ama CHP; Bu şartlarda, o Meclis’te ne işi vardı demeyeli mi?

Son tezkerenin kapsamı geniş; “Hudut, şümul, miktar ve zamanı Hükümetçe takdir ve tespit edilmek kaydıyla, TSK’nın yabancı ülkelere gönderilmesi ve görevlendirilmesi” kararlaştırıldı.

Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay, “Bu savaş tezkeresi değil, ilerde muhtemel gelişmelerde ihtiyaç olursa kullanmak üzere” diye bakılmasını istedi. AKP Grup Başkanvekili Nurettin Canikli de “Suriye’den başka ülkeye karşı kullanılamayacağını” söyledi.

Alıştıra, alıştıra… Hazmettire, hazmettire… Bu muhalefet olduktan sonra Apo’yu da çıkarırlar, deneme tahtası niyetine kullanınan Suriye üzerinden İran’a da girerler.

Emperyalizmin, Müslümanı Müslümana kırdırma, “Şii hilali”ne karşı “Sünni dolunayı”nı koyma projesine koşar adımız… “İslâm aleminin liderleri” eliyle!.. Türk Milleti! Son umut ve çare sensin. Ses ver!..

Silivri, Hasdal, Hadımköy ve Maltepe’ye kucak dolusu sevgiler…

Müyesser YILDIZ

4 Ekim 2012

Kategori:Uncategorized