İçeriğe geç

“Peygamber”le Görüşme ya da Çelik Çomak

Bir haftada 5 asker, 4 polis, 3 korucu olmak üzere toplam 12 şehit verdik. Yani “3-5 Mehmet”i çok çok aştık. Türk Milleti’nin önüne konan tek seçenek ise hala “PKK paketi”.

İktidarın 3 yıllık “açılım” macerasında son olarak veya bir kez daha geldiği nokta, İmralı ile müzakere.

Geçmişte yapılan İmralı müzakereleri “şerefsizlik” suçlamasıyla reddedilirken, “Habur rezaletine” imza atıldı.

Milletin tepkisi olmasa Avrupa açılımına geçilecek, buradaki PKK’lılar da İstanbul Havaalanı’nda törenle karşılanacaktı. İptal edilmek zorunda kalındı.

Tüm bunların da İmralı-Kandil-BDP işbirliği/onayı ile gerçekleştiği, herkesin gırtlağına kadar işin içinde olduğu, İmralı-Kandil-Avrupa arasındaki postacılığı bizzat devletin yaptığı ortaya çıktı.

Ne olduysa ortaklık bozuldu, Başbakan Erdoğan, “Terörle mücadele, siyasi uzantılarıyla müzakere” diyerek sadece BDP’yi muhatap almaya başladı. Oysa o BDP’lilerin her birinin bizzat İmralı-Kandil tarafından seçildiğini, Meclis’i boykotu düşünen BDP’lilerin İmralı’dan gelen talimat üzerine Meclis’te kaldığını bilmeyen yoktu.

Bu dönemde Başbakan Erdoğan, PKK/KCK’lılara, “Apo’yu Peygamber biliyorlar… Zerdüştler” suçlamasını yöneltti.

Gün geldi, BDP’lilerin İmralı’nın izni olmadan tuvalete bile gidemediğini söylemeye başladı.

Geldik bugünlere; Önce Erdoğan’ın yakın çevresi, “Kandil, İmralı’nın altını oyuyor” diyerek, İmralı’dakini “sevimli” ve aralarında “çatışma” varmış gibi göstermeye başladı.

Sonra Erdoğan devreye girdi, İmralı’ya şu sözlerle yeşil ışık yaktı:

“MİT her an, her tür hareketi yapabilir. Mesela yarın İmralı’ya gitmek gerekiyorsa MİT Müsteşarı’na ‘Sen gerekeni yap’ derim…”

Bir başka açıklamasında ise aslında “denenmişin deneneceğini” şöyle itiraf etti:

“Yani denenecek yine, yine görüşülecek, yapılacak yani hakikaten buralardan bir netice alabileceğimiz umudu bizde netleşirse, ona göre de diğer adımları da bu arada yine atarız. Yani biz şartları zorlayacağız.”

Özetle istikamet İmralı’daki “peygamber”e çevrildi!..

Bu defa defterden silinme sırası BDP’ye geldi. İşte Erdoğan’ın onlar hakkındaki son sözleri:

“Teröristlerle kucaklaşanlarla bizim konuşacağımız hiçbir şeyimiz yoktur… Bölücü terör örgütünün parlamentodaki uzantısı söz ve yetki sahibi değildir. Onlar sadece maşadır.”

Teröristler de onlarla kucaklaşanlar da İmralı’nın emir eri. Bunlarla değil, ama emir beyi ile konuşma hazmediliyor.

Maşa meselesine gelince; Malum maşa iki kollu bir alet. İki kolu birleştiren bir de baş var. BDP ve PKK maşanın iki kolu ise bu maşanın baş kısmı kim; İmralı’daki değil mi?

“Tamam işte, müzakere için en doğru adres nihayet bulunmuş” denebilir, iyi de BDP/PKK’yı böylesine kötülemek neyin nesi oluyor?

“Büyük kucaklaşmayı” ya da “teröre teslimi” gizlemenin örtüsü mü?

Başbakan Erdoğan’ın muhalefet için pek severek söylediği bir söz var; “Ellerine çelik-çomak verdik, oynuyorlar” diye.

İmralı, Kandil, BDP, Avrupa uzantılarıyla bir avuç çapulcunun, “usta-dünya lideri” olduğu iddia edilenlerle çelik-çomak oynadıkları “siyaset ve diplomasi” dersi verdikleri gün gibi ortada. Ancak en vahimi, onlar dışında Türk Milleti ile çelik-çomak oynayanların da olması galiba.

Beyler; Can alan terör, ülke bütünlüğünü oyan bölücülük çelik-çomak oyunu değildir, biline!..

Silivri, Hasdal, Hadımköy ve Maltepe’ye kucak dolusu sevgiler…

Müyesser YILDIZ

23 Ekim 2012

Kategori:Uncategorized