İçeriğe geç

5 Ağustos: Silivri’de Sıkıyönetim, 20 Eylül: Ankara’nın Ortasında Saldırı

1 Şubat’tı, ABD Büyükelçiliğine canlı bomba saldırısı düzenlendi. İntihar bombacısının DHKP-C’li olduğu söylendi. DHKP-C de ABD’nin işgâlciliği ve Türkiye’nin Suriye politikalarını eleştirerek, eylemi üstlendi.

Saldırıyı yapan Ecevit Alişan Şanlı bilinen bir teröristti. Hasta olduğu gerekçesiyle tahliye edilen bu terörist, elini kolunu sallayarak yurtdışına çıkmış, Yunanistan senin Almanya benim dolaşmıştı. Sonra yine elini kolunu sallayarak, yurda girmiş ve bu eylemi gerçekleştirmişti.

Yetkililerimiz, olaydan sonra teröristin Yunanistan’daki Lavrion kampında silah ve bomba eğitimi aldığını, bu ülkeden sahte pasaportla giriş yaptığını tespit etti. PKK kampı olarak bilinen Lavrion’a DHKP-C’lilerin de yerleştiğine dair belgelerin ABD’lilere takdim edileceği açıklandı.

20 Mart’tı, AKP Genel Merkezi ve Adalet Bakanlığı’na lawlı saldırı düzenlendi. İçişleri Bakanı Muammer Güler anında eylemi, DHKP-C’nin gerçekleştirdiğini açıkladı. Örgüt, “Adaletsizliğin sembolü olan Adalet Bakanlığı ve halk düşmanı kararların alındığı AKP’nin Genel Merkezi vurulmuştur” diyerek, bu saldırıyı da üstlendi.

Başbakan Erdoğan ve diğer AKP’liler, uzun süre bu saldırıyı anlatıp, DHKP-C’nin Esad tarafından desteklendiğini işledi.

Gezi olayları başladı. Erdoğan bu defa, birkaç bez parçasından hareketle Gezi’nin arkasında DHKP-C’nin olduğunu söylemeye başladı.

Temmuz sonuydu; Yunanistan güvenlik kuvvetlerinin Sakız Adası açıklarında silah ve patlayıcı yüklü bir sürat teknesine operasyon düzenleyip, 4 kişiyi yakaladığı bildirildi. Gelen haberlere göre, yakalanlanlar arasında AKP Genel Merkezi ve Adalet Bakanlığı’na saldırıyı gerçekleştiren DHKP-C’li Hasan Biber ve Mehmet Yayla da vardı. Bizimkiler hemen detaylı raporlar hazırlayıp, Yunan makamlarıyla temasa geçti ve Sakız ile Lavrion Kampında gözaltına alınan 23 DHKP-C’linin Türkiye’ye iadesini istedi.

1 Ağustos gecesi de bizzat Başbakan Erdoğan, Yunanistan Başbakanı Samaras’ı arayıp, Sakız adasındaki başarılı DHKP-Coperasyonu için teşekkür etti.

-Samaras’a Teşekkürün Sebebi Silivri miydi?-

5 Ağustos günü Silivri’de Ergenekon kararları açıklanacaktı. Ama bu tarihi davada, sanık yakınlarına dahi duruşmayı izleme yasağı getirildi, avukatlar bile ayakkabılarına kadar arandı.

Sebebini, Mahkeme Başkanı duruşma salonunda değil, duruşma başlamadan önce arka kısımda birkaç gazeteciye açıkladı. Verilen bilgiye göre, Mahkeme heyetine yönelik DHKP-C terör örgütünden tehdit içeren ihbar gelmişti. Bu ihbar da Sakız adasında yakalanan şahsın ismi ve patlayıcıların mahiyetiyle örtüşmüştü.

İşte o tarihi günde Silivri’de adeta sıkıyönetim ilân edilmesinin hikmet-i sebebi bu, yani DHKP-C’ydi.

Sakız’dan, Silivri’ye saldırı önlenmişti!.. Başbakan Erdoğan’ın Samaras’a teşekkürünün sebebi belki de buydu.

Nihayetinde ise Suriye ve Gezi’den sonra bir şekilde “Ergenekon” da DHKP-C’yle irtibatlandırılmış oluyordu.

Erdoğan, Samaras’a teşekkür etti de sonuç; Sakız ve Yunanistan’da yakalanan DHKP-C’lilerden sadece 5’i tututuklanırken, canlı bomba eylemcilerinin başında gelen Hakkı Kızılkaya’nın da aralarında bulunduğu diğer DHKP-C’liler serbest bırakıldı. Hiçbiri de Türkiye’ye iade edilmedi.

-İngiltere ve Zaman’ın Uyarısı-

4 Eylül günü İngiltere Dışişleri Bakanlığı, DHKP-C uyarısı yaptı. Bakanlığın yayınladığı seyahat uyarısında, “Suriye ile ilgişkisi olabileceği düşünülen DHKP-C’nin, Suriye’ye muhtemel bir askeri operasyon halinde eylem düzenleyebileceği” duyuruldu.

Aynı tarihte Zaman Gazetesi’nde, “AK Parti Genel Merkezi’ne law silahlı saldırı düzenleyen DHKP-C militanları Murat Korkut ve Muharrem Karataş’ın ikinci bir eylem hazırlığında olduğu bilgisi güvenlik birimlerini alarma geçirdi” şeklinde bir haber yayınlandı.

Ve 20 Eylül Cuma gecesi Ankara’nın ortasındaki Emniyet Genel Müdürlüğü ek binasıyla Polisevi’ne eş zamanlı lawlı saldırı gerçekleşti. Saldırıyı düzenleyen Muharrem Karataş ölü, Serdar Polat yaralı olarak ele geçirildi.

DHKP-C bu saldırıyı da üstlenip, “Eylemin Gezi olaylarında ölen ve yaralananlar için yapıldığını” bildirdi.

Yetkililerin verdiği bilgiye göre, saldırıyı 1 hafta önce planlayan DHKP-C, talimatı şifreli olarak Suriye ve Yunanistan Lavrion kampındaki militanlara iletmiş. Teröristlerden Muharrem Karataş Suriye’den, Serdar Polat ise Yunanistan üzerinden Türkiye’ye giriş yapmış.

Sakız’dan Silivri’ye olası bir DHKP-C saldırısını bir ihbar mektubuyla önleyen iktidar, isimler dahi belli olduğu halde Ankara’nın ortasındaki saldırıyı önleyememişti.

Varsın, olsun; Başbakan Erdoğan’a, “Polisevine roketatarlı saldırı gerçekleşti. AK Parti Genel Merkezi’ne saldırı düzenleyen, aynı eli kanlı örgüt ve kişi polisevine de saldırdı. Taksim’de CHP ile bu örgüt kol kola eylem yaptı. ODTÜ’de eylem yaptılar. CHP milletvekilleri hassasiyetleri kaşımaya devam ediyor. Bu kanlı örgütlerle el ele kol kola geziyorlar” deme fırsatı çıktı ya!..

“Suriye” diyor, “Gezi” diyor, “Ergenekon” diyor, “CHP” diyor, ama farkındaysanız Yunanistan’ın adını ağzına bile almıyor.

Sahi, bu DHKP-C gerçekte kimin tetikçisi, kimin maymuncuğu, kimin kurtarıcısıdır?

Silivri, Hasdal, Hadımköy, Maltepe, Sincan, Mamak ve Şirinyer’e kucak dolusu sevgiler

Müyesser YILDIZ

23 Eylül 2013

Kategori:Uncategorized