İçeriğe geç

Şiir Gibi; Tükürün!.. Vurun!..

Önce yumruğu, tokadı konuşturdu. Şimdi Yılmaz Özdil, Yazgülü Aldoğan, Melis Alphan’ı… Ne güzel de örtülüyor Soma’nın üstü. Gündem sihirbazlığı bu olsa gerek.

Dünkü konuşmasından seçmeler:

“Somaliyi bırak Soma’ya bak diye insanlık dışı, insaf dışı, izan dışı ifadeler kullananlar oldu. Bunların anlayışı nasıl bir anlayıştır, bu nasıl bir ufuksuzluktur, nasıl bir vicdansızlıktır, nasıl bir insafsızlıktır?..”

“Bunlar dünyayı kendi küçük semtlerinden ibaret zanneder bunlar, lüks kafelerde otururlar, boğaza nazır villalarında, köşklerinde demlenirler, attıkları twitlerle ahkam keserler, yalan söylerler, provokasyon yaparlar…”

“Bir yoksulun elinden tutmazlar, bir yetimin başını okşamazlar, bir fakirin evine ayakkabılarını çıkarıp girmezler, sofralarımıza diz kırıp oturmazlar, oturamazlar…”

“Bir kaza olsa, bir elim hadise olsa, birileri ölse diye ellerini ovuşturan bir kirli zihniyet bizi anlayamaz…”

“Bu atıp tutanların hiçbirisinin bu ocaklara girip çıktığı yok. Bunlar sadece varsın demlensinler ve kendilerine gelen yalan yanlış bilgilerle de AK Parti iktidarını yaralamaya, yıpratmaya gayret etsinler…”

“Onlara ‘müstehaktır bunlar’ diyen köşe yazarları insanlıktan nasibi olabilir mi? Bir başka yazar, güya bayan o da ‘ne şehittir, ne gazi’ ardından ‘niyazi’ diyor. Burada niye ayağa kalkıp bunların yüzüne tükürmüyorsunuz? 301 şehidimize bu hakareti yapanlar bu ülkede aslında 77 milyonun yüzüne tükürmesi gereken insanlardır. Bu 301 kardeşimin tüm ailelerinin bunlara dava açması, bunlara haddini bildirmesi lazım…”

“Aracın içinde polislerimiz yanmaya başladı, kendilerini dışarı zor attılar. Nitekim kolları ve vücutlarının bazı yerleri yandı. Allah aşkına, bütün bunlara karşı polis eli kolu bağlı mı duracak, bir şey yapmayacak mı? Nasıl sabrediyorlar ben bunlara anlamıyorum…”

“Şımarıklık karşısında, had bilmezlik karşısında, nefret suçları karşısında daha fazla susacak değiliz. Soma’yı bahane edip, vuran, kıran, tahrip eden, polise saldıran, yeni cinayetler işleyen kan tacirleri karşısında elbette susmayacağız…”

Telaşlanmayın, paniklemeyin, korkmayın!.. Çünkü tüm bu “iltifatların” ardından şunları da söyledi:

“Gerilimin tarafı ve kaynağı olmayacağız. Medya ve sosyal medya yolu ile estirilen ırkçılığın, ayrımcılığın, şiddet çağrılarının içinde olmayacağız. Hep demokrasiden yana tarafız, her zaman hukukun üstünlüğünü savunuyoruz…”

Gördünüz mü; Ne gerilim, ne ırkçılık, ne ayrımcılık, ne de bir nefret suçu sözkonusu. Sadece demokrasi ve hukukun üstünlüğü savunuluyor.

17 yıl önce 6 Aralık 1997’de Siirt’te şu konuşmayı yaptı:

“Türkiye’de düşünce özgürlüğü yok ve ırk ayırımı yapılıyor. Benim referansım İslâmiyet’tir. Bunu dile getiremiyorsam, yaşamamın ne anlamı var? Batı insanının bile inanç hürriyeti var. Avrupa’da ibadete, başörtüsüne saygı duyuluyor. Ama Türkiye’de engelleme getiriliyor. Türkiye’de neden buna saygı gösterilmiyor?.. Okunan ezanı kimse susturamayacak. Çünkü ezanın sustuğu yerde insanların huzuru olmaz. Bizi hiçbir zaman sindiremezler… Minareler süngümüz, kubbeler miğferimiz, camiler kışlamız, müminler askerimizdir… Kürt, Arap, Çerkez ayrımı yapılamaz. Çünkü bütün insanların birleştiği çatı İslâmdır. Türkiye’deki ırk ayırımına kesinlikle son vereceğiz. Bunu bu hale getirenler utansın… Bugüne kadar Türkiye’yi yöneten yanlış zihniyetle mücadele edip, göğsünü gere gere referansım İslâm’dır demek, başörtüsü zulmünü bitirmek, en az azınlıklara tanınan tüm hakların bu ülkenin gerçek sahiplerine de tanınmasını sağlamak istiyoruz.”

Bu sözleri yüzünden o dönemde yürürlükte olan TCK’nun 312. maddesine göre hakkında, “bölücülük, halkı kin ve düşmanlığa tahrik” iddiasıyla dava açıldı. 10 ay hapis cezası aldı. Yargıtay’ın gerekçeli kararında şöyle denildi:

“Halkı, kula kulluk edenlerle-Atatürkçü laik kesim, Hakka kulluk edenler-İslâm’ı şeriat ile bütünleştiren Müslümanlar olarak ikiye böldüğü… Bu iki kesimi birbirine karşı kışkırttığı, savaş çağrısı yaptığı…”

Lâkin bu dava kendisi başta olmak üzere iç ve dış destekçileri tarafından, “Sırf bir şiir okuduğu için mahkûm oldu”ya dönüştürüldü.

“Bir şiir okuduğumuz için siyasi hayatımızı bitirmeyi hedefleyen ağır bir ceza aldım. Cumhuriyetin 75’inci yılında aldığım ceza, bu ülkede egemen siyasi statükonun rengini göstermesi bakımından ilginçtir. Bu hikâye burada bitmemiştir” dedi.

Hikâye gerçekten bitmedi… Şiir okumadan, şiir yazmaya geçti; Tükürün!.. Vurun!..

Atalarımız bizi, “Can çıkar, huy çıkmaz” diye uyarmamış mıydı?

Silivri, Hasdal, Hadımköy, Maltepe, Sincan, Mamak, Şirinyer ve Eskişehir’e kucak dolusu sevgiler

Müyesser YILDIZ

24 Mayıs 2014

Kategori:Uncategorized