ABD Başkan Yardımcısı Joe Biden İstanbul’a geldi, “İsrail ve Yunanistan’ın emri, Obama’nın kavliyle” Kıbrıs’a talip oldu. Kuvvetle muhtemel, Irak ve Suriye’de IŞİD’e karşı mücadelede PKK-PYD’nin resmi müttefikleri olduğu gerçeğini Türkiye’nin artık kabullenmesini de rica etti!
Nereden çıkarıyoruz?
Ziyaretten hemen önce Kıbrıs konusunda şunlar oldu:
Biden Rum Lider Nikos Anastasiadis’i arayıp, “Ankara’ya ne dememi istersiniz?” diye sordu.
Rumlar, müzakere masasına dönmeleri için Barbaros Hayreddin Paşa araştırma gemisinin Akdeniz’den ayrılmasının şart olduğunu bildirdi.
ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcü Vekili Jeff Rathke, ülkesinin “Kıbrıs Cumhuriyeti”nin Münhasır Ekonomik Bölgesindeki egemenlik haklarını kullanarak, doğal kaynakları araştırma hakkını tanıdığını bildirdi.
ABD’nin Kıbrıs Büyükelçisi John Koenig, “Barbaros gemisinin, BM Deniz Hukukunu ihlâl ettiğini” öne sürdü.
Erdoğan’la 4 saatlik görüşmesinin ardından Kıbrıs’ı konuştuklarını belirten Biden, şunları söyledi:
“Bugün eğer siyasi irade varsa Türkiye de dahil, hem bölgede hem de adadaki tüm halkın çıkarına uygun olacak bir çözüm için bir potansiyel vardır. Bunun gerçekleşmesi için gerginliğin düşürülmesi ve müzakere masasına dönülmesine odaklanmak gerekmektedir.”
Biden İstanbul’daki enerji konferansında da hem enerji güvenliği için, hem Rusya’nın enerjiyi bir silah gibi kullanmasına karşı Doğu Akdeniz ittifakının önemini vurgulayıp, “İsrail, Türkiye, Mısır, Yunanistan, Kıbrıs ve Lübnan’ın birlikteliğinden” söz etti.
Bu mesajları, daha önce ABD Rum Ortodoks Başpiskoposluğu Ruhban Meclisi ve Harvard’da yaptığı açıklamalarla birlikte değerlendirildiğinde Biden’in Türkiye’den ne istediği ve “siyasi irade”den ne kastettiği gayet açık şekilde anlaşılıyor.
“Türkiye Kıbrıs’ta işgâlcidir, Türk askeri Kıbrıs’tan çıksın… Rum kesimi tanınsın… ”
“Komşularının tehdidi altında olan Türkiye’nin, fiili durumun ekonomik, askeri veya siyasi açıdan çıkarına olmadığını anlamaya başladığı kesindir… Erdoğan, özellikle başta doğalgaz olmak üzere, sadece Türkiye’yi değil, Yunanistan’ı da Rusya’nın enerjiyi bir silah gibi kullanmasından kurtarabilecek, Doğu Akdeniz’de ciddi boyuttaki doğal kaynakların avantajından yararlanmanın Türkiye için müthiş bir menfaat olduğunu anlamaya başladı.”
PKK-PYD meselesine geçelim. Biden Türkiye’ye gelirken, Cengiz Çandar Washington’daydı. Orta Doğu Enstitüsü’nün yıllık toplantısında yaptığı konuşmada, “ABD’li yetkili ve yönetime yakın isimlerle yaptığı görüşmelerden edindiği izlenime” dayanarak, ABD’nin PYD’yle ilişkilerini geliştirmesi ve PKK’yı terör örgütleri listesinden çıkarması gerektiğini, bunun IŞİD’le mücadelenin yanısıra “çözüm sürecine” de olumlu katkısı olacağını anlattı.
-ABD Müttefik Gibi mi Davranıyor?-
İstanbul’daki görüşmelerden sonra, “Dostuz, müttefikiz, pek çok konuda fikir birliği içindeyiz” mesajları verildi, ama ABD’nin Türkiye’ye karşı yeni “kumpaslar” peşinde olduğu gün gibi ortada.
Nitekim, Biden’le görüşmesinden sonra yayınlansa da Erdoğan dahi Afrika’dan dönerken gazetecilerin “ABD müttefiklik gereğini yerine getiriyor mu?” sorusunu şöyle cevaplıyordu:
“Tümüyle yerine getiriyor diyemem… Obama’ya PYD’nin de PKK gibi bir terör örgütü olduğunu söyledim. Kobani’nin 2 güne kadar düşebileceğinden söz etti. Ben de Kobani’den 200 bin insanın ülkemize geçtiğini, sivil kalmadığını, 2 bin civarında savaşçı olduğunu anlattım. Ama buna rağmen o gece oraya silah indirdiler. Silahların bir kısmı DEAŞ (IŞİD)’ın eline geçti. Biz bir müttefikten dayanışma bekleriz, göremediğimizde üzülürüz.”
-Kıbrıs’ta 40 Gün Kuşatması-
Kıbrıs, PKK ve ABD’nin “dostluğu” demişken;
Bugün artık PKK’ya açıktan silah yardımı yapıldığı için pek fazla önemli olmasa da devletin arşivlerinde kalan ve hiç bilinmeyen bir kuşatmayı anlatalım.
Sene 2008; Türkiye, Doğu Akdeniz’de Bahama bandıralı bir geminin PKK’ya silah ve malzeme götürdüğünü tespit eder. Savaş gemilerimiz, izlemeye başlar. Gemi bir Rum limanına sığınır. Bizimkiler tam 40 gün orayı ablukaya alır ve bekler. Deniz Kuvvetleri’nin kararlığını gören ABD 40’ıncı günün sonunda, “Gemi bizim. Irak’a malzeme götürüyor” der ve Ankara’nın emriyle gemilerimiz çekilir, silah dolu gemi de gideceği yere gider.
Rumların Doğu Akdeniz’deki ilk sondaj çalışmalarını engelleyen komutanlar gibi, ne tesadüf 40 gün kuşatmasında görev alan subaylardan bazıları da 3 yıl sonra “Balyoz kumpası”yla tutuklanır.
-Kumpas ve Üst Akıl-
“Kumpas” demişken;
Erdoğan Afrika’dan dönerken adı kumpasla özdeşleşen “paralel yapı” için şunu söylemiş:
“Üst akıl paralel yapıyı da kullanıyor.”
“Kumpas” davaların ve “paralel yapının” kilit ismi Tuncay Güney;
2012’de, “Bu bir oyun ve oyunda herkes üstüne düşeni yapar. Kemalizm iflas etmiştir. Ekonomi ve siyasi hayatımızı yönlendiren global patronlar ‘başkanlık sistemi’ istiyor. Rejim değişiyor. Kürtler haklarını alacak… BOP kapımıza dayandı…”,
2013’te, “Ergenekon davası bir projeydi, bitti artık”,
Biden gelmeden hemen önce de “Ergenekon davasında kandırıldık. Amerika ve AB kandırdı” demedi mi?
Acaba Erdoğan ikidir telaffuz ettiği bu “üst aklın” adını niye koyamıyor? O “üst akılla” kendileri de “dost ve müttefik” olduğu için olmasın?!.
O “üst akıl” şimdi, kumpasla dizayn edilen Türk askerinin Kıbrıs hatta Güneydoğu’dan çekilmesini, Irak’ın kuzeyinde Peşmerge-PKK ile ortaklık yapmasını ve Suriye’de kendi yerine savaşmasını istiyor. Yani BOP, arka kapımızdan içeri girmek için yükleniyor.
Ankara ne diyor; Tamam mı, devam mı?!.
Mamak, Şirinyer, Eskişehir, Malatya ve Antalya’ya kucak dolusu sevgiler
Müyesser YILDIZ
23 Kasım 2014