Doğu Kudüs’ü Filistin’in başkenti olarak kabul etmemiz, Filistin’in tanınması için çağrıda bulunmamız önemli… Ama Erdoğan’ın “Lozan güncellenmeli” açılımının enine boyuna konuşulmaması ve KKTC’nin tanınması için hiçbir girişimde bulunmamamız da önemli.
Erdoğan’ın “Lozan güncellenmeli” sözlerine gelen eleştiriler üzerine Hükümet Sözcüsü Bekir Bozdağ, “Yunanistan Cumhurbaşkanı konuyu kendisi açtı, ‘Lozan yenilenemez, güncellenemez, ben hukukçuyum’ diye yüksek perdeden ahkâm kesti. Ne bekliyoruz? Cumhurbaşkanımız Türk Milleti’nin, Türkiye Devletinin hukukunu korumayacak mı?” dedi.
Hayır, biliyoruz ki, Erdoğan Atina’ya gitmeden önce bir Yunan televizyonuna verdiği demeçte bunu söylediği için konu gündeme geldi.
Malûm Yunan tarafı, Lozan’ın güncellenmesine karşı çıktı veya çıkıyormuş gibi yaptı. Acaba neden?
Birincisi; Yine biliyoruz ki, yıllardır PKK açılımlarından Kıbrıs müzakerelerine birçok konuda ABD-AB’nin projeleri hayata geçirildiği halde bunlar “milli ve yerli” imiş gibi sunuldu. “Lozan’ın güncellenmesi” konusunda da aynı strateji izleniyor olabilir.
İkincisi; Yunanistan zaten Lozan’ı çatır çatır çiğniyor, yani tanımıyor. Haliyle tanımadığı bir anlaşmanın “güncellenmesinin” onlar açısından bir kıymeti harbiyesi yok.
Ama Bekir Bozdağ Atina’nın tavrına bakarak, Erdoğan’ı eleştirenleri, “Yunanistan’la aynı şeyi söylemekle” suçladı.
Gerçekten öyle mi, son 10 günde gerek Atina, gerekse Ankara’dan yapılan açıklamalara bakalım.
Başbakan Binali Yıldırım 11 Aralık’ta, “Ege adalarından tek bir çakıl taşı dahi iktidarımız döneminde gitmemiştir” dedi. Yıldırım, merhum Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in, “Ege denizinde, gri alanlar dediğimiz aşağı yukarı 132 parça taş yahut adacık var” sözlerini hatırlattıktan sonra da şöyle konuştu:
“Yani aidiyeti Lozan Antlaşmasıyla tespit edilmemiş, biz diyoruz ki ‘Bunlar size ait değil’, onlar diyor ki ‘Bunlar size ait değil.” Bu bir ihtilaflı konudur. Bugün devam eden konu da aynı şekilde devam ediyor. Ege ne bir Yunan gölüdür, ne bir Türk gölüdür. Ege, Türkiye’nin ve Yunanistan’ın arasında sorun alanı değil, ilişkilerini daha geliştirmesi için önemli bir denizdir. Onun için Türkiye’nin hak ve menfaatlerinin, en ufak bir halel gelmemesi için ne gerekiyorsa yaparız. Türkiye kuru gürültülere pabuç bırakacak bir ülke değildir.”
Hükümet Sözcüsü Bekir Bozdağ da, “Şimdi bakın çok net Türkiye Cumhuriyeti devleti bizim dönemimizde Ege’de bizden önceki statüleri hiç birisinde 1 milim geri gitmemiştir. Milletimizin de devletimizin de hukukunu sonuna kadar koruduk” iddiasında bulundu.
Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu ise dün Meclis’teki bütçe görüşmeleri sırasında, “Kardak sorununa kadar ne olduysa olmuştur. 1996 yılında Kardak krizinden sonra adaların filli ve hukuki durumunda hiçbir değişiklik olmamıştır. Ne olduysa daha önce olmuştur, bunun da sorumlusu AK Parti değildir. AK Parti’den önce iktidarda olan partilerdir. Evet, bunu da çözelim, ama lütfen AK Pati döneminde işgâl edilmiş gibi yalan bilgiler sunmayın” dedi.
Çavuşoğlu, KKTC’nin tanınması konusunda da şu ilginç açıklamayı yaptı:
“Bu süreçte tabii ki, KKTC’nin tanıtımı için adım atmamız lâzım, ama KKTC’yi zaten Türkiye tanıyor. Meclisten yeni bir tanıma kararı çıkarmaya gerek yok, ama pasaportunun daha fazla ülkede geçerli olması için daha fazla ülkede, şehirde temsilcilik açılması için hep birlikte, iktidar, muhalefet çalışalım çünkü KKTC’nin üzerindeki izolasyonların kalkması gerekiyor. Avrupa Birliği bu konuda da sözünde durmadı.”
Demek ki, Yunanistan son 10 yılda onlarca ada, adacık ve kayalığa el koymamış, silahlandırmamış, buralarda askeri törenler ve mangal partileri yapmamış!.. Tamamen yanlış görmüş, yanlış yorumlamışız!..
Ve demek ki, iktidar KKTC’nin tanınmasından sadece Türkiye’nin tanımasını anlamış!..
Peki de eski Milli Savunma Bakanı İsmet Yılmaz’ın 2 sene önce Meclis’teki şu açıklamasını nereye koyacağız?
“Ege’de bulunan adacık ve kayalıkların egemenliği Osmanlı İmparatorluğu’ndan Türkiye Cumhuriyeti’ne halefiyet yoluyla intikal etti. Hukuken EGAYDAAK Türkiye Cumhuriyeti’nin hâkimiyetindedir. Antlaşmalarla gerçekleştirilen bu düzenlemeye karşılık Egemenliği Anlaşmalarla Yunanistan’a Devredilmemiş Ada, Adacık ve Kayalıkların (EGAYDAAK) bir kısmı üzerinde, başından beri ama Osmanlı’dan bugüne gelinceye kadar bir Yunanistan’ın fiili uygulamaları vardır.”
-Yunan Dışişleri Bakanı Kimi Referans Aldı?-
Yunan tarafına geçelim.
Dışişleri Bakanı Nikos Kotzias 13 Aralık’ta Ermenistan Dışişleri Bakanıyla yaptığı görüşmeden sonra Doğu Akdeniz’de “Yunanistan, Kıbrıs ve Ermenistan” arasındaki üçlü ilişkiyi kalıcı bir şekilde kurmaya karar verdiklerini duyurdu… “Dost Ermeni halkına karşı işlenen soykırımı 1996’da tanıdıklarını” hatırlattı…
Kotzias’a, Erdoğan’ın Yunanistan ziyareti de soruldu. Değerlendirmeyi Meclis’te yapacağını belirtti, ama hemen peşinden şunları söyledi:
“Ziyaret bir başarıydı, çünkü Cumhurbaşkanımız ve Başbakanımız Türk Cumhurbaşkanı ile dobra ve açık görüşmeler yaptı. Türkiye ve Yunanistan’ın varolduğunu bildiği sorunlara değindiler ve Türkiye’nin görüşmeler ilerledikçe daha gerçekçi konuştuğunu düşünüyorum. Uzun bir süredir Türkiye’deki Kemalist muhalefet Türk hükümetini, Yunanistan’ın 18 Türk adasını gasp etmesine müsaade ettiklerini iddia ederek eleştirmekteydi. Türk Başbakanı ‘Ege sorunu’ gibi bir konuya değinmedi. Muhalefete, hükümetin tek bir kayanın gasp edilmesine izin vermediğini söyleyerek yanıt verdi. Bir deyim vardır, ‘kuru gürültü’. Adalara dair muhalefet soruyor, hükümet de hiçbirinin ele geçirilmesine izin vermediğini söylüyor. Ama adalar hiç zaman ele geçirilmemişti, çünkü o adalar zaten uluslararası hukuka göre her zaman, en azından 20. yüzyılda, Yunanistan yönetimine aitlerdi. Yunanistan hiçbir adayı gasp etmedi… Bazı insanların bölgesel ihtilaflara dair iddiaları olduğunu, onlarca yıldır ‘gri bölgeler’ hakkında konuştuklarını biliyorum ve şunu alenen ilk kez söylüyorum ki, eğer onların kriterleri uygulanırsa, biz de muhtemelen Türkiye’de ‘gri bölgeler’ buluruz. Türk hükümeti değil, ama bazı insanların kullandığı ‘gri bölgeler’i belirleme kriterlerine bakılırsa Türkiye’ye ait olan bazı kayalık, adacıklar da bu kategoriye girer. Bunu kamuya açık biçimde ilk kez söylüyorum.”
Türkiye’deki muhalefeti, “Yunanistan’la aynı şeyleri söylemekle” suçlayan Bekir Bozdağ, Yunan Dışişleri Bakanı’nın da “Kemalist muhalefeti” suçlaması, dahası Başbakan Binali Yıldırım’ı referans göstermesine ne der acaba?
-Kıbrıs Sorununu da Erdoğan’la Çözeceğiz-
Kotzias’ın hemen ertesi gün Yunanistan Meclis Dışişleri Komisyonu’ndaki sözlerine de bakalım.
Özetle; “Daha önce Türkiye’den hiç Batı Trakya’da Türk kökenli olmayan Pomak ve Roman’ların da bulunduğunu kabullenen biri çıktı mı?.. İstanbullu Rumlar’a 1950’lerde yapılanlar için özür diledi… Bozcaada Rumlarının adalarına geri dönmesi, kapalı olan okullarının açılması Erdoğan’ın verdiği sözler sayesinde oldu… Daha önce Lozan’ın yeniden yapılandırılmasından bahsediyordu, sonunda, ‘Lozan bir şekilde güncellenebilir’ dedi. Bu bizim için kazanç değil mi?” dedi.
Ayrıca Erdoğan’la ilgili şu ifadeleri kullandı:
“Biz Türkiye ile yeni bir barış süreci başlatmak istiyoruz. Erdoğan, Türkiye’de sözüne güvenilir tek liderdir. Müzakerelerde kiminle görüşürseniz görüşün Erdoğan’dan başka sözünden dönmeyecek, üstlendiği yükümlülüklerden kaçınmayacak başka biri yoktur. İki devlet arasında yeni bir barış süreci başlatmak, Türk/Yunan ilişkilerini görüşmek istiyorsanız Erdoğan ile görüşerek, anlaşacaksınız. Kıbrıs sorunu da Erdoğan’sız çözülemez.”
Bilmem hatırlar mısınız; Obama döneminde Türkiye’nin Irak, Suriye ve Kıbrıs politikalarını “çözme” görevini üstlenen Başkan Yardımcısı Joe Biden de, “Kıbrıs işini Erdoğan’la bitirmekten” söz etmişti.
-MSB’deki Çalışma Grubu Ne Yapacak?-
Yeniden Ankara’ya, Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun dün Meclis’teki konuşmasına dönelim. Ege’deki “ihtilaflar” konusunda şunları söyledi:
“Bu sorunları bir bütün içinde, bir paket içinde Yunanistan’la görüşerek nasıl çözeceğimize karar vermemiz lâzım. Bunun alternatifleri var; Diplomasi yoluyla çözebilirsiniz, uluslararası mahkemeye götürebilirsiniz, asker gönderip adaların hepsini alabilirsiniz… İstikşafi görüşmeler 7 tur yapılmış bizden önce, biz de bu istikşafi görüşmelerin devam ettirilmesi kararı aldık ki, Yunanistan’la diplomasiyi sürdürüyoruz, bunlara bir çözüm bulmamız lâzım… Şimdi, bir çalışma grubu kurduk askerlerle beraber, Milli Savunma Bakanlığı’nda. Oturuyoruz, konuşuyoruz; bu sorun nedir, ne adım atabiliriz? Gerginliği artırmakta mı fayda var, azaltmakta mı fayda var? Biz bunların hepsini detaylı, titiz çalışıyoruz. Bunlar, milli konular.”
Genelkurmay’da çalışma grupları kurulmasına karşı çıkan iktidar, Ege için MSB’de çalışma grubu grubu kurmuş… Gel de şaşırma!..
Bir fikir vermesi için, bazı gelişmeleri hatırlatalım:
TSK’nın Ege ile ilgili görüşleri belliydi. Lâkin 2009’dan sonra değişiklikler başgösterdi. Bunda da TSK’ya indirilen “Balyoz” ile Dışişleri Bakanlığı’nın tavrı etkili oldu. Zira uzun yıllar Müsteşarlık yapan Dışişleri’nin kilit ismi Feridun Sinirloğlu, “EGAYDAAK diye bir sorunumuz yok, biz burada haksızız” görüşündeydi ve TSK’ya da bunu empoze ediyordu.
15 Temmuz darbe teşebbüsünden kısa bir süre önce de Sinirlioğlu başkanlığında bir heyetin Yunanlılarla peşpeşe görüşmeler yaptığı ve kıta sahanlığı ile 10-12 mil konusunda anlaşmaya vardığı öne sürüldü. İddialara göre, Genelkurmay bu gelişmeden haberdar olunca bir toplantı talep etti. Toplantıda komutanlar, dönemin Milli Savunma Bakanı Fikri Işık ve Dışişleri Müsteşarı Sinirlioğlu’na Ege’nin önemini anlattı. Bakan Işık da, “Haklısınız, bir daha bakalım” dedi.
Demek ki, şimdi MSB’deki bu çalışma grubu Ege’ye “bir daha bakacak”!.. Bakalım kim kimi ikna edecek!..
“Lozan’ın güncellenmesi” tartışmalarının, müftü seçimi veya Batı Trakya’daki soydaşlarımızın gaspedilen haklarının savunulmasından çok öte şeylere gebe olduğu anlaşılmıyor mu?
-Yunan Bakandan Dehşet Yorum-
15 Temmuz darbesiyle ilgili olarak; Erdoğan, “Darbe başarılı olsaydı herhalde Sevr’i dahi aratacak bir dayatmayla karşımıza çıkacaklardı” derken, Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekçi açık açık şunu söylemişti:
“15 Temmuz işgâl girişiminin sonunda hedeflenen şey Ermenistan ve Kürdistan’dı.”
Şimdi son kez yine Atina’ya gidip, Dışişleri Bakanı Nikos Kotzias’ın Meclis’teki konuşmasından bir cümle aktaralım.
Kotzias, Erdoğan’ın “Lozan güncellenmesinden” esas kastettiği şeyin “Türkiye’nin doğu sınırları ile alakâlı” olduğunu öne sürdü.
Çok şükür darbe başarılı olamadığına; Sevr, Kürdistan, Ermenistan projeleri engellendiğine göre, Lozan’ı tartışma konusu yapıp, böylesi dehşet yorum ve beklentilerin önünü açmanın sebebi nedir?
Müyesser YILDIZ
18 Aralık 2017
Odatv Link: https://odatv4.com/yazar/muyesser-yildiz/lozanin-guncellenmesi-ile-kastedilen-turkiyenin-dogu-sinirlari-mi-1812171200.html