İçeriğe geç

Türkiye’yi Kim Yönetiyor?

Koronavirüs belası yüzünden millet canının ve geleceğinin derdine düşmüşken, ülkede eşi benzeri görülmemiş gariplikler, çifte standartlar, meydan okumalar, hukuksuzluklar nasıl da aldı başını gitti, farkında mıyız?

Bunlardan bazılarını sırasıyla hatırlatalım.

Koronavirüs yüzünden okullar tatil edilince EBA TV ile uzaktan eğitime başlandı. Daha ilk günde iki olay patlak verdi.

İlki; Menderes’in hayatı çocuklara idam sahneleriyle anlatıldı… Bunun dışında kafa kesme ve suikast görüntüleri yayınlandı… İlahiler dinletildi…

İkincisi; ilk dersi türbanlı bir öğretmen verdi…

İlk olayla ilgili olarak Bakan Ziya Selçuk, idam ve kafa kesme görüntülerini onaylamadığını , inceleme başlatıldığını belirttikten sonra, “Akışta hangi videolar olacak, hatalar yapıldı. Yanlış numaralı videolar girdi vs.” dedi.

Bir anlamda, daha inceleme sonuçlanmadan bu videoları yayına koyanlarla ilgili hükmü verdi; yanlışlık olmuştu!..

Görevliler hakkında başlatıldığı bildirilen o inceleme nasıl sonuçlandı? Soran da, merak eden de, açıklayan da olmadı.

İlk dersi türbanlı bir öğretmenin vermesine gelince; Gazeteci Can Ataklı Tele 1 TV’deki programında, “Şu an türbanlı öğretmen var mı, var. Ama milyonlarca öğrenciye rol model olarak türbanlı öğretmeni vermek bence yanlış” deyince, kızılca kıyamet koptu.

Milli Eğitim Bakanlığı, hemen Ataklı hakkında “Dini değerleri alenen aşağılamak, kamu barışını bozmaya teşebbüs ile halkı kin ve düşmanlığa sevk etmekten” suç duyurusunda bulundu.

Sonuç; Ataklı hakkında “Halkı kin ve düşmanlığa tahrik veya aşağılama” suçundan 9 aydan 1 yıl 6 aya kadar hapis istemiyle dava açıldı.

-Atatürk’e Saldırı Kime Saldırıdır?-

Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş’ın Cuma hutbesinde koronavirüs salgınını anlatırken, “eşcinsellik, zina”dan söz etmesinden sonra yaşananlara geçelim.

Bazı baroların, Erbaş’ı eleştirmesine sadece iktidar medyası değil TBMM Başkanı, bakanlar, milletvekilleri ve bürokratlar, son olarak da Erdoğan tepki gösterdi. Erdoğan, “Diyanet İşleri Başkanımıza yapılan saldırı, devlete yapılan saldırıdır” dedi.

Bu ülkenin kurucusu olan Atatürk’e yapılan hakaret ve saldırılar son dönemde iyice çığrından çıktığı halde neden ülkeyi yönetenlerden tek bir kişi çıkıp da, “Atatürk’e yapılan saldırı, devlete ve millete yapılan saldırıdır” demiyor, diyemiyor?

-Faruk Bildirici Kamu Görevlisi Değil miydi?-

Koronavirüs günlerinde, Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun’un Vakıflar’dan kiraladığı araziye kaçak olarak şömine ve çardak yaptırdığı, İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin de bunların yıkımına karar verdiğine ilişkin haberler gündeme geldi.

Cumhuriyet Gazetesi’nin bu konudaki haberlerine Mahkeme kararıyla erişim yasağı getirildi. Cumhuriyet’e tebliğ edilmeden önce sosyal medyada paylaşılan kararda, Türkiye’nin koronavirüsle mücadeledeki başarısının sekteye uğratılmak istendiği savunuldu. Ayrıca güncellik değeri taşımayan bu haberin yapılmasında kamunun hiçbir yararının olmadığı vurgulanıp, “Suç içeren bir durum varsa, haberin yapılması yerine yerine suç duyurusunda bulunulabileceği” anlatıldı.

Sonrasında bir CHP yöneticisinin Fahrettin Altun’un evinin önünde geçip, fotoğraf çektiği öne sürüldü.

Bu defa da Altun’un, terör örgütlerine hedef gösterildiği iddiasıyla soruşturma başlatıldı. Eşi ve çocuklarının psikolojisinin bozulduğu anlatıldı.

Kaç gündür önce Yılmaz Özdil’in, ardından Fatih Portakal’ın evlerinin görüntülerinin drone çekimleriyle çarşaf çarşaf haber yapıldığını biliyorsunuzdur.

Onları geçtik; Faruk Bildirici RTÜK üyesi, yani kamu görevlisiydi. 8 ay önce ne oldu? İktidar medyasında, RTÜK’ün tahsis ettiği makam aracını, “Sevgilisi ve köpeğine” kullandırdığına ilişkin görüntüler yayınlandı. Bunları kimin, nasıl çektiği veya elde ettiği sorulmadığı gibi, sadece 1 hafta sonra bazı açıklamaları gerekçe gösterilerek, Bildirici’nin RTÜK üyeliği düşürüldü.

-Erdoğan’ın “FETÖ”cü Dediği Hakim-

Koronavirüs salgınından 2 ay önce Metin İyidil olayı yaşandı.

Neydi bu olay? Eski korgenerale, darbeden ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verilmiş, ancak İstinaf’tan beraat kararı çıkmıştı.

Erdoğan’ın ifadesiyle, “Hepsinin talimatları verilmiş, sağolsun Adalet Bakanlığı ve savcılarımız gerekli adımları atmış” ve tahliye edilen İyidil, 1 gece içinde yeniden tutuklanmıştı.

Mesele bundan ibaret değildi. Erdoğan, “Kararı veren kişi veya kişilerin de FETÖ’cü olması bu işin nerelere vardığını gösteriyor. Bunun arkasında daha ne gibi oyunlar olabileceğini de çok açık, net gösteriyor” demişti.

İşte bundan sonra da HSK, beraat kararını veren hakimler hakkında inceleme başlatmış ve başka illere tayin etmişti.

Bunları hatırlatmamızın sebebi mi?

Bilindiği gibi, korona günlerinde Grup Yorum üyesi İbrahim Gökçek ölüm orucundaydı. Ölüm orucunu bitirdikten sonra hayatını kaybetti. Cenazesinin defnedildiği Kayseri’de olaylar çıktı, “Gömseler bile çıkarır, yakarız” denildi.

İşte bu süreçte İzmir Karşıyaka Hakimi, aynı zamanda Yargıçlar Sendikası Başkanı olan Ayşe Sarısu Pehlivan, sosyal medya hesabından Gökçek’le ilgili iki paylaşım yaptı.

Ve kelimenin tam anlamıyla iktidar medyasının “lincine” maruz kaldı.

Neticede, İzmir Cumhuriyet Başsavcılığı Pehlivan hakkında, “Terör örgütü propagandası” yapmak suçundan soruşturma başlattı. HSK da incelemeyle birlikte Pehlivan’ı tedbiren görevden uzaklaştırdı.

Düşünün; bizzat Erdoğan’ın “FETÖ”cü olduğunu ilân ettiği hakimler halen görevde ve 4 ay geçtiği halde o incelemenin akıbetini bilen yok… Ancak bir başka hakim, 2 tweet nedeniyle anında görevden alınıyor…

-Barış’ın Darbı ve Ankara’nın Sessizliği-

Son örneğimiz, Barış Pehilvan’ın cezaevinde darp edilmesi.

2011’de tutuklandığımızda, “FETÖ” döneminde olmayan bu dönemde oldu ve Pehlivan Silivri’deki ilk gününde bir gardiyan tarafından darp edildi.

Önce Silivri ve Bakırköy, ardından İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, bunu kesin bir dille yalandı.

Ancak Ankara’dan gönderilen Adalet Bakanlığı müfettişleri, görüntüleri izledikten sonra Pehlivan’a şiddet uygulandığını tespit etti ve idari soruşturma başlattı.

Buna rağmen Odatv İddianamesi’ne bu olayın, “Soruşturmayı itibarsızlaştırmak amacıyla yapılan dezenformasyon faaliyeti” olduğu yazılırken. ilgili savcılıkların açıklamasından söz edildi, ama Adalet Bakanlığı müfettişlerinin incelemesine hiç değinilmedi.

Bir anlamda Savcılar, sadece Pehlivan’ı değil, Adalet Bakanlığı’nı da “yalanlanmış” oldu.

Nihayetinde görüntüler ortaya çıktı; Pehlivan, darp edilmişti.

Tabii, iktidar medyası hemen harekete geçti. Pehlivan’ın sağlık raporunu vs. yayınladı.

Özetle, gözümüzle gördüğümüze değil de yazılanlara ve yazdıklarına inanmamız istendi.

Ankara, yani yöneticiler ise yine büyük bir sessizliğe büründü.

-BTK’ya Talimat Gibi Haber-

Bu sessizliğin mi, başka sebeplerin verdiği cüretin sonucu mudur bilinmez; ama aynı kalemler bu defa da “Korsan Odatv ne kural tanıyor ne mahkeme” diyerek, Bilgi Teknolojileri Kurumu (BTK)’nun, Odatv’nin açtığı son linke “Erişim engeli getirmesinin beklendiğini” yazdı.

Yani BTK’ya adeta, “Ne duruyorsun, kapat” talimatı verildi.

Kraldan çok kralcılık yapan, iktidarı iktidardan daha fazla koruma iddiasında olan bu kalemlere, Erdoğan’ın tam 1 yıl önce Yargı Reformu Strateji Belgesini açıkladığında, “Bir internet sitesinin tamamına değil, engellenmesine karar verilen kısmına erişimin sınırlanmasına imkan verecek bir düzenleme yapılacak” dediğini hatırlatalım.

Anlaşılan ya haberleri yok ya da Erdoğan’ı bile dikkate almıyorlar.

Erdoğan, o gün şunları da söylemişti:

“Her hâl ve şartta Türk yargısı bir çıkar grubunun, ideolojinin, siyasi görüşün, vesayet odağının veya fraksiyonun değil, altını çizerek söylüyorum, Türk Milleti’nin yargısı olmalı, sadece Türk milleti adına karar vermelidir… Vazifemizi icra ederken hukukun üstünlüğü ilkesine ve masumiyet karinesine leke sürdürülmemesi bu açıdan hayati önem arz ediyor. Ne tek bir vatandaşımızın hakkını yiyeceğiz ne de tek bir vatandaşımızın hakkının, hukukunun yenilmesine göz yumacağız. Kökeni, maddi durumu, siyasi görüşü, görünüşü ne olursa olsun, 82 milyonun her bir ferdi için adaleti tesis etmenin gayretinde olacağız.”

Aktardığımız bu örneklerden sonra soralım:

Bir vakitler AB, Türkiye’de “çoklu hukuk sisteminin” uygulanmasını istemişti. Acaba böyle bir sisteme geçildi de AKP’liler ve onları destekleyenler ile AKP’li olmayanlara farklı hukuk mu uygulanıyor?

Ve de bu ülkeyi kim yönetiyor; seçilmişler mi, bir kısım kalemler mi?

Silivri’deki Barış’lara, Hülya Kılınç’a ve Murat Ağırel’e kucak dolusu sevgiler.

Müyesser YILDIZ

18 Mayıs 2020

Odatv Link: https://odatv4.com/yazar/muyesser-yildiz/turkiyeyi-kim-yonetiyor-18052004.html

Kategori:Uncategorized