ABD 14 Aralık’ta ülkemizi “hasım” ilân ederek, S-400’le ilgili uygulanacak yeni yaptırımları duyurdu. Sözkonusu yaptırımlar; Savunma Sanayi Başkanlığı’nın ABD ve uluslararası mali kuruluşlardan borç almasının yasaklanması, Başkan İsmail Demir’le birlikte üç Savunma Sanayi Başkanlığı çalışanına vize yasağı getirilmesi ve mal varlıklarının dondurulmasıydı.
Kararın ardından ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo, Türkiye’yi “ABD ile koordineli olarak S-400 sorununu çözmeye” çağırdı.
Ankara’nın tepkisini hatırlatalım:
Erdoğan, “2017’den bu yana CAATSA konusunda hiçbir ülkeye Türkiye’den başka bu yaptırım, yani bu CAATSA uygulanmamıştır, ilk defa bir NATO üyesi olarak ülkemize uygulanmaktadır. Bu nasıl bir ittifaktır? Bu nasıl bir müttefikliktir? Bu karar ülkemizin egemenlik haklarına yönelik aleni bir saldırıdır.” dedikten sonra şunları söyledi:
“Biz en başından beri muhataplarımızın karşısına ‘S-400 konusunda endişeniz varsa gelin teknik çalışma grubu kuralım, sorunu diyalog ve diplomasi yoluyla çözelim.’ teklifiyle gittik; fakat belli ki maksat, üzüm yemek değil, bağcıyı dövmektir. Şayet S-400 konusu olmasaydı başka bir gerekçeyle benzer yollara başvurulacağı anlaşılıyor.”
Dışişleri Bakanlığı, kararı kınayan ve reddeden bir açıklama yaptı. Açıklamada, şu da vurgulandı:
“S-400’lerin NATO sistemleri bakımından bir zafiyet yaratacağına dair ABD iddiaları teknik dayanaktan yoksundur. Kaldı ki Türkiye, bu konuda NATO’nun da katılacağı teknik bir çalışma grubu kurulmasını teklif ederek, meselenin siyasi önyargılardan uzak bir şekilde, nesnel ve gerçekçi bir zeminde ele alınmasını defaatle önermiştir. Bu itibarla, ABD’nin konuyu iki müttefike yakışır şekilde diyalog ve diplomasi yoluyla çözme yönündeki önerimizi kabul etmeyerek, tek taraflı yaptırımlara başvurması her türlü izandan yoksun bir davranıştır.”
Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu ilk gün, “Bu milli meseledir. Hepimiz onurlu, dik duruşu göstereceğiz.” dedi. Birkaç gün sonra da kararın egemenlik haklarımıza bir saldırı olduğunu belirtip, “Geri adım atmayacağız.” diye konuştu.
Milli Savunma Bakanlığı’ndan yapılan açıklamaya geçelim. Karar kınanırken, şu ifadelere yer verildi:
“S-400’ün NATO sistemlerine veya NATO sistemlerine bağlı milli sistemlere entegre edilmeyeceği ve diğer NATO ülkelerinde bulunan Rus menşeili sistemler gibi kullanılacağı müttefiklerimize bildirilmiştir. S-400’ler ile F-35’lerin etkileşiminin, gerektiğinde NATO’nun da dâhil olacağı bir çalışma grubunda görüşülmesi teklifimiz halen masadadır.”
Bakan Hulusi Akar da ABD ile aramızdaki en büyük sorunun, S-400’ler değil, PKK/YPG terör örgütü olduğunu, önce oradan başlanması gerektiğini kaydedip, şöyle konuştu:
“Yaptırım ne olursa olsun, uygun değil. Güveni, dostluğu sarsıyor. Temennimiz uygun olmayan karardan ABD’li müttefiklerimizin dönmeleri; sağduyunun, aklıselimin hâkim olması, orta ve uzun vade planlarımızın dikkate alınması. Biz dostluktan yanayız. ABD’de yönetim değişiyor. Önümüzde neler olabilir, bakacağız… ABD’li muhataplarımıza da söyledim. ‘F-35 ile arasında karışma olur.’ tartışmaları yapılıyor; bu mühendislik meselesi. Bizim mühendislerimiz ‘Olmaz.’ sizin mühendisleriniz ‘Olur.’ diyor. Otursun konuşsunlar. Yetmez mi? NATO da gelsin. ABD ‘Olmaz.’ dedi.”
Tüm bu açıklamalardaki ortak nokta ne? Ankara, NATO’nun da dahil olacağı bir “teknik çalışma grubu” kurulmasını önermiş, ama ABD reddetmiş.
Pakistan Modeli’nde Ne Vardı?
Hatırlanacaktır; ABD’nin yaptırım kararından birkaç gün önce, iktidarı destekleyen Yeni Şafak Gazetesi’nin Yazarı Mehmet Acet, “ABD ile S-400 krizini aşmak için yeni bir formülden söz ediliyor” başlıklı yazısında, “S-400’lerin satın alınması süreçlerinin içinde yer almış, sistemin teknik niteliklerini çok iyi bilen tecrübe sahibi isim” diye tarif ettiği bir kaynağın, krizin çözümü için “Pakistan modeli”ni önerdiğini aktardı.
ABD’de dış politika ve güvenlik konularında önemli analizlerin yayınlandığı “War on The Rocks” adlı internet sitesinde yayımlanan makalenin başlığı “Amerika’nın Pakistan Deneyimi, Türkiye ile Başa Çıkmasına Nasıl Yardımcı Olabilir?” idi. Yapılan ilk öneri de şuydu:
“Sorun, Ankara’nın S-400’ü etkinleştirmediğinin nasıl doğrulanacağıdır. Müzakerelere başlamak ve güvensizliğin üstesinden gelmek için, Türkiye ve ABD, iki taraflı, günlük bir konferans düzenlemek gibi güven artırıcı önlemler almalıdır. Bu sempozyum, Ankara’nın Washington’la S-400 meselesini ele almak için gündeme getirdiği bir öneri olan teknik çalışma grubu olarak nitelendirilebilir.”
Devamında ise şöyle deniliyordu:
“Bu mekanizma, Erdoğan’ın, temel bir talebinde ABD’nin taviz verdiğini kendi tabanına iletmesine olanak tanıyacak ve ona Washington ile bir uzlaşmayı satması için alan verecek. Gerçekte, Erdoğan’ın Türk siyaseti üzerinde neredeyse tam bir kontrolü var, bu nedenle sorunları uygun gördüğü çerçevede sunma esnekliğine sahip.”
ABD’li uzmanların diğer önerilerini de özetleyelim:
– S-400’lerin Akıncı Hava Üssü’nde konuşlanacağının ilân edilmesi…
– Bunların uydudan izlenmesi…
– ABD’li yetkililerin üssü düzenli ziyaret etmesi…
– Türkiye’nin, seri numarasına göre S-400 ekipmanlarının tam bir listesini ABD’ye vermesi ve her ziyarette ABD’li yetkililerin listedeki tüm ekipmanı kontrol etmesi, tamamının depoda tutulduğunu doğrlaması…
– Uygulamalı testler veya mürettebatı güncel tutmak için S-400’ün etkin kılındığı günlerde F-35’lerin uçmadığını doğrulamak için Malatya Hava Üssü’nde bir ABD teknik güvenlik ekibinin görev yapması…
24 Saatte Ne Oldu?
Bunları hatırlatmamızın sebebi mi?
Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu dün gittiği Rusya’da şöyle konuştu:
“ABD’nin yaptırım kararı hem hukuken hem siyasi olarak yanlış bir karardır. Bu bizim savunma sanayimizi ve ülkemizi çok etkiledi ya da etkilemedi diye bir yorum yapmak istemiyorum, çünkü kararın kendisi yanlış. Az ya da çok, güçlü ya da zayıf olması önemli değil; bu yaptırım bizim egemenlik haklarımıza bir saldırıdır. Yaptırımlarla geri adım atmayacağımızı da herkes iyi bilir. S-400 dahil tüm sorunları diyalogla çözmeyi tercih ettik. ABD, yaptırım kararından sonra diyalogla, işbirliği içinde olmak istediğini söyledi. Biz hiçbir zaman karşı değiliz.”
Bu sabah da 2020 yılı değerlendirme toplantısında, ABD’nin, Türkiye’ye yönelik yaptırımlar konusunda bir ortak çalışma grubu kurulması teklifinde bulunduğunu belirtip, şu açıklamayı yaptı:
“Biz o teklife de evet dedik ve S-400’ler için ABD ile ortak çalışma grubu oluşturuldu, teknik görüşmeler başladı. 2021’de yeni yönetimle biz ilişkileri ileri götürmeye hazırız. Umarım yeni yönetim de bu anlayışta olur.”
Şimdi soralım:
– Teknik çalışma grubu kurulması önerisi Ankara’nın teklifi değil miydi?
– Bu adım, “Pakistan Modeli”nin kabul edildiği/edileceği mesajı mıdır?
– Daha önemlisi, S-400’lerin aktive edilmesi bir kez daha belirsiz bir tarihe ertelenmiş, yani ABD’nin beklentisi karşılanmış olmuyor mu?
S-400 Ortak Çalışma Grubu’nun sonucu mu?
ABD ile;
2006’da Irak’taki PKK’yı halletmek için “Terörle Mücadele Koordinatörlüğü” kuruldu…
2018’de Suriye Münbiç’te “Ortak Devriye” mekanizması oluşturuldu…
2019’da Suriye’de güvenli bölgeyi hayata geçirmek ve PKK-YPG’lileri buradan çıkarmak için Şanlıurfa Akçakale’de “Müşterek Harekât Merkezi” faaliyete geçirildi…
Vakti zamanında “çözüm” diye sunulan bu formüller neye ve kime yaradı; hatırlasak yeter!..
Müyesser YILDIZ
30 Aralık 2020