İçeriğe geç

15 Temmuz Şehitlerinin Davası 1 Yıl Sonraya Ötelendi!..

Dün 15 Temmuz şehitlerimizle ilgili ilginç bir dava izledim.

251 şehidimiz olduğu söyleniyor. Ancak Haziran 2019’da sonuçlanan Genelkurmay Çatı Davası’nda sözde Yurtta Sulh Konseyi üyesi olduğu belirtilen 19 isim, “Anayasayı ihlâl ve Cumhurbaşkanına suikast” suçlarından birer, 139 kişiye yönelik de “kasten öldürme” suçundan 139’ar kez olmak üzere toplam 141’er kez ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırıldı. 108 şehidin dosyası ise ayrıldı.

Genelkurmay davasında bu karar açıklandığı zaman, “Neden 251 değil de 139 şehit?” diye sorulduğunda, “Gelen resmi rakamlar böyle.” şeklinde bir cevap verildiğini hatırlıyorum.

İşte dün izlediğim dava, dosyası ayrılan 108 şehitle ilgiliydi. Genelkurmay Çatı Davası’na bakan 17. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen davanın ilk celsesi Haziran’da yapılmış, Mahkeme Başkanı da, “Bu şehitlerin asıl failleriyle ilgili davanın farklı mahkemelerde devam ettiğini, bunların sonuçlanmasını beklediklerini” söylemişti.

Sanıklar Kimlerin Yargılanmasını İstedi?

Peki dünkü celsede ne oldu? Duruşmaya katılan bazı sanıklar ile avukatlarının beyanları alındı.

Sanıklardan eski kurmay Bilal Akyüz, bu davada 9 bin klasörün, 300 binin üzerinde dosyanın olduğuna, ayrıca maktül ve yaralılara ait gerçek veri tabanı bulunmadığına dikkat çekerek, “Bunların tasnifi için bilirkişi görevlendirin. Aksi halde sizin için de bizim için de çok zor.” dedi. Akyüz, şöyle devam etti:

Sedat Peker hakkında hazırlanan iddianame dosyaya getirtilsin. Geçen celse, ‘Mahkememizle ne ilgisi var?’ demiştiniz. Oysa Peker, 15 Temmuz’la ilgili ‘Halkı sokağa çıkaran ilk kişiyim. Tüm rütbelileri vurun emrini verdim.’ deyip, AKP Gençlik Kolları Başkanı’na silah teslim ettiğini söyleyen kişidir. Bunlar hakkında suç duyurusunda bulunuyor ve davayı doğrudan ilgilendiren bu iddiaların araştırılması için soruşturmanın genişletilmesini istiyorum. 15 Temmuz’da askere ait olmayan uzun namlulu silah ve mermi kullanıldığını, keskin nişancı atışları yapıldığını görüyoruz. Mahkemenin eski Başkanı Oğuz Dik, ‘Keskin nişancı atışı yok. Bunlar sizin hayaliniz.’ demişti. Oysa bunların olduğu ortaya çıktı.”

Akyüz, dönemin Emniyet Genel Müdürü, Ankara Emniyet Müdürü ve Müdür Yardımcısı hakkında “ölüme sebebiyet vermekten” dava açılmasını, aksi halde Mahkemede tanık olarak dinlenmelerini, aynı şekilde SADAT/ASSAM kurucuları Adnan Tanrıverdi, Melih Tanrıverdi, Mustafa Hacımustafaoğulları, Nevzat Tarhan ile Osman Gökçek hakkında suç duyurusunda bulunulmasını ve bu isimlerin tanık olarak dinlenmelerini de istedi.

Dönemin Akıncı Üs Komutanı eski general Hakan Evrim de Sedat Peker’in iddiaları hakkındaki delillerin toplanması talebinde bulunup şöyle konuştu:

Halkı ortaya sürenleri ne Genelkurmay Çatı Davasına bakan mahkemenin Başkanı Oğuz Dik ne Akıncı davasına bakan 4. Ağır Ceza Mahkemesi’nin Başkanı Selfet Giray getirip sorgulattı. Yakan top sizde. Biz, o insanları kim şehit etmiş, öğrenmek istiyoruz. Ben kimseye emir vermedim.”

Akar’ı Getirmezseniz Beni Yargılayamazsınız”

Evrim’in bu sözleri üzerine Mahkeme Başkanı ile aralarında şu diyaloglar yaşandı:

Başkan: Ankara’dan uçan uçaklar sizin oradan mı kalkmıştı? Göreviniz neydi?

Evrim: Genelkurmay Başkanı ve Hava Kuvvetleri Komutanı da orada, sadece ben değil.

Başkan: Onlar mı emir verdi?

Evrim: Bilmiyorum, ama ben vermedim.

Başkan: Emrindeki yerde bunlar oluyorsa…

Evrim: Genelkurmay Başkanı’na ne diyeceksiniz?

Başkan: Ne demek istediğimi anlıyorsun.

Evrim: Siz benim ne demek istediğimi anlamıyorunuz. Bütünü görmediğinizi anlatmaya çalışıyorum.

Başkan: “02.34’te Meclis’in bombalanmasında oranın komutanı mıydınız?” diye sordum. “Evet.” dediniz, bu kadar.

Evrim: Meclis’i 02.34’te bombaladığı söylenen uçağın kara kutusu 02.34’te kalktı diyor. Bir saniyede mi bombaladı?

Başkan: Ben Meclis’i bombalayan değil, daha önce kalkan uçakları sordum.

15 Temmuz gecesi Akıncı Üssü’nde olan, dönemin Çiğli 2. Ana Jet Üs Komutanı eski tümgeneral Kubilay Selçuk da şunları söyledi:

Genelkurmay Başkanı ne istediyse onu yaptık. Tüm gecem onunla geçti. ‘Git şuna şunu söyle.’ dedi, gittim. Kendisi ne yaptı? Benim ve Mehmet Dişli’nin ifadesi alındıktan sonra düzeltilmiş ifade verdi. Meclis’e çağırdılar, gitmedi. Mahkemeye çağırdık gelmedi, özel celsede ifadesi alıdı. Tüm gün beraberiz. Eski hakimler konjonktürel karar verdiler. ‘O üssün komutanı kim?’ diye sordunuz. Ben de, ‘TSK’nın komutanı kimdi?’ diye sorayım. Erler için bile hüsn-ü şehadet yapmayan bir komutan Savunma Bakanlığı ile onurlandırıldı. Nasıl iş, nasıl vicdan bu? Allah karşısında nasıl hesap verecek?”

Devamında ise Mahkeme Başkanı ve Selçuk arasında şu konuşmalar geçti:

Başkan: Suçlama yok.

Selçuk: Suçlayacağım tabi. Gelsin de hesabını versin. Yapmasanız da bilirisiniz, “Kimse birliklerden çıkmayacak, kuvvet komutanları derhal gelsin. deseydi… Hepsini düğüne gönderiyor, hepsi oynaşta.

Başkan: Beyanında, “Her şey normaldi, onun için gönderdim” diyor.

Selçuk: İnanarak mı söylüyorsunuz? Bugünün de sonu geliyor. Akıllı inanlarsınız. Allah aşkına uyanın, çok büyük tehdit altındasınız. Lütfen vicdanınızı, kendinizi kurtarın. Ben kurtuldum, 5 yıldır iyi eğitim aldım, ibadetimi de yaptım.

Başkan: Evet, temennileriniz dışında bir talebiniz var mı?

Selçuk: Milli Savnma Bakanı’nı getiriniz, getirmezseniz beni yargılayamazsınız… Hava Kuvvetleri Komutanı geldiğinde, “15 Temmuz yaşandıktan sonra Genelkurmay Başkanı’nın yakasına yapıştın mı?” diye sordum, Mahkeme Başkanı bu soruma cevap vermesini engelledi. Onu da istiyorum.

Boji’nin Dışkısını Buldular Da

Sözde darbe bildirisinin altında ismi olan eski tuğgeneral Mehmet Partigöç de, “Daha önce üç defa beyanda bulundum. Her defasında cezalandırıldım. Son beyanımın ardından ise Tekirdağ’a gönderildim. Eğer bu beyanımdan sonra da cezalandırılacaksam, şimdiden söyleyin.” dedikten sonra şöyle konuştu:

141’er kez ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırıldık. Ben burada niye yargılanıyorum? İstanbul’da toplu taşımayla gezen Boji isimli köpeğin tramvaya dışkısını yapıp yapmadığını buldular. Bizim darbe toplantısını yaptığımız iddia edilen, hem de AKP Milletvekili Şirin Ünal’ın evine 50 metre mesafedeki villaya ilişkin tek bir MOBESE kaydı bulamadılar. Ya, bir tane çıkarın… Darbe mesajında ıslak veya elektronik imzam var mı? Yok. Bilgisayara yükleme imkânı yok, maille gelmesi lâzım. Peki bu maili kim göndermiş, yok. Dönemin Genelkurmay Başkanı Bakan, 2. Başkan Genelkurmay Başkanı oldu, kuvvet komutanları dışarıda. Ver bize cezayı. Adalet mülün temelidir yazılarının altında tiyatro oynamaya gerek yok. Kararınızı verin, siz sağ biz selamet. Sistem bizim mahkemelere çıkıp rahatça konuşmamızı istemiyor. Evinde rahat rahat oturanlar rahatsız oluyor.”

Geliyor Gelmekte Olan

Sanıklardan dönemin Cumhurbaşkanlığı Muhafız Alay Komutanı Muhsin Kutsi Barış; Erdoğan, Hakan Fidan, Hulusi Akar, Yaşar Güler ve Zekai Aksakallı’nın tanık olarak dinlenmesi talebinde bulunup, “Gözlerinin içine baka baka soru sormamı sağlamanızı istiyorum.” derken, eski kurmay albay Osman Kılıç şu iddialarda bulundu:

Şehit ve yaralıların listesi kasıtlı olarak netleştirilmemiş, failler meçhûl bırakılmıştır. Torba kanun gibi torba fail yap, geç. İsteğim, her bir maktul için uygun delillendirmenin yapılıp gerçek failin bulunmasıdır. SADAT mı, keskin nişancılar mı, paramiliter güçler mi, Sedat Peker mi, askerler mi vurdu? Dokümanlar içinden çıkılacak gibi değil.”

Beyanı sırasında Mahkeme Başkanı’nın cep telefonuyla igilenmesine, “Telefonunuza bakın da öyle devam edeyim. diye tepki gösteren eski tuğamiral Sinan Sürer ise, “Geliyor gelmekte olan. İnşallah adil yargılanacağız. O gece ateş ettiğim söylendi. Ateş etmedim. 5 yıldır silahlarımın balistik raporu niye verilmiyor? Allah’tan korkmak lâzım.” ifadelerini kullandı.

Darbenin İstanbul ayağını organize ettiği belirtilen eski kurmay albay Muzaffer Düzenli ise “Siz de Savcı Bey de dosyayı sanıklara çözdürüyorsunuz. İstanbul çatı davasında yargılandım. Tek bir maktül, yaralının durumu görüşülmedi. Aynısı Genelkurmay Çatı Davasında da yaşandı.” diye konuştu.

Savcının mütalaasının ardından beyanları alınan sanık avukatlarından Ayten İzmirli, şu sözlerle yargılamanın nasıl olacağını sordu:

Şehitler tek tek irdelenecek mi, yoksa sadece şehitlerle sanıklar arasında illiyet bağı mı değerlendirilecek? İlliyet bağı derseniz, bütün sanıkların beraat etmesi gerekir. Bunu bize açıklar, bir ara karar tesis ederseniz ona göre savunma sistemimize karar verelim. ”

Mahkeme Başkanı, böyle bir karar alınmasının savunma hakkının kısıtlanması anlamına geleceğini, bu nedenle nasıl istiyorlarsa öyle savunma yapabileceklerini bildirdikten sonra, “Asıl faillerin yargılandığı davaların sonuçlarının beklenmesi, sanıkların tanık dinlenmesi taleplerinin reddi ve suç duyurularını savcılıklara yapmaları” kararlarının alınıp duruşmanın 10 Ekim 2022’ye ertelendiğini açıkladı.

5.5 yıl geçmiş, hâlâ şehitlerimizin failleri aranıyor… Ve de dava 1 yıl daha öteleniyor…

15 Temmuz’un “finansörü” olduğu öne sürülen ülke ile “kucaklaşılırken”, bu gidişe şaşırmak gerekir mi?!

Müyesser YILDIZ
7 Aralık 2021

Kategori:Uncategorized