Anayasamızın 104. maddesine göre, “Cumhurbaşkanı Devletin başıdır… Devlet Başkanı sıfatıyla Türkiye Cumhuriyeti’ni ve Türk Milletinin birliğini temsil eder.”
Ancak Erdoğan hafta sonu gittiği, milli mücadelenin en şanlı direnişini vermiş olan Gaziantep’te, Asiye yavrumuzun iki köpeğin saldırısı sonucu ağır yaralanması olayı üzerinden, “Beyaz Türkler, hayvanlarınıza sahip çıkın.” çağrısında bulundu.
Böylece, “Birlik ve beraberliğe en çok ihtiyacımız olan bir dönemdeyiz.” denilirken; AKP’nin kuruluş sürecinde sıkça kullanılan, bu ülkenin “zencileri” oldukları söylemine, ama özellikle “açılım-saçılım” yıllarında yaşanan “Beyaz Türk” tartışmalarına yeniden dönüldü.
Oysa daha dün ABD’de düzenlenen, Müslümanları bir araya getiren kongreye gönderdiği mesajda, “İslâm’da tefrikaya, kavmiyetçiliğe, fitneye ve teröre yer olmadığını” vurgulayan da yine Erdoğan’dı.
Yani “Beyaz Türkler” ifadesi, sadece Anayasa’mıza değil, “Nass’lara” da aykırıydı!..
Bahçeli’nin Tepkileri Unutuldu Mu?
Erdoğan ve AKP’nin; “Beyaz Türkler”den kimleri kastettiğini, “zenci” ve “Biz bu milletin hizmetkârıyız” diye tarif ettikleri kendilerinin 19 yılda geldikleri noktayı ise yaşayarak gördük.
O yüzden sadece AKP’nin yeniden ipine sarıldığı bu temelsiz ve tehlikeli ayırımcılık politikasına -artık Cumhur İttifakı’nın ortağı olan- MHP’nin geçmişte nasıl tepki gösterdiğini hatırlatmak istiyoruz.
Bahçeli, 2009’da şöyle konuştu:
“Başbakan, mensubu olmaktan kaçındığı Türk Milleti’nden duyduğu rahatsızlıkla, millet mefhumunu kısır bir ırk ve kavim körlüğü ile değerlendirmeye başlamış, milliyetçiliği bir ırkçı söylemle tanımlama çabasına girmiştir. Başbakan’ın defalarca tekrarladığı gibi, 36 etnik grup iddiaları, zenci-beyaz çağrışımları, ‘Türkiyelilik’ sloganları, alt–üst kimlik hezeyanları bölücülüğün ülkemizde doksan yılda aldığı mesafeden daha fazla tahribatın yolunu açmıştır.”
2013’te; Erdoğan’ın Gezi olaylarına ilişkin açıklamalarından hareketle, “bir ara bu ülkenin zencileri olduğunu söyleyen Başbakan’ın”, “savaş boyaları sürerek milletimizi birbirine düşürmek için vaziyet aldığını” öne sürüp, özetle şu ifadeleri kullandı:
“Türkiye art niyetli kadroların, nursuz yüzlerin elindedir, avucundadır… Siyasetin gayesi ayırmak değil, birleştirmektir… Dedikodu, gıybet, iftira, bozgunculuk, bölücülük AKP’nin ana fikri ve mayasıdır… Kabul edilmelidir ki, Başbakan Erdoğan Türk Milleti’ni ayırmakta, küstürmekte ve dargınlığa düşmesini planlamaktadır… Başbakan Erdoğan Türk Milleti’ni birbirine kırdırmadan, birbirine hasım hale getirmeden mutlaka gitmelidir.”
2014’teki Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde CHP-MHP’nin çatı adayı Ekmeleddin İhsanoğlu hakkında “Beyaz Türk” başta olmak üzere çeşitli tanımlamalar yapılması üzerine, “Bu çevreler, icazeti ve ilhamı Recep Tayyip Erdoğan’dan almışlar, sonra da vaat edilen para ve mevki çıkarlarının hakkını vermek için sırayla bulanık suda balık avlamaya girişmişlerdir.” dedi.
2018’e geldiğimizde MHP, artık Cumhur İttifakı’nın ortağıydı.
İşte o vakit, CHP’nin Cumhurbaşkanı adayı Muharrem İnce, “Erdoğan Beyaz Türk. Ben zenci. Ben Türkiye’nin zencisiyim. Erdoğan saraylı, ben gariban.” diye yakınınca Erdoğan şu karşılığı verdi:
“Çıkmış diyor ki, ‘Ben zenci Türklerdenim, Erdoğan beyaz Türk’… Ben bu ülkenin has evladıyım. Hiçbir zaman ‘Beyaz Türk’ olmakla övünmedim. Bu milletin hizmetkârı olarak övündüm.”
Bahçeli ise İnce’ye şu sert sözlerle yüklendi:
“Beyaz Türk-zenci Türk sözleriyle bölücülük yapıyor. Bu hadsiz ve seviyesiz sözler büyük bir bühtandır. İncelip ahlaken kopan bu şahsa diyorum ki; Türk’ün beyazı-zencisi olmaz, tarih boyunca da olmamıştır. Ya Türksün’dür, ya da değilsindir… Ya adamsındır, ya da ar damarı çatlak bir bedbaht.”
2019’da MHP’nin 50. kuruluş yıldönümünde de, “Millet anlayışımız milli değerlere, manevi kıymetlere, ahlâk ve fazilet esaslarına dayanmaktadır. Bu nedenle beyaz Türk-zenci Türk ayrımı sakattır, maksatlıdır.” hatırlatmasında bulundu.
Hedefte Soyadı Kanunu Var
Bahçeli, şimdi Erdoğan’ın “Beyaz Türkler, hayvanlarınıza sahip çıkın.” sözüne ne der, bilemeyiz; ama bu anlayışın sıcağı sıcağına vardığı noktaya dikkat çekelim.
İmam-cemaat misali; Erdoğan’ın o ifadesinden hemen sonra iktidarın etkili bir kalemi, “Adsızlar ülkesi ya da Beyaz Türkler ve Soyadı Kanunu, Türkiye’yi nasıl kimliksizleştirdi?” başlıklı bir yazıyla topa girdi.
Özetlersek; 1934’te çıkarılan Soyadı Kanunu’nun “sinsice tezgâhlandığını”, bunun “insanların gerçek kimliklerini, kök-kimliklerini gizleyerek ülkeyi kimliksizleştirdiğini”, “bazı devşirmelerin, Soyadı Kanunu’ndan sonra kimliklerini kolaylıkla gizleme ve sözümona Müslüman kimlikler benimseme imkânına kavuştuğunu” öne sürdü.
Ardından da sözü “Beyaz Türklere” getirip şu iddialarda bulundu:
“Bu azgın azınlıklar, böyle böyle kendilerini, isimlerini, kökenlerini gizleyerek bu ülkenin kilit kurumlarını ele geçirdiler. Ülke, Anadolu çocuklarının elinden alındı iki asır süren mücadelenin sonunda… Bu ülkenin çocuklarının varlık nedenini oluşturan İslâm, devletin bütün kurumlarından tasfiye edildi, toplumun İslâm’la ilişkisini sıfırlayacak bir pranga geçirildi boynuna: Laiklik prangası!… Beyaz Türk denildiğine bakmayın siz: Sözü edilen kişiler ne Türk ne de Müslüman. Kim bunlar peki? Devşirmeler ve devşirmelerin devşirmeleri… Özetle Beyaz Türkler, köken itibariyle Türk değildir… Azgın azınlıktır, fakat iki asırdır Türkiye’ye her alanda onlar hükmeder. Ama artık yeter!”
Anayasamızla korunma altına alınan, “Tevhidi Tedrisat, tekke ve zaviyelerin kapatılması, medeni nikah, Türk harflerinin kabulü” gibi İnkılap Kanunlarından sonra Soyadı Kanunu’nun hedefe oturtulması bir yana; demek ki, bu kanundan ve “laiklik prangasından” sonra ülkemizi “ne Türk ne de Müslüman olan devşirmeler ve devşirmelerin devşirmeleri” yönetmiş!..
Bu, gelmiş geçmiş Türkiye Cumhuriyeti yöneticilerine yönelik ne vahim, ne ağır bir suçlamadır!..
Tüm kayıtlar ellerinde. Müddei, iddiasını ispatla yükümlü olduğuna göre; buyursunlar, bu “devşirmelerin” kim olduğunu ayırımsız sansürsüz açıklasınlar, milletimiz de öğrensin.
Müyesser YILDIZ
28 Aralık 2021