Balyoz kumpası davasının soruşturma ve kovuşturmasında görev alan, bir bölümü firari 50 hakim ve savcı hakkında “Devletin güvenliğine ve siyasal yararlarına ilişkin bilgileri açıklama, görevi kötüye kullanma ve kişiyi hürriyetinden yoksun kılma” suçlamasıyla açılan davaya devam edildi.
İlk derece mahkemesi sıfatıyla Yargıtay 9. Ceza Dairesi’nde görülen davanın bugünkü celsesinde öncelikle bir otobüs dolusu çevik kuvvet polisinin çağrılmış olması dikkat çekti.
Ardından duruşma öncesinde mübaşir, “Kimse cep telefonuyla içeri girmeyecek.” uyarısında bulundu. Müştekiler, avukatlar ve gazeteciler ilk kez görülen bu uygulamanın sebebini sorup tepki gösterince mübaşir, “Başkanın talimatı.” cevabını verdi. Ancak bir süre sonra geri gelen mübaşir, sessize alınması ve içeride kullanılmaması şartıyla Başkanın cep telefonlarına izin verdiğini bildirdi.
Duruşmaya da ilk kez 9. Ceza Dairesi Başkanı Maruf Alikanoğlu’nun değil, Başkanvekili Mustafa Can Korkaner’in başkanlık ettiği görüldü.
Bugünkü celsede tutuksuz sanıklardan sadece bir isim salonda hazır bulunurken, tutuklu veya tutuksuz diğer bazı sanıklar ise duruşmaya SEGBİS’le katıldı. Mağdur ve müştekilerden de sadece Ahmet Yavuz, Abdullah Can Erenoğlu, Ali Deniz Kutluk, Cemalettin Bozdağ, Mustafa Önsel, Mustafa Çalık, Yusuf Ziya Toker ile adalet şehidi merhum Ali Tatar’ın ağabeyi ve KUMPAS-DER Başkanı Ahmet Tatar geldi.
Yine Savunma Yapmadılar
Celse başlangıcında Başkan Korkaner, kumpas mağdurlarının sanıklar hakkında açtığı tazminat davalarıyla ilgili Yargıtay 5. ve 8. Ceza Dairelerinin verdiği birleştirme kararlarına ilişkin beyanların alınacağını söyledi.
Sanıkların büyük bölümü, sözkonusu dosyaların kendilerine ulaşmadığını, ayrıca HSK’dan da yeni dosyalar geldiğini belirterek tüm dosyalar geldikten sonra savunma yapmak istediklerini bildirdi. Başkan Korkaner de, “Evet birlikte savunma yapın. Ayrı ayrı yapmanın anlamı yok. İnsicam bozulur.” diyerek sanıklara hak verdi.
Sadece sanık Hüseyin Kaplan, Yargıtay 3. Ceza Dairesi’nin, Balyoz davasında verilen beraat kararlarını 7 isim için bozduğunu hatırlatarak, bu haliyle kendilerine yöneltilen suçun oluşmadığını ve o dava sonuçlanana kadar hiçbir işlem yapılmaması gerektiğini öne sürdü. Ali Efendi Peksak da, Aralık’taki celsede müştekilerden Ahmet Küçükşahin “Balyoz davasında tutuklanacak olanları belirlemede Fetullah’ın tazılarının rol aldığı kanaatindeyim.” dediği kendisi hakkında için suç duyurusunda bulunulmasını istedi.
Balyoz kumpası davasına bakmış olan, duruşmaya bulunduğu cezaevinden SEGBİS’le katılan dönemin 10. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı Ömer Diken de beyanına, “Maruf Başkan mı?.. Ses değişik geldi de.” sorusuyla başladı. Bunun üzerine Başkan, “Ben Mustafa Can Korkaner.” dedi.
Şu ilginçlikler de yaşandı:
Celse başlangıcındaki yoklamada Süleyman Pehlivan’ın SEGBİS bağlantısında olmadığı anlaşıldığı halde Başkan Korkaner, onunla ilgili belgeleri okuduktan sonra, “Süleyman Pehlivan beni duyuyor musun?” diye sordu. Ardından, “Zaten yok yaa… Karıştı.” dedi.
Yine evrakları okurkan, sanıklar ve müştekilerle ilgili sıralamanın karıştığını görünce, “Bunlar niye böyle karışık?” tepkisini gösterdi.
Ardından sözü sanıklardan önce avukatlara verdi.
Böyle Giderse Bu Dava Sonsuza Kadar Sürer
Hem bir kısım müştekilere hem de kendi adına davaya katılım talebinde bulunan Av. Ahmet Erdem’e sıra geldiğinde Başkan Korkaner, “Telefonla niye oynuyorsunuz?” diye sordu.
Av. Erdem, “Telefonla oynamıyorum. Beyanım sırasında kendimle ilgili bir davanın metnini okuyacağım. Bunu açık tutmak için elim tuşta basılı.” açıklamasını yaptıktan sonra görülen davanın konusunun, “görevi kötüye kullanma ve haksız tutuklama” olduğunu hatırlatıp şunları söyledi:
“Tazminat davaları sebebiyle birleştirme yapılacaksa bu dava sonsuza kadar devam eder. Sanıklar neyle suçlanıyorsa savunmaları alınsın ve esas hakkında mütalaa verilsin. Yoksa dava zamanışımına gidecek. Sanıklar sizden belgeleri ve dosyaları istiyor. Bunları avukatları alabilir.”
Başkanın, “İstedikleri zaman savunma yapsınlar diyoruz. Bu davayı uzatmaya matuf değil. Öyle olsa, izin vermeyiz.” cevabına, “Hayır efendim, istismar ediyorlar.” karşılığını veren Av. Erdem, ardından korona salgınının bittiğini kaydedip sanıkların duruşma salonuna getirilmesini istedi. Bu defa da Başkan, “Getirsek, sorun olur.” deyince Av. Erdem şöyle konuştu:
“Niye? Sincan’da duruşma salonu var. Buradan ne dedikleri anlaşılmıyor bile. Sağlıklı bir yargılama yapılsın. Kimse işkence görsün istemiyoruz, masumlar varsa bir an önce onlar ayıklansın.”
Kriter Tazminat Davaları mı Olacak?
Müştekilere sıra gelince Başkan, davanın esasına girmeden, sadece neden davaya katılmak istediklerini birkaç cümleyle anlatmaları uyarısında bulundu.
İlk sözü alan Mustafa Çalış, “Bizleri adil yargıladıklarını söyleyen sanıklara, Mahkemenin ilk başkanı Şeref Akçay’ın açıklamalarını okumalarını tavsiye ederim.” demekle yetindi.
Sonrasında bazı müştekilerle Başkan arasında şu diyaloglar yaşandı:
Ali Deniz Kutluk: Bin 263 gün haksız yere tutuklu kaldım.
Başkan: Tazminata hak kazandınız mı?
Kutluk: Yok karar gidip geliyor.
Başkan: Öyleyse niye müştekisin?
Kutluk: Çünkü bin 263 gün tutuklu kaldım. Çoğu kimsenin tazminat davaları sonuçlanmadı.
A. Can Erenoğlu: Ben de bin 10 gün hürriyetimden yoksun bırakıldım. Adil yargılanma ve lekelenmeme hakkım ihlâl edildi.
Başkan: Sizin hakkınızda tazminata hükmedildi mi?
Erenoğlu: Hayır. 7 senedir devam ediyor. Birleştirme talepleri beklenmeden, tensip zabtındaki suçlamalarla ilgili karar verilsin. Kumpas davaların bilirkişileri hakkında davalar zamanaşımından düşüyor. Bu davada da bunu istiyor olabilirler. Buna müsaade etmeyin.
Yusuf Ziya Toker: Bin 243 gün hapis yattım, mesleğimden oldum. Tazminat davam da sonuçlandı. Bizi yargılayan mahkemenin SEGBİS kayıtlarını getirtin, ne kadar adil yargılama yaptıklarını görün. Ayrıca sanıkların buraya gelip savunmalarını yapmalarını istiyorum.
Ahmet Yavuz: Benim de tazminat davam 300 bin lira çok bulunduğu için döndü. Sanıkların adil yargılanmasını isterken, küçük bir anekdot anlatacağım.
Başkan: Küçük olsun.
Yavuz: Aralarında oğlumun da bulunduğu avukatlar, temyiz dosyasını şimdi sanık olan Aytekin Özanlı’ya teslim ettiğinde Özanlı, “Bir müddet sonra siz mi biz mi kahraman olacak, zaman gösterecek” diyor. Evet, zaman gösteriyor; ama bunun yargısal anlamda da vücut bulmasını diliyorum.
Mahkeme Başkanının, davanın akıbeti ve davaya katılım kararlarını adeta tazminat davalarının sonuçlarına bağlayan bu yaklaşımı müştekilerin tepkisine yol açarken, diğer isimler de özetle şunları söyledi:
Ahmet Tatar: Davaya kardeşim Ali Tatar ve KUMPAS-DER adına katılmak istiyorum. Başta Süleyman Pehlivan ve Metin Özçelik’in verdiği kararlarla kardeşim önce özgürlüğünden, en sonunda yaşamından edildi. Av. Ahmet Erdem’in de söylediği gibi bu davanın bir yüzleşme davası olduğunun altının çizilmesi gerekiyor. Balyoz kumpası mağdurları ağır cezalara çarptırıldılar, adil yargılanmadılar. Burada mutlaka bir yüzleşme gerekiyor. Geciken adalet adalet değildir. Bir an önce karar verilsin.
Mustafa Önsel: Balyoz’da en fazla tutuklu kalan isimlerden birisiyim. Bu karşınızda gördüğünüz sanıkların birçoğu evrensel hukuk değerlerinin kırıntısını dahi göstermeden yargılama yaptılar. Engizisyon mahkemesinin bile ötesine geçtiler. Keşke o görüntüler gelse de hep beraber izlesek. Tazminat davam 2 yıl önce sonuçlandı.
Cemalettin Bozdağ: Sanıkların büyük bölümünün “FETÖ üyesi” olduğuna karar verildi, ama hâlâ hukuksal yargılama yaptıklarını söylüyorlar. Hayatımın 3.5 yılını gasp ettiler.
Bu beyanlardan sonra Savcı, katılma taleplerinin tüm sanıkların savunmaları alındıktan sonra değerlendirilmesi yönünde mütalaa verdi.
Başkan, karar için 10 dakika ara verirken, duruşmaya SEGBİS’le katılan sanıklara hitaben, “Gitmek isteyenler gidebilir.” dedi.
Aranın ardından; haklarında yakalama emri devam eden sanıkların yakalanmasının beklenmesinin, Yargıtay 5. ile 8. Ceza Dairelerinin birleştirme talepleri hakkında bir sonraki celsede, katılım talepleri hakkkında da sanık savunmaları tamamlandıktan sonra karar verilmesinin kararlaştırıldığı bildirilerek duruşma 10 Ekim’e bırakıldı.
Müyesser YILDIZ
30 Mayıs 2022