Geçtiğimiz günlerde TSK ile ilgili iki olay yaşandı.
Bunlardan birisi; Kayseri 2’inci Ana Bakım Fabrika Müdürü Albay İlhan Coşkun’un yayımladığı bir emirle müdürlükte görev yapan subay, astsubaylar ile misafirlerin türban takmasını ve sakal bırakmasını yasaklamasıydı.
İktidar medyası; “28 Şubat zihniyeti yeniden hortladı” dedi… Albay Coşkun, emrin “sehven” yazıldığını söyledi… Milli Savunma Bakanlığı da hemen Albay Coşkun’u görevden alıp hakkında soruşturma başlattı.
İkincisi Tokat’ta, 30 Ağustos resepsiyonunda yaşanan, ama kamuoyuna birkaç gün önce görüntüleri yansıyan olaydı. Valiliğin düzenlediği resepsiyonda, rütbeli bir asker ve arkasından gelen subayların Vali Numan Hatipoğlu ve eşinin elini sıkmadan salona girdiği ortaya çıktı.
İktidar medyası bu olayı da “28 Şubat’ı andıran görüntüler” ifadeleriyle aktardı. Aynı gün MSB şu açıklamayı yaptı:
“30 Ağustos Zafer Bayramı münasebetiyle Tokat ilinde düzenlenen resepsiyonda meydana gelen ve hiçbir şekilde kabulü mümkün olmayan olaya karışanlar idari tahkikatın selameti bakımından derhâl görevden alınmış, idari tahkikat heyeti oluşturularak olay tüm yönleriyle incelenmiş, değerlendirilmiş ve söz konusu personel haklarında gerekli işlem yapılmak üzere Yüksek Disiplin Kuruluna sevk edilmiştir. TSK bünyesinde disiplin yani yasalara, kurallara uymak esastır. Aksi davranışlar asla kabul edilemez. TSK binlerce yıllık tarihimizden süzülüp gelen millî, manevi, mesleki değerlerimizden aldığı ilhamla milletinin emrinde, görevinin başındadır. Kamuoyuna saygıyla duyurulur .”
İktidar yazarlarından Fuat Uğur önceki gün ve dün gün bu konularda üst üste iki yazı kaleme aldı.
Uğur ilk yazısında, önce şunları vurguladı:
“Nihayet 6 yıldır, bu ülkede TSK bilincimize nüfuz etmiş ‘Askerî Vesayet’ kavramıyla anılmıyor. Ama tam ‘artık bitti galiba’ diyorduk kendilerini hatırlatmaya başladı birileri yine. Geçen yıl 104 emekli subay ve general, Montreux Anlaşması üzerinden bir ‘muhtıracık’ yayınlayıp hükûmeti tehdit ettiler. Gereken yaptırımlar uygulandı. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından başlatılan soruşturma kapsamında 10 emekli subay ve general gözaltına alındı ve tutuklandı. Dava devam ediyor.”
Ardından, 1 yıl aradan sonra Kayseri ve Tokat’ta yaşananları özetledi. Tokat’taki olayın 1 ay gecikmeyle gündeme düşmesi üzerine MSB’nin açtığı soruşturmadan söz edip olayla ilgili edindiği bazı istihbari bilgileri de paylaştıktan sonra şu iddialarda bulundu:
“Bence Vali Numan Hatipoğlu bu protesto hadsizliğini hemen bağlı olduğu Bakanlığa, yani İçişleri Bakanlığı’na iletti. Oradan da konu muhtemel ki Millî Savunma Bakanlığı’na intikal ettirildi ama bir türlü sonuç çıkmadı ve yaptırım uygulanmadı. Sonunda bu görüntüler, bekleyip tam bir ay sonra medyada yer alınca ve büyük infiale sebep olunca, Millî Savunma Bakanlığı’nın söz konusu bu kararı geldi. Yani ben başından beri bu hadsizlikten Millî Savunma Bakanlığı’nın habersiz olduğunu düşünmüyorum. İşte sorun biraz da burada yatıyor. Yani öyle olmalı ki biz bu olayı Millî Savunma Bakanlığı’nın kararı ile öğrenmeli ve onunla eş zamanlı olarak görüntüleri izleyebilmeliydik. İyi bir iletişim ve denetim mekanizması için reflekslerimiz hâlâ yeterince hızlı değil galiba.”
Bu yazısı üzerine MSB yetkilileri tarafından aranan Fuat Uğur dün de o yetkililerin yaptığı açıklamalara yer verdi. Verilen bilgiye göre; olay yaşandığında Bakan Hulusi Akar Külliye’deki konserdeymiş. Anında haberdar edilmiş. Öğrenir öğrenmez de hemen tahkikat başlatıp adı geçenleri açığa aldırmış.
Tahkikatın diğer detaylarını Uğur’un kaleminden okuyalım:
“Verilen talimat doğrultusunda Kara Kuvvetleri Komutanlığı Tahkikat Komisyonu Tokat’a giderek orada yaşanan protesto eyleminin özneleri olan subaylarla görüşmüş ve onlara savunmaları için süre vermişti. Bu arada yine KKK tarafından ikinci Tahkikat Komisyonu daha görevlendirilmiş, tüm bu gelişmeler ilgili olarak bakanlıklar, kurumlar ve Tokat Valiliği de bilgilendirilmişti. Kısaca MSB yetkilisi bana ‘Geç reaksiyon gösterdiğimizle ilgili iddia doğru değil’ dedi. Doğru, geç reaksiyon gösterilmemiş, tersine anında müdahale edilmiş ancak kamuoyu ve medya bundan haberdar olmamıştı.”
Ancak verilen bu bilgilerin Uğur’u pek tatmin etmediği anlaşılıyor. Zira yazının devamında özetle şu eleştiriler vardı:
“El sıkmama skandalıyla ilgili görüntüler kamuoyunda büyük tepkiye sebep olunca MSB’nin açığa alma işlemini gerçekleştirdiği ve soruşturma başlattığını düşündük. Çünkü o açıklamada tarih verilerek ‘Millî Savunma Bakanımız Hulûsi Akar olayı 30 Ağustos gecesi öğrenmiş ve derhal soruşturma başlatmış, adı geçen subaylar görevlerinden alınmışlardır’ denmiyordu. Sonuçta Bakanlık yetkilileri de bu önemli ayrıntıyı belirtmediklerini kabul ettiler. Ama asıl önemlisi, neden işlem başlatılır başlatılmaz kamuoyu bilgilendirilmedi?.. MSB yetkilisine bu arada ‘Görüntüler sizde yok muydu?’ diye sordum, ‘Yoktu, bu son gelişme üzerine görüntüleri istedik’ dedi. Çok şaşırtıcı değil mi? Olay yaşanıyor, Sayın Bakan Akar anında olaya el koyup iki Tahkikat Komisyonu görevlendiriyor ve bu komisyon üyeleri salondan görüntü olup olmadığını merak edip istemiyorlar. Daha da ilginci Tokat Valisi de görüntülerin olduğunu söylemiyor onlara. Bakanlık yetkilisi görüntüleri sızdıranların TSK’ya yönelik bir algı operasyonu yürüttüklerini, amaçlarının kurumu cephelere bölmek olduğunu söyledi ki yüzde yüz katılıyorum.”
Bu arada, Fuat Uğur’un yazısındaki “Daha da ilginci Tokat Valisi de görüntülerin olduğunu söylemiyor onlara.” cümlesinin, yazının internet sitesindeki kopyasından çıkarıldığını da ekleyelim.
Uğur’un yazısının son bölümünde yer alan Tokat tahkikatının gidişatıyla ilgili bilgileri de aktaralım. MSB yetkilisi, soruşturmanın çok titiz bir biçimde yürütüldüğünü, ilgili subayların Yüksek Disiplin Kurulu’na sevk edildiğini ve neredeyse sona gelindiğini belirtip şunları söylemiş:
“Burada görüntülerde her şey net görülmesine rağmen takdir edersiniz ki tarafları dinlemek ve savunmalarını almak zorundayız soruşturmanın selameti açısından. Eğer burada bir KASIT varsa bu eylem TSK’dan ihraca kadar bile gider. Cezalar ilgili subaylara TSK’daki sorumluluklarıyla doğru orantılı olarak uygulanacak. Şu anda açıktalar. Tahkikat sonuçlandığında ve Yüksek Disiplin Kurulu kararını verdiğinde sonucu kamuoyu ile paylaşacağız.”
Uğur’un ifadesiyle, “Evet, olması gereken de bu.” deyip konumuza geçelim.
Cübbeli Amiral Vak’ası
Öncelikle şunun altını çizelim:
Deniz Kuvvetleri Komutanlığı’nın “Temel değerlerimiz” listesinin birinci maddesi; “Atatürk ilke ve inkılaplarına bağlı olmak”tır.
Ama bu ülkede yaklaşık 20 ay önce “cübbeli-takkeli amiral” vak’ası yaşandı. Şimdi bir de bununla ilgili süreci hatırlayalım.
Amiral Mehmet Sarı’nın tekkedeki o görüntülerinin medyada yayımlanmasının ardından; MSB, “Basına yansıyan fotoğrafların her yönüyle incelendiğini” açıkladı.
Erdoğan, TSK’nın disiplin anlayışıyla bağdaşmayacak fotoğraf veren askere olumlu bakmadıklarını ve bunun münferit bir hadise olduğunu belirtip, TSK’nın hemen çok yönlü idari soruşturma başlattığını, MSB’nin kendi üzerine düşeni mutlaka yapacağını söyledi.
Bakan Hulusi Akar, “M.S. hakkındaki idari soruşturmanın sürdüğünü” bildirdi.
AKP Sözcüsü Ömer Çelik, “TSK’nin kendi disiplin yönetmeliği içinde gereğini yapacağına inanıyoruz. Deniz Kuvvetleri’nde böyle bir görüntüyü kabul etmiyoruz.” dedi.
Öte yandan başlangıçta sessiz kalan iktidar medyası, Erdoğan’ın konuşmasından sonra, “tarikat evinde değil, kendi evinde… Camide Cuma namazında… takke değil poşu” gibi ifadelerle o amirali kollamaya çalıştı.
Cübbeli amirale en net destek ise SADAT’ın kurucusu Adnan Tanrıverdi’nin Başkanlığı’nı yaptığı Adaleti Savunanlar Stratejik Araştırmalar Merkezi Derneği’nin (ASSAM) bir Yönetim Kurulu Üyesi’nden geldi.
Atatürkçülüğü sopa olarak kullananların şimdilerde cübbesiyle namaz kılan amiral üzerinden yeniden din düşmanlığını körüklediğini, açılan soruşturmanın da 28 Şubat’ın kalıntı zihniyetinin yansımasından başka bir şey olmadığını öne süren bu isim, Genelkurmay ile “kutlu” olarak nitelendirdiği amirale şu çağrılarda bulundu:
“Aklı selim hareket etmesini umduğum Genelkurmay’ın hazırlayacağı raporda, örümcek kafalılığın başörtüsü ya da cübbe altında gizli olmadığını ortaya koymasıdır… Kutlu amiralime derim ki; dik dur eğilme, bu millet seninle…”
Soruşturmanın akıbeti ne mi oldu?
MSB yetkilileri ancak 4 ay sonra o amiralin Deniz İkmal Komutanlığı’ndan alındığı, disiplin soruşturmasının ise sürdüğü bilgisini verdi.
Nihayetinde cübbeli amiral tahkikat sonuçlanmadan ve Yüksek Disiplin Kurulu’na sevkedilmeden 2021 YAŞ’ında “kadrosuzluktan” emekli edildi!..
Bunlar bildiklerimiz. Meğer bilmediğimiz daha neler neler olmuş. Şimdi bunlara gelelim.
Herkesin Çok Önceden Haberi Varmış
Cübbeli amiral vak’asıyla ilgili ilk yazımda; “Bu fotoğrafları çekip gönderenler herhalde Devletin ilgili birimlerine ulaştırmışlar, ancak sonuç alamayınca bu yola başvurmuşlardır.” yorumunu yapmıştım.
Yanılmamışım. Aslında herkesin her şeyden haberi varmış. O görüntüler medyaya yansımalarından çok evvel MSB’de ve Deniz Kuvvetleri Komutanlığı Karargâhı’nda cep telefonları ve WhatsApp grupları üzerinden elden ele dolaşmış, herkes birbirine gösterip paylaşmış. Hatta iddialara göre; cübbeli amiralin bir amiri bu görüntüyü dönemin Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Adnan Özbal’a bizzat göstermiş, o da bu paylaşımı Bakan Hulusi Akar’a göstermek üzere almış. Ancak görüntüler medyaya düşene kadar kimse kılını kıpırdatmamış.
MSB’de “İstenmeyen Adam” İlân Edilmiş
Peki bu olayın öncesinde neler yaşanmış, o isim nasıl terfi etmiş, sonrasında iş nasıl bu noktaya gelmiş; buna ilişkin iddiaları da anlatalım.
2017 yılında MSB’ye bağlı Tersaneler Genel Müdürlüğü’nde Koordinasyon ve Uygulama Daire Başkanı iken, dönemin Deniz Kuvvetleri Komutanı, liyakâtı nedeniyle terfisine sıcak bakmamış. Ancak dönemin hükümet yetkililerinin kararıyla amiralliğe terfi ettirilmiş.
Bu terfiden sonra ise yine Tersaneler Genel Müdürlüğü’ne Genel Müdür Yardımcısı olarak atanmış. Malûm, Tershaneler Genel Müdürlüğü MSB’ye bağlı. Bir süre sonra Akar başta olmak üzere Bakanlık üst düzey yetkilileri Mehmet Sarı’ya tavır alıp buradan ayrılmasını istemiş.
Sebebi mi?
Daha sonra istifa eden üst düzey bir komutana, “MSB’de sizin hakkınızda tersanelerdeki alımlara müdahil olup olmadığınız yönünde araştırma yapılıyor.” bilgisi gitmiş. O komutan da kıyameti kopartıp Bakan Hulusi Akar’a sert mesajlar göndermiş. İşte bu olay üzerine yapılan araştırma sonucunda sözkonusu bilgiyi Mehmet Sarı’nın sızdırdığı anlaşılmış, bu yüzden gözden düşmüş.
Sonrasında 2020 YAŞ’ında yapılan düzenlemelerle Tersaneler Genel Müdürlüğü’nde kadro kalmayınca Mehmet Sarı, normalde bir ikmal sınıfı amiralin atanması gereken Dikimevi’ndeki Deniz Kuvvetleri Komutanlığı’na bağlı birliği İkmal Komutanı yapılmış.
İlk Vukuatı
Yeni görevindeki ilk icraatı, Dikimevi’nde işçilerin kullandığı mescidin küçük olduğunu görüp bunu büyütme kararı alması olmuş. Yeni mescit yapılana kadar da Cuma namazlarını buradaki halı sahada kıldırmış.
Yeni mescit bittiğinde ise çeşitli bakanlıklardan davetlilerin katıldığı, tüm komutanlık hoparlöründen Kuran-ı Kerim tilavetinin okunduğu görkemli bir açılış yapmış.
Ama ne mescitin yapımı ne de açılış töreni için bağlı olduğu Deniz Kuvvetleri Komutanlığı’ndan izin almış. Olay duyulunca, Komutan tarafından hakkında idari tahkikat yapılmış ve söylendiğine göre, Mehmet Sarı’ya uyarı cezası verilmiş.
Diyeceğimiz; ilk vukuatı cübbeli-takkeli görüntüleri değilmiş. Ve işte tüm bunlardan sonra o görüntüleri paylaşılmaya başlanmış.
“Kurdoğlu Cemaatindenim” Demiş
Görüntülerin medyaya yansımasından sonra başlatılan tahkikat sürecine gelince;
Mehmet Sarı İkmal Komutanlığı’ndan alınıp Deniz Kuvvetleri Komutanlığı emrine verilmiş. Yani açığa alınmamış, kendisine herhangi bir görev verilmese de Kurmay Başkanı emrinde mesaiye gidip gelmiş.
Bu arada Deniz Kuvvetleri Komutanı Adnan Özbal, Sarı’ya verilmek üzere ceza savunması hazırlatmış. Ancak MSB tahkikat yapılacağını ve Yüksek Disiplin Kurulu’nun toplanacağını açıklayınca bu işlem iptal edilmiş.
Yüksek Disiplin Kurulu süreci için ifadesi alınan Mehmet Sarı, “Kurtoğlu cemaatindenim” derken, onu tekkeye götüren şoförün de ifadesine başvurulmuş. Şoför, sözkonusu tekkeye her hafta gittiklerini söylemiş.
Yukarıda aktardık; o Yüksek Disiplin Kurulu hiç toplanmadı ve Mehmet Sarı 2021 YAŞ’ında pir-ü pak şekilde emekli edildi. İddialara göre, bunun gerekçesi de “Yüksek Disiplin Kurulu kararı ile TSK’dan atılsa dahi mahkeme kararıyla geri döner, 1 yıl daha görevde kalır, ancak ondan sonraki YAŞ’te emekli edilebilirdi.” diye açıklandı.
Bu konudaki eşzamanlı bir başka tahkikattan daha söz edelim. MSB, Sarı’nın görüntülerini kimin sızdırdığının ortaya çıkarılması için de emir verdi ve sonuçta fatura iki albaya kesildi. Bu albaylardan birisi görevinden alındı, diğerinin görev yeri değiştirildi. Görev yeri değiştirilen albay kendi isteğiyle emekli olurken, cübbeli amiral diğer albay hakkında suç duyurusunda bulundu. Deniz Kuvvetleri Komutanlığı da bu suç duyurusuyla ilgili soruşturma izni verdi!..
Emekli Amiraller Cezalandırılırsa
Kayseri ve Tokat’taki olaylar ile cübbeli amiral soruşturmalarındaki çifte standart bir yana, şuna dikkat çekmek istiyoruz:
Yaptıkları açıklama sebebiyle 12 yıla kadar hapis istemiyle yargılanan emekli amiraller hakkında Savcı yarın mütalaasını verecek.
Emekli amirallerin açıklamasında ne vardı?
Özetle; “Montrö Antlaşması değiştirilmesin.” demiş ve Mehmet Sarı vak’asından hareketle, “TSK’da yeni tarikat yapılanmalarına izin verilmemesini” istemişlerdi.
Şimdi şunun altını çizelim:
Geçtik çok önceden biliyor olmalarından; şayet MSB, olay medyaya yansır yansımaz Mehmet Sarı hakkında gerekli işlemi yapsa, büyük ihtimalle amirallerin açıklamasında bu konu yer almayacak ve sadece Montrö’den söz edilecekti.
Bu durumda iktidar ve destekçileri yine de sırf Montrö’ye sahip çıktıkları için emekli amiralleri “darbeci” ilân edip haklarında suç duyurusunda bulunacak ve yargılatacak mıydı? Velev ki, bunu yaptılar; Ukrayna savaşından sonra tüm yetkililer Montrö’ye sarıldığına göre, en azından davanın düşmesi yoluna gitmeleri gerekmez miydi?
O halde de, demektir ki, emekli amirallere öfkenin sebebi Montrö değil, cübbeli amiralmiş.
Öyleyse yarın savcı, onların cezalandırılması yönünde mütalaa verirse bu, cübbeli amiralin bir kez daha “korunması-kollanması” anlamına gelmeyecek mi?
Müyesser YILDIZ
6 Ekim 2022