İçeriğe geç

Hablemitoğlu Soruşturması: Bozkır’ın İki Cümlesinin Hatırlattıkları…

20 yıl aradan sonra Doç. Dr. Necip Hablemitoğlu suikastının aydınlanma ihtimali hepimizi umutlandırdı. Ancak iddianameyle birlikte ortaya çıkan ifadeler ve cinayetin Özel Kuvvetler Komutanlığı – FETÖ işbirliğiyle işlendiği iddiasının merkezinde yer alan Zihni Çakır – Nuri Gökhan Bozkır ikilisinin gerek ilişkileri gerekse geçmişleri, karmakarışık bir tabloya yol açtı.

O yüzden bu tabloya biraz daha yukarıdan bakalım. Ama öncesinde iki ifadeyi aktarmamız gerekiyor.

Bilindiği gibi, Ukrayna’da firariyken Nuri Gökhan Bozkır’la ilk röportajı, o vakitler Hürriyet’te çalışan Toygun Atilla yapmıştı. Bozkır o röportajda suçlu olmadığını öne sürmüş, Toygun Atilla’nın “Madem suçlu değilsiniz, neden iltica etmek istiyorsunuz, gelip Türk mahkemesinde yargılanmıyorsunuz?” sorusu üzerine de ağlamaya başlayıp, “büyük bir iftiraya uğradığını, bu komplo çözülene kadar Türkiye’de olmasının hem kendisi hem de ailesi için hayati tehlike içerdiğini” söylemişti.

Soruşturmayı Yürütenler “FETÖ”cü İddiası

İşte Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, Hablemitoğlu dosyasını yeniden açtıktan sonra, 6 Ocak 2020 tarihinde, Toygun Atilla’nın da tanık olarak ifadesine başvurdu.

Atilla’ya Nuri Gökhan Bozkır’la ilgili 24 Aralık 2019’da Hürriyet’te yaptığı o haber soruldu. Dava dosyasının ek klasörlerinde yer alan ifade tutanağına göre Atilla, özetle şunları anlattı:

“Ben yaklaşık 27 senedir Hürriyet gazetesinde muhabir olarak görev yapmaktayım. Okumuş olduğunuz haberi ben yaptım. Bu haberden önce 18 Aralık 2019 tarihinde yine Hablemitoğlu suikastının faillerinden olarak aranan Nuri Gökhan Bozkır ile alakalı Hürriyet gazetesinde bir yazı yazmıştım. Bu yazım sonrasında İstanbul’da avukatlık yapan, başka bir dosyadaki haber sebebi ile kendisini tanıdığım Hüseyin Güner telefonla beni arayıp ofisine davet etti. Gittim. Kendisi şüpheli Bozkır’ın dolaylı avukatı olduğunu, esas avukatlığını geçmişte Sauna çetesi isimli davada da avukatı olan Hacer isimli kişinin yaptığını söyledi. Soruşturma süreci hakkında konuştuktan sonra şüpheli Nuri Gökhan Bozkır ile Ukrayna’da görüşüp görüşemeyeceğimi sordum; o da bana esas avukatı ile görüşmesi gerektiğini, beni haberdar edeceğini söyledi. Ofisten ayrıldıktan birkaç saat sonra Avukat Hüseyin Bey beni aradı. Hacer Hanımın müvekkili ile görüştüğünü ve benim röportaj yapmamı kabul ettiklerini belirttiler. Bunun üzerine ben gazete yönetimi ile görüşüp onların oluru ile ismini verdiğim iki avukatla Ukrayna’ya gittim. Ukrayna’dayken yaşadıklarımın aynısını röportajımda da belirttim. Burada Ukraynalı avukatlar ile Türk avukatlar görüşmüşler, röportaj talebimi Ukaynalı avukatlar doğru bulmadıklarını belirtmişler; ancak daha sonra soruşturma süreci ile ilgili röportaj yapmamak kaydı ile beni görüştürdüler.”

İfadenin sonunda Savcı, “Kayıt dışı bir şey söyledi mi?” diye sormuş olmalı ki, Toygun Atilla şunları da ekledi:

“Burada kayıt dışı konuştuğu başlığı altında kendisi şunu belirtti; bu soruşturmanın bir FETÖ soruşturması olduğunu, hakkında soruşturma yürüten kişilerin de FETÖ’cü olduğunu, böyle bir iftiraya uğradığını, bu komplo çözülene kadar Türkiye’de olmasının hem kendisi hem de ailesi için hayati tehlike içerdiğini ileri sürdü. Bunun dışında bana soruşturma dosyanız ile alakalı bir bilgi vermedi. Bu konudaki sorularımı da yanıtsız bıraktı. Bundan yaklaşık 3-5 ay sonra her şeyi anlatabileceğini ifade etti. Bunun dışında başka bir şey belirtmedi.”

Kendi beyan ve ifadelerini bile sık sık yalanlayan Nuri Gökhan Bozkır’ın bu sözlerine ne kadar itibar edilir, bilinmez; ama görüldüğü üzere son soruşturmayı yapanları “FETÖ”cülükle suçlamış ve -helâl olsun- bizatihi soruşturmayı yapan Savcı da bunu tutanağa geçirip dosyaya koymuş.

“Cinayeti ÖKK İşledi de” Cümlesi

Söz edeceğimiz ikinci ifadeyi biliyorsunuz; Nuri Gökhan Bozkır’ın Ekim ayında Sincan Cezaevi’nden Savcılığa gönderdiği dilekçe.

Daha önce de paylaştığımız bu dilekçede Bozkır, MİT’te “işkence” gördüğünü öne sürmüş ve “tetikçi” olduğu belirtilen Tarkan Mumcuoğlu aleyhine bir şey söylememesinin istendiğini öne sürmüştü.

Bozkır’ın bu iddiasının devamındaki cümle dikkat çekiciydi; “bu işin Özel Kuvvetler tarafından işlendiğini” söylemesi telkin edilmişti!..

Bozkır’ın sözkonusu dilekçesinde şu ana kadar gündeme gelmeyen bir iddia daha vardı: güya Ukrayna’dayken Savcılık adına kendisiyle irtibata geçen Zihni Çakır, Bozkır’a gizli tanık olabileceğini, bu konuda gerekli görüşmeyi yaptığını” söylemişti.

Doğruysa, gel de sorma; Zihni Çakır kimdir ki, Bozkır’a “gizli tanık” olması teklifinde bulunabiliyor ve bunun için “gerekli” görüşmeleri yapıyor?!

Kozmik Oda’ya Girenler Kimdi?

Şimdi bu bilgiler ışığında; 12 yıl önceki “Kozmik Oda” araması olarak bilinen, Özel Kuvvetler Komutanlığı’na bağlı Ankara Seferberlik Bölge Başkanlığı’nda yapılan aramaya gidelim.

Dönemin Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’a suikast iddiasıyla burada arama yapılmak istenmiş, Genelkurmay Başkanlığı karşı çıkmış, ancak dönemin Başbakanı Erdoğan’ın talimatıyla Kozmik Oda’ya girilmişti.

Kozmik Oda operasyonunun ardından Yargıtay üyesi yapılan, halen firari eski hakim Kadir Kayan ile Savcı Mustafa Bilgili başta olmak üzere aramayı gerçekleştirenlerin çok büyük bölümünün sonradan “FETÖ”cü olduğu ortaya çıkmıştı; ama iş işten geçmiş, devletin gizli bilgi ve belgeleri çoktan bir yerlere gitmişti.

Bu olay, ÖKK’nın ilk hedef alınması değildi.

İlki, ÖKK’nın Irak’ın kuzeyindeki faaliyetleri ve Kerkük’te Irak Türkmen Cephesi ile ilişkilerinden rahatsız olan ABD’nin, Süleymaniye’deki askerlerimizin başına çuval geçirmesiydi.

Kozmik Oda operasyonuyla da adeta ÖKK’nın yatak odasına girilmiş oldu.

Hedef alınan Seferberlik Tetkik Kurulu’nun asıl özelliğine gelince; kurulduğu illerde, ülkenin düşman işgâline uğraması durumunda yapılacak direniş ve eylemler için sivil halkı örgütleme görevi vardı.

İşte Kozmik Oda operasyonu sırasında malûm çevreler ÖKK’yı yine kontrgerilla” diye suçlamaya başladı ve Seferberlik Tetkik Kurullarının lağvedilmesi istendi.

Nihayetinde dönemin Genelkurmay Başkanı Necdet Özel, yurt çapında 16 başkanlık şeklinde yapılanmış olan Seferberlik Tetkik Kurullarından 11’ini 2013’te kapattı.

Aradıkları Kelimelerden Birisi Neydi?

Kozmik Oda operasyonuyla ilgili bir hatırlatma daha yapalım.

Dönemin Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ, asıl niyetin TSK’yı faili meçhûl cinayetlerle ilişkilendirecek deliller bulmak olduğunu açıklamıştı.

Peki Başbuğ’un bu tespitinin sebebi neydi?

Bilgisayarlarda arama yapacak “FETÖ”cüler ellerinde çeşitli sözcüklerden oluşan iki listeyle gelmişti.

37 kelimelik ilk listedeki kelimelerden bazıları; “Arınç, “Çukurambar”, “Ali Şahin”, “Sadullah Ergin”, “Toyota” idi.

İkinci listede ise; “Ankara’da işlenen cinayetler”, “Ahmet Taner Kışlalı”, “Uğur Mumcu”, “Danıştay”, “Maske Mazereti”, “Maskeli Görev”, “Cami çalışmaları”, “Kilise”, “Zararlı şahıslar” ifadeleriyle birlikte “Hablemitoğlu” da vardı!..

Bugünkü Hablemitoğlu suikastı dosyasına dönersek; cinayetin Fetullah Gülen, Mustafa Özcan ve Enver Altaylı tarafından planlandığı bildiriliyor… Sanıklardan hareketle yine ÖKK hedefe oturtulup kontr gerilla” söylemleri tekrarlanıyor… Bizatihi iddiaların merkezindeki ismin, bu soruşturmayı yapanları “FETÖ”cü olmakla suçladığı görülüyor…

Sizlere de deja vu” gibi gelmiyor mu?!

Adnan Tanrıverdi’nin ÖKK Önerisi

Ne alâka” diyeceksiniz; ama aklıma birden başka bir şey düştü.

SADAT’ın kurucusu Adnan Tanrıverdi’yi biliyorsunuz. Başkenti İstanbul, resmi dili Arapça olan bir İslâm ülkeleri anayasası hazırladı… 15 Temmuz darbe deşebbüsünden sonra Erdoğan’ın başdanışmanlığını yaptı… Yine 15 Temmuz’dan sonra TSK’da yapılan tüm dönüşümlerin kendi eserleri olduğunu söyledi.

İşte Tanrıverdi’nin Başkanı olduğu Adaleti Savunanlar Stratejik Araştırmalar Merkezi Derneği (ASSAM) 2011’deki yeni Anayasa çalışmaları kapsamında Meclis’e bir taslak sunmuştu. Bu taslakta şöyle bir öneri de vardı:

“Özel Kuvvetler Komutanlığı ile topyekûn savaşta görev yapacak Seferberlik Tetkik Kurulları ve Gayri Nizami Kuvvetler de bir Komutanlık vasıtasıyla; elektronik harp ve askeri istihbarat birlikleri de ayrı bir Komutanlık vasıtasıyla Milli Savunma Bakanlığına direkt olarak bağlanmalıdır.”

Kimbilir; bakarsınız, Hablemitoğlu davasıyla birlikte, halen Genelkurmay 2. Başkanlığı’na bağlı olan ÖKK ile -eğer kaldıysa- Seferberlik Tetkik Kurulları ve Gayri Nizami Kuvvetler de MSB’ye bağlanır ve Tanrıverdi’nin bir projesi daha gerçekleşir!..

Müyesser YILDIZ
10 Aralık 2023

Kategori:Uncategorized