Bilim adamlarının yıllardır, “Geliyor gelmekte olan” dediği, ama yöneticilerin seyrettiği büyük depremlerden birisi ne yazık ki geldi. Erdoğan’ın ifadesiyle, “ölü sayısının nereye gideceğini” bilemiyoruz!.. Sağ kurtulabilenler ise donarak ölme tehlikesiyle karşı karşıya!..
Pazarcık merkezli depremden sadece 1 ay önce Manavgat-Akseki yangın afeti sonrası yapılan köy konutlarının anahtar teslim töreninde konuşan Erdoğan şöyle övünmüştü:
“Görüldüğü gibi artık yaraların sarılmasını birkaç ayda, yıkılanların yerine yenisinin yapılmasını inşa tarihinden başlatırsak bir yıl gibi bir sürede bitiriyoruz. Dünyada böylesine hızlı bir afet yönetimi gerçekleştirilen başka bir örnek yoktur. Bırakınız yıkılanların yerine bir yılda yenisini yapmayı, bu kadar sürede enkazı dahi kaldıramayan, temizleyemeyen ülkeler biliyoruz. Yaşanan her kriz, her afet Türkiye’nin yönetim kapasitesini ve kabiliyetini sadece kendimize değil, tüm dünyaya tekrar tekrar ispatlıyor.”
Ardından da şunları söylemişti:
“Daha yakın bir vakitte 1999 depreminde devletin günlerce hatta haftalarca ulaşamadığı yerler olduğunu biliyoruz. Hamdolsun milletimizden aldığımız destekle kurduğumuz sistem sayesinde son dönemde yaşanan hiçbir felakette insanlarımızdan ‘Nerede bu devlet?’ feryadı duymadık. Tam tersine hafızalarımızda sadece her felaketin ardından kendine anında sahip çıkan, devletine dua eden insanlarımızın görüntüleri kaldı. İnşallah Türkiye’yi bu seviyesinin gerisine asla düşürmeyecek, teknolojinin verdiği imkânlarla hem altyapımızı güçlendirmeye hem afet müdahale sistemimizi geliştirmeye devam edeceğiz.”
İçişleri Bakanı Süleyman Soylu da 17 Ağustos Marmara Depremi’nin bu yılki anma etkinliğinde, “Aradan geçen 23 yılda biz tek bir kişiye bile nerede bu devlet dedirtmedik.” demişti.
Marmara depreminden bu yana afetlere karşı alınan tedbirlerde yerimizde saydığımızı biliyorduk; ama 10 ilimizi yıkan depremle gördük ki, yardım/kurtarma faaliyetlerinde de övünüldüğü kadar hazırlıklı ve başarılı değilmişiz.
Değilse; bırakın enkaz altındaki ve üstündeki vatandaşları, koca belediye başkanları, milletvekilleri neden, “Nerede bu devlet?” diye feryat edip televizyonlarda göz yaşları içerisinde yardım istiyor?!
Teröristbaşı Bile “Yardım” Teklif Etti
Erdoğan, depremden sadece bir gün önce Aydın ve Nazilli’deydi. AKP’nin 20 yılda kazandırdığı “eser ve hizmetlerle” övündü… “aziz vatan topraklarındaki bin yıllık varlığımızın geleceğini şekillendirecek kritik bir tercihin eşiğinde” olduğumuzu vurguladı… Türkiye’nin ayağına “pranga” vurup “diz çöktürmek için yanıp tutuşan” “emperyalist sömürgecilerden” yakındı… 6’lı masanın da “efendilerinden ‘aferin’ almak” için çalışan, “terör örgütleriyle kol kola gezen” “küresel vesayetçi ve maşalar” olduğunu anlatıp, “14 Mayıs’ta bunlara öyle çakalım ki, bir daha bellerini doğrultamasınlar.” dedi.
Pazartesi sabahı saat 04.17’de ölüme uyandığımızda, İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun yaptığı ilk açıklama, “4’üncü derece seviye alarma geçildiğini” yani, “uluslararası yardım çağrısı” yapıldığını söylemek oldu!..
Erdoğan da, “NATO ve Avrupa Birliği yanında 45 ülkenin yardım teklifleri tarafımıza ulaşmıştır.” bilgisini verdi.
Güya “dünyanın en hızlı afet yönetimini gerçekleştiren”, “yönetim kapasitesi ve kaabiliyetini tüm dünyaya ispatlayan” bir ülke idik; ama daha ilk anda o “emperyalist sömürgecilerin” ocağına düştük!..
Düşünebiliyor musunuz; Barzani’ler bile Türkiye’ye yardım edilmesi talimatı verdi. Barzani Yardım Vakfı Başkanı, “Erbil Başkonsolosluğu ile iletişime geçtiklerini”, “kendilerinden ilk etapta sağlık ekibi, ambulans ve kurtarma timi istendiğini” bildirip, “Ekiplerimiz AFAD ve İHH’nın belirlediği bölgelere giderek çalışmalara başlayacak.” dedi.
Suriye’deki teröristbaşı Mazlum Kobani bile Türkiye’ye “yardıma hazır olduklarını” duyurdu, iyi mi?!
Siyaset Yapmayalım da Bunlar Ne?
İlk andan itibaren herkes bu büyük felaketin siyaset konusu yapılmaması için özen gösterdi; çok haklı eleştiriler, yaraların sarılmasının sonrasına ertelendi.
Erdoğan da, “Gün 85 milyon tek yürek, tek bilek olma günüdür.” çağrısında bulundu.
Ama ne gördük?
AKP Sözcüsü Ömer Çelik’in, “Cumhur İttifakı olarak hepimiz sahadayız. Hem AK Parti Genel Merkezi hem MHP Genel Merkezi milletvekillerimizi, MKYK üyelerimizi bölgelere gönderdik. Hepimiz bu çalışmalarda üzerimize düşeni yapmaya çalışıyoruz. Cumhur İttifakı’nın teşkilâtları sahadadır, bütün arkadaşlarımız istenildiği taktirde yardımcı olacak şekilde çalışmalara yardımcı olmaya çalışıyorlar.” şeklindeki propagandası bir yana; Erdoğan’a bakalım.
Cumhur İttifakı’nın ortakları Devlet Bahçeli ile Mustafa Destici’nin yanı sıra DSP Genel Başkanı Önder Aksakal ve Anavatan Partisi Genel Başkanı İbrahim Çelebi ile görüştü.
6’lı masadan ise önce Meral Akşener’i, ardından Ali Babacan ve Temel Karamollaoğlu’nu aradı da, ana muhalefet partisi Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, kendisinin Başbakan olarak atadığı Ahmet Davutoğlu ve Demokrat Parti Genel Başkanı Gültekin Uysal ile şu ana kadar görüşmedi.
Kılıçdaroğlu’nun payına sadece AFAD Genel Merkezi’nde, atanmış bir isim olan Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay’la muhatap olmak düştü!..
Kılıçdaroğlu ve Davutoğlu’nu muhatap almayan Erdoğan’ın, “emperyalist sömürgecilerin başı” ABD Başkanı Biden başta olmak üzere, “Artık benim için yok” dediği Yunanistan Başbakanı Miçotakis, “15 Temmuz’un finansörü” Birleşik Arap Emirlikleri’nin Şeyhi ve Cemal Kaşıkçı’nın “katili” Suudi Arabistan Prensi ile görüştüğünü de kaydedelim.
Böylesine büyük bir kederde bile böylesine ayırımcılık, “siyasetin” dik âlâsı değilse, nedir?!
Hayatın kaybeden insanlarımıza Allah’tan gani gani rahmet, yaralılarımıza acil şifalar, enkaz altında ve üstünde yardım bekleyenlere de dayanma gücü diliyorum.
Müyesser YILDIZ
7 Şubat 2023