ABD, Ürdün-Suriye sınırındaki üssüne düzenlenen drone saldırısında 3 asker hayatını kaybedip 40’ın üzerinde asker yaralanınca ayağa kalktı.
Başkan Biden, saldırıyı Suriye ve Irak’ta faaliyet gösteren İran destekli radikal grupların gerçekleştirdiğini bildiklerini söyleyip, “Hiç şüpheniz olmasın ki, sorumlulardan kendi seçeceğimiz zamanda ve şekilde hesap soracağız.” dedi. Başkan Yardımcısı Kamala Harris, Savunma Bakanı Lloyd Austin ve Dışişleri Bakanı Antony Blinken da benzer açıklamalar yaptı.
Saldırıya tepki gösteren muhalif Cumhuriyetçi Parti’lilerden Senatör Tom Cotton, Biden’a İran’a yıkıcı bir askeri misilleme çağrısında bulunurken, bundan daha azının, “Biden’ın başkomutanlığa lâyık olmayan bir korkak olduğunu doğrulayacağını” vurguladı.
Ülkemizde tutuklanan Rahip Brunson’u kurtarma faaliyetlerinden tanıdığımız Senatör Lindsey Graham da Biden yönetiminin sadece öldürülen askerlerin intikamını almak için değil, gelecekteki saldırıları engellemek için İran topraklarındaki önemli hedefleri vurmasını istedi.
Bizim Muhalefet “Nota Verin” Bile Diyemedi
Geçen ay 21 günde 22 şehit verdiğimiz ne çabuk unutuldu, değil mi? Katilleri ayan beyan ABD idi.
Vazgeçtik ABD’ye misillemeyi; iktidar katilin adını anmadı. Ana muhalefet partisi CHP ise Meclis’in yayımlayacağı bildiriye imza koyup koymamanın derdine düştü. Çıkıp da, “Şu ABD’ye bari bir nota verelim.” diyen bile olmadı. Üstüne, el ele ABD’nin buyruğunu yerine getirip İsveç’i NATO üyesi yaptılar.
7 Nisan 2023’te Ne Olmuştu?
Irak’ın kuzeyinde verdiğimiz şehitlerin ardından iktidar, “Teröristan kurulmasına izin verilmeyecek.” şeklinde bir söylem geliştirdi ve bir süredir Suriye’deki terör örgütü YPG/PYD’ye hamilik yapan Süleymaniye’deki KYB’nin başı Bafıl Talabani’yi hedefe oturttu ya; Suriye’de ABD’nin hem Türkiye hem de terör örgütü ile ilişkilerinin nasıl yürüdüğüne ilişkin ilginç bir ifşaatı aktaracağız.
Ama bundan önce geçtiğimiz Mart ve Nisan’da yaşanan bazı olayları hatırlatmamız gerekiyor.
Mart’ta Irak’ın kuzeyinde bir helikopter düştü, 7 kişi öldü. Bu helikopterin PKK-YPG’ye ait olduğu ve teröristleri taşıdığı ortaya çıktı. ABD, teröristler için “kahraman” ifadesini kullanıp Suriye’deki teröristbaşı Mazlum Kobani’ye “kalpten” başsağlığı diledi.
Ankara’nın gıkı bile çıkmadı. Çünkü o sıralarda Finlandiya’yı NATO üyesi yapmakla meşguldü. Sadece dönemin Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü, şimdinin MİT Başkanı İbrahim Kalın, helikopter olayının takipçisi olacaklarını belirterek, “ABD’nin terör örgütünü desteklemesinin sürdürülebilir bir tarafı yok. Bu sadece Türkiye-ABD ilişkilerini zehirlemekle kalmıyor, aynı zamanla Suriye’deki dengeleri de altüst ediyor… Buna artık son verilmesi gerekiyor. PKK’nın Suriye koluna destek vererek terörle mücadele edilmez.” dedi. Olaydan 17 gün sonra da, “Süleymaniye’de PKK terör örgütünün faaliyetlerinin yoğunlaşması, terör örgütünün havalimanına nüfuz etmesi ve böylece uçuş güvenliğinin tehdit edilmesi” gerekçeleriyle Türk hava sahasının Süleymaniye Havaalanı’na uçuşlara kapatılması kararlaştırıldı.
Helikopter vakasından 23 gün sonra, 7 Nisan’da yeni bir olay daha yaşandı. Süleymaniye Havaalanı yakınlarında teröristbaşı Mazlum Kobani’nin konvoyunun kimliği belirsiz bir SİHA tarafından hedef alındığı ve kıl payı kurtulduğu öne sürüldü.
İddiayı ilk doğrulayan ABD Merkez Kuvvetler Komutanlığı (CENTCOM) oldu. CENTCOM Sözcüsü Joe Buccino, saldırı sırasında konvoyda Mazlum Abdi’nin yanı sıra üç ABD askerinin bulunduğunu, herhangi bir can kaybı yaşanmadığını, saldırıyı soruşturduklarını duyurup, “ABD personelinin emniyet ve güvenliğini tehdit eden her türlü eyleme şiddetle karşı çıktıklarını” söyledi. Terör örgütü operasyon için Türkiye’yi işaret ederken, Irak Cumhurbaşkanlığı da Türkiye’yi “sorumluluk almaya, özür dilemeye ve bu saldırıları durdurmaya” çağırdı.
Ankara operasyonu resmen üstlenmedi, ama sessiz de kalmadı. Önce dönemin İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, “Her yerde teröristlerin ensesindeyiz… Amerika orada terör devleti kurdurmak istiyor diye ağzımızı açıp bekleyecek halimiz yok… Kimse Türk devletinin gücünü sınamasın.” gibi sözler etti. Ardından dönemin Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, Irak ve Suriye’de operasyonların devam edeceğini bildirirken, Suriye’deki teröristlerin Süleymaniye’de cirit atmasını, Bafıl Talabani ile Barzaniler arasındaki çekişmeye bağladı.
İlerleyen günlerde ise teröristbaşı ve ABD askerlerinin Süleymaniye’de ne aradığı ortaya çıktı. “IŞİD’le Mücadele Koalisyonu ortakları olarak toplantı yapmışlar”!..
Velev ki, o operasyonu Türkiye düzenlememişti. Yahu ABD’ye, “Askerleriniz teröristbaşının yanında ne arıyordu?” diye sorulamaz mıydı. Maalesef sorulmadı!..
Ve tekraren altını çizelim; Türkiye ne yazık ki, ABD’lilerin teröristbaşı ile toplantı yaptığı bu koalisyonda halen üye.
Teröristbaşı Nasıl Kurtuldu?
Tabii Süleymaniye olayını iktidar medyası da yazdı. Nasıl mı?
Örneğin birisi; teröristbaşı Mazlum Kobani’nin burada “PKK’nın üst düzey yöneticileriyle toplantı yaptığını”, ABD askerlerinin ise toplantının güvenliğini sağlamak için 100 metre ileride beklediğini anlatıp, “PKK/YPG buluşmasına NATO müttefiki ABD’nin nasıl koruma sağladığını” sorguladı. Bu arada ABD’nin, “Bunu nasıl yaparsınız?” diye hesap sormak üzere Ankara’ya telefon bile açtığını, Ankara’nın da, “O toplantıda hangi PKK’lılar vardı, herhalde biliyorsunuzdur. O topraklarda terör örgütüyle kendi bayrağınızı yan yana açtığınıza göre zaten yeteri kadar bilginiz vardır.” mesajı verdiğini aktardı.
Barzani medyasının yazdıkları ise bunlardan farklıydı. İddiaya göre; KYB, Ankara’nın Mazlum Kobani’nin Süleymaniye’de olduğunu tespit ettiğini öğrenir öğrenmez ABD’yi bilgilendirmiş, ABD’de Ankara’ya, “Konvoy bizim.” deyince, doğrudan konvoy hedef alınmayıp yakını bombalanmıştı.
Öyle veya böyle; besbelli Türkiye, teröristbaşını ortadan kaldırma imkânı varken ABD’ye mesaj vermeyi yeğlemiş ya da ABD tarafından engellenmişti!..
ABD’yle Değil Tweet’leriyle Mücadele
Bu hatırlatmalardan sonra sadede gelirsek; malum, Suriye’deki terör örgütünü ABD Merkez Kuvvetler Komutanlığı (CENTCOM) eğitip koruyor.
İşte 6 ay öncesine kadar bu CENTCOM’un sözcüsü olan ve Mazlum Kobani’nin Süleymaniye’deki operasyonda kıl payı kurtulmasının ardından ilk açıklamayı yapan Albay Joe Buccino geçtiğimiz günlerde Barzani medyasına uzun bir röportaj verdi. Türkiye’yi ilgilendiren kısımları şöyle:
Irak ve Suriye’deki ABD askerlerinin misyonunun, “görünüşte IŞİD’e karşı mücadele ve emniyeti sağlamak” olduğunu, “Kürtlerin ve Suriye Demokratik Güçleri’nin (DSG) IŞİD’e karşı güçlenmesine” yardım ettiklerini söyledi…
“Türkiye’nin kuzey Suriye’deki saldırılarının ABD’nin müttefiklerini IŞİD’e karşı mücadelede zayıflatıp zayıflatmadığı” sorusunu, “DSG’ye olan bağlılığımız konusunda ciddiyiz… Pentagon’da DSG’ye gerçek bir bağlılık var.” diye cevapladı. Devamında şu ilginç iddialarda bulundu:
“Ben ABD kuvvetlerindeyken Türkler, DSG’yi her defasında açıkça övmemize çok karşı çıkıyorlardı… Biz DSG’yi ortağımız olduğu için övdük, onlara ortak olarak değer verdik, ama Türklerin, Türk büyükelçilik aracılığıyla bizimle iletişime geçip, ‘Bu tweet’i siler misiniz?’ ya da ‘ABD Kuvvetleri Komutanlığı’nın bu sözlerini kaldırabilir misiniz?’ gibi talepleri oluyordu… Bir noktada Dışişleri Bakanlığı’nın bize DSG hakkında açıklama yapmayı bırakmamızı söylediğini hatırlıyorum.”
Eski Sözcü Joe Buccino, “ABD’nin, Türkiye’yi DSG’ye karşı daha ılımlı bir tavır alması yönünde herhangi bir diplomatik çabası var mı?” şeklindeki soruya da şu karşılığı verdi:
“Bence buna karşı korunmaları, DSG’nin içinde Amerikan birliklerinin bulunmasıdır. Türkler bunu biliyor. DSG’ye saldırdıklarında bir Amerikalıyı, bir Amerikan askerini öldüremezler. Çünkü bu Türkiye için felaket olur.”
Evet, DSG kılıflı YPG/PYD terör örgütünün içinde Amerikan askerlerinin bulunduğu biliyorduk. Zaten Ekim başında Suriye’deki SİHA’mızı da bu yüzden düşürmediler mi?
Anlaşılan o ki; ABD, İran’dan önce Türkiye’ye “Askerimizin ölmesi kırmızı çizgimizdir” demiş, hem Süleymaniye olayı, hem SİHA örneğinde görüldüğü üzere bizimkiler de bunu dikkate almış.
İyi de böyle terör biter, “teröristan” kurulması engellenebilir mi?!
Müyesser YILDIZ
31 Ocak 2024
12punto link: https://12punto.com.tr/yazarlar/muyesser-yildiz/turkiye-ypgpydye-operasyon-yapamazmis-cunku-19085