Esad’dan kurtuluş kutlamaları bittiyse, gerçekleri konuşalım.
İktidar medyası, Suriye Milli Ordusu’nun terör örgütü PKK/YPG’nin işgâli altındaki bölgeleri bir bir temizlediğini, yeni hedefin Rakka olduğunu duyuruyor. Bu arada teröristlerden kurtarılan Münbiç’te PKK’lıların astığı örgüt paçavralarının halk tarafından indirilip imha edildiği, Münbiçli çocukların da bebek katili Öcalan’ın posterlerini ayakları altına alarak yerlerde sürüklediği belirtiliyor.
Vay bee!.. “Sayın Öcalan denmesini, posterinin ve PKK bayrağının taşınmasını serbest bıraktık.” diye övünülmesinden; İmralı müzakereleri sırasında bizatihi devlet görevlilerinin, teröristbaşının Suriye PKK’sını kurup yönetmesine “müsaade etiklerini” ve Suriye’de evlerde Öcalan’ın posteri olduğunu vurgulamasından buraya gelinmesi… İyi de teröristbaşının, Suriye PKK’sını başımıza bela ettiği için yargılanması gerekirken, Bahçeli’nin onu Meclis’e davet etmesini nereye koyacağız?!
ABD Savunma Bakanı Yaşar Güler’e Ne Dedi?
İktidar yazarları; ABD yönetimindeki PKK’nın Suriye’nin kuzeydoğusunda tutunmaya çalıştığını, ancak bu fırtınanın önünde kimsenin duramayacağını, ABD’nin de çekileceğini ve PKK/YPG’nin tasfiye edileceğini iddia ediyor.
İnşallah öyle olur da şu açıklamaları ne yapacağız?
ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Matthew Miller, Suriye Demokratik Güçleri görünümlü PKK/YPG’ye destek konusunda, “Duruşumuzda bir değişiklik yok.” dedi.
ABD’nin müstakbel Başkanı Trump’a yakın Senatör Lindsey Graham, PKK/YPG’ye operasyon yapması halinde Türkiye’ye yaptırım uygulanması için tasarı hazırlayacağı tehdidini savurdu.
Bu Senatörü nereden tanıyoruz? Rahip Brunson’u kurtarmasından, Barış Pınarı Harekâtımız üzerine Türkiye’ye yönelik -aralarında Halkbank ile Erdoğan ve ailesinin malvarlığının araştırılmasının da olduğu- ağır bir yaptırım tasarısı hazırlamasından, Suriye’deki PKK’nın başı Mazlum Kobani ile görüşmesinden…
Suriye’de PKK’ya hamilik yapan CENTCOM da devrede. Şam’ın düştüğü gün IŞİD kamplarına ve hava saldırısı düzenlerken, “bölgedeki müttefikleri ve ortaklarıyla birlikte IŞİD’in operasyonel kabiliyetlerini zayıflatmaya yönelik operasyonları yürütmeye devam edeceklerini” açıkladı. ABD’nin Suriye’deki “müttefik ve ortakları” kim, malûm!..
Bunların hepsini çöpe atalım. Peki, Şam’ın düştüğü gün Savunma Bakanımız Yaşar Güler’in görüştüğü ABD’li mevkidaşı Lloyd Austin ne söyledi?
Milli Savunma Bakanlığı, “görüşmede, Suriye’deki son gelişmeler başta olmak üzere ikili ve bölgesel savunma ve güvenlik konularında görüş alışverişinde bulunulduğunu” belirtmekle yetindi. Pentagon Sözcüsü General Pat Ryder ise şunları kaydetti:
“Savunma Bakanı Lloyd J. Austin III, Suriye’deki gelişmeleri değerlendirmek için bugün Türk Milli Savunma Bakanı Yaşar Güler ile bir telefon görüşmesi yaptı. Bakan Austin, Amerika Birleşik Devletleri’nin, Suriye’deki çeşitli muhalefet gruplarının açıklamalarını ve eylemlerini yakından izlediğini vurguladı. Hem kendisi hem de Bakan Güler, bu grupların etnik ve dini azınlıklar da dahil olmak üzere sivilleri korumak için adımlar atması ve uluslararası insani normlara uyması gerektiği konusunda mutabık oldular. Sekreter Austin ve Bakan Güler, halihazırda istikrarsız olan bir durumun daha da kızışmasını önlemek ve aynı zamanda ABD kuvvetleri ile ortaklarına ve IŞİD’i-Yenmek Misyonu’na yönelik herhangi bir riski önlemek için yakın işbirliğinin önemini bir kez daha teyit ettiler. Bakan, Türkiye’nin meşru güvenlik kaygılarını kabul etti ve IŞİD ile bölgedeki diğer kötü niyetli aktörlerin yarattığı riskleri ele aldı.”
“ABD kuvvetleri ve ortaklarına yönelik riskleri engellemek” ne? Ortakları PKK/YPG, onlar da ABD askerleriyle aynı üste kalıyorlar. Yani Austin diyor ki; “Sakın ortaklarımızı hedef almayın, bunu ABD askerlerine saldırı sayarız”… “Türkiye’nin meşru güvenlik endişelerini kabul ediyorlarmış”; sanki tek güvenlik endişemiz IŞİD’miş gibi!..
ABD-Türkiye Arasında “Tam Angajman”
Esad’ın devrilmesinden sonra ismini gizleyen üst düzey bir ABD yetkilisi, “Türkiye ve ABD’nin bu süreçte tam angajman içinde hareket ettiğini” öne sürdü. Yalanlayan olmadı.
“Acaba Suriye’de bundan sonraki süreç için de ‘tam angajman’ var mıdır?” diye sormakla yetinip yetkililerimizin kimi açıklamalarına geçelim.
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan 21 Kasım’da Bakanlığının bütçe görüşmelerinde, “Oradaki insanların iyi niyeti varsa, ev ödevlerini biliyorlar. Türkiye’den, Irak’tan, İran’dan giden bütün PKK’lı kadroların gönderilip oradaki Suriyelilerin kalması gerekiyor.” dedi.
Şam’ın düşmesinden bir gün önce Doha’da düzenlenen Astana formatında da şunları söyledi:
“Kürtlerin olduğu bölgeyi, YPG ya da SDG adındaki örgütler ve onların başında Irak’tan, İran’dan, Türkiye’den gelen PKK’lı teröristler yönetiyor. Buna izin vermeyiz. Orada meşru Kürtler vardır. Çok açık.”
Kim bu “meşru Kürtler”? Cevabını iktidar yazarlarından Fuat Uğur şöyle verdi:
“Tabii ki bölgenin kadim ve organik halkı olan, orada yüzyıllardır yaşayan PKK-YPG-SDG karşıtı Kürtler. O halde, tıpkı Irak’ın kuzeyindeki Kürdistan Özerk Bölgesi’nin Türkiye ile içli dışlı Barzani hükümeti gibi meşru Kürtlerin yönettiği bir özerk bölge Türkiye’yi rahatsız eder mi? Öyle anlaşılıyor ki etmez. Etmeyecek. Türkiye muhtemelen bu koşulun pazarlığını yapıyor ve ABD ile Rusya’ya YPG’nin denetiminde kurulacak bir özerk bölgeye izin vermeyeceğinin sinyallerini gönderiyor.”
Erdoğan da önceki günkü Kabine toplantısının ardından dedi ki; “Ne PKK ve Suriye’deki uzantıları ne DEAŞ ülkemizin muhatabı değildir, bilakis muarızıdır. Suriye’nin toprak bütünlüğünün mutlaka ama mutlaka korunması gerekiyor. Suriye’nin bugününe de geleceğine de karar verecek olan Suriye halkıdır. Komşuları ve kardeşleri olarak bize düşen Suriye halkının ülkelerini yeniden toparlama, yeniden ayağa kaldırma, yeniden mamur etme çabalarına güçlü bir şekilde destek olmaktır. Tekrar söylüyorum: Arap, Türkmen, Kürt, Sünni, Alevi, Nusayri, Hıristiyan fark etmeksizin Suriyelilerin tamamının sulh içinde yaşadığı bir Suriye, Türkiye’nin en büyük özlemi, hayali ve hedefidir.”
Barzanistan’daki Hava
Ankara’nın Irak’ın işgâli öncesinde ABD ile, “No Kurdish state” pazarlığı yaptığını, ama şimdi kendisini “güney Kürdistan” olarak nitelendiren Barzanistan’la nasıl “dost” olduğunu hatırlatmayıp buradaki havaya bakalım.
Barzanistan niye önemli? Çünkü ABD ve Fransa başta olmak üzere bilimum emperyalist ülke, yıllardır PKK/YPG kontrolündeki Rojava ile Barzani’ye bağlı grupların oluşturduğu Suriye Kürt Ulusal Konseyi’ni (ENKS) uzlaştırmaya çalışıyor. Nitekim daha geçen ayın sonlarında Fransa’nın Suriye Temsilcisi, iki tarafı yeniden müzakere masasına oturtmak için kolları sıvamıştı.
Esad’ın devrilmesinin ardından da ENKS dış İlişkiler Sorumlusu ve Suriye Müzakere Komitesi Üyesi İbrahim Bro, “Suriye’de yeni bir değişim süreci başlamış durumda. Hepimizin buna hazırlıklı olması gerekiyor” derken, ENKS olarak Suriye’nin geleceği için bir dizi hazırlık yaptıklarını, federal bir yapı talep ettiklerini açıkladı. Ne kadar hazırlıklılarsa; ülkenin adının “Suriye Cumhuriyeti” olmasını, anayasada “Suriye’nin çok etnik ve dini yapıdan oluştuğunun” belirtilmesini istediklerini kaydeden Bro’nun PKK’yla ilgili sözleri de dikkat çekiciydi. Bro, “Rojava özerk yönetimi” ile geçmişte müzakereler yaptıklarını, PKK ile olan bağların, Suriye’nin geleceği açısından büyük tehlike oluşturduğunu vurguladıktan sonra “Rojava özerk yönetiminin” bu bağlardan kurtulması gerektiğini vurguladı.
Yeni Anayasa Zamanlaması
Suriye’deki gelişmeler üzerine Türkiye düğün bayram havsındayken, Barzanistan’da inanılmaz bir sukunet var.
Mesut Barzani özetle şu değerlendirmeyi yaptı:
“Olayları ve değişimleri büyük bir dikkatle takip ediyoruz. Bu gelişmelerin Suriye’nin siyasi geleceği, güvenliği ve istikrarı üzerinde doğrudan etkisi olduğu gibi, bölgemizin genel durumu üzerinde de önemli bir etkisi bulunmaktadır… Tarafların barışçıl bir şekilde, Suriye’nin tüm bileşenlerinin çıkarlarına hizmet eden, birlikte yaşamayı, barışı ve istikrarı sağlayan bir anlaşmaya varmasını temenni ediyoruz.”
Barzanistan yönetimi de, “Suriye halkının kararına ve iradesine saygı gösteriyoruz. Gelecekteki Suriye’nin özgür, huzurlu, demokratik ve istikrarlı olmasını temenni ediyoruz. Tüm halkların ve oluşumların hakları güvence altında olmalıdır.” demekle yetindi.
Bu sukuneti anlamak için biraz geriye gidelim. Kerkük’e hileli bir seçimle, PKK’ya yakın Talabani’nin partisinden bir isim atandı… Yıllar sonra burada yapılan nüfus sayımı için Mahmur’daki PKK’lıların getirildiği ortaya çıktı… Ama Ankara’nın gıkı çıkmadı.
14 gün önce Sky News Arabia’ya özel bir röportaj veren Mesut Barzani, Kerkük’ten, tartışmalı bölgelerden, Peşmerge güçlerinin birleştirilmesinden söz ederken, “Kürdistan anayasası hemen hemen tamamlanmış bir taslak durumunda. Sadece birkaç madde kaldı. Umut ediyoruz ki, yakın bir zamanda son şekli verilecek.” açıklamasını yaptı. Bu arada, “Bizim bir anayasamız var ve 2005 yılında yapılan federal anayasa, bizim hükmümüzdür.” diye de ekledi.
Irak’ın işgâli sırasında ABD’nin hazırladığı o sözde anayasanın başlangıcında; “Sevr’de kazanılmış haklar” ifadesinin yer aldığını ve “Kürdistan’ın başkenti” olarak Kerkük’ün gösterildiğini hatırlatıp yarın devam etmek üzere şunu soralım:
Acaba hazırlanan bu yeni “Kürdistan anayasa” taslağında Suriye’yi de kapsayan bir şeyler olacak mı ve Kerkük yine başkent mi sayılacak?.. Hani, Bahçeli’nin 7 yıl önce, “Şartlar oluştuğunda, tarih coğrafyaya dar geldiğinde misak-ı milli uyanacak” diyip 82’nci ilimiz olarak ilân ettiği Kerkük!..
Müyesser YILDIZ
11 Aralık 2024
12punto link: https://12punto.com.tr/yazarlar/muyesser-yildiz/bati-kurdistan-kimin-olacak-i-63760