20 Mayıs’ta askeri okullardaki “Cemaat” yapılanması ve “Cemaate mensup olmayanların” tasfiyesinden söz ederken, “17/25 Aralık operasyonlarından sonra iktidardan düşen paralel yapının okullardaki faaliyetlerinde de frene bastığı, ancak Şubat ayından beri yeniden atağa geçip, hedefteki öğrenciler üzerinde baskıyı yoğunlaştırdığı söyleniyor” dedim.
Gazeteci-Yazar Hikmet Çiçek 22-25 Mayıs tarihleri arasında Odatv’de yayınlanan yazı dizisinde, askeri okullarda neler yaşandığını somut örneklerle anlattı.
Peşinden Gazeteci-Yazar Yavuz Selim Demirağ’ın Kırmızı Kedi yayınlarından çıkan “İmamların Öcü” isimli kitabı geldi. Demirağ da “ağaç yaşken eğilir” misali askeri okullardaki yapılanmayı ortaya koyuyordu.
Soner Yalçın 27-28-29 Mayıs’ta konuyla ilgili üç yazı kaleme aldı, hem Demirağ’ın kitabından, hem de askeri okullardaki “Şok Mangalarından” çarpıcı bilgiler paylaştı.
Şahıslarına veya “TSK’da paralel yapılanmaya” dair haberler için anında açıklama yapan Genelkurmay’dan bu kadar yazıya rağmen ses-soluk çıkmadı.
Demirağ’ın kitabını baştan sona okudum. Özellikle askeri okullarda yaşananlar “korku filmi” gibi geldi. Gözüme uyku girmedi. İki sebepten; Birincisi, bu aslan gibi gençlerin gelecekleriyle oynanması nasıl bir “dinin ve kinin” eseri olabilirdi?.. İkincisi, 20 Mayıs’ta vurguladığım gibi, sınavlara günler kala okullarda yeni atılmalar hızlanmış, sonuçlarını bekliyordum…
Düşünün askeri lise dahil, çocuğunuzu 7-8 yıl zor şartlarda okutmuşsunuz, mezuniyetine ramak kalmış, hayatı “taammüden” sil-baş yapılıyor. Bir anne-baba olarak çıldırmaz mısınız?
-İlker Başbuğ, Yılmaz Özdil, Banu Avar’ı Okuyanlar Şok Mangasına Alındı-
Önce Demirağ’ın kitabından bazı “dehşet” sahnelerini aktarayım:
“Şok mangasında 9 kişiydik ve bu 9 kişinin tamamı da askeri lise kaynaklıydı. Bir gün içerisinde yaklaşık 10 km. taarruz parkuru denen yerde (sözde) eğitim yapıyorduk. Her nedense bu eğitimi tüm bölükte sadece biz yapıyorduk. Eğitimin yapıldığı yer, kaldığımız çadırlara yaklaşık 5 km. uzaktaydı. Bu alana yürüyerek gidip, gelmek de cabasıydı. Yürüyerek dediysem tam anlamıyla bir yürüme değildi. Çünkü bu yürüyüşlerde sürünmeler de vardı. Bunlar olayın sadece fiziksel boyutu. Bir de psikolojik boyutu var. Bu üsteğmen bizi karşısına alıyor ve saatlerce nutuk atıyor, bizi sürekli azarlıyordu. Bize Türk Silahlı Kuvvetleri’nin akıllı adama ihtiyacı olmadığını söyledi ve o kadar ileri götürdü ki şunu da ekledi, ‘Bakın bana, ben çevremde çok akıllı bir adam olarak tanınmam. Beni sorsanız denileni harfiyen yapan biri olarak tanırlar. Bizim de bu gibi adamlara ihtiyacımız var’… İşin en kötü yanını ayrıldıktan 1 yıl sonra öğrendim, bu adam kurmay olmuştu.”
“Sınav haftasında idari iş yapmak yasak olmasına rağmen depodaki bütün malzemeleri saymam emredildi. İkinci sınav haftasında da yine idari iş yapılmasının yasak olmasına rağmen depodaki malzemelerin kullanım ömürleriyle ilgili çizelge yapmam,ömürlerini uzatabilme yollarıyla ilgili öneriler ve ömürlerinin neden kısaldığıyla ilgili durumları yazmam emredildi. Bunları yaptığım zaman da bu konuda 300 kişilik anket yapmam emredildi.Sınav haftasında derslerimi çalışamadım ve geceleri uyuyamadım.Çünkü tatile kadar bu görevleri bitiremezsem, sıla iznine gönderilmeyeceğim konusunda takım komutanım tarafından tehdit edildim.”
“Kuleli’de okuma odasında köşe yazarlarından Yılmaz Özdil’i düzenli takip eden kişiler ‘şok mangası’na alınmıştır. Banu Avar, İlker Başbuğ okuyan öğrenciler de ‘şok mangası’na seçilmiştir. Harp Okulu’nda şu an birçok öğrenci İskender Pala kitaplarını okuyup, birbirine öneriyor.”
Askeri öğrenciler, Genelkurmay eski Başkanının kitabını okuduğu için cezalandırılıyorsa, biz neyi konuşuyoruz ki?!.
-Büyük Suskunluk-
O kadar iddia ve mağduriyet var;
Genelkurmay konuşmuyor…
Polis okulları ve Polis Akademisini bir gecede kapatan iktidar, bunları duymuyor…
Manşetleriyle “Paralelle mücadele” eden iktidar medyası, Barış Pehlivan ve Barış Terkoğlu’nun Mahrem kitabında olduğu gibi, Yavuz Selim Demirağ’ın kitabını da görmüyor…
Sahi, bu “büyük suskunluk” anlaşmasının sebebi ne?
Yok, günahlarını almayayım. Genelkurmay’da hummalı bir çalışma var. Demirağ’ın kitabı satır satır inceleniyor, peşinden Demirağ’a sağanak gibi dava açılacağa benziyor.
-Neyin Operasyonu?-
Dün gece Fuat Avni duyurdu, sabah haberi geldi. Kayseri Emniyet Müdürlüğünce, Kayseri ve Ankara’da askeri liselere giriş sınavlarında soruların verilmesi ve cemaate mensup adaylara soruların ezberletilmesiyle ilgili olarak bazı eğitimcilere operasyon düzenlenmiş.
Tamam,o operasyonları yapın, ama bugüne kadar yazılan, hatta Meclis Komisyon raporlarına giren olaylar ve okullarda hızlanan“tasfiyeler” karşısındaki suskunluğu da izah edin.
Mesela;Genelkurmay Askeri Savcılığı’nın pek övündüğü, 1 ay kadar önce de gururla basına duyurduğu bir karar var.
Meğer 2010’da MİT’e bir ihbar mektubu gelmiş, MİT de bunu Genelkurmay’a göndermiş. Mektup TSK’da “Ergenekon benzeri illegal bir yapılanma” olduğuna dairmiş, tam bin 426 subayın ismi varmış. Genelkurmay Askeri Savcılığı da 5 yıl süren soruşturma neticesinde, adı geçenler hakkında takipsizlik kararı vermiş.
Peki, o listede adı olanların başlarına ne geldi; Konuşuldu mu? Bir kısmı Balyoz ve casusluk davalarında tutuklandı veya yargılandı. Genç teğmenler pasif görevlere atandı. Konumuzla ilgili olan kısmı listedeki askeri okul öğrencileri; İşte geçen 5 yıl zarfında bunların tamamına yakını “disiplinsizlik, uyumsuzluk, kendi isteğiyle ayrılma” gibi malûm gerekçelerle tasfiye edildi. Acaba bu listeleri hazırlayanlarla, “gereğini yapanlar” arasında bir bağ mı vardı ki, bu büyük “tesadüf” yaşandı?
-1 Haftada 4 Öğrenci Daha Atıldı-
Evet, beklenen kötü haber maalesef geldi. Gece yarısı toplanan“disiplin kurulları” kararıyla Ankara’da geçen hafta 3, bu hafta da 1 gencin geleceği elinden alındı.
Aileler nasıl çırpındı anlatamam, ama her yer kapı duvar oldu. Sonunda bir baba Cemaat yapılanması ile ilgili soruşturmayı yürüten Ankara Savcısı Serdar Coşkun’a gidip, olanı biteni anlattı. Coşkun bir dosya da askeri okullar için açtı.
Sevindirici haber!.. Genelkurmay Askeri Savcılığı da konuyla ilgili inceleme başlatmış, okullarda ifade alıyormuş.
İfade, soruşturma demişken, taze kurbanlardan birinin başına geleni anlatayım. Çok başarılı bu öğrenci sınavlarda düşük not almaya başlar. Yöntem aynıdır, cevapları silinmektedir. Aile yalvar-yakar son sınavlara tükenmez kalemle girmesi için izin verilmesini ister. Nasıl olduysa, kabul edilir. Öğrenci cevaplarını tükenmez kalemle işaretler, tümünden yüksek not alır. Ama daha sınavdayken, “arkanı döndün” diyerek, disiplin notu düşürülür. Komutanı bir gün bu öğrenciyi yalnız başına odasına çağırır, “Ne yaparsan yap, atılacaksın” tehdidinde bulunur. Aile, durumu yetkililere bildirir. Komutan çağrılır, “Olur mu öyle şey efendim, kesinlikle söylemedim” cevabını verir. Yetkililer de, “Gördünüz mü, söylememiş” der, konu kapanır.
Yavuz Selim Demirağ’ın “İmamların Öcü” kitabından şu iki notla bitirelim:
“Üsteğmen M.Ç. bir gün arka çadırda nöbet tutan kısım arkadaşını ‘nöbette oturuyorsun’ diye suçladı. Ben de görmüştüm, oturmuyordu. M.Ç. oradan geçen birine sordu, ‘nöbette oturuyor muydu?’ diye. Geçen kişi ‘bilmiyorum’ dedi. O da oturmadığını görmüştü, ama korkusundan ve yalan söylemek istemediğinden ‘bilmiyorum’ dedi. M.Ç. için bu önemli değildi. Gidip, ‘Arkadaşın söyledi, oturuyormuşsun. Bir de yalan söylüyorsun’ dedi.”
“Ayrılmaya karar veren bir arkadaşa Üsteğmen R.A. ‘Dava açacak mısın?’ diye sormuş. Arkadaşım, ‘Hayır sadece Allah belanızı versin’ diye yanıtlamış. ‘İyi. Bak sen akıllı çıktın. Devletin 24 milletvekili kanıtlayamadı, sen mi kanıtlayacaksın?’ şeklinde cevap vermiş.”
Meydanlarda,“İnlerine girdik” diye övünenlere ithaf olunur!..
Müyesser YILDIZ
3 Haziran 2015
Odatv Link: https://odatv4.com/yazar/muyesser-yildiz/tskda-ilker-basbug-ve-yilmaz-ozdil-okuyanlara-agir-ceza–0306151200.html